Ana Sayfa Bilgi Bankası

29 Aralık 2010 Çarşamba

Türkiye de yargı,Eğitim ve Sağlık Hizmetleri.

Yargı
Devletin toplumsal düzeni ve işleyişi sağla­mak için yerine getirmek zorunda olduğu te­mel görevlerden biri de yargıdır. Bu, bireyle­rin birbirleri ile ve devletle olan ilişkilerinde ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünü içe­rir. Devlet bu görevini kurduğu bağımsız mahkemeler aracılığıyla yerine getirir. Buna devletin yargı yetkisi denir. 1982 Anayasası yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelere ait olduğunu hükme bağlamış­tır. Bu yetkinin bir başka organ ya da kişice kullanılması olanaksızdır. Mahkemeler yetki­lerini kullanabilmek için devletçe korunurlar. Buna göre yargıçlar görevlerinde bağımsızdır. Karar verirken anayasaya, yasalara ve huku­ka uygun olarak davranırlar. Yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelerin bağımsızlıkla­rını korumaları için anayasa yargıç güvencesi­ni getirmiştir.
Mahkemelerin verdiği kararların anayasaya ve yasalara uygun olması gerekir. Bu, mahke­me kararlarının denetlenmesi ile gerçekleşti­rilebilir. Bu nedenle mahkemeler normal mahkemeler ve yüksek mahkemeler olarak ikiye ayrılır. Normal mahkemeler uyuşmaz­lıkların çözümüne ilişkin karar verir. Bu karar ilgili taraflarca yasaya aykırı görülürse yüksek mahkemeye itiraz edilir. Yüksek mahkemeler normal mahkemelerce verilen kararları yasa­lara uygunluk yönünden inceler. Böylece uyuşmazlıkların daha adil çözülebilmesi için bir denetim sağlanmış olur. Anayasa altı tane yüksek mahkeme kurmuştur. Bunlar Anaya­sa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi'dir.
Anayasa Mahkemesi yasaların, yasama or­ganı içtüzüğünün ve yasa gücündeki kararna­melerin anayasaya uygunluğunu denetleyen yüksek ve özel bir mahkemedir,Yargıtay adliye mahkemeleri­nin verdiği karar ve hükümlerin son inceleme mahkemesidir. Normal bir adli mahkemece alınan karara itiraz için bir başka mahkeme­nin kalmaması durumunda Yargıtay'a itiraz edilebilir. İdari yargı alanındaki en yüksek mahkeme Danıştay'dır. İdari yargı toplumu oluşturan bireyler ile devlet arasındaki ilişki­lerde ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü için başvurulan yargı yolunu ve mahkemeleri kapsar.
Askeri Yargıtay askeri mahkemelerce veri­len karar ve hükümlerin son inceleme yeridir. Ayrıca asker kişilerin yasayla gösterilen belli davalarına ilk ve son merci olarak bakar. As­keri Yüksek İdare Mahkemesi ise asker kişi­leri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin yö­netsel işlem ve eylemlerden doğan uyuşmaz­lıkların yargı denetimini gerçekleştiren ilk ve son derece mahkemesidir. Son olarak, Uyuş­mazlık Mahkemesi adli, yönetsel ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını çözümler.
Eğitim ve Sağlık Hizmetleri
Türkiye'de eğitim ve sağlık hizmetleri devle­tin denetim ve gözetiminde yürütülür. Bu hiz­metlerin geliştirilmesi ve tüm topluma yaygın­laştırılması devletin başlıca görevleri arasın­dadır.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1924'te çıkarılan Tehvid-i Tedrisat Kanunu'yla (Öğ­retimin Birleştirilmesi Yasası) tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmış ve eğitim sistemi merkezi olarak örgütlenmiştir. îlki 1933'te toplanan Milli Eğitim şuraları eğiti­min çağdaşlaştırılmasına ve milli eğitim politi­kalarının saptanmasına önemli katkılarda bu­lunmuştur.
Bugün Türkiye'de ilköğretim zorunlu ve pa­rasızdır. 6-14 yaşlan arasında uygulanması ön­görülen ve ilkokul ile ortaokulu birleştiren te­mel eğitim yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. 1989'da ilkokulda okuyan öğrenci sayısı 7.050.108'e, öğretmen sayısı ise 219.351'e ulaşmıştır. Aynı yıl verilerine göre, ortaöğre­timde toplam 3.471.564 öğrenci ile 143.782 öğretmen bulunmaktaydı. Lise düzeyindeki öğrencilerin yaklaşık yüzde 60'ı klasik liseler­de eğitim görmektedir.
Gene 1989 verilerine göre, üniversitelerde 481.600 öğrenci okumakta ve 24.382 öğretim görevlisi çalışmaktadır. Alınacak öğrenci sa­yısının sürekli artırılmasına karşın, ortaöğre­tim düzeyinde mesleki ve teknik eğitim yete­rince ağırlık kazanamadığı için, üniversite önündeki yığılma giderek büyümekte, üniver­siteye girebilmek için her yıl daha fazla öğren­ci başvurmaktadır. Türkiye'de eğitim kurum­larının gelişimi ve eğitim sistemine ilişkin ay­rıntılı bilgileri EĞİTİM maddesinde bulabilir­siniz.
Türkiye'de eğitimin yanı sıra sağlık hizmet­lerinin de geniş halk kesimlerine ulaştırılması devletin sorumluluğundadır. Bu görev Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nca yürütülür.
Osmanlı İmparatorluğu'nun başlangıcında, sağlık hizmetleri Selçuklular'da olduğu gibi genellikle vakıflar eliyle yürütülürken, Fatih Sultan Mehmed döneminde ülkedeki tüm sağlık işlerinin sorumluluğu saraydaki hekim başılara bırakıldı. 1871'de sağlık hizmetleri­nin devlet eliyle parasız olarak yürütül­mesi için ilçelerde memleket tabiplikleri kuruldu.
Cumhuriyetin kurulduğu 1923'te ülkede 23 bin kişiye bir doktor düşüyordu. Bu tarih­ten sonra başlatılan çalışmalarla sağlık hiz­metlerinde hızlı bir gelişme görüldü. 1960'a gelindiğinde bir doktora düşen hasta sayısı 2.680'e inmişti.
1920'lerin sonunda başlatılan sıtma ve ve­rem gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele başa­rılı sonuçlar verdi. Bu hastalıkların kökü 1960'ların sonunda hemen tümüyle kazınmış­tı. Ama 1980'lerde, özellikle koruyucu sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamayan ve gerekli biçimde beslenemeyen yoksul kesim­lerde bu tür hastalıklar yeniden baş göster­miştir.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra devlet hasta­neleri ve sağlık ocaklarının sayısında önemli artışlar oldu. 1965'te Sosyal Sigortalar Kurumu'nun kurulması ve sigortalılara kendi has­tanelerinde hizmet vermeye başlamasıyla sağ­lık hizmetleri daha da yaygınlaştı. Özellikle ileri bakım gerektiren hastaları tedavi etmek amacıyla kurulan tıp fakültelerine bağlı hasta­neler de sağlık hizmetlerinin gelişimine önem­li katkıda bulundu. 1970'lerin sonlarından başlayarak özel hastanelerin sayısında da artış görüldü. Ama bu hizmetlerin yerine getiril­mesinde, devlet belirleyiciliğini sürdürmek­tedir.* unum/,
1988 verilerine göre, Türkiye'de her 1.275 kişiye bir doktor düşmektedir. Toplam hasta­ne sayısı 777'dir ve bu hastanelerin yüzde 85,2'si devlete, yüzde 14,8'i özel sektöre ait­tir. 10 bin kişiye 21 yatak düşer. Türkiye'nin hızla artan nüfusu için bu hastane, doktor ve yatak sayılan yeterli değildir. Bu yetersizlik verilen hizmetin niteliğini de olumsuz yönde etkilemektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder