Ana Sayfa Bilgi Bankası

25 Aralık 2010 Cumartesi

Tropik bölgeler,Tropik Bölge Hayvanları,Tropik Bitki Örtüsü,Yağmur Ormanları,Bataklıklar ve Irmak Ormanları,Dağ ve Muson Ormanları,Tropik Savanlar,Dikenli Çalılıklar ve Çöl ?

Ekvatorun kuzeyinde­ki Yengeç dönencesi ile güneyindeki Oğlak dönencesi arasında kalan bölgelere dönence­ler arası ya da tropik bölgeler denir.
Yeryüzünde, güneş ışınlarının yılın belirli zamanlarında tam dik olarak geldiği yerler yalnızca tropik bölgelerdir. Bu nedenle, yağış ve öbür iklim özellikleri yer yer değişmekle birlikte, bütün tropik bölgelerin iklimi çok sıcaktır. Bu özellik bölgenin bitki ve hayvan varlığını belirleyen önemli bir etkendir.
Tropik bölge hayvanları, bitki örtüsü ve iklim koşullarına bağlı olarak belli bazı farklılıklar gösterir. Ama ister karada, ister suda yaşıyor olsun, tropik bölge hayvanlarının topluca de­ğerlendirilmesinde ortaya çıkan güçlükler, öbür hayvanlarla olan farklarının tam olarak anlaşılmasını da engellemektedir.
İncelemeler tropik bölge hayvanlarının ge­nellikle daha parlak renkli, daha iri yapılı ve hem tür, hem sayı bakımından çok olduğunu göstermektedir. Ayrıca şaşırtıcı özellikteki hayvanların çoğu tropik bölgelerde yaşar. Ama bu sonuçların gerçeği tam olarak yansıt­tığı söylenemez. Sürekli yapılacak yöresel araştırmalarla varılan sonuçların doğrulanma­sı zorunludur.
Tropik bölgelerden Amazon havzası, Kon­go ve Asya'nın güneydoğusundaki sık orman­lar tümüyle keşfedilmemiştir. Yeryüzünde ye­ni iri yapılı hayvanların bulunması olgusuna hemen hemen yalnız tropik bölgelerde rast­lanmaktadır. Batı Hint Adaları'nda iki kemi­rici, Orta Afrika ormanlarında dev orman ya­ban domuzu, okapi ve goril, Asya'nın güney­doğusunda dev panda ve takin gibi hayvanla­rın yaşadığına ilişkin bilgiler bilim dünyasına ancak 19.,yüzyılda ulaşabilmiştir.
Yakın dönemlerde ılıman bölgelerde de ye­ni hayvanlar bulunmakla birlikte, bilim dün­yası için tümüyle yeni hayvanların ortaya çı­karıldığına ilişkin haberlerin çoğu, girilmesi son derece güç tropik bölge ormanlarından gelmiştir.
Tropik bölge hayvanları yalnızca Yengeç ve Oğlak dönenceleri arasında bulunmaz. Örne­ğin tipik bir tropik bölge hayvanı olan aslan, yok edilmeden önce Eskidünya'nın büyük bir bölümünde yaşıyordu. Avrupa'da İS 80-100'e kadar aslanlar serbestçe dolaşmaktaydı. Afri­ka'nın kuzey ve güney kesimlerinde ise aslan 20. yüzyılın başlarında yok edildi.
Tropik bölge hayvanlarına ilişkin temel be­lirlemelerden biri bu hayvanların öbür bölge­lerde yaşayanlardan daha parlak renkli oluşu­dur. Ilıman bölgelerde parlak renkli kelebek­ler, öbür böcekler, yalıçapkını ve alakarga gi­bi kuşlar bulunmakla birlikte, tropiklerdeki kadar göz alıcı böcekler ve kuşlar yoktur. Ör­neğin, Amerika'nın tropik bölgelerinde yaşa­yan Morpho cinsinden kelebekler parlak renklerinden ötürü sık sık resimlere konu ol­muştur. Ayrıca papağan, cennetkuşu ve kolibri gibi tropik bölge kuşlarının renkleriyle boy ölçüşebilecek hiçbir ılıman bölge kuşu yoktur.
Aynı durum bir ölçüde memeliler arasında da görülür. Zebra, zürafa ve samur antilobu gibi hayvanların renk ve desenleri son derece dikkat çekicidir. Afrika yaban köpeği gibi hayvanların alaca postları, aynı familyanın kuzeyde yaşayan, kurt gibi üyelerinin postlarıyla belirgin bir zıtlık oluşturur.
Özetlemek gerekirse, belki de tropik bölge­lerde yaşayan böcek, kuş ve dörtayaklı iri hayvanların çoğu ılıman bölgelerdekilerden daha parlak renkli değildir. Ama en parlak renkli tropik bölge hayvanlarıyla hiçbir ılıman bölge hayvanı boy ölçüşemez.
Renklerde görülen canlılık denizde yaşa­yanlarda da gözlenebilir. Tropik bölge balık, yengeç ve denizanalarının büyük bölümü ku­zey denizlerindekilere çok benzese bile, mer­can resifleri arasında yaşayan birçok balık tü­rünün görkemli renkleri yanında öbür bölge­lerdeki balıklar sönük kalır.
Tropik bölgelerde yaşayan hayvanların ge­nellikle daha iri olduğu savı ilk bakışta doğru görünebilir. Gerçekten filler, suaygırları, ger­gedanlar, dev kaplumbağalar, uzunluğu 8 metreyi aşan anakonda ve piton gibi yılanlar tropik bölgelerde yaşar. Tropik bölge denizle­rinde birçok iri köpekbalığı türü dolaşır. En iri kara hayvanları tropik bölgelerde bulun­makla birlikte, coğrafi dağılımı sıcak bölgeler­den soğuk bölgelere kadar uzanan türlerin da­ha iri bireyleri soğuk bölgelerde görülmek­tedir.
Örneğin boz ayının Sibirya'da yaşayan bi­reyleri Anadolu ve Ortadoğu'da görülen bi­reylerinden daha iridir. Alaska'da bulunan ve Kodiak ayısı olarak tanınan boz ayılar ise kara­da yaşayan bütün etçil memelilerin en irisidir.
Öte yandan en iri böcekler tropik bölgeler­de yaşar. Güney Amerika'daki gergedan böceklerinin uzunluğu 15 santimetreyi aşabilir. Güneydoğu Asya'da yaşayan Atlas kelebeği­nin kanat açıklığı 30 cm dolayındadır. En iri örümcekler gene tropik bölgelerde yaşar.
Filler yaşayan en iri kara hayvanlarıdır. Ama eskiçağların filleri olan mastodon ve ma­mutlar çok daha iri yapılıydı. Bu hayvanlar Avrupa'nın soğuk bölgelerinde, Kuzey Ame­rika ve Asya'nın kuzey kesimlerinde yaşıyor­du. Üstelik varlığını sürdürebilmiş en iri hay­vanlar olan mavi balinalar kutuplara yakın denizlerde yaşamakta, yalnız üreme mevsim­lerinde tropik bölge denizlerine göç etmek­tedir.
Batıda tropik bölge hayvanlarının daha iri olduğu görüşünü yaygınlaştıran başlıca iki ne­den vardır. Bunlardan biri, Afrika ve Hindis­tan'da yakın dönemlere kadar sürdürülen ya­banıl hayvan avlarının tropik bölgelerde iri hayvanların yaşadığı inancını pekiştirmiş ol­masıdır. îri hayvanların 19. yüzyıl sonlarına doğru Avrupa ve Kuzey Amerika'da yok edil­mesi de dikkatlerin tropik bölgelere çevrilme­si sonucunu doğurmuştur. Gerçekte, Kuzey Amerika ve Avrasya'nın kuzeyinde yaşayan bizonlar boyutları bakımından tropik bölge­lerdeki toynaklı memelilerden hiç de geri kalmaz.
Ilıman bölgeler insanlık tarihinde en büyük gelişmelere sahne olmuştur. Toplumların ge­lişme süreci aynı zamanda yabanıl yaşamın geri döndürülemez biçimde yok edilmesine yol açmıştır. Bu gerçeği göz ardı etmek doğa­ya bakışımızda önemli yanılgılara neden ola­caktır. Genel olarak bazı hayvan türlerinin tropik bölgelerde, bazılarının ise soğuk bölge­lerde daha iri yapılı olduğu söylenebilir. Sü­rüngenler tropik bölgelerde daha iridir. Bun­lar arasında dev yılanlar, kelerler, timsahlar ve kaplumbağalar yer alır.
Aslan, kaplan gibi, kedigillerin tropik böl­gelerde yaşayan üyeleri daha iridir. Yaban köpekleri ve kurtlar gibi, köpekgillerin kuzey­de yaşayan üyeleri ise daha iridir. Devekuşu ve emu gibi en iri kuşların tropik bölgelerde yaşadığı söylenebilir. Ama ılıman bölge için­de yer alan Yeni Zelanda'ya özgü moalar ya­kın dönemlerde insanların öldürüp yok ettik­leri iri kuşlardır.
Tropik bölgelerde öğle saatlerinde yükselen sıcaklık tüm canlıları değişik biçimlerde ko­runmaya zorlar. Bu saatlerde hayvanların ço­ğu gölgelik yerlere sığınır ya da uyumaya çe­kilir. Çölde yaşayan hayvanlarda sıcaktan kaçma davranışı çok belirgindir.
Tümüne yakın bölümü geceleri dolaşmaya çıkan bu hayvanların gün boyunca kullandık­ları barınaklar ya oyuklar ya da küçük olanla­rına gizlenme olanağı veren taş altları ve kaya çatlakları gibi yerlerdir.
Kışları soğuk geçen ülkelerde birçok hay­van dondurucu soğuklardan kış uykusuna ya­tarak kurtulur. Tropik böl­gelerdeki birçok hayvan ise yaz geldiğinde uy­kuya yatar. Yaz uykusu olarak bilinen bu dav­ranışa akciğerli balıklar, bazı kurbağa ve yılan türleri gibi çeşitli hayvanlarda rastlanır.
Soğuk bölgelerde yaşayan bazı hayvanların kış boyunca yaşamlarını güvence altına alan kalın postları vardır. Kalın postlu hayvanlar tropik bölgelerde de bulunur. Bu durum ger­çekte hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü uzun ve sık kıllar ya da yünden oluşan örtü yalıtım işlevi görerek yalnız soğuk havalarda gövde sıcaklığının korunmasını sağlamaz, sıcak ha­valarda dıştaki ısının içeriye geçmesini de engeller. Örneğin deve sık kıllı postu sayesinde gecenin aşırı soğuğu ve gündüzün aşırı sıca­ğından korunur. Aynı durum maymunlar ve öbür tropik bölge hayvanları için de söylene­bilir.
Tropik bölge hayvanlarının hem tür, hem birey sayısı bakımından çok zengin olduğu be­lirtilmektedir. Bu kanıtlanması güç ve olduk­ça tartışmalı bir varsayımdır. Kutup bölgele­rinde tür sayısı çok azdır. Ama her türe giren hayvan sayısı hiç de azımsanamaz. Örneğin fok ve penguenlerin milyonları bulan sayısı, yaşamın yalnız tropik bölgelerde çok yoğun olmadığının bir göstergesidir. Ayrıca soğuk denizler balık, kalamar ve yengeç, kril, de­nizyıldızı gibi daha basit yapılı hayvan varlığı bakımından zengindir.
İnsanlar ılıman bölgelerde yabanıl hayvan­ları önemli ölçüde yok ettiğinden tropik bölge hayvanlarının sayısıyla karşılaştırılmaları güçleşmiştir. Ama tropik bölgelerde eskiden Ku­zey Amerika'ya yayılmış bizonlardan daha çok av hayvanının bulunmadığı söylenebilir. Bu hayvanlar Avrupa'dan gelen göçmenlerin baskısı altında kalmış ve milyonlarcası öldü­rülmüştür.
Tropik bölgelerde tartışmasız en bol bulu­nan hayvanlar böceklerdir. Böcekler tropik bölgelerde kış soğuğuyla karşılaşmadan ve her mevsim yeterli bitkisel maddeler bularak aşın çoğalabilme olanağını elde etmiştir.
Tropik bölgeler güneş ısısının yoğunlaştığı yerler olduğundan dünyanın en sıcak bölgele­ridir. Bu bölgelerin bazı bölümleri dünyanın öbür yerlerinden çok daha fazla yağmur alır. İşte bu yüzden, tropik bölgelerin bol yağışlı, sıcak kesimlerinde gür yağmur ormanları ye­şermiş, buna karşılık çok az yağış alan kavu­rucu sıcaklıktaki kesimleri ise kızgın çöllere dönüşmüştür.
Tropik bölgelerin bitki örtüsü 150 bini aş­kın bitki türünden oluşur. Buna her yıl, bulu­nan yüzlerce yeni bitki türü eklenir. Örneğin, çok zengin bitki örtüsüne sahip bir tropik ülke olan Brezilya'da eski kaynaklara göre 22.767 bitki türü bulunduğu kayıtlıdır; oysa, günü­müzde gerçek sayının bundan çok yüksek ol­duğu bilinmektedir. Buna karşılık, Borneo'da 10 bin, daha fakir bir bitki örtüsüne sahip olan Nijerya'da ise 6.000 bitki türünden söz edilir.
Dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi tro­pik bölgelerde de bitki örtüsünün yapısı sıcak­lığa, yağmura, toprağa ve yüksekliğe bağlı olarak değişir. Örneğin, kavurucu sıcakların hüküm sürdüğü yerlerdeki bitki örtüsü yağışlı bölgelere göre çok fakirdir.
Yağmur Ormanları
Yağmur ormanları yıl boyunca yağmur alan, aşırı sıcak düzlüklerde gelişir.Güney Amerika'daki Amazon Irmağı ile Orta Afrika'daki Kongo Irmağı havzalarında, Malakka Yarımadası'nda, En­donezya'da, Borneo'da ve benzeri bölgelerde binlerce kilometre karelik alan yağmur or­manlarıyla kaplıdır. Bu ormanların çoğunda, Avrupa'daki meşe ya da çam ormanlarında olduğu gibi bir ya da birkaç değil, yüzlerce değişik bitki türü yetişir.
Yağmur ormanlarında yetişen ağaçlar en çok 45-60 metre boylanır. Bunların taçları, yani gövdenin dal, yaprak ve çiçekleri taşıyan üst bölümü genellikle tırmanıcı bitkiler tara­fından kaplanarak güneş ışınlarının sızmasını engelleyecek kadar sık dokulu bir örtü oluştu­rur. Bu yüzden, ormanın alt katmanlarında loş bir ışık vardır ve burada otsu bitkiler ile alçak boylu ağaçlar yetişir.
Tropik ağaçların düzgün, grimsi gövde ka­buklarının dış görünümü birbirine benzer; oy­sa kesildiğinde ortaya çıkan renkler çok deği­şiktir. Örneğin, bir ağacın kabuğunun iç kat­manı pembe, öbürününki kahverengi olabilir. Bazı ağaçların gövde kabukları kesildiğinde kan renkli bir sıvı akar; oysa tropik ağaçların çoğu sütsü bir özsu içerir. Güney Amerika kökenli kauçukağacının (Hevea) sütsü özsuyundan (lateks) doğal kauçuk elde edilir.
Tropiklerdeki bazı ağaçların gövdeleri ta­bana doğru genişleyerek payanda biçimini al­mıştır. Ağaçlar bu haliyle, bir kide üzerinde yükselen heykellere benzer. Çiçeklerin yap­raklı dallarda değil, doğrudan gövdenin üze­rinde açması da gene yağmur ormanlarına öz­gü ilginç bir özelliktir. Örneğin, Güney Ame­rika'daki tropik ormanlarda yabani olarak yetişen kakao ağacının çiçekleri böyledir.
Yağmur ormanlarındaki ağaçların çoğu yapraklarını dökmediğinden sürekli yeşil ka­labilmektedir. Bununla birlikte, yılın çok kısa bir döneminde yapraksız kalanlara da rastla­nır. Bu ormanlardaki bitkilerin, özellikle de ormanın alt katmanlarında yetişenlerin yap­rakları dünyanın öbür bölgelerine özgü bitki­lerin yapraklarından çok daha büyüktür. Ör­neğin, tropik bir bitki olan muzun uzunluğu 3-3,5 metreye varan dev yaprakları vardır. Ayrıca, yapraklar derimsi yapılı, kenarları düz ve dikdörtgene yakın oval biçimlidir.
Tropik ağaçların genellikle iri ve alımlı çi­çekler açtığı düşünülür. Oysa, iri, pembe çi­çekler taşıyan jakaranda ağacı gibi bazı ayrık­sı örnekler dışında, yağmur ormanlarındaki çiçeklerin çoğu yeşil, beyaz ya da kahverengi, ufak ve gösterişsizdir.
Ilıman iklimli bölgelerde yetişen ağaç türle­rinin (örneğin köknar, çam, huşağacı) büyük bölümüne tropiklerde rastlanmaz. Ama, bak­lagiller familyasından bazı ağaçlar bolca ye­tişir.
Tropiklerdeki en yaygın bitki gruplarından biri de palmiyelerdir. Hemen her yere dağıl­mış olan bu bitkilerin her bir çeşidi belli bir yöreye özgüdür. Batı Afrika kökenli yağ pal­miyesinden margarin ve sabun yapımında kul­lanılan bir sıvı yağ, Asya'ya özgü sagu palmi­yesinden ise nişasta bir gıda maddesi elde edilir. Ayrıca, başka palmiye türlerinden de gıda kaynağı ya da yapı gereci olarak yararla­nılır.
Yağmur ormanlarının en tipik üyeleri olan armanıcı bitkilerin sayılamayacak kadar çok çeşidi vardır. Bazılarının yassılaşarak kurdele l benzeri bir görünüm alan odunsu gövdeleri öylesine uzundur ki, bunlardan ırmakların üzerine asma köprü yapılabilir. Tırmanıcı bit­kilerin bazısı son derece alımlı çiçekler taşır.
Tropik ormanları ılıman ormanlardan ayı­ran  en önemli özelliklerden biri de epifit bitkiler bir. Başka bitkilerin üzerinde yaşayan epi­fit b itkiler, besinlerini konak bitkiden sağla­yan asalak bitkilerle karıştırılmamalıdır. Çünkü, epifitler besinlerini tümüyle kendileri üretirUer ve üzerinde bulundukları bitkiden yalnızca destek olarak yararlanırlar. Tropik ormanlarda bir ağacın, dallan üzerinde bulu­nan pek çok epifit bitkiyle birlikte yaşamını sürdürmesi son derece olağandır. Tropiklerin en yaygın epifitleri orkidelerdir. Bromeliaceae familyasının üyeleri ile bazı eğreltiotu ve yosun türleri de ağaç ya da kayaların üzerinde epifit olarak yaşar. Tropiklerde sürekli yeşil kalabilen ağaçların yapraklarının üst yüzeyin­de genellikle yeşil ya da gri lekeler bulunur. Bu yapraklara bir büyüteçle bakılacak olursa, lekelerin aslında yaprak yüzeyinde yaşayan minik ciğer yosunları ya da likenler tarafından oluşturulduğu görülür. Bir çeşit epifit yaşam biçimi olan bu olaya ılıman iklimlerde hiç rastlanmaz.
Yağmur ormanlarının tabanı çalı ve ağaç fidanlarıyla kaplıdır. Çayır otları gibi küçük otsu bitkiler hiç bulunmaz, buna karşılık geniş yapraklı birkaç otsu bitki türü yetişir.
Tropik ormanlarda yetişen binlerce bitki türünün yalnızca küçük bir bölümünden besin kaynağı olarak yararlanılır. Bu ormanlara öz­gü çok sayıda iri meyveli ağaçtan ancak birka­çının meyvesi yenebilir niteliktedir. Örneğin, Güney Amerika ormanlarında yabani olarak yetişen papav ağacı bunlardan biridir; genel­likle dallanmayan gövdesi ve iri, elsi yapraklarıyla dikkati çeken bu küçük ağacın kavuna benzeyen tatlı meyveleri vardır. Guava ve ananas Amerika kökenli, ekmekağacı ve mango Asya'ya özgü tropik meyvelerdir. Bü­tün dünyada yaygın olarak tüketilen kahve de gene tropik bölgelerde yetişen bir üründür. Yam (Asya), manyok ve tatlı patates (Ameri­ka) gibi bazı tropik bitkilerin ise bol nişasta kökleri yenir. Bu bitkiler tropik bölgelerde yaşayan halkın temel gıda maddelerini oluştu­rur. Günümüzde, bu bitkilerin çoğu tropik bölgelerde yaygın olarak yetiştirilmektedir.
Bataklıklar ve Irmak Ormanları
Tropik bölgelerin çamurlu kıyı kesimlerinde, çamur birikintilerinin yığıldığı ırmak ağızla­rında ve bataklıklarda mangrov ormanları bu­lunur. Bu ormanlardaki ağaçların tabanı ge­nellikle denizin yükseldiği dönemlerde suyun altında kalır. Bazı mangrov ağaçları yerin üs­tünde köklenir; ağaçlar bu haliyle tıpkı, uzun tahta bacaklar üzerinde duran bir insanı andı­rır. Bazı ağaçlar ise ana köklerin hava almasını sağlayabilmek için tabandaki çamurlu kat­mandan yukarıya doğru yan kökler geliştirir. Mangrov ormanlarında yağmur ormanların- dakinden çok daha az bitki türü vardır. Epifit ve tırmanıcı bitkiler ender olarak bulunur. Mangrov bataklıklarında insanların yaşaması­na uygun olmayan, son derece sağlıksız koşul­lar egemen olduğu için bu alanlarda genellikle yerleşimlere rastlanmaz.
Tropik bölgelerde, mavi, sarı ve kırmızı ni­lüferler ile sumiğferi gibi bitkiler başta olmak üzere pek çok tatlı su bitkisi yetişir. Nilüfer gillerden dev bir bitki olan Amazon nilüferi (Victoria regia) büyüleyici görünümüyle Gü­ney Amerika'nın tropik sularında yaşar. Çapı bazen 2 metreye varan, iri bir tepsi görünü­mündeki dev yapraklan üzerinde bir bebeği taşıyabilir.
Tropik ırmakların kıyıları bataklık orman­larla ya da uzun boylu otlarla kaplıdır. Bunlar gerçekte kıyının sabit bir uzantısı olmadığın­dan zaman zaman kıyıdan koparak akıntıya karışırlar ve bu halleriyle yüzen adacıkları an­dırırlar. Sudan'da Nil Irmağı üzerinde sıkça rastlanan bu tip oluşumlara sudd denir; bun­lar su taşımacılığında sorunlar yaratır. Tropik ırmaklardaki kayalar si­yah ya da koyu yeşil katmanlarla kaplıdır. İlk bakışta yosun katmanları sanılan bu bitki yı­ğınları gerçekte yosunlar gibi basit yapılı bit­kilerin değil, çiçekli bitkilerin oluşturduğu ör­tülerdir. Ekonomik açıdan çok değerli bir ta­rım bitkisi olan pirinç bir tropik su bitkisidi.
Dağ ve Muson Ormanları
Tropik bölgelerdeki dağların alçak yamaçları genellikle eğreltiotları ve epifitlerin bolca ye­tiştiği nemli ormanlarla kaplıdır. Daha yük­seklerde menekşe, veronika ve centiyan gibi ılıman iklim bitkilerini de içeren çayırlık alan­lar yer alır. Afrika'da özellikle Uganda ve Za­ire sınırındaki Ruvvenzori Sıradağlarında bozkırların tipik bitkilerini ağaç boyutundaki kanarya otları ve dev lobelyalar oluşturur. Da­ha da yukarılara gidildikçe çayırlarda yer yer, yastıksı kümeler oluşturan, bodur Alp tipi bit­kiler görülür. Özellikle And Dağları'nda bu tip bitkiler boldur.
Az yağışlı, uzun kurak mevsimlerin hüküm sürdüğü alçak kesimlere inildikçe sürekli yeşil kalabilen ağaçlar yerini yaprak döken ağaçlara bırakır. "Muson ormanları" adıyla anılan bu ormanlar Asya'nın doğusunda bulunur. Bu ormanların en tipik bitkisi tikağacıdır. Muson ormanlarında ağaç­lar uzun kurak dönemleri yapraksız geçirdik­ten sonra yağışlarla birlikte yeniden yeşerir. Bu olay tıpkı, ılıman bölgelerdeki ağaçların kışın uğradıkları değişime benzer. Yağmur ormanlarından farklı olarak muson ormanlarındaki ağaçların yaprakları küçük, gövdeleri­nin tabanında genişleme ve üzerinde çiçek oluşumu enderdir. Epifit ve tırmanıcı bitkiler hem çeşit olarak az, hem de seyrek olarak bulunur. İşte tüm bu özelliklerden ötürü mu­son ormanları tropik bir ormandan çok, ılı­man bölge ormanlarını andırır.
Tropik Savanlar
Tropik bölgelerde binlerce kilometre karelik alan savanlar ve açık ormanlık alanlarla kaplı­dır. Savanlardaki ağaçlar genellikle 6-18 met­re yüksekliğindedir ve yapraklarını döker. Ku­rak mevsimlerde savanlarda, yangınlar sonu­cu yer yer kararmış, sarımsı kahverengi kuru otlardan ötürü ölü bir doğa görüntüsü ege­mendir. Ama yağmurların başlamasıyla bir­likte birkaç hafta içinde her yer yeşile döner, ağaçlar ve çalılar çiçeklenir. Ortalama 1,5-3,5 metre arasında boylanan savan otlarıyla kaplı alanlarda dağınık ve seyrek öbekler halinde bulunan ağaçlar ırmak kıyılarında sıklaşır. Sa­vanlarda yaşayan hayvanlar (örneğin antilop) kurak mevsimlerde su bulabilmek için sürüler halinde uzak yerlere göç ederler.
Afrika'daki savanların büyük bölümü ku­rak mevsimlerde çıkan yangınlarla yok olur. Yangınlar genellikle ya otlar arasında sakla­nan av hayvanlarını ortaya çıkarmak ya da tarla açmak amacıyla başlatılır. Bu yangınla r sırasında çok kalın kabuklu bazı ağaçlar dışın­da savanlardaki ağaçların çoğu yanıp kül olur. Otlar ise, yalnızca kuru toprak üstü bölümleri yandığından tümüyle yok olmayıp yeniden yeşerir. Bu biçimde art arda çıkan yangınlarla savanlardaki ağaçlar giderek azalır, her yer otlarla kaplanır. Nitekim, tropik bölgelerdeki ağaçsız çayırların çoğunun yangınlar sorgucun­da oluştuğu sanılmaktadır.
Savanlar ve çayırlarla kaplı alanlarda çok sayıda bitki türü bulunmasına karşın, bunlardan pek azı ekonomik açıdan önemlidir. Afri­ka savanlarındaki en dikkat çekici ağaçlar baobablardır. Fazla uzun boylu olmayan, ama gövdesinin genişliği bazen 9 metreye varan bu ağaçların çok uzun ömürlü olduğu söylenir. Savanlar son derece fakir bir toprak yapısına sahiptir; bu nedenle bir tarla en çok bir ya da iki kez ekilir. Bu bölgelerde yetiştirilen başlı­ca tarım ürünü darıdır.
Dikenli Çalılıklar ve Çöl
Yağışın iyice azaldığı bölgelerde savanlar ve çayırlar yerini dikenli çalılıklara terk eder. Toprağın yüzeyi yer yer seyrek çayırlarla kap­lıdır. Ayrıca, dokularında bolca su depolaya­rak kurak iklimlere uyum sağlayabilmiş etli bitkiler de bulunur. Örneğin, Afrika'nın ku­rak kesimlerinde sütleğenler, Amerika da ise kaktüsler yaygındır.
Yağışın hemen hemen tümüyle yok olması sonucunda da çalılar ve otlar giderek ortadan kalkar ve çöl kuşağı başlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder