Ana Sayfa Bilgi Bankası

20 Aralık 2010 Pazartesi

Anarşizm nedir?

Anarsizm (Grekçe Ã¥v, ve aoxn'den, yetkeye karsi), toplumun devletsiz olarak tasarlandigi yasam ve yönetim ilkesine veya kuramina verilen ad. Böylesi bir toplumda uyum, yasaya boyun egerek ya da her türlü yetkeye itaat ederek degil, üretim ve tüketim amacinin yanisira, uygar bir varligin sonsuz çesitlilikteki gereksinim ve isteklerinin de yerine getirilmesi amaciyla özgürce olusturulmus çesitli bölgesel ve mesleki gruplar arasinda varilan özgür sözlesmeler yoluyla elde edilecektir. Bu çizgiler boyunca gelisecek bir toplumda, insani etkinlik alanlarinin tümünü kapsamaya baslayacak gönüllü birlikler, devletin tüm islevlerinin yerini almak üzere daha da büyük bir yayilim kazanacaklardir. 

Bunlar, --geçici ya da az çok süreli-- sonsuz çesitllilikteki yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararasi, her büyüklük ve düzeyden, grup ve federasyonlardan olusan, içiçe geçmis bir ag örgüsünü andiracaktir; olasi bütün amaçlar için biraraya gelebileceklerdir: üretim, tüketim ve degisim, haberlesme, saglik düzenlemeleri, egitim, karsilikli (mutual) koruma, alan savunmasi ve dahasi; öte yandan sürekli artan bilimsel, sanatsal, yazinsal, ve toplumsal gereksinimlerin yerine getirilmesi için de çalisacaklardir. Dahasi, böylesi bir toplum degismez olan hiçbirseyi temsil etmeyecektir. Aksine --genellikle organik yasamda görüldügü gibi -- uyum, güçlerin ve etkilerin çoklugu arasindaki dengenin sürekli degisen düzenlenmesi ve yeniden düzenlenmesinden kökenlenecektir ve hiçbir gücün, devletin özel korumasi altinda olmamasi nedeniyle, bu düzenlemeyi saglamak daha kolay olacaktir. 

Toplum bu ilkeler çevresinde örgütlendigi zaman, üretici çalisma sirasinda insanin kendi güçlerini özgürce kullanmasi devletçe sürdürülen bir kapitalist tekel tarafindan kisitlanmayacaktir. Kisinin isteklerinin yerine getirilmesi, inisiyatif çöküntüsüne ve aklin kölelesmesine yol açan ceza korkusuyla ya da bireylere veya metafizik varliklara boyun egme ile de kisitlanmayacaktir. 

Insan, kendi benligi ile çevresinin etik kavramlari arasindaki özgür eylem ve tepkinin izlenimini ister istemez tasiyarak, kendi eylemlerine kendi anlayisiyla yön verecektir. Böylelikle insan, tekelciler yararina asiri çalisma tarafindan ya da çok sayidaki akil tembelligi ve akil kölelesmesi ile engellenmeksizin zihinsel, sanatsal, ahlaksal, tüm yeteneklerinin tam gelisimini elde edebilecektir. Bu sayede, modern bireyci sistemin altinda ya da Volksstaat (halk Devleti) denilen bir Devlet sosyalizmi sistemi altinda olanakli olmayan, tam bireylesmeye ulasabilecektir. 

Ayrica, anarsist yazarlar, kavramlarinin, bir kaç zorunlulugun koyut olarak kabul edilmesiyle, öncel (a priori) bir yöntem üzerine kurulmus bir ütopya olmadigini da düsünürler. Devlet sosyalizmi reformlarla geçici bir sayginlik kazanabilse de, anarsizmin halen is görmekte olan egilimlerin çözümlenmesinden türevlendigini ileri sürerler. Yasamin bütün gereksinimlerini sasilacak denli yalinlastiran modern teknikteki ilerlemeler; gelisen bagimsizlik ruhu; ve --önceleri Kilise ve Devlet'in gerçek niteligi olarak düsünülenleri de kapsayan-- tüm etkinlik dallarinda özgür inisiyatif ve özgür kavrayisin hizla yayilmasi, devletin olmamasi egilimini kararli biçimde güçlendiriyorlar. 

ANARSI DüZENDIR 

"Anarsi" kelimesi eski bir Yunanca kelime olan "anarchos"dan gelir, ve "yöneticisiz" demektir. Yöneticiler, beklenecegi üzere, yönetimin [rule] sona ermesinin kaçinilmaz olarak bir kaosa ve karmasaya düsmek oldugunu iddia ederken, anarsistlerse yönetimin düzenin saglanmasi için gerekli olmadigini savunurlar. Hükümetsiz bir toplum, Hobbes'in herkese karsi herkesin savasina dönüsmez, anarsistlere göre yaratici ve barisçil insani iliskileri mümkün kilar. Proudhon, anarsist durusu ünlü sloganinda açik bir sekilde özetlemistir: "Anarsi Düzendir". 

Toplumsal felsefesini "anarsist" olarak ilk ifade eden kisi olan Pierre-Joseph Proudhon, genel olarak inanildigi üzere kötülük ile suçun toplumsal çatisma ve yoksullugun sebebi olmadigini, tam tersine bunlarin toplumsal çatisma ve yoksullugun birer sonucu olduklarini söylemistir. Devlet düzeninin "suni, çeliskili ve etkisiz" oldugunu, bu nedenle de "baski, yoksulluk ve suç"u yarattigini düsünmüstür. Ona göre, topluluklarin Devletler altinda olusturulmasi tamamen anormaldir. Dahasi, "kamusal ve uluslararasi hukuk, her çesitten temsili hükümetle birlikte, yine yanlis olmak zorundadir, çünkü bunlar mülkiyetin bireysel sahipligi ilkesine dayanmaktadirlar". Proudhon'a göre, hukuk bilimi "kodlanmis mantiklari" temsil etmenin çok çok uzagindadir; "hirsizlik, yani mülkiyete yönelik yasal ve resmi ünvanlarin bir derlemesinden" daha fazla bir sey ifade etmemektedir. Otorite, toplumsal iliskileri olusturmanin uygun bir temeli olarak hizmet etme kapasitesinden yoksundur. Yurttas yalnizca mantik tarafindan yönetilmelidir, ve yalnizca "degersiz ve kendine saygidan yoksun kimseler" kendi özgür iradelerinin ötesindeki herhangi bir yönetimi kabul edeceklerdir. Proudhon, siyasi kurumlar yerine, emek ve degisimde karsilikçilik ilkelerine dayanacak ekonomik örgütlenmeleri önermektedir --bu amaca yönelik kooperatifler ve "Halk Bankalari" yoluyla. Toplumun bu sekilde yeniden örgütlenmesinin sonuçlari sinirlamanin kisitlanmasi, baskici yöntemlerin azalmasi, bireysel ve kolektif çikarlarin yakinlasmasi olacaktir. Bu Proudhon'un "tam hürriyet hali" veya anarsi dedigi seydir; bu "yasalar"in emir ve kontrol gerektirmeksizin kendiliginden isleyecegi yegane baglamdir. 

"Anarsi" kelimesini popüler hale getiren ve çalismalari anarsist hareketin ilk gelisimi üzerinde etkili olan Michael Bakunin, daginik yazilarinda dissal yasama ile otoritenin "her ikisinin de toplumu kölelestirme egiliminde oldugunu" belirtmistir. Ona göre, tüm sivil ve siyasi örgütlenmeler, sistematik bir sömürü olarak yukaridan asagiya dogru uygulanan bir siddet üzerine kurulmustur. Bu örgütlerden kaynaklanan herhangi bir siyasi yasa, ayricaliklarin bir ifadesidir. Bakunin, tabi kilinan çogunluklarin çikarlarinin aksine güçlü azinliklara avantaj saglayacagina inandigi tüm yasamalari reddeder. Yasalar, dissal bir irade dayattiklari ölçüde despotik niteliktedir. Bakunin'e göre, siyasi haklar ve "demokratik Devletler" terim olarak pek çirkin çeliskilerdir. "Herkesin yönettigi yerde hiç kimse yönetilmiyordur, ve bu durumda Devlet mevcut degildir. Herkesin es derecede insan haklarindan faydalandigi yerde, tüm siyasi haklar otomatik olarak fesholur. Bakunin örnek ile bilginin otoritesini --"olgunun etkisi"ni-- hakkin otoritesinden ayirir. Birincisini duruma bagli olarak ve gönüllü bir sekilde kabul etmeye hazirken, ikincisini kesinkes reddeder. "Evler, kanallar ve demiryollari söz konusu oldugunda, ... kendi sorgulanamaz elestiri ve kontrol hakkimi daima sakli tutmak kaydiyla, mimar veya mühendisin otoritesine basvururum. ... Buna göre, ortada sabit veya kalici bir otorite bulunmamakta, aksine karsilikli, geçici, ve herseyden öte de gönüllü bir otorite ve tabi olmanin sürekli bir degisimi söz konusudur". Resmi bir dayatma olan hakkin otoritesini, zorunlu olarak saçmaliga yol açacak bir "yalancilik ve baski" olarak adlandirir.. Proudhon gibi Bakunin de gelecegin toplumsal örgütlenmelerini siyasiden çok ekonomik olarak tasavvur eder. Toplumu, hem kirsal hem de kentsel olan üreticilerin özgür federasyonlari etrafinda örgütlenmis bir toplum olarak görür. Herhangi bir koordinasyon çabasi gönüllü ve akla dayanir olmalidir. 

Peter Kropotkin tüm yasalari üç ana kategoriye bölmüstü: mülkiyetin korunmasi, kisilerin korunmasi ve hükümetin korunmasi. Kropotkin tüm yasalarin ve hükümetlerin ayricalikli siniflarin denetiminde oldugunu, yalnizca onlarin ayricaliklarini korumaya ve genisletmeye hizmet ettigini görmüstü. çogu yasanin emege el konulmasini savunmaya veyahut da Devlet'in otoritesini korumaya hizmet ettigini belirtmisti. Kropotkin, mülkiyetin korunmasindan bahsederken, mülkiyet yasalarinin üreticilerin emeklerinin ürünleri güvenceye almak için degil, üreticilerin ürünlerinin bir kismina el koymayi ve bunu üretici olmayanlarin eline devretmeyi mesrulastirmak için yapildigini belirtmisti. Kropotkin'e göre, emegin (ve onun ürünlerinin) bu sekilde alikonulmasi nedeniyle, göze batan bir esitsizlik ortaya çikmakta ve "bütün bir yasa deposu, ve bütün bir asker, polis ve yargiçlar ordusu bunu sürdürmek için gerekmektedir". Ayrica, çogu yasa, sadece isçileri isverenlerine tabi olma konumunda tutmaya hizmet eder. Diger yasalar (vergiler, yükümlülükler, bakanlik bölümlerinin, ordu ve polisin örgütlenmesiyle ilgili olanlar) ise, "neredeyse tamamiyle mülk sahibi siniflarin ayricaliklarini korumak üzere" düzenlenmis olan "idari makinanin korunmasi, tamir edilmesi ve gelistirilmesi"nden baska hiçbir amaca hizmet etmezler. "Kisiye karsi islenen suçlar" söz konusu oldugunda, bunu en önemli kategori olarak görür, çünkü yasanin herhangi bir itibar kazanmasinin sebebi burada yatmaktadir, çünkü yasaya iliskin çogu önyargi buradan kaynaklanmaktadir. Kropotkin'in yaniti iki yönlüdür. Birincisi, suçlarin çogu mülkiyete karsi suçlardan olustugu için, bunun [suçlarin] yok edilmesi bizzat mülkiyetin ortadan kaldirilmasina dayanmaktadir. Ikincisi, cezalandirma suçu azaltmamaktadir. Bu düsünceleri onu yasanin faydasiz oldugu, aslinda zararli oldugu sonucuna götürdü --itaat yoluyla "aklin ahlaki bozuklugu"na neden olmasi, gaddarlik yoluyla da "seytani tutkular"i canlandirmasi. Cezalandirma suçu azaltmadigi için, Kropotkin hapishanelerin ortadan kaldirilmasi çagrisinda da bulundu. Ona göre elimizdeki en iyi yanit sempati idi. 

Yirminci yüzyil anarsistleri Devlet/toplum iliskilerine dair bu okumalari daha ayrintili olacak sekilde gelistirdiler. çagdas anarsist analizler arasindaki en önemlilerinden birisi, Foucault'dan yarim yüzyil önce de-merkezi ve durumsal olarak yasalastirilmis [enacted, canlandirilmis] bir iktidar anlayisi sunan Gustav Landauer'in çalismasi olmustur. Landauer, Devlet'i toplumla ilgisi olmayan sabit bir dissal varlik olarak degil, toplumun geneline yayilmis, insanlar arasi belli iliskiler olarak kavramsallastirmistir. 

"Devlet, bir kosuldur, insanogullari arasindaki belli bir iliskidir, onlar arasindaki bir davranis tarzidir; biz onu diger iliskileri daraltarak, birbirimize farkli davranarak tahrip edebiliriz. ... Bizler devletiz, ve gerçek bir erkek (sic) toplulugu ve toplumu olusturacak kurumlari yaratana kadar da devlet olmaya devam edecegiz."
Yakin zamandaki çalismasinda Murray Bookchin Devlet'ten bir kurumlar toplamasi olarak degil de "yavas yavas ögretilmis bir zihniyet" olarak söz eder. 20nci yüzyilin liberal demokrasilerinde iktidar daha az kaba kuvvet sergilenmesi yoluyla, ve daha çok La Boetie'nin "gönüllü hizmetkarlik" dediginin beslenmesi yoluyla icra edilmektedir. Yönetimin çagdas pratikleri, Bookchin'in Devlet'i, "siyasi ve toplumsal kurumlarin, baskici ve bölüstürücü islevlerin, fazlasiyla cezalandirici ve düzenleyici düzenlemelerin, ve en nihayetinde de sinif ve idari gereklerinin bir melezlemesi" olarak nitelendirmesine yol açmistir. 
Sigara içmekten gögüslerin açikça sergilenmesine kadar her seyi yöneten yasa ve düzenlemelerin bollugu içerisinde, Devletle toplumu birbirinden ayiran çizgi tamamen ortadan kalkmamissa bile kesinlikle muglaklasmistir. Yasalar ve yasal gözetim [suveillance, gizlice izleme] insani davranislarin giderek genisleyen bir alanini kapsadikça, herkes süpheli, devlet otoritesinin yargisina tabi hale gelmektedir. Anarsistler, yüzyillardir verilen toplumsal mücadeleler sonucu Devlet'ten elde edilen kazanimlara karsi saygili olmakla, ve bu kazanimlarin tek tarafli olarak ve umarsizca ortadan kaldirilmasini istememekle beraber, Refah Devleti'nin kucaklanmasinda Sosyal Demokratlari takip etmeyi de arzulamamaktadirlar. Anarsistlere göre, Refah Devleti'nin düzenleyici ve denetleyici mekanizmalari özellikle uysal ve bagimli kullar yaratilmasina hizmet etmektedir. Sosyal hizmetler ve kamu egitimi gibi kurumlar araciligiyla otoriteler bedenler üzerindeki kontrollerini zihinler üzerindeki etkiye dogru genisletmektedirler. Ahlaki düzenlemeler baskiyi ve konformizmi beslemenin kurnaz yollaridirlar. "Gönüllü birlikleri ve karsilikli yardimlasma pratigini zayiflatarak, {Refah Devleti} toplumu sosyal hizmet çalisanlari ve polislerle desteklenen bir yalnizlar kalabaligina dönüstürür." 

Savunuculari Devlet'in süren varligini mesrulastirmak için onun koruyucu islevlerine basvururken, anarsistler, --düzenlemelerin, polisin ve hapishanelerin hizla çogalmasinda örneklenen-- Devlet'in baskici karakterinin sagladigi korumanin çok çok ötesine geçtigini belirtirler. üstelik, Devletler pratikte, toplumun tüm üyelerine esit koruma saglayamamakta, tipik olarak daha ayricalikli üyelerin çikarlarini daha az talihli olanlarin aleyhine korumaktadir. Agirlikli olarak mülkiyetin korunmasini vurgulayan yasalar, fahis harçlar ve dislayici giris kosullarina sahip olan hukuk okullarinca korunan hukuk bilgisinin sinirli ve seçkinci karakteri, ve "kanun ve intizam"in uygulanmasindaki irkçi tonlar, Devlet'in "adalet"inin adaletsizlikleri hakkinda anarsistlere yeterince kanit sunmaktadir. Anarsistlere göre, Devlet, engin ve karmasik hukuk, hapishaneler, mahkemeler ve ordular düzenlemesiyle, esitsizlige karsi toplumsal adaletin savunucusu degil, adalet ve baskinin asli sebebi olarak durmaktadir. 

Bunun yanisira --ve bu anarsistlere özgü bir elestiridir-- Devlet pratikleri, daha az güçlü olana karsi bir sapmaya sahip olmasa bile, topluluklar içerisindeki toplumsal iliskilerin aslinda altini oyar. Bu, insani faaliyetlerin giderek genisleyen alani içerisinde Devlet aglarinin karsilikli yardimlasma aglarinin yerini almasiyla gerçeklesir. Bu, anlasmazliklarin çözüme kavusturulmasi ve toplumsal ihtiyaçlarin karsilanmasi için Devlet'in dissal pratiklerinin giderek yegane mesru mekanizmalar olarak görülmesi nedeniyle iliskilerde özbelirlenimden çok bagimliliga yol açar. Anarsistlere göre, Devlet'in kurumlari araciligiyla idare edilen "hukuk düzeni" [rule of law, hukugun üstünlügü ilkesi] özgürlügün güvencesi degildir; aksine, giderek daha fazla insani kendi [çizdigi] sinirlarin içerisine hapsederken, insani etkilesimin, yaraticiligin ve toplulugun alternatif bulusma yerlerini kapatan, özgürlügün düsmanidir. 

üstelik, Devlet kaynaklarin yeniden dagitimi için etkin bir mekanizma bile degildir. Gerçekte, Devlet, kaynaklari ihtiyaci olanlardan kendisine dogru yönlendirir. "Devlet'e vergi ödemek yerine --ki ardindan kimin ihtiyaci olacagina o karar verecektir, anarsistler topluluk örgütlenmelerine katilarak veya gönüllü olarak verme faaliyetleriyle dezavantajli olanlara dogrudan yardim etmeyi tercih ederler.". Anarsistler, Devlet'in sosyal hizmet ve refah islevlerinin etkilenen insanlarin dahil oldugu ve onlarin ihtiyaçlarina dogrudan yanit veren gönüllü karsilikli yardimlasma birlikleriyle daha iyi yerine getirelecegini savunurlar. Yüze yüze seviyesindeki karsilikli yardimlasma, kurumsallasmis programlar veya hayirseverlige tercih edilir. 

Bir kere daha çagdas anarsistler, anarsizmi yeni, bilinmeyene dogru bir adim, veya bugünden kopma demek olan bir devrimci kurulum olarak degerlendirmeyen Landauer'i takip ederler. Landauer, anarsizmi, "her ne kadar gömülü ve islevsiz bir halde bekler olsa da devletin hemen yanibasinda bulunan, daima mevcut bir edimsellesme [actualisation, gerçeklesim] ve yeniden olusum" olarak degerlendirir. Benzer sekilde, Paul Goodman, "özgür bir toplum, eski düzenin yerine "yeni bir düzen"in ikame edilmesi olamaz; bu, özgür eylem alanlarinin toplumsal yasamin çogunlugunu olusturuncaya kadar yayilmasidir" demektedir. çagdas anarsistler, bu anlayistan yola çikarak, günlük yasamin simdi ve buradasinda otoriter olmayan, hiyerarsik olmayan iliskiler gelistirmeyi amaçlarlar. 

Anarsistler, otonom gruplasma aglari sayesinde, Devletler'e olanlar disindaki bagliliklari beslerler. Anarsizm, "Devletin mesruiyetinin günden güne inkarlari" yoluyla, mecburen ve tercih edilir oldugu üzere, ebediyen "devlet ve yasal otoritenin altinda ve ona karsi akan gizli bir direnis tarihi" olarak var olur. Basitçe ifade edilirse, polin Wards söyle demektedir, 

"terör tarafindan dayatilan bir düzen vardir, bürokrasinin koridordaki polisiyle dayattigi bir düzen vardir, ve bizlerin kendi kaderimizi sekillendirme yetisine sahip toplu yasayan hayvanlar olmamiz olgusundan kendiliginden ortaya çikan bir düzen vardir. Ilk ikisi olmadiginda, düzenin kesinlikle daha insanisi ve daha insancasi olani olarak üçüncüsü ortaya çikma sansina sahip olur. Hürriyet, Proudhon'un dedigi üzere, düzenin kizi degil, annesidir."
Anarsizmin düsmanlari bu iddiaya anarsizmin naif bir "insan dogasi" görüsüne yaslandigi tipik iddiasiyla yanit verirler. Bu gibi elestirilere karsi en iyi yanit, insan dogasi meselesine iliskin anarsist görüslerin çesitligine isaret edilerek verilebilir. Max Stirner'in kendi çikarini gözeten "egoisti" ile Kropotkin'in karsilikli yardimlasmanin özgeci [altrustic, fedakar] destekçisi arasindaki ortaklik nedir? Aslinda, anarsistlerin "birey" ve onun "topluluk" ile olan iliskilerine iliskin görüslerinin çesitliligi, anarsizmin devasa esitsizliklere [odds] karsin ayakta kalmasini saglayan yaraticiliginin, çogulculuga saygisinin bir tanigi olarak desteklenebilir. Anarsistler basitçe insanlarin kendilerini ve kendilerini içinde bulduklari kosullari degistirme kapasitesine vurgu yaparlar. çogu anarsist yine bunun, ne kadar kaba ve toplumsal iliskilerin disinda olurlarsa olsunlar bireyler tarafindan gerçeklestirilemeyecek, kolektif bir proje oldugunu belirtir. "Bu nedenle, amaç hükümet ve Devlet safrasini atarak bir 'öz kendi' yaratmak degil, digerleriyle yaratici ve gönüllü iliskiler içerisinde olarak kendini gelistirmektir". özgürce girilen, toleransa, karsilikli yardimlasmaya ve sempatiye dayanan toplumsal iliskilerin ihtilaflarin ortaya çikmasini azaltacagi, ve ortaya çiktigi yerlerde de yardim çözümünün [aid resolution] [sorunu halledecegi] beklenmektedir. Burada hiçbir garanti yoktur; vurgu daima potansiyel olana yapilmaktadir. 
  
SONUç 

Anarsistlerin tasavvur ettikleri otoriter olmayan, hiyerarsik olmayan ve çogulcu topluluklarin, güç, otorite ve Devlet hakkindaki elestirel düsünceye sunacak pek çok seyi vardir. Ferrell'in belirttigi üzere, anarsizm, "yasanin disinda durarak" ve "yasal otoriteyi, onun toplumsal ve kültürel yasam üzerindeki tahripkar etkilerini inkar etmek" suretiyle, "insani iliskilerin ve insani farkliliklarin önemli oldugunu --her halükarda, düzenleme ve yasanin abartili otoritesinden daha önemli oldugunu-- bize hatirlatmaya" hizmet eder. Anarsizm, islerin oldugu sekilden daha farkli bir sekilde olabilecegini asla unutmamizi temin eder. Köklesmis varsayimlari sorgulamak ve aliskanlik haline gelmis pratikleri tekrar düsünmek için bizi cesaretlendirir. Anarsizm, "mevcut toplumun mantikli bir elestirisini, ve idealini hem bugün hem de gelecekte gerçeklestirmek için tutarli bir strateji alani sunar". Anarsistler, "demokrasi"yi reddetmekten ziyade, (is yerleri, okullar, aile ve cinsellik dahil olmak üzere) yasamin tüm alanlarina nüfuz eden bir katilimci demokrasi görüsü sunarlar. çagdas anarsistler, Hakim Bey'in Geçici Otonom Bölgeler'inin ruhuna uygun bir sekilde, Devletlerin ve yasal otoritenin kati olarak haritalandirilmis bölgeleri içerisine hapsedilmeyi redden "özgür" mekanlar, alanlar ve pratiklerin hizla çogaltilmasi çagrisinda bulunuyorlar. Bu "otonom" düsünce ve eylem alanlari, Devletler'in zamansal ve mekansal sinirlamalari karsisinda kapsamlilik, açiklik, ve akiskanliga vurgu yapiyor. 

çagdas anarsistler yine çogunlukçu görüsün baskici iliskileri besleme tehlikesinin fazlasiyla farkindadirlar. Aslinda, çagdas anarsizm, kismen, arzulari piyasa devrelerinin izin verilen alaniyla sinirlayan tüketim kapitalizminin anlamsiz konformizmine karsi bir tepkidir. Anarsistler, yaratici bir yanit olarak, yasamda denemeyi cesaretlendiren ve sansürü asagilayan toplumsal iliskilerdeki çogulculugu ve çesitliligi savunurlar. Otorite ve güç sorununa verilebilecek tek bir "dogru" yanitin olabilirligine inanmayarak, anarsistler insanlari karsi karsiya olduklari belirli kosullarin göz önüne alinmasi suretiyle çoklu alternatifler gelistirmeye tesvik ederler. Bu nedenle, bugünün anarsistleri kolaj, veganizm, "gürültü müzigi", çoklu-cinsellik ve "elektronik sivil itaatsizlik" yoluyla "arzularini silahlanan"punklar, hayvan haklari aktivistleri, toplumsal ekolojistler ve neo-ilkelciler gibi çesitli sekillerde tanimlarlar. Her zaman oldugu üzere, anarsistler, kapitalist oldugu kadar sosyalist otoriter toplumsal örgütlenme biçimlerine karsi alternatifler saglarlar. 

Castells, Yazawa ve Kiselyova'yi takip ederek, otonomi hareketlerinin, su anda küresel yönetim süreçleriyle ilgili olan toplumsal dislama ve kültürel yabancilasma süreçlerine karsi küresel düzene meydan okumak ve karsi-kurumlar gelistirmek suretiyle yanit verdigi söylenebilir. Katilimcilarin küresel zorlamalarin mantiginin anlamsiz kilacagi belirli deneyim tarzlari sayesinde [bu mantiga] karsi bir anlam yaratacaklari, kültürel anlami (yeniden) insa etmeye yönelik girisimler yapilmistir. Radikal toplumsal hareketin müttefikleri, çogunlukla ortaya çikmakta olan küresel iliskilerin normatif kültürel ve siyasi kodlarini dönüstürmekle mesguldürler. Yeni anarsist hareket ise, "düsman"i ortak degerlerin eklemlenmesi ve kimliklerin ironik bir sekilde insasi yoluyla karsilamaktadirlar. 

Anarsi, siyasetin halihazirdaki olusturulmus seklinin yeniden kavramsallastirilmasini tesvik eder. Protesto, "sivil itaatsizlik" veya devlet gibi bilindik kaplarin herhangi birisi tarafindan içerilerek sinirlanmayi reddeden bir siyasetin piriltilarini sunar. Böylece, bugünkü anlami baglaminda egemenlige daha da fazla meydan okuyabilir. Bu gibi gösterimler [manifestation, kendini gösterme, ifade etme sekli], ister devlet, ister sinif veya isterse kimlikle ilgili olan herhangi toptanci bir söylemin çevrelemeye yönelik egilimini istikrarsizlastirarak, siyasetin (yeniden) olusturulmasi için alan açmaktadir. Küresel dönüsümlerin "kap olarak devlet" metaforunu istikrarsizlastirmasi gibi, anarsizmde kimlik ve toplulugun yeniden sekillendirilmesi de "kap olarak kimlik" nosyonlarini istikrarsizlastirir. Siyasi mekanlar, siyasi kaplara meydan okuyarak yaratilir. 

Kuram, kategorilerin (yeniden) üretilmesine izin veren, toplulugun sürekli gelisimine ket vuran veya tesvik eden, ve alternatiflerin ortaya çikmasini engelleyen mücadelelere iliskin daha sofistike bir anlayisa gereksinim duymaktadir. Olagan toplumsal kuramlar alternatiflerin farkina varmakta basarisiz kalmistir --kismen süpheli metaforlari elestirmeksizin kabul etmeleri nedeniyle. Toplumsal hareketlere iliskin çalismalar hareket davranisinin "gerçekçi olmayan" yönlerinin önemini az-kuramsallastirmistir. Bu çalisma, gayrimesru veya uygulanamaz olarak mahkum etmenin (veya reddetmenin) ötesine geçerek, böylesi "gerçekçi olmayan" dolambaçli [discursive] stratejilerin anlasilmasina yönelik bir girisim sunmaktadir. "çikarlar ve gruplar marjinal olarak tanimlanirlar, çünkü bunlar toplumsal bütünlesme sistemi içerisinde birer 'rahatsizlik' haline gelmislerdir; çünkü bunlar toplumsal hiyerarsi ve tahakkümden tarihsel olarak kurtulus bakis açisina göre en önemli olabilecek mücadelelerdir" (Aronowitz 111, [alti çizili] vurgu aslindadir). Anarsi, "küresel sivil toplum"un, en basta yoksulluk, evsizlik, irkçilik ve ekolojik imhayi ortaya çikaran sivil toplumdan neden daha iyi olacagi sorusunu sorar bize. 

Anarsizm nedir?

1. Anarsizmi politik bir görüs olarak sinirlamak çok ciddi bir hatadir. Anarsizm hayatin tümünü içine alan bir bilinç ve felsefedir.

2. Anarsizm -varsa- Adem ve havvadan beri olan bir felsefedir. Onlarin ilk emirleri yerine getirmeyip Cennetten kovulmalariyla sonuçlanan eylem ilk anarsist eylemdir.

3. Anarsizm kanunlari da reddetmek de degildir. Anarsizm kanunlari acimasizca sorgulamak demektir. Iyi bir anarsist sorgulamalarinin sonuçlarini eyleme dönüstürendir. 

4. Anarsist fikirlerinin olgunlasmasini beklemeden dogru bildigi degerler için gözükara savasa girisir.

5. O kendi fikirlerinin de esiri degildir. çünkü fikirler de kanunlar gibi tabu degildir. çünkü kanunlar da bir zamanlarin dogru olmasi muhtemel fikirlerinden üretilmistir. Bu yüzden kendi fikirleri de dahil hiç bir fikri tabu olacak, kanun olacak degismezlikte ve kutsallikta görmez.

6. Ancak anarsist için degismeyecek düsturlar da yok degildir. özgürlük, adalet, doga ile senkronize hayat, hümanizm, insan fitratina uygunluk onun fikirlerinin mihenk noktasidir.

7. Anarsizmin sahasi sadece siyasi arena degildir. Anarsist bakis; "kendisiyle", ailesiyle, toplumuyla, geçmisle, ideolojilerle, geleneksel dinlerle, taasupla, muhafazakarlikla, yozlukla, kalitesizlikle, yoksullukla, firsat esitsizligiyle, cinsel sömürüyle, kiliselerle, yanlis tanimlarla, ... mücade eder.

8. Sosyalizm basta gelmek üzere Kapitalizm, Teizm, bürokrasi, hiyerarsi, tüketici toplum onun siyasi düsmanlaridir. 

9. Anarsist bilinç, yanlislara karsi öncelikle kropotkinde ifadesini bulan "karsilikli yardim" mantigi ile isbirligi, paylasim, ödün verme, modifiye etme egilimindedir. Ancak bunun sonuçsuz bir eylem oldugunu anladigi anda duraksamadan "yikmak ve yeniden insa etmek" politikasini faaliyete sokar.

10. Totem, tabu, dogma olma potansiyeli olan fikirler öncelikle bilinç esareti yaratir. Sonra da fizik esareti getiren kanunlara kaynaklik eder. Bu yüzden insan ürünü hiç bir fikir mutlak ve ebedi degildir. Fikirler lüzumu görüldükçe üretilir, ömrünü tamamladiktan sonra da dönüstürülür yada yok edilir. Hiç biri baki ve tartisilmaz degildir.

11. Kutsal, mutlak, vazgeçilmez, dogma, adil olmayan, yasak, galip gelmek, ezmek, yenilgi, kanun, mecburiyet sifatlari anarsist fikirlerde yeri olmayacak kelimelerdir.

12. Ilk ve en önemli adim beyinlerin özgürlestirilmesidir. Bunu temel alarak eylem üretebilir yada kendi özgür/özel eylemliligini arkadaslariyla ortak tartisarak ortaya koyabilir.

13. Mutlak hüküm yoktur. Dolayisiyla anarsistin tutarli olmak gibi bir sifati olmak zorunda degildir. Hatta iyi bir anarsist sürekli kendini yeniler ve yanlislarini geriye atarak onlardan vazgeçer. Tutarsizlik saglikli, yaratici düsüncenin göstergesidir. 

14. Anarsistler evrime ve onun milyarlarca yildir gelistirdigi sonuçlarinin basarisini kabullenir.  Dolayisiyla insan, toplum, hayvanlar ve tabiat üzerine çözümler üretirken doga yasalarini kulanmaya çalisir ve fikirlerini bunlarla sinarlar.

15. Zannedilidigi gibi anarsi, düzenin yoklugu anlamina gelmez, idarenin olmamasi anlamina gelir. Anarsistler iktidar ve hükmetmenin [ing. domination, tahakküm] toplum için gerekli oldugu fikrine karsi çikarlar; ve bunun yerine daha isbirlikçi, hiyerarsi karsiti toplumsal formlari, politik ve ekonomik örgütleri savunarak tahakkümün olmadigi düzenleri amaçlar.

16. Gücün oldugu yerde özgürlük olmaz. Bu yüzden gücü varedecek dinamikler ortadan kaldirilmalidir.

17. Anarsistlerin nihai amaci kaos veya düzensizlik degidir. Bunun yerine, bireysel özgürlük ve gönüllü isbirligine dayanan, otoriteler tarafindan yukaridan asagiya dayatilan bir düzensizlik degil, asagidan yukariya dogru olan bir toplum yaratmak isterler.

18. Anarsizm için gerçek amaç özgürlükler oldugu için, anarsist pratik kendine zarar vermesi pahasina bile olsa özgürlüge muhalif hareket etmez. özgürlük amaciyla çelistiginde, gerekirse kendi kurumlarini bile kolaylikla fesh etme yoluna gider.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder