Ana Sayfa Bilgi Bankası

31 Ocak 2011 Pazartesi

Renkli Basım ve Renkli Fotoğrafçılık


Renkli Basım ve Renkli Fotoğrafçılık
Renkli basım ya da renk basımı magenta, siyan, sarı ve siyah renkli mürekkepler kulla­nılarak yapılır. Bazen istenen rengi tam ola­rak basabilmek için başka renk mürekkepler de kullanmak gerekir. Her renk baskı için ayrı bir kalıp kullanılır. Bu kalıplar renk ayrımı denen bir ayrıştırma süreciyle hazırla­nır. Dört ayn kalıpla üst üste yapılan dört basım sonucunda istenen renkli baskı gerçek­leşir.
Renkli fotoğrafçılık, eskiden aynı anda üç negatif film çekilerek yapılırdı. Bu yöntemde objektiften gelen ışık, renk filtreleri kullanıla­rak üç temel renge, yeşil, mavi ve kırmızıya ayrılırdı. Böylece aynı görüntünün üç ayrı renkte fotoğrafı çekilir, sonra bu fotoğraflar üst üste gelecek biçimde basılarak renkli fotoğraf elde edilirdi. Günümüzdeki renkli fotoğraf filmlerinde ise, her biri üç birincil ışık renginden birine karşı duyarlı olan üç katman vardır ve renkli görüntü tek filmin üzerinde Oluşur.
Birincil ışık renkleri olan kırmızı, yeşil ve mavinin en önemli kullanım alanlarından biri dört ayaklı hayvanlar renkleri göremez. Bu hayvanlar dünyayı siyah, beyaz ve grinin tonlarında görür.


Okulda Claude Monet'yle kurduğu dostluk ressamlık yaşamının ilk önemli adımı oldu. Resim konusunda ge­leneksel anlayışa karşı çıkan iki arkadaş, son­radan İzlenimcilik Akımı'nı başlatacak olan Paul Cezanne, Camille Pissarro gibi sanatçıla­rın arasına katıldılar. İzlenimcilerin 1874'te açtıkları ilk resim sergisinde Renoir'ın bazı tabloları da sergilendi.
Renoir önceleri İzlenimcilerle aynı görüş­leri paylaştıysa da, 1880'deki İtalya gezisin­den sonra resim anlayışını önemli ölçüde değiştirdi. Resim yapma yönteminin yetersiz kaldığı düşüncesiyle İzlenimci hareketten kuşku duymaya başladı. 40 yaşında tekniğini geliştirmek amacıyla Paris'teki sanat okulu­na döndü. Birkaç yıl sonra, konuları ve ça­lışma biçimi benzemekle birlikte, İzlenimciler'den daha değişik resimler yapmaya başla­dı. 1890'da Alice Charigot ile evlendi. 1892'de açtığı sergide büyük bir başarıya ulaştı. Artık kazancı iyileşen sanatçı kendini bütünüyle resim çalışmalarına vermek ama­
cıyla Fransa'nın güneyinde Cagnes adlı küçük bir köye yerleşti. Ne var ki, artan romatizma ağrıları yüzünden yürüyemez ve ellerini hare­ket ettiremez duruma gelmişti. Bununla bir­likte fırçayı eline bağlayarak resim yapmayı sürdürdü. Oğlu Jean Renoir (1894-1979) ta­nınmış bir film yönetmeni oldu.
Manzara resimleri ve günlük yaşamdan çeşitli görünümlerin yanı sıra, küçük kızların, genç kızların, köylü kadınların, son modayı izlemeye meraklı hanımların, kısaca her yaş­tan ve toplumun her katmanından kadınların resmini yaptı. En çok tanınan tabloları Loca (1874), Moulin de la Galette (1876) ve Şemsi­yeler dir (1883).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder