Ana Sayfa Bilgi Bankası

31 Ocak 2011 Pazartesi

POLO


POLO, at üzerinde oynanan eski bir top oyunudur. Orta Asya kökenli olduğu sanılan bu oyunun İran'da yaşayan Persler'ce İÖ 6. yüzyılda oynandığı bilinmektedir. Polo adı, Keşmir'de konuşulan bir Hint lehçesinde top anlamına gelen pulu sözcüğünden kaynak­lanır.
Polo Persler'de seçkin süvari birliklerinin eğitiminin bir parçasını oluşturuyordu. Daha sonra İran'dan Afganistan, Tibet, Çin, Japon­ya ve Hindistan'a geçti. Batı dünyasına, 1860'larda İngiliz Hindistanı'nda polo takım­ları ve kulüpleri kuran İngilizler'ce tanıtıldı. Günümüzde polo ABD, İngiltere, Arjantin, Şili ve Meksika'da yaygın olarak oynanmak­tadır.
Polo, açık havada, 275 metre uzunluğunda, 146 metre genişliğinde bir çim alanda oyna­nır. Alanın bitiş çizgilerinin gerisinde, atların durup dönebilmesine yetecek genişlikte yer bırakılmıştır. Kale direklerinin açıklığı 7,3 metredir. Topun kolay yuvarlanması için çim kısa biçilir. Oyuncular, ucunda 20-25 cm uzunluğunda tahtadan yapılmış silindir biçi­minde bir tokmak bulunan 120 santimetrelik esnek bambu sopalar kullanırlar. Uzun saplı bir çekiç görünümünde olan sopanın sapında bileğe takılan bir kayış bulunur. Oyunun kurallarına göre polo sopası yalnızca sağ elle tutulabilir. Söğüt ya da bambu kökünden yapılan topun çapı yaklaşık 8 cm, ağırlığı da 113-150 gr kadardır.
Polo maçı her biri 7-7,5 dakika süren dört, altı ya da sekiz devreden oluşur ve dörder kişilik iki takım arasında oynanır. Her oyun­cunun görevi farklıdır. 1 numaralı oyuncu forvettir (hücum oyuncusu); 2 numara oyun kurucudur, atakları başlatır; 3 ve 4 numaralar ise bek, yani savunma oyuncusudur, görevleri karşı takım oyuncularını engellemektedir. Her oyuncu oyundaki becerisine göre -2 ile + 10 gol değeri arasında derecelendirilir. Oyunu, atlı iki alan hakemi ile saha dışındaki bir başhakem yönetir. En çok gol atan takım maçı kazanır. Devreler arasında atlar değişti­rilirken küçük bir mola vardır, bir mola da oyunun tam yarısında verilir. Özel yetiştirilen polo atlan genellikle bir günde iki devreden fazla oynatılmaz.
Polo oyuncusu karşı takımın bir oyuncusuy­la aynı hizada dörtnala giderken topu çelebilir, ama rakibine bir açıyla yaklaşamaz. Topa en son vurmuş olan ve topu izleyen oyuncunun önünden geçilmez. Bu tehlikeli bir faul olduğu gibi, karşı takıma da bir serbest vuruş hakkı kazandırır. Her golden sonra takımlar kale değiştirir.
Dörtnala giderken topa vurmak için iyi zamanlama gereklidir. Atını dörtnala koştur­mak, durdurup döndürmek ve yeniden tam hıza ulaşmak için polo oyuncusu iyi bir binici olmak zorundadır.
ğımsız bir devlet olarak yeniden Avrupa hari­tasında yerini aldı. Ne var ki, yüzölçümü 1939 öncesine göre küçülmüştü; eski topraklarını Almanya'dan geri almasına karşılık, daha faz­lasını SSCB'ye bırakmak zorunda kalmıştı.
Ulusal Birlik Hükümeti'nin kurulmuş ol­masına karşın, hepsi de savaş sırasında bağım­sızlık mücadelesi vermiş çeşitli partiler arasın­da anlaşmazlık çıktı. Sonunda komünist Boleslaw Bierut cumhurbaşkanı oldu.
Ülkede toprak reformu yapıldı ve büyük sanayi işletmeleri kamulaştırıldı. Hızla sana­yileşme amacıyla planlar yapıldı ve ülke kay­naklan bu amaca yönelik olarak kullanılmaya başladı. Ama, kilise, öğrenciler ve aydınlar özgürlüklerin kısıtlanmasından, mal kıtlığın­dan ve gelirlerinin yetersizliğinden şikayetçiy­diler. 1956'da Poznari'da başlayan genel grev bastırıldı. 1968'de aydınların ve öğrencilerin protestosu tüm üniversite kentlerine yayıldı. 1970'lerde ülke çapında işçi direnişleri başla­dı. Bu arada 1978'de Polonyalı Karol Vojtyla, II. Johannes Paulus adıyla papa seçildi. Yeni papanın 1979'da Polonya'yı ziyareti sırasında­ki karşılama törenleri yönetim karşıtı gösteri­lere dönüştü. 1980'de Lech Walesa'nın önder­liğinde Dayaîıışma Sendikası kuruldu ve kısa sürede bir muhalefet odağı durumuna geldi.
1981'de General Wojciech Jaruzelski baş­kanlığında yeni bir hükümet kuruldu. Aynı yılın aralık ayında sıkıyönetim ilan edildi ve Dayanışma Sendikası kapatıldı. 1983'te sıkı­yönetim kaldırıldı, 1985'te seçimler yapıldı. Jaruzelski yönetimi, SSCB'de ve öteki sosya­list ülkelerde yürürlüğe giren reformların da etkisiyle ülkede ekonomik ve toplumsal alan­da önemli değişimlere yöneldi. Ama 1988'de yeni bir grev dalgası patlak verdi. Hükümet ve Dayanışma önderlerinin aldığı ortak karar­lar doğrultusunda Haziran 1989'da serbest se­çimler yapıldı. Seçimler sonunda Dayanışma yanlılarının ağırlıkta olduğu bir koalisyon hü­kümeti kuruldu.
Dayanışma Sendikası içindeki düşünce ay­rılıkları 1990'da bölünmeyle sonuçlandı ve Walesa'nın karşıtları yeni bir parti kurdu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder