Ana Sayfa Bilgi Bankası

24 Ocak 2011 Pazartesi

YUNUS EMRE


YUNUS EMRE (1238-1320), Anadolu'da ta¬savvuf edebiyatının ilk büyük şairi ve Türkçe şiirin öncüsüdür. Yunus Emre'nin bugün de tazeliğini koruyan şiirleri hem 13. yüzyıl Anadolu insanının, hem de bütün insanlığın sorunları, umutlan ve korkularıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Halk tarafından yaşamı dest anlaştırı¬lan ve ermiş bir kişi olarak kabul edilen Yunus Emre'nin Anadolu'nun birçok yerinde mezarına rastlanır.
Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti' nin Moğol akınları karşısında yıkılma süre¬cine girdiği; beylerin yer yer ayaklanıp salta¬nat davasına kalkıştıkları; yağmaların, el koy¬maların, ağır vergilerin Anadolu'yu altüst et¬tiği bir dönemde yaşamıştır. Bu dönemde Moğol baskısıyla çok sayıda Türkmen tran ve Horasan'dan Anadolu'ya göçmüştü. Bu yeni gelen Türkmen boylarıyla birlikte her tür inanç ve düşünce de Anadolu'ya girmekte ve kendisine bir yaşam alanı yaratmaktaydı. Or¬tam da bu yayılışa uygundu. Canından bezen halk, mistik inançlarla avunmak, sabrı, azla yetinmeyi ilke edinerek çileci bir yaşama gö¬mülmek durumundaydı.
Yunus Emre'nin gerçek yaşamına ilişkin bilgiler sınırlıdır. Babasının adı İsmail'dir. Medrese eğitimi görerek İslam bilimlerinin yanı sıra Arapça ve Farsça öğrendiği, tasavvuf tarihi üzerinde çalıştığı sanılır. Yunus Emre, Ahmed Yesevi'nin halifelerinden Hacı Bektaş Veli ya da Sinan Ata'nın halifelerinden Tapduk Emre'nin tekkesinde hizmet etmiş, onun düşüncelerini yaymak için Anadolu'yu dolaşmış, sonunda kendisi de şeyh olmuştur. Bursa'da Emre Sultan köyünde, Erzurum'da Dutçuköyü'nde, Eskişehir'de Sarıköy'de, Ün¬ye'de, Keçiborlu'da, Aksaray'da ve Kara¬man'da olmak üzere Anadolu'nun birçok yerinde adına mezarlar bulunan Yunus Emre' nin nerede ölüp nerede gömüldüğü kesin olarak bilinmemektedir. Ayrıca, halk arasın¬da Yunus Emre'nin yaşamına ilişkin birçok söylence vardır.
Anadolu Tasavvuf şiirinin en önemli tem¬silcilerinden olan Yunus, vahdet-i vücud (var¬lığın birliği) öğretisine ulaşan bir tasavvuf yorumunu benimsemiştir. Ona göre Tanrı' dan başka varlık yoktur. Var olan her şey onun çeşitli biçimlerde görünmesidir. İnsanın kendisine ve başkalarına yakıştırdığı varlık kuruntudan başka bir şey değildir.
Yunus Emre'nin iki yapıtı vardır: Risale- tü'n-Nushiye ve Divan. Risaletü'n-Nushiye aruz ölçüsüyle yazılmış bir mesnevidir. 563 beyitten oluşan şiirin ilk 13 beyitlik bölümünü bir düzyazı ile 550 beyitlik asıl bölüm izler. Yunus Emre yapıtının düzyazı bölümünü akla ve bilgiye ayırmıştır. Risaletü'n-Nushiye'nin geri kalan ana bölümünde "Ruh ve Nefis Destanı", "Kanaat Destanı", "Öfke Desta¬nı", "Sabır Ahvali", "Nekeslik Halleri" ve "Akıl Destanı" yer alır.
Yunus Emre'nin Divan'ı onun günümüze kadar tazeliğini ve çekiciliğini koruyan şiirle¬rini, ilahilerini, nutuk ve nefeslerini içerir. Bu divandaki şiirlerin bir bölümünü aruz ölçü¬süyle yazmıştır. Ama Yunus ilahilerinin çoğu¬nu en özgün ve güzel olanlarını hece ölçüsüyle yazmıştır. Halk şiirine özgü dörtlüklerle yaz¬dığı şiirlerden başka gazel biçimiyle, beyitler¬le de yazmış, gazel biçimini heceye uygula¬mıştır. Aruz kullandığı zaman da çoğunlukla uyak konusunda halk şiiri geleneğini izlemiş¬tir. Yarım uyaklarla yazmış, sık sık redife de başvurmuştur.
Yunus Emre'nin dili geçiş çağı şairinin dilidir. Arapça ve Farsça sözcüklerle birlikte onların Türkçe karşılıklarını da kullanır. Şiir¬lerinde tasavvuf felsefesini inceliklerine inerek anlatmaz. Tasavvuf onun yapıtlarına aşk, sevgi¬li, dost, şarap, bahçe, gül, bülbül gibi seçilmiş simgeler olarak girer. Ama bu simgelere bilinçli olarak değişik anlamlar yükler. Böyle¬ce şiiri çeşitli ve çok zengin yorumlara açıla¬rak tekdüzelikten kurtulur. İnsanın sevinçle¬rini, acılarını, düşlerini ve düş kırıklıklarını anlatma olanağını kazanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder