Ana Sayfa Bilgi Bankası

6 Ocak 2011 Perşembe

Uzakdoğu Dövüş Sporları,Uzakdoğu Sanatı,Öyküler ve Simgeler,Çin Sanatı,Japon Sanatı,Kore Sanatı

Birçok sporun kökeni dövüşe dayanır, ama Çin'de ve Japonya'da dövüş sporları çok uzun bir za­man dilimi içinde gelişerek manevi, hatta dinsel bir boyut kazanmıştır. Çinli ve Japon öğretmenler bu sporlara yönelen kişilerin zihinsel ve ruhsal durumlarının en az fiziksel cesaretleri kadar önemli olduğunu vurgular. Manevi ve felsefi düşünceler ile zorlu beden­sel hareketleri birleştiren Uzakdoğu dövüş sporlarında Taoculuk ve Budacılık'ın etkileri açıkça görülebilir.
Bu sporlar, silahlı ya da gelişmiş tekniklerin uygulandığı silahsız dövüşler olarak ikiye ayrılır. Silahsız Uzakdoğu dövüş sporlarının en bilinen biçimlerinden JUDO ve KARE- TE kendi maddelerinde ayrıntılı olarak anla­tılmıştır. Batıda yaygın olarak yapılan bazı sporlar Uzakdoğu dövüş sporlarıyla yakından ilişkilidir. Eskrim, kendo denen eski bir kılıç sporundan, okçuluk ise kyudo'dan geliştiril­miştir. Bazı Uzakdoğu dövüşlerinde silah olarak bıçak, orak, sırık gibi sıradan, günlük aletler kullanılır. Efsanevi kahraman Robin Hood ve arkadaşlarınca sık sık yapılan sırık dövüşlerinin bazı Uzakdoğu sporlarıyla yakın benzerlikleri vardır.
Silahsız Uzakdoğu dövüşleri, genellikle el ve ayak vuruşlarına ya da düşürme teknikleri­ne dayanır. Bir tür güreş olan sumo karşılaş­malarında, dev güreşçiler dövüşür. Eski jiu jitsu dan geliştirilen judo, bugün Olimpik bir spordur. İÖ 5. yüzyılda Taocular'ın bir idman biçiminde uyguladıkları kung fu İÖ 3. yüzyıl­da dövüş sporu olarak da yapılmaya başlandı. Kung fu hareketleri kaslar arasında uyum ve eşgüdümün yanı sıra zihinsel yoğunlaşma ve katı bir öz disiplin de gerektirir.
Uzakdoğu dövüş sporlarının yaygınlaşma­sında sinema da önemli bir rol oynamıştır. Bruce Lee (1940-73) kısa oyunculuk yaşamı boyunca çevirdiği filmlerle karate, kung fu gibi dövüş sporlarını batı dünyasına tanıtmış ve sevdirmiştir. Bugün birçok spor merkezi karate ve judo gibi bilinen Uzakdoğu sporla­rını öğretmek amacıyla, çeşitli yaş gruplarına yönelik kurslar düzenler. Bunların dışında kalan aikido, hapkido ve Çin boksu gibi farklı bazı Uzakdoğu dövüşleri ise Çin ve Japonya dışında pek bilinmez.
UZAKDOĞU SANATI,
denince Asya'nın doğusunda Çin, Japonya ve Kore sanatı akla gelir. Asya'nın bu ülkelerinde binlerce yıldır yapılagelen sayısız heykeller, çanak çömlek­ler, oyma ve baskı işleri gelişkin ve ince bir beğeninin ürünleridir. Müzelerde yer alan, Çin'den ve Japonya'dan gelme resimler, hey­keller, oyma işleri bu ülkelerde yaşamış ve yaşamakta olan insanların inançlarını, dünya­yı algılayışlarını ve yaşama biçimlerini yansı­tır. Geleneklerine çok bağlı olan bu ülkelerin halklarının yaratmış oldukları sanat ürünleri günümüze kadar çok fazla bozulmadan gele­bilmiş, 17. yüzyıldan sonra batı etkisi kendini göstermeye başlamıştır. Bu etkinin karşılıklı olduğu, özellikle İzlenimcilik Akımı sanatçı­larının doğu sanatından büyük ölçüde etkilen­dikleri bilinmektedir (bak. izlenimcilik).
Öyküler ve Simgeler
Çinli ve Japon ressamlar kumaş, ipek ya da tahta üstüne resim yaparlardı. Fırça ile resim yapmak Çin'de çok eski zamanlarda başlamış ve halk tarafından yaygın olarak kullanılmış­tır. Çin'de ilkçağlardan başlayarak binlerce ressam yetişmiştir. Doğulu sanatçılar yapıtla­rında birtakım işaretler ve anıştırma öğeleri kullanarak resmin içeriğine ilişkin ipuçları verirlerdi. Resimde yer alacak bir kimse gerçek yüzüyle değil, toplumsal rolüne göre canlandırılır, duruşu, görünüşü onun kimliği konusunda bilgi verirdi. Bir tanrının ya da kralın gücünü ve yüceliğini göstermek için onu, resimdeki ya da oymadaki öbür insanlar­dan çok daha büyük boyutlarda çizerlerdi. Eğer resimde belli bir olay anıştınlmak isteni­yorsa, olayın geçtiği yer ya da uyandıracağı çağrışım bir simgeyle belirtilirdi. Bu yöntemle ressamlar oldukça karmaşık bir olayı, herke­sin tanıdığı simgelerle kuşaktan kuşağa aktar­mayı başarmışlardır.
Çin Sanatı
Çin'de bulunmuş en eski yapıtlar İÖ 8000- 7000'e ait çanak çömleklerdir. İÖ 2. yüzyılın ortalarında ise, Çin'in tunç dökmede çok ileri olduğunu gösteren simgesel hayvan figürleriy­le bezeli kaplar bulunmuştur. Çin yazısının ilk örnekleri İÖ 1111-255 dönemine aittir. Çin'de yazı yazmaya resim kadar önem veri­lir, güzel yazı yazma sanatı olan kaligrafi sanatların en yücesi sayılırdı. Ressamlarla kaligraflar eşdeğerde saygı görürler, Çin yazı­sına fırça resmi kadar önem verilirdi. Çinliler Hz. İsa'dan önceki yüzyıllarda duvar resimle­ri, kabartma panolar, büyük ölçekli taş hey­keller yapmışlardı. Ayna yapımında ustalaşmış, bu aynaları yalnızca süs eşyası olarak değil, mezarların sonsuz karanlığını aydınla­tacağına inandıkları için, mezarlarda da kul­lanmışlardı. İpek dokumacılığının çok önem kazandığı Çin'de ipek dokumalar üzerine baskı ile yapılan desenler, Çinli sanatçıların bu alanda ne kadar ustalaşmış olduklarını gösterir. Bir başka sanat kolu da resim ve heykel sanatlarıyla el ele giden lake işçiliğidir. Çin'de lakenin tarihi çok eskidir. Genellikle ahşap yüzeyler üzerine uygulanan, kendine özgü parlaklığı olan bir tür boyanın kullanıldı­ğı süs ve kullanım eşyaları yüzyıllardan beri Çin'de ve Japonya'da yapılmaktadır. Bu eşya­lar yerine göre yeşim, fildişi ya da mercan gibi kakma malzemesiyle bezenir.
Çin'de Budacılık'ın yaygınlaşması sanatta yeni bir gelişmeye yol açtı. Olağanüstü bir insan görünümün­de dev Buda heykelleri ve pagoda denen tapmaklar yapılmaya başlandı. 6. yüzyıla ge­lindiğinde bu heykel ve tapınakların sayısı on binlere varıyordu. Bu tarihte Japonya'dan Çin'e yayılan Zen Budacılığı, Çin sanatına doğayı, getirdi. Zen inanışına göre ruh ancak doğa içinde huzura kavuşabilirdi. Böylece Çin resmine görkemli dağlar, alacakaranlıkta ışıl­dayan sular ve ormanlar girdi. Deniz de ilk kez, batıdan 1.000 yıl önce, açık hava resimle­ri çizen Çinli ressamlarca resimlendi. Yaratıcı bir sanatçının gözlemlerini taşıyan bu resim­lerde doğa ve insanın iç içe yer aldığı görülür. İnsan, orman, deniz ve bulutlar ilk bakışta birbirinden ayırt edilemeyecek bir bütün oluş­turur. Çin sanatının tipik örneklerinde savaş, şiddet, çıplaklık, ölüm genellikle yer almaz. Her zaman esinlendirici, soylu, ruh tazeleyici ve göze hoş görünen öğelerin bulunmasına özen gösterilir. Aynı dönemde Çin porse­lenlerinde de büyük bir gelişme görüldü. Çin, sade ve zarif porselenleriyle dünyanın en büyük çanak çömlek üreticisi durumuna geldi.
13. ve 14. yüzyıllarda, Moğol yönetimi sı­rasında çeşitli Buda mezheplerinin özellikle­rini simgesel olarak yansıtan çok kollu Buda heykelleri yapıldı. Bu döneme ilişkin resim­lerde av sahneleri, halkın yaşamından kesitler ve binicilik gibi konular yer aldı. Bu özgür çalışma biçimi daha sonraki yüzyıllarda gide­rek kuralcı bir resim anlayışına dönüştü. Örneğin, bir dağ resminin kaç fırça vuruşuyla yapılacağı belirlendi ve yaratıcılık büyük ölçü­de kesintiye uğradı. 17. yüzyıldan sonra güç­lenen batı etkisine karşı konmaya çalışıldıysa da, binlerce yılda kendi öz üslubunu yaratmış olan Çin sanatı bazı özelliklerini yitirmeye başladı. 1950'den sonra geleneksel sanatları korumaya yönelik bir çabayla bu sanatlar bir ölçüde eski canlılığını kazandı.
Japon Sanatı
Japonya yüzyıllar boyunca dışa kapalı bir ülke oldu. Japon sanatı özellikle 3. yüzyıldan sonra gelişti. Japonlar 4. yüzyılda Çin yazısını be­nimsedi. Budacılık'ın ve saray kültürünün egemen olduğu 6.-19. yüzyıllar arasında Ja­ponya Çin kültürünün etkisi altında kaldı. Saraylar Çin'den gelen ya da taklit edilen eşyalarla donatıldı. Buda heykellerinin en kusursuzları, tapınakların en görkemlileri ya­pıldı. Japonlar tunç heykel yapımında çok ustalaştılar. Dinsel konuları içeren büyük duvar panoları, Hint etkisiyle çok kollu tanrı­lar, korkunç görünüşlü tek ya da grup halinde hayvan resimleri yaptılar. 7.-11. yüzyıllarda öykülü resimler yapıldı. Bu resimler sanki bir evin tavanı kaldırılmış da içi görünüyormuş gibi olurdu. Japonlar ağaç oymacılığında ve ağaçtan heykel yapımında çok ileriydiler. Dinsel bayramlarda yapılan dansların figürle­rini betimleyen ağaç heykeller yaptılar. Hem dinsel, hem ulusal içerikli tiyatro oyunlarında kullandıkları maskeler de ağaçtan oyularak yapılıyordu. İhtiyar adam, genç kız, şeytan gibi bazı tipler maskelerle canlandırılıyordu. Böylece bir maske sanatı gelişti.
Zen Budacılığı'nın Japon sanatı üzerinde çok belirgin bir etkisi oldu. Zen, dinginlik ve uyum arayışı içinde doğa ile bütünleşen bir dindi. Hızlı fırça vuruşları ile ipek üzerine bazen bir manzara, bazen tomurcuklu bir bahar dalı yapan ressamın beklentisi, bu dalın insanın zihninde çiçek açmasıydı. Zen rahip­leri Japonya'da bir "çay bahçesi kültürü" geliştirdiler. Çay bahçeleri bir ressamın özeni ve yaratıcılığıyla düzenlenirdi. Çaylar içildik­ten sonra resimlere bakılırdı. Japonya'da bugün hâlâ süren ince zevkin kaynağında bu çay bahçesi geleneği vardır. Resimlerdeki duygulu anlatım, rahat ve dengeli kompozis­yonlar özellikle dikkat çekicidir. 16. yüzyılın sonunda ve 17. yüzyılın başında Sotatsu No- nomura ve Koetsu Honami yaptıkları yelpaze resimleri, lake ve hat işleri ve bahçe tasarım­larıyla dikkati çektiler. Ogata Korin (1658- 1716), kumaş desenleri ve lake çalışmalarıyla kendinden sonra gelen sanatçıları etkiledi. Doğayı çok iyi tanıyan Korin. soyut desenler­le süslediği paravanalar ve seramiklerle de ün kazandı. Yeni bir resim geleneğinin öncüsü oldu.
Öteden beri çok güzel oyma baskıların ya­pıldığı Japonya'da 17. yüzyılda ağaç baskılar halk arasında yaygınlaştı. Yalnız siyah beyaz değil, renkli baskılar da yapılmaya başlandı Kumaş üzerine yapılan bu baskılarda günlük konulara da yer veriliyordu.
19. yüzyılda batı kültürünün etkisi Japon­ya'da da görülmeye başlandı. Bu etki gele­neksel ağaç oyma heykellerde bile kendini gösterdi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra bu etki özellikle mimarlıkta görüldü. Ne var ki, batı sanatlarının üzerindeki Japon etkisi de yaba­na atılmayacak bir ölçüde arttı; bu, bahçe mimarlığından resme, hatta giyime kadar çok çeşitli alanlarda ortaya çıktı.
Kore Sanatı
Çin ve Japon sanatlarının etkisinin açıkça görüldüğü Kore sanatı, aşırılıktan kaçman Doğalcı eğilimiyle her ikisinden de ayrılır. Kore sanatının en eski yapıtları ÎÖ 57-İS 668 yıllarına ait mezarlarda bulunan duvar resim­leridir. Bu resimlerde ölen kimsenin yaşamı­na ilişkin önemli olaylara da yer verilmiştir. Gene aynı dönemde Koreliler'in metal işçili­ğinde çok ileri gittikleri kral mezarlarında bulunan taç ve takılardan anlaşılmaktadır. Daha sonra Kore kültürünün hızla Çin'in etkisi altına girdiği görülür. Budacılık'ın yay­gınlaşmasıyla birlikte çok sayıda tapmak, granitten Buda heykelleri ve çanlar yapıldı. Kore sanatının en değerli ürünleri ise sırlı seramiklerdir. Bu seramikleri Çinliler, "dün­yanın 10 güzelliğinden biri" olarak değerlen­diriyordu. Koreliler bunlardan başka ağaç oyma harf kalıplarıyla kitaplar bastılar, gene ağaçtan maskeler yaptılar.
16. yüzyıla gelindiğinde saray ressamlarınca yapılan manzara resimlerinin yanı sıra başka ressamlar da erik ağacı, orkide, bambu resim­leri yaptılar. Çiçekli erik dalı sürekliliği ve uyumu, orkide saflığı, bambu ise bükülebilir- liği ve kırılmazlığı simgeliyordu. Bu ressamlar Çin manzaralarını taklit etmek yerine gerçek Kore manzaraları çizdiler. 19. yüzyılda Çin ve Japonya gibi Kore de batı etkisinin altına girdi. Birçok ressam yağlıboya çalışmalar yaptı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder