Ana Sayfa Bilgi Bankası

24 Aralık 2010 Cuma

Tiyatro,Eski Yunan,Eski Roma,Ortaçağda Avrupa,Rönesans,Sonraki Gelişmeler,

Çeşitli tiyatro gösterilerinin izleyi­ci önünde oynandığı yapıya denir. Tiyatro sözcüğü Yunanca'da "seyirlik yeri" anlamına gelen theatrorfdan türetilmiş, dilimize İtalyanca'daki teatro sözcüğünden geçmiştir. Gü­nümüzde modern bir tiyatro binası başlıca üç bölümden oluşur: İzleyicilerin oturarak oyu­nu izlediği oditoryum; oyunun sergilendiği sahne; sahnenin iki kenarında ve arkasında, çeşitli dekor ve gereçlerin bulunduğu sahne arkası ya da kulis. Sahnelenen oyunun izleyici üzerinde güçlü bir etki yaratması için dekor ve kostümün yanı sıra çeşitli ışıklandırma ve ses aygıtlarından yararlanılır.
Tarih boyunca toplumların değişimine pa­ralel olarak tiyatro çeşitli evrimler geçirmiştir.
Eski Yunan tiyatrolarına ilişkin bilgiler daha çok arkeolojik kazılardan ve oyunlardaki sahne düzenine ilişkin bilgilerden kaynakla­nır. Eski Yunan'da her önemli kentin bir tiyatrosu vardı. Bu tiyatro bir tepenin eteğin­de, eskiden Dionysos şenliklerinin yapıldığı, ortasında bir sunak bulunan ve orkhestra (orkestra) adı verilen yuvarlak dans yerlerin­den geliştirilmişti. Çevredeki tepelerin yamaçlarında toplanan halk gösteri­leri izlerdi. Başlangıçta bir tapınaktan başka yapının bulunmadığı tiyatrolarda, oyuncula­rın sayıca artması sonucu birtakım değişiklik­ler yapıldı. Orkestra yuvarlağı tepenin yama­cına yaklaştırılarak, oyuncuların maske değiş­tirmelerini sağlamak ve giriş çıkışlarını hızlan­dırmak için, tapınak ile orkestra arasına, s kene denen uzunca, tahta bir yapı yapıldı. Sonraları taştan yapılan skene*nin izleyiciye bakan duvarına dekor işlevi gören saray, orman ya da bir ırmak kıyısını canlandıran resimler yapılıyordu. Tepenin orkestraya ba­kan kesimi oyularak, izleyicinin orkestra yu­varlağının dörtte üçünü kuşatacak biçimde oturması sağlandı. Yamaçlara ahşap sıralar yerleştirildi. Ayrıca izleyicinin oyuncuları da­ha iyi görebilmesi için s kene' nin önüne bir platform eklendi. 1-2 metre yüksekliğindeki platformun izleyiciye bakan yanı süslü bir duvarla çevriliydi. Böylece bugünkü tiyatro sahnesinin ilk biçimi ortaya çıkmış oldu.
Eski Yunan tiyatrosunun en önemli özelliği bir, açık hava tiyatrosu oluşuydu. Görüş açısı ve akustik bakımından çok yetkin olan bu tiyatroların en ünlüleri Yunanistan'da 20 bin kişilik Epidauros, Arkadia'da Megalopolis, Eretria, Delos, Korint (Korinthos) ve Delfi, Batı Anadolu'da Efes (Ephesos), Bergama (Pergamon), Assos ve Priene tiyatrolarıdır.
Roma'da, Circus Maximus ve Colosseum gibi sirk oyunlarının ve kanlı gladyatör dövüşleri­nin yapıldığı on binlerce kişilik gösteri alanla­rı varken, tiyatrolar imparatorluk tarihinin ancak geç yıllarında yapılmaya başlandı. Ti­yatro gösterileri için geçici Qİarak tahtadan bir s kene ve önüne yüksek bir sahne yapılırdı. Otu­racak yer olmadığı için izleyiciler ayakta durur ya da iskemlelerini yanlannda getirirlerdi.
İÖ 56'da Romalı devlet adamı Pompeius ilk taştan tiyatro binasını yaptırdı. Bu tarihten sonra yapılan ve anıtsal bir görünümde olan Eski Roma tiyatroları Yunan tiyatrosundan farklı olarak düz alanlarda yapıldı. Dışı yük­sek bir duvarla çevrili olan tiyatronun içindeki üst üste yerleştirilmiş galeriler ve basamaklı sıralar eşmerkezli bölümlere ayrılmıştı. İzleyi­ciler yapının yüzündeki çok sayıda kapıdan içeri girer, yerlerine ulaşmak için merdiven­lerden, kapılardan ve koridorlardan geçerdi. Oldukça yüksek olan sahnenin zemini ahşap, taş ya da mozaikle kaplıydı. Sahneyle izleyici­ler arasında yer alan orkestra bölümü Eski
Yunan'dan farklı olarak yarım daire biçimin­deydi. Roma tiyatrolarında, Yunan tiyatrosu­nun tersine, değişmez bir sahne dekoru vardı. Sahneyi üç yandan çevreleyen duvar dekoru sütun dizileri, nişler ve heykellerle bezenirdi. Sahne dekorları günümüze ulaşabilmiş Roma tiyatrolarının en güzel örnekleri Fransa'da Orange ile Antalya yakınlarındaki Aspendos tiyatrolarıdır.
Ortaçağda Avrupa
Roma İmparatorluğumun çöküşünden soraki 1.000 yıl boyunca Avrupa'da yeni tiyatro yapılmadı. Eski Roma'dan kalan tiyatrolar da kullanılmadığı için zamanla işe yaramaz duru­ma geldi. Ortaçağda oyunlar dinsel törenlerin bir parçası olarak, önceleri kiliselerin içinde, sonraları ise kilise avlularına kurulmuş, mansion denen platformlarda sergilenirdi. Çok geçmeden platformlar kent ve kasabaların pazaryerlerine taşındı. Avrupa'da birçok yer­de, oyun yeri için yerden yüksek bir zemin üzerine barakayı andıran sahneler kuruluyor, bunlar yan yana geldiğinde uzunluğu 30 met­reyi geçiyordu. Zamanla oyunlar arabalarla bir yerden ötekine götürülmeye başlandı. Bu arabalar iki katlıydı. Perdeli olan alt kat giyinip soyunmaya yarıyor, üst katta ise sahne yer alıyordu. Her oyun için bir araba vardı. Oyun belli duraklarda sergileniyor, bazen değişik oyunların sergilendiği arabaların sayı­sı 15'i buluyordu.
Rönesans
Bilim ve sanatta Rönesans'la başlayan canlan­ma tiyatro alanında da kendini gösterdi. Oyunlar giderek dindışı bir nitelik kazandı. 16. yüzyılda özellikle İngiltere'de gezgin tiyat­ro toplulukları oldukça yaygındı. Bu toplu­luklar oyunlarını han avlularına kurdukları tahta platformlar üzerinde oynardı. İzleyiciler ya platformun çevresine dizilir ya da avluyu çevreleyen yapıların balkonlarından sahneye bakardı. Bazı soyluların evlerinde, galeri adı verilen balkonlarla çevrili büyük salonlar vardı. Oyunlar dekor olarak kullanılan bir tahta perdenin önünde oynanırdı. Daha son­raki yıllarda yapılan ilk tiyatroların biçimi ve sahne dekorları han avlularından esinlenile­rek ve balkonlarda oturan izleyicilerin sahne­ye bakış açısına göre oluşturuldu.
Londra'da, The Theatre adındaki ilk tiyat­ro binasını 1576'da oyuncu James Burbage (1531-97) yaptırmıştı. 1597'de kapanan ve yıktırılan bu tiyatronun ahşap malzemesi 1599'da açılan yeni bir tiyatroda kullanıldı. Bu, ünlü İngiliz oyun yazarı William Shakes peare'in oyunlarıyla adını duyuran Globe Tiyatrosu idi. Globe Tiyatrosu, açık bir avlu­ya yerleştirilmiş üstü kapalı bir sahne ile sahneyi üç yandan çevreleyen loca ve galeri­lerden oluşuyordu. İzleyicilere ayrılan bölüm İngiliz toplumunun o dönemdeki hiyerarşik yapısına göre düzenlenmişti. Tiyatro 1613'te çatısının alev alması sonucu yandı. 1614'te yeniden yapıldıysa da 1644'te yıkıldı.
Londra'da Globe'un yapıldığı dönemde İtalya'da bambaşka bir üslup gelişti. Röne­sans'ın ünlü mimarlarından Andrea Palladio (1508-80), 1579'da Vicenza'da yapımına baş­ladığı Olimpico Tiyatrosu'nu, Fransa'nın Orange kentinde bulunan Eski Roma tiyatro­sunu örnek alarak tasarlamıştı. Yapının Ro­ma tiyatrosundan ayrılan özelliği dikdörtgen biçimli olması ve bir çatısının bulunmasıydı. Avrupa'nın en eski kapalı tiyatrosu olan bu yapıyı Palladio'nun ölümü üzerine Vincenzo Scamozzi (1552-1616) tamamladı. Scamozzi sahnenin gerisindeki dekorda yer alan beş kapının arkasına, perspektif kurallarına uy­gun birer sokak görünümü ekledi. Rönesans döneminin mimarlık ve resim alanına getirdi­ği önemli bir yenilik perspektif kurallarının saptanmış olmasıydı. Perspektif sayesinde sahne dekorlarına derinlik duygusu verilebili­yor, örneğin bir köy görüntüsü üçboyutlu ola­rak, düz ve sınırlı bir yüzeye sığdırılabiliyordu.
Aynı dönemde bilim ve teknikteki gelişme­ler sahne tasarımına birçok yenilik getirdi. İtalyan sanatçılar, mimarlar ve mühendisler gelişmiş sahne aygıtları yapmaya başladılar. Sahne arkasına kurulan çeşitli düzenekler sayesinde, sahne dekorları hızla değiştirilebiliyordu. İplerle ve makaralarla oluşturulan bir düzenek sayesinde melekleri canlandıran bir koro ilahiler söyleyerek, yapay bulutların arasından sahneye inebiliyordu. Sahne aygıt­ları o kadar çeşitlendi ve sık kullanılmaya başlandı ki, sonunda düzenekleri izleyiciden gizlemek için sahneyi üç yandan çevreleyen, kemer biçimli bir çerçeve {sahne ağzı ya da portal) yapmak gerekti. Sahne ağzı önceleri dekorun bir parçasıyken, zamanla sahnenin vazgeçilmez bir öğesi durumuna geldi. İtalyan tipi tiyatro binası 17. yüzyıldan başlayarak bütün Avrupa'ya yayıldı. Özelliği, sahne ile salonun kesin olarak birbirinden ayrılması ve dekorun gerçeğe en uygun biçimde hazırlanmasıydı.               
İngiltere'de Püritenler'in egemenliği sıra­sında tiyatro yaşamına ara verilmiş, tiyatrolar kapatılmıştı. 1660'ta II. Charles başa geçince İtalyan üslubunda, sahne dekorlarının değişe­bildiği tiyatrolar yapılmaya başlandı.
Ünlü İngiliz mimar ve tasarımcı Inigo Jones (1573-1652), İtalyan sahnesinden etkilenerek, bazıları bugün de kullanılan önemli sahne aygıtları ve hareketli dekor düzenekleri geliş­tirdi. İngiltere'de Barok dönemin önde gelen mimarı Sir Christopher Wren (1632-1723), Londra'da yaptığı, Kraliyet Tiyatrosu olarak da bilinen Drury Lane Tiyatrosu'na büyükçe bir ön sahne (proskenion) yerleştirdi. Oyunculann oynadığı sahnenin önünde, sahne ağzı denen büyük kemerden ileriye doğru uzanan bu bölüm salonun yaklaşık üçte birini kaplıyor­du. İzleyiciler için sahnenin önündeki eğimli bölümde sıralar, sahnenin karşısında ve yan­larda balkonlar ile localar vardı. Sahne ağzın­da bir perde olmakla birlikte, bu perde açılıp kapanmıyor, sahne dekorları gene izleyicile­rin gözü önünde değiştiriliyordu. 300 yılı aşkın yaşamında üç kez yanan ve yeniden yapılan Drury Lane, İngiltere'nin günümüzde de kullanılan en eski tiyatrosudur.
Sonraki Gelişmeler
18. yüzyıl boyunca tiyatroya karşı duyulan ilginin artması üzerine izleyiciye daha çok yer açmak gerekti. Ön sahne küçültüldü. Salona daha çok balkon ve loca eklendi. Dekor değişimini izleyiciden gizlemek için açılır ka­panır perde kullanıldı. 19. yüzyılın ortaların­da ön sahne hemen hemen bütünüyle kaldırıl­dı, sahne ağzı süslü bir çerçeveyle kuşatıldı.
19. yüzyılın başlarında tiyatro salonunun yanlarındaki localar daha yükseğe yapılarak sahnenin önündeki sıraların sayısı artırıldı. Salonun ortasına doğru uzanan ön sahne kaldırıldığından, sahnedeki oyuncuların daha iyi görülebilmesi için salonun çevresine bü­yük, yarım daire biçiminde balkonlar yapıldı. Bu oturma düzeni günümüz tiyatrolarında da uygulanmaktadır.
Bugün bazı mimar ve tasarımcılar, izleyici- oyuncu ilişkisinin iyileştirilmesi için izleyicile­rin oyunculara daha yakın olması gerektiğini savunmaktadır. Bu yüzden bazı modern tiyat­rolarda sahne ağzından salonun ortasına doğ­ru uzanan yelpaze biçiminde bir ön sahne yerleştirilmiş, izleyici sıraları da ön sahnenin çevresine at nalı biçiminde dizilmiştir. Bu eğilim Eski Yunan tiyatro anlayışına ve düze­nine dönüşün bir göstergesidir.
Günümüzde bazı tiyatrolarda sahne salo­nun tam ortasındadır. İzleyici sıraları plat­form biçimli sahneyi üç ya da dört yandan çevreler. Bu türden sahneler basit gibi görün­se de, mekân ustaca değerlendirildiğinde izle­yicinin üzerinde son derece güçlü bir etki yaratabilir. Ayrıca sahnenin izleyicilere yakın oluşu, izleyici ile oyuncu arasında iyi bir ilişki kurulabilmesi için elverişli bir ortam sağlar. Büyük tiyatrolarda dekor değişikliği makine­lerle çalışan döner sahnelerle sağlanır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder