Ana Sayfa Bilgi Bankası

31 Aralık 2010 Cuma

Kentleşme ve Kentleşme Nedenleri


KENT,KENTLEŞME VE KENTLEŞME NEDENLERİ
KENT
Kent,genel anlamda kentsel yerleşmelerin yaygın adıdır. Kırsal olmayan şeklinde dile getirilen kent tanımımıza geçmeden önce kırsaldan neyi kastettiğimizi açıklamak gerekir.
Kırsal kesim, genel anlamda kentin karşıtı olarak nüfusun büyük kısmının tarımla uğraştığı,daha çok cemaat karakteri gösteren yerleşim birimleridir.
“Kırsal kesim köy ve/veya kasaba, sosyo-ekonomik ve kültürel özellikleri, yönetim durumu ve demografik açıdan kentten ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışmak gibi işlevlerle belirlenen, konutları,öteki yapıları ve toplumsal ilişkileri bu yaşamı yansıtan yerleşme birimidir.”
Köy veya kasabalar birincil grup ilişkilerinin ağırlıkta olduğu, mesleki gruplaşma ve uzmanlaşmanın olmadığı,kişilerin örf,adet,değer ve normlara göre davranışlarını biçimlendirdiği,eğitim oranı düşük olan yerleşme birimleridir.
“Kent, sosyo -ekonomik ve kültürel özellikleri yönetim durumu ve nüfus bakımından kırsal alanlardan ayırt edilen,genellikle tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, daha önemlisi hem tarımsal hem de tarım dışı üretim dağıtım ve denetim işlevlerinin toplandığı, teknolojik gelişme derecelerine göre belirli bir büyüklük, heterojenlik ve bütünleşme düzeyine varmış,ikincil toplumsal ilişkilerin, toplumsal farklılaşma,uzmanlaşma ve hareketliliğin yaygın olduğu yerleşim alanıdır”.
Bunun yanı sıra kentler doğurganlık oranının kırsal kesime göre düşük olduğu,çekirdek aile tipi yaygın olan,eğitim öğretimin yaygın olarak yapıldığı yerleşim birimleridir.
Kentsel kesimlerde köy yerleşim birimlerinden farklı olarak kent kültürü egemendir.
“Kent kültürü, siyasal, dinsel, sanatsal hoşgörüden /özgürlükten, laik düşünce ve demokrasiden,bilimsel bilgi ve nesnellikten oluşan bir bütünlüktür”.
Kent kültüründe örf,adet,gelenek,görenek ve tüm bunları şekillendiren din olgusunun önemi azalmakta,dinsel özgürlük,sanat ,bilim ve tartışmalar önem kazanmaktadır.
Kent kavramını genel çerçevede kısaca tanımladıktan sonra kentleşme sorunları üzerinde durmaya çalışacağız.

KENTLEŞME
Kentleşme dar anlamda,kent sayısının ve kentlerde yaşayan nüfusun artması demektir.Kentsel nüfus köyden kente göçlerle artar.Gelişmekte olan ülkelerde kentleşme bu şekilde nüfus akınları halinde gerçekleşir.
Fakat kentleşme yalnızca nüfus hareketi bağlamında düşünülmemelidir. Kentleşme, aynı zamanda o toplumda ekonomik ve toplumsal yapıyla da ilintilidir.Bu nedenle kentleşmeyi tanımlarken o nüfus hareketini yaratan toplumsal ve ekonomik değişmelere de yer vermek gerekir.Bu şekilde düşünürsek kentleşme, “sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim süreci” olarak tanımlanabilir.
Bu bağlamda günümüz toplumları sanayileşme süreciyle birlikte az kentlileşmiş ya da çok kentlileşmiş olarak nitelendirilir.Kentleşme ve sanayileşme arasında doğrudan bir ilişki vardır.Gelişmiş olan ülkelerde bu durum paralellik arz ederken,gelişmekte olan ülkelerde, sanayileşme, kentleşmeyi yavaş bir hızla takip etmektedir.

KENTLEŞME NEDENLERİ
Kentleşme nedenleri biri diğerinden etkilenen nedenler olarak, ekonomik, teknolojik, siyasal ve psiko-sosyolojik nedenler şeklinde sınıflandırılır.
EKONOMİK NEDENLER
Kentleşmenin ekonomik nedenlerinde daha çok kentlerin sunduğu ekonomik üstünlüklerin fazla oluşu karşımıza çıkar.
Kentlerde işbölümü ve uzmanlaşmanın olması üretimi
Kentlerde çok sayıda uzmana ihtiyaç olmaktadır. “Öte yandan,özellikle az gelişmiş ülkelerde,tarımın verimliliği ve kişi başına düşen tarımsal gelir, köylüyü köyünde tutmaya yetmeyecek kadar düşüktür. Gerek bu yetersiz gelirin, gerekse toprak iyeliğinin dengesiz dağılımı, tarım topraklarının çok parçalanmış (ufalanmış) olması, iklim koşulları ve toprak aşınması(erozyon), bu itici etmenleri güçlendiren nedenlerdir. Örneğin, Türkiye de sözü edilen bütün koşulların, tarımdaki verimi azaltmak suretiyle, kentleşme hızını geniş ölçüde etkilediği görülmektedir”

TEKNOLOJİK NEDENLER
Sanayi devriminin getirdiği değişikliklerle beraber kentleşmenin hızlanması teknolojik gelişmelerle mümkün olmaktadır .
Buhar gücü nüfusun fabrikalar yakınında birikmesine yol açmıştır.Elektrik enerjisinin sanayide artan oranda kullanılması kentlerde hızlı biçimde nüfusun yoğunlaşmasına etkide bulunmuştur . Bunun gibi hidroelektrik santrallerde kentlerin gelişmesi ve yaygınlaşmasında büyük rol oynamıştır . Hızla gelişen teknolojiyle birlikte iletişim ve bilgisayar teknolojisindeki ilerlemenin kentleşmeyi nasıl etkileyeceğini zaman gösterecektir.

SİYASAL NEDENLER
Çeşitli düzeyde verilen siyasal kararlar , hukuk kurumlarından bazıları ve kentlerdeki yönetim yapısının özellikleri kentleri özendirici nitelik taşımaktadır.
Köylerde tarım topraklarının parçalanması sonucu mirasçılardan yalnız biri tarafından toprağın bütünün yada büyük kısmının elinde tutulduğu kapalı veraset sisteminde, diğer çocuklar ya kendilerine özel çiftlik satın almak yada başka çiftlikte işçi olarak çalışmak zorunda kalacaklardır . Bu noktada kentin olumlulukları cazip olmaktadır.

SOSYO-PSİKOLOJİK NEDENLER
Sosyo-psikolojik nedenler köy ve kentin yaşam biçimleri arasındaki farklılıkta ortaya çıkmaktadır.Kentin özgür havası , kentli olmanın gururunu paylaşma , kentte var olan toplumsal ve kültürel olanaklar ve hizmetler kenti çekici kılmaktadır .Kimi yerlerde kente göç etmeye ”yükseliş” gözüyle bakılması kentli olmayı, kentte yaşamayı beraberinde getirmektedir .

KAHİRE
Mısır'ın en büyük şehri olmuş, dünyanın 20 büyük şehri arasında yer almaktadır.
Kahire, gelişmekte olan dünya şehirlerinin sorunlarını paylaşır: Kalabalıklaşmanın getirdiği tıkanmışlık, yetersiz sağlık koşulları, can çekişen bir alt yaoı ve standartların altında bir konutlaşma. Buna rağmen, şehirde toplumsal zıtlıklar göz alıcıdır. Nil kıyıları boyunca şık gökdelenler Paris'i andıran bir ortamda göğe doğru yükselirken; doğuya bakıldığında şehir manzarası birden bire değişir ve göz alabildiğince uzanan gri, tozlu ve nerdeyse özelliksiz bir görüntü haline gelir. Hiç de uzak olmayan bir mesafede Ölüler Şehri yalnızca Mısır'ın egemen şehri değil, Arap Dünyası'nın da kültürel başkentidir. Kahire, Arap Dünyası'nın coğrafyasının bir tasarımı, bu dünyanın kalbi ve de tarihinin hazinesidir.

İSTANBUL
Konstantinopolis olarak anılmış, önce Bizans'a ve Atatürk'ün ülke yönetimini Ankara'ya taşımasına kadar da Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmıştır. Her ne kadar tipik bir İslâm şehri olduğu, başka islam şehirleri ile ortak özellikleri (merkezdeki Kapalıçarşı ve başka kullanımlar dışında) asla söylenemezse de, gerek şehirde gerekse kenar semtlerde İstanbul manzarasında egemen durumdaki camiler daha ilk bakışta burasının bir İslâm şehri olduğunu hatırlatmaktadır.
Türkiye'nin siyasal başkenti Ankara'ya taşınmış olabilir ama İstanbul hâlâ kültürel ve ticari başkenttir.

ŞEHİRSEL VE BÖLGESEL PLANLAMA
Şehir ve bölge planlaması , şehir coğrafyasının bir çok ilkesini yerel ölçekteki uygulamalarıdır ve geçmişi çok eskilere gider.Şehir ve bölge planlamasıyla uğraşan ve bu eğtimin verildiği fakültelerde dekanlık yapmış olan.Harvard Üniversitesi öğretim üyesi ünlü coğrafyacı Brian J.L. Berry "planlama , bilim olan coğrafyanın sanatıdır" değerlendirmesini yapan ingiliz Scott Raporundaki bu değerlendirmeyi kendisine düstur edindiğini belirterek : "coğrafi geleceğimizin aktörleri olacak bölgesel planlama öğrencilerinin , geçmiş ve günümüz coğrafyasından öğrenecekleri çok şey olduğu" nu vurgulamaktadır.Bir kültür öğesi olan mimari ile coğrafyanın sıkı ilişkisi , bu kitabın çeşitli yerlerinde de değinildiği gibi , çok güçlüdür ve coğrafyacılar tarafından ayrıcada ele alınmaktadır.
Çoğu geleneksel toplumda şehirlerin ruhani ve siyasal önemi ekonomik fonksiyonlarının çok üzerindedir.Şehirler , yönetimlerin hatta tanrıların bile oturdukları yerler olarak kabul edilmişlerdir.Bazen şehirlerin koordinatları pusulanın yönlerine göre ya da insan faaliyetlerinin "evren" deki bazı güçlere uyum sağlamak zorunda olduklarına inanırlar kutsal (semavi) simgelere göre belirlenmiştir.Bir şehrin bu sistemle tasarımına bir tür mekansal falcılık denir.
1820'ye doğru büyük kafes krişlerde kullanımının başlamasıyla yaygınlaşarak Londra , Paris , Napoli vb. gibi büyük Avrupa şehirlerinin merkezlerine egemen hale gelen çok katlı apartmanlar artık kıta Avrupa'sının orta büyüklükteki şehirlerine de yayılmaya başlamıştır.19.yüzyılın su,onunda aynı zamanda,"betonerme"nin de böyle bir yapılaşmayı kolaylaştırmasıyla "1920 ye doğru geçmişten amansız bir kopuş" baş gösterdi.Bu konuda bir yasa 1907 de Prusya da kabul edildi ve zamandan beri Avrupa şehirlerinin planlama programlarında koruma önemli bir faktör olarak yerini aldı.Doğal olarak eski şehirler ve bunların yeni büyüme alanları ya da yeni gelişecek şehirler ile bazılar hareketle görülecek yeni planlama anlayışları bundan değişik biçimde etkilendiler.

GÜZEL ŞEHİR HAREKETİ
Şehirsel yenileştirme ve anıtsal şehir tasarımının geniş bir programla hemen hemen ilk uygulaması III.Napolyon tarafıdan Paris'te başlatıldı.1853- 1870 arasında yürüttüğü çalışmalarla eski Paris'in büyük kısmını yeni ve geniş yollar, ağaçla çevrili bulvarlar sayısız açık alan ve anıtlar oluşturmak uğruna ortadan kaldırıldı Bu yolla şehrin çok daha yeterli (geniş bulvarlar daha akıcı bir trafik anlamına geliyordu) ve daha iyi girmesine izin veriyor ve medenileştirici bir etki yaratıyordu) yapmakla kalmıyor, aynı zamanda da onu devrimci siyasetlarden korunabilir kılıyordu (geniş bulvarlar hareket yapmayı zorlaştırıyor;anıtlar ve heykeller bir gurur ve kimlik duygusu aşılıyordu).

YENİ ŞEHİRLER
Aslında, metropoliten alanların kenarında şehirsel yayılmanın sınırlanması ve açık alanların korunması, bu yüzyılın büyük bir kısmı boyunca Avrupa'da popüler bir gelenek (ve de hükümetin büyüme siyasetinin kaynağı) haline gelmiş olan şehirsel ve bölgesel planlama hareketinin bir mirasıdır. Modern planlama 1900'den kısa bir süre önce İngiltere'de doğmuş - ilk sanayi şehirleşmesinin korkunç yanlarına tepki olarak - ve hemencecik kıta Avrupası'na yayılmıştır. Bu çabaların merkezi ise Yeni Şehirler Hareketi'ydi; Belirli kimselerin ve belirli faaliyetlerin Merkezi İş Alanından yarım saatlik bir tren mesafesi içinde dış banliyölerde yer alan kendine yeterli, düşük yoğunluklu yeni şehirlere kontrollü yayılışın içine almaktaydı. Bu olay ve esin babası da, biraz önce değinilen Ebenezer Howard idi.
Ama sanayileşmeyle birlikte şehirlerde yaşanmaya başlanan tıkanma sorunu çözülememişse de, şehirlerin amip gibi büyümesini kontrol altına almaya doğru bir dereceye kadar yaklaşmış oluyordu.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki, ondokuzuncu yüzyıl sonlarında başla*yan (yaklaşık 1890-1920) (Güzel Şehir Hareketi de aynı fikirlerden yola çıkmıştı ve bu devre İlerici Dönem olarak da anılı*yordu. Aynı ilkelere dayalı bu hareketin bilinen örneklerinin başında 1909 Chicago Planı gelir. Aynı dönemde Avrupalılar benzer hareketi sömürgelerindeki başkentlere ve idari merkezlere uygulamışlardı. Kazablanka (Fas), Yeni Delhi (Hindistan), Pretoria (Güney Afrika), Rangoon (Burma), Saygon (Vietnam) ve Windhoek (Namibya) bunlar arasındadır.

BAHÇE ŞEHİR
Erken sanayileşmenin şehirlerde yarattığı kötü koşulları göz önüne .alarak, şehrin ihtiyaçlarını bir bütün halinde formüle etmek için çağdaş sayılabilecek ilk Birisim İngiliz Sir Ebenezer Howard'm (1850-1928) çalışması olmuştur.
Howard kapitalist de değildi; bu yüzden de yapacağı reform büyük ara*zi sahiplerinden araziyi alıp yapılacak şehrin sakinlerine dağıtmak gibi dev*rimci bir fikirden doğuyordu. Bunun yanında, kirlenmiş şehirlerin fazlalık olan nüfusunu çevredeki kırsal alanlarda yer alacak yem", orta büyüklükteki temiz "Bahçe Şehir"lere yeniden yerleştirmek istiyordu. Bu bölgesel şehirler, tarımsal alanlar ve parkların oluşturduğu yeşil kuşaklar tarafından çevrelenecekti. Tüm arazinin sahibi toplum olacak ve her bir kasaba ya da şehir ve çevresindeki bölge birbirine kilitli bir bütün olarak planlanacaktı.
Howard’ın bahçe Şehir kavramı Victoria döneminin sanayi metropolislerine bir alternatifti. Howard, aslında, Amerika'nın ilk büyük peyzaj mimarı Frederic Law Olmstead ve romantik-Gotik akımın varisleri olan diğer bazıların*dan etkilenmişti. Bunlar, şehrin kalabalıklaşmasına ve yüksek yoğunluklara karşı çıkmışlar; geçmişteki Amerikan yaşam taranın daha az karmaşık, top*lumsal bakımdan daha az tepki vericiliğini, basitliğini tekrar yakalama fik*rinden etkilenmişlerdi. "Bahçedeki şehir" fikrini ve Amerikan sayfiyesi tipi*ni geliştirerek. Yeni Dünya'nın en seçkin iki şehirsel yeniliğini üretmiş olu*yorlardı. Bu tür bir değişimin bir yönü geniş kapsamlı park-bulvar sistemleri geliştirerek kırı şehre taşıma girişimleriydi. Ancak, böyle bir gelişme için de şehir sınırlarının ötesindeki açık mekân ve parklar için uzun vadeli sistema*tik planlama gerekiyordu. Böylece, I890'da Boston ile başlayarak "park planlama", bölgesel planlamanın kaynağı haline gelmişti. Örneğin Chicago, 1871 yangınından sonra "bahçedeki şehir" teması uyarlanarak yeniden inşa edilmişti.

DENGE METROPOLLERİ
Fransa'da Londra'yla aynı sancıları paylaşan Paris içinde çözüm getirme zorunluğu 1960'larda plancıları harekete geçirmişti. Kendisinden bir sonraki büyük şehirden altı kat fazla nüfusu ile bir egemen şehir olan Paris'in büyüme ve tıkanma sorununa dikkatler ilk kez 1947'de, İkinci Dünya Savaşı' ndan hemen sonra genç bir coğrafyacı tarafından çekilmişti. O zamana kadar çok sınırlı planlama araçlarına sahip bulunan Fransa'da büyük bir yankı uyandırmıştı. Paris'in dengesiz egemenliği üzerinde tartışmalardan 1958'de (denge metropolleri) üzerinde odaklaşan ulusal şehirsel büyüme stratejisi doğmuştur.1965'te daha gerçekçi bir yaklaşımla , şehrin yıllık nufüs artış oranı aşağılara çekecek , şehre yönelmiş göçleri kontrol edebilmek içinde hükümetin başka şehirlere yatırım yapmasına ve özel sektöründe bu şehirlere gelmesini özendirecek bi plan hazırladı.Bu planı güçlendirmek üzerede , 1966-1969 arasını kapsayan beş yıl için Ulusal Şehirsel Büyüme Stratejisi'nde de tamamlayıcı önlemler alınıyordu.Bu stratejinin temel fikri ise başka fransız coğrafyacılardan geldi.
Böylece, Parisin aşırı büyümesini engelleyecek sekiz büyük şehirsel alanı olarak belirlendiler.Bu metropolleri aynı zamanda da kendi bölgelerinde gelişme kutupları olarak hareket etmeleri tasarlanmıştı.

RADYANT ŞEHİR VE LE CORBUSİER
Wright'in Broadacre City' si aile evinin şehir dışına taşınmasının nihai durumunu gösterirken, Le Corbusier'nin Vİlle Radieus'ü de dikey gelişen, aralarında geniş yaya mekânlarının yer aldığı çelik ve cam apartman kulelerinin temsilcisidir.
Yirminci yüzyılın belki de en önemli şehir plancısı İsviçreli mimar merkezi anıtları koruyup Paris'in kalabalık, koşuşturulan, tarihi merkezini temizlemeyi öneriyordu. Bunun yerine, her birinin etrafında yeşil bir mekân olacak, manzaralı ve geniş görüşlü alanına sahip, birer cam kule halinde yüksek büro binaları ve apartmanların oluşturduğu bir ışık saçan şehir, "Radyand Şehir " inşa etmek istemişti. Yüksek binalar içinde çeşitli kolaylıkların toplanması şehri çevresinden özgür kılacaktı. Teknik bakımdan mükemmel çevre ve bunun üzerine oturulacak, gün ışığı, temiz hava, yeşillik ve manzara sağlayan, açık mekân olarak nitelenebilecek doğal çevre. Bu hayallerini de Hindistan'ın Pebcap eyaletindeki Çandigar şehrini planlayarak gerçekleştirmeye çalışacaktır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder