Ana Sayfa Bilgi Bankası

30 Aralık 2010 Perşembe

İnşaat Sektörünü Etkileyen Faktörler


SON YILLARDA TÜRK İNŞAAT SEKTÖRÜNÜ ETKİLİYEN FAKTÖRLER


Türkiye geçtiğimiz yüzyılda 1900-1999 yılları arasında 131 yıkıcı deprem yaşamıştır.Bu depremlerin can ve mal kayıpları diğer deprem ülkeleri ile kıyaslandığında felaket boyutlarında olduğu görülmektedir. Daha detaylı incelendiğinde, çok büyük olmayan şiddetlerdeki sarsıntıların yol açtığı kayıplar, nasıl bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzun göstergelerini vermektedir. Ülkemizde ortalama 9 ayda bir deprem olan coğrafyanın topolojisine baktığımızda, karşımıza fayların geçmediği hemen hemen tek bir alan çıkmamaktadır. Bu denli hareketli olan bir bölge üzerine oluşturulan kentleşme ve sanayileşme politikaların sonuçları çok ağır olmuştur. 1999 yılına dek 20. yüzyılda Anadolu’da meydana gelmiş olan depremlerin hiçbirisi Marmara ve Düzce depremleri kadar ülkemizi etkilememiştir. Marmara ve Düzce depremleri ile Türkiye ekonomisi %6 oranında küçüldüğü belirtilmektedir. Bu küçülmede zaten ekonomik krizlerle karşı karşıya gelen ülkemizin ekonomisini ve de güvenini çok büyük sarsıntılar yaşatmıştır. Depremlerden sonra ülkemizde özellikle televizyonlarda durmadan tekrar deprem olacak denilmektedir, deprem zamanı hakkında bir çok insan tarafından yorum yapılmaktadır. Zaten ülkemizin tam bir deprem kuşağının ortasında olduğunu sadece biz değil tüm dünyaca biliyor olduğu ortadayken, depremin ne zaman olacağı bizi ilgilendirmemeli, bizi depremin zararlarını nasıl en aza indireceğimiz, ona karşı neler yapabiliriz bunlar üstünde çalışmalıyız. Son yıllarda olan depremler insanlarımıza birçok ders vermiştir, insanlarımız bilinçlenmeye başlamıştır önceleri sadece evin diş veya iç görünüşüne önem veren halkımız artık binaların nasıl yapıldığını nereye dikildiğini de araştırmaya başlamışlardır. Ülkemizde son olan Marmara ve Düzce depremlerinden önce bazı kişiler binaları yaparken sadece işin ekonomik boyutunu düşündükleri için binaları yeteri kadar sağlam yapmamışlardır, bu yüzden bir çok insanımız hayatını yitirmiş, binlerce insanda evsiz kalmıştır. Aslında bu olanlar sadece ceplerini düşünen insanların suçu değildir, bunlara caydırıcı yasalar koymayanlarda suçludur gerçi son yaşanan depremlerden sonra alınan dersler sonucu yasalarımızda bir takım değişimler olmuştur bu değişimler her defasında biraz daha geliştirilerek sadece kendini düşünenleri caydırmıştır.

Depreme kadar yapılan binalar hiç denetlenmiyordu. Kaçak binalar, kaçak katlar v.b. birçok usulsüz yapılanma nedeniyle depremin faturası çok büyük olmuştur. İnsanlarımızın ölmesi yetmezmiş gibi ekonomimizde çok büyük darbeler almıştır. Bu ekonomik sorunlar inşaat sektörüne çok büyük bir sorun olmuştur. Yaşanan her deprem yer seçiminden imar sistemine ve bu sistemin yürütücülerine, mimarından mühendisine. İşçisinden kalfasına, müteahhidinden malzeme üreticisine herkesi olumsuz yönde etkilemiştir. Artık eskisi kadar iş olanağı kalmadı ve buda inşaat sektörünün git gide küçüldüğünü en önemle göstergesidir. Ancak 1999 yılında gerçekleşen depremlerden sonra küçülmeye başlayan inşaat sektörünün 2000 yılından itibaren bir düzelme olması bekleniyordu fakat o yılda kamu tarafından finanse edilen yatırımların düşmesi, ekonomik istikrarsızlık ve her şeye uygulanan yüksek faiz oranları inşaat sektöründe olması gereken canlanmanın önüne geçmiştir. Yinede bazı istatistik bilgilere bakıldığında sektörde yinede bir büyüme gerçekleştiği görülmektedir.

Bundan iki yıl önce Cumhuriyet tarihimizin yaşamış olduğu en büyük ekonomik krizi yaşadık. Bu kriz her alanda ülkemizi yıpratmıştır bundan da en büyük payı inşaat sektörü almıştır çünkü inşaat sektörü deprem yaralarını daha yeni yeni sarmıştı ki, yeni iş olanakları olmaya başlamıştı ki ekonomik kriz oldu. Ülkemizin zaten çok az olan gayri safi milli hasıla 220 milyar dolarlardan 150 milyarlara inmiştir. Her sektörden bir çok firma yeni ekonomik yapılanmaya gitmiştir, işten çıkarmalar yaşanmaya başlanmıştır, inşaat sektörü de bu yapılanmadan kendine düşen payı almıştır. Depremde çok küçülen sektör kriz yüzünden bir türlü belini doğrultamamıştır. Hatta krizin etkileri ülkemizde azalmaya başladığında bile inşaat sektöründe bir ilerleme olmamıştır, diğer sektörler krizden önceki durularını yakalarken inşaat sektörü eski durumundan çok uzak. Mesela bazı verilere göre sanayi yüzde 7.7, ticaret yüzde 6.9, ulaştırma ve haberleşme yüzde 4 oranında artarken inşaat sektörü yüzde 4.2 oranında bir küçülme yaşamıştır. Bu da sektörün ne kadar zor bir dönmede olduğunu göstermeye yeter. Bu durumda inşaat sektöründeki istihdamı önemli ölçüde etkilemiştir. Aslında inşaat sektörü bir çok meslekten insana ekmek sağlıyor mesela bir binanın yapımını düşünelim bunu çizen mimarından, yapan inşaat mühendisi ve işçiler daha sonra binanın elektrik sistemi için elektrik mühendisi, su tesisatı için makine mühendisi ve bir çok alandan çalışan olduğunu düşünürsek bir krizin ne kadar insanı etkilediğini anlıyoruz. Yaşadığımız bu ekonomik krizin etkilerini yavaş yavaş attığımız bu dönemde bence devletin başındakilerin inşaat sektörünün bu krizin etkilerinden kurtulmaları için bazı düzenlemeler yapmaları lazım. Çünkü inşaat sektörü ülkemizde çok büyük bir yer tutmaktadır. Bunu bir millet vekili olan Deniz Baykal’ın şu sözleri özetliyor : ‘’ İnşaat sektörü, krizden etkilendi onun mağduru durumunda. Fakat ekonomik krizinden çıkışın noktasında da inşaat sektörü duruyor. ‘’ Bence artık ülkemiz inşaat sektöründe de söz sahibi olmalı çünkü zaten ülkemizin her yerinde bir çok inşaat faaliyetleri gerçekleşmektedir bunları en iyi şekilde yapıp kalitemizi artırmalıyız böylece yurtdışından ülkemize talepler artacaktır. Bu kalite sonucunda hem inşaat sektörü canlanacaktır hem de ülke ekonomisine büyük bir katkısı olacaktır. Neden kendi yapacağımız şeyler için yabancı firmaları getirelim ki artık bunları aşmamız gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde yaşanan ekonomik krizler nedeniyle istenilen düzeye bir türlü gelinememiştir.

İnşaat sektöründeki gerilemeyi şöyle de gösterebiliriz. DİE verilerine göre 1997 yılında yapımına başlanan konut sayısı 464.117 iken bu sayı, 1998’de 432.599’a, 1999’da 339.466’ya, 2000 yılında 315.162’ye, 2001 yılında 276.526’ya yine 2001 yılının ilk altı ayında 101.064 olan bu sayı 20002 yılının ilk altı ayında 56.539!a kadar gerilemiştir. Ülkemizdeki gerek ekonomik gerekse depremler nedeniyle bir türlü istenilen hedefler tutulmamaktadır. Ülkemizde yılda asgari 500 bin konut yapılması gerekirken, 2002 yılında tamamlanacak konut sayısı 200 bini geçmeyeceği görülmektedir. Bu durumun milletimiz adına bir çok zararı olacaktır bunlarda ilerde anlaşılacaktır. Belki çok geç olmadan bunun önüne geçilebilir ama bunun içinde ekonomide tam bir bağımsızlık gerekmektedir.


İnşaat sektöründe ilerlememiz sadece kendi sınırlarımız içinde kalmamalı bunun içinde yurt dışında gerçekleşen yenilikleri takip etmeli, Avrupa ve Dünyayla sürekli bir ilişki içinde olmalıyız. Artık sadece bina yapmak için yapmamalıyız bunu yaparken ekonomisinden tutup insanlar için faydalarına, onların isteklerini göz önünde bulundurarak bir şeyler üretmeliyiz ancak böyle evrensel olabiliriz. Bunun yurt dışında bir çok örneği var. Orada bazı yasalarla insanları teşvik ediyorlar.

Mesela;

İngiltere’de inşaat sektöründe yeni yaklaşımlar

Geçenlerde İngiltere de yayınlanan ‘’Rethinking the Construction Client’’ { İnşaat sektöründe müşteriyi tekrar düşündürme} adlı raporda kamu sektöründeki müşteriler için 6 adet anahtar madde sıralandı.Bu rapor aynı zamanda çoğunluğunu idari yönetimlerden, yerel otoritelerden, sağlık ve eğitim sektöründen müşterilerin oluşturduğu 2000’den fazla geçtiğimiz yılın sonlarına doğru gerçekleştirilmiştir, 12 ‘’ulusal tartışma’’nın da devamı niteliğinde. Yapılan bu etkinliklerin sponsorluğunu DTI{Depertmant Trade and Industr} ve Ticari İşler Bakanlığı üslenmektedir.


Bakan Wilson'ın açıklamasına göre ister yeni inşaa, ister tadilat ya da yenileme olsun inşaat sektörüne yatırım yapan herkes bu yayından sıklıkla faydalanacak. Raporun özellikle vurguladığı ise "en iyi değer"in nasıl elde edileceği hususu ve bunu da iyi entegre edilmiş bir takım çalışmasıyla , performans ölçümüyle ve de sadece en düşük maliyete dayandırılmayan bir seçim süreciyle sağlamak mümkün.

Wilson "Burada hükümetin bu yaklaşımı desteklediği çok açık. Bu yayın bizi "Rethinking Construction"ın uygulanmasına gün be gün daha çok yakınlaştırıyor. Bu raporu büyük bir memnuniyetle karşılıyor ve sadece en düşük maliyete göre yapılan tercihlerin nihayet sona ermesinden büyük bir sevinç duyuyorum."diye de ekledi.
Ticari İşler Bakanlığı ofis şefi Peter Gershon "esas sözleşme, tasarım ve inşaa sözleşmelerinin içerildiği PFI'da (Private Finance Investment) olduğu gibi bu tür rehberlikler entegre tedarik zincirinin önemini güçlendirmektedir" şeklinde bir açıklamada bulunarak şöyle devam etti: " Biz de istikrarlı bir şekilde bu sözleşmelerin en düşük fiyata göre değil, "Maddi Değer" kriterlerine göre değerlendirilmesi gerektiğini açıkladık. "Maddi Değer"in dayandığı esaslar ise tasarım, sürdürülebilirlik, sağlık ve güvenlik gibi kaliteye ve tüm yaşam maliyetlerine önemli katkıda bulunan faktörlerden oluşmaktadır.

Raporun içerdiği altı madde
ØGeleneksel seçim süreci en iyi değeri belirlemede esas alınamaz.

ØTasarım başlamadan entegre edilmiş takımlar kurulmalı ve bu çalışmanın teslimine kadar sürdürülmeli

ØSözleşmeler tüm partilere karşılıklı yarar sağlamalı ve tüm yaşam maliyeti esas alınarak hazırlanmalı


ØTedarik eden şirketler "En İyi Değer" e göre seçilmeli en düşük maliyete göre değil


ØPerformans ölçümü sürekli gelişim için kullanılmalı.

ØKültür ve gelişim süreçleri değiştirilmeli.

Rapor aynı zamanda bu değişimlerin uygulanması yolunda daha detaylı bilginin elde edilebileceği yerleri de bildiriyor. Özellikle de müşterilerinin %50'den fazlasının kamu sektörünün oluşturduğu bu proje ("Rethinking Construction Demonstration Projects) diğer şirketlerin inşaatı tedarik sürecindeki değişiklikleri nasıl gerçekleştirdiklerini de içeriyor.

Bu tip örnekler gün geçtikçe artıyor artık böyle uygulamaların ülkemizde de olması gerekiyor. İngiltere’de yapılan bu uygulamanın devlet tarafından desteklendiğini de görüyoruz. Bundan kendi ekonomileri de çok büyük bir büyüme sağlıyor böyle uygulamaların bizimde yapmamız lazım hem insanlarımız teşvik edilmiş olur hem de yatırımcımız korkmadan yaklaşır.

Avrupa’da olan bu uygulamalar ne yazık ki ülkemizde bir türlü gerçekleşmemiştir. Her seferinde yeni gelen hükümetin bir takın vaatleri olmuştur ancak bu her seferinde vaatle kalmıştır. Bunun en son örneğini de Türkiye Müteahhitler Birliği tarafından yapılan şu açıklamayla anlayabiliyoruz; Oysa 58. Hükümet, seçimlerden önce, ekonominin lokomotif sektörü olan inşaat sektörünü canlandırmaya, yeni yatırım ortamları yaratmaya dönük vaatlerini her fırsatta ifade etmiştir. Bu yaklaşımla işbaşına gelen hükümetin ilk uygulamaları Türk inşaat sektöründe ciddi bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Zira Türk inşaat sektörü hiçbir yıl bu kadar kötü bir durumda bırakılmamıştır. Yol, sulama, tarım, vb. projeleri bu bütçeden hiçbir ödenek alamamış durumdadır.
Bu sadece inşaat sektörünü etkileyecek bir sorun değildir. Tüm ülke ekonomisini olumsuz etkileyecektir. Çünkü bu gelişmeyle birlikte taahhüt sektörü bir çok yatırımı durduracak ve bunun da bir istihdam boyutu olacaktır. 2002 yılında mühendisinden, bekçisine kadar yaklaşık 100,000 çalışan işsiz kalmıştı. Bu yıl eğer bir tedbir alınmazsa, en az 100,000 çalışan daha işsiz kalacaktır. Bu durum inşaat sektörüne bağlı sektörlere de yansıyacağına göre ülke ekonomisi çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalacaktır.
Aynı birlik hükümete bazı öneriler vermektedir. Bu öneriler aşağıda sıralanmıştır.

Ø9 Nisan 2002 yılında çıkarılan Hazinenin Borçlanmasına İlişkin Kanun’da değişiklik yapılmalıdır. Böylece sene içinde temin edilen krediler, bütçenin dışına taşınabilecek ve projelere dönük sağlanan krediler, tarım, sulama, yol, vb. projeleri canlandıracaktır.
ØTarım ve sulama projeleri gibi ödeneği az olan projelerin tamamlanmasına dönük farklı bir ödeme sistemi geliştirilebilir. Örneğin, bu gibi projelerde öngörülmüş kısıtlı ödenekten fazla yapılacak, iş miktarına ait hakedişler, TL ve döviz karşılığı Hazine Bonosu ile ödenebilir. Böylece birçok yarım kalmış proje bitirilebilecek ve bugüne kadar o projelere yapılan yatırımlar da boşa gitmemiş olacaktır.
Ø1983 yılı uygulamalarına benzer şekilde bir fon aktarımı uygulaması gerçekleştirilebilir. Yani lüks tüketim mal ve hizmetlerinden sağlanacak bir fonun söz konusu projelere aktarılması yoluna gidilebilir. Örnek olarak, akaryakıta konulacak fonun karayolları projelerine; enerjiye konulacak fonun enerji/tarım projelerine; tekel mamullerine, yurtdışı seyahat, lüks araba, yat, vb konulacak fonun ilgili projelere aktarılması yöntemi geliştirilebilir.
ØUluslararası fonlar olan; Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Sosyal Kalkınma Fonu, Asya Kalkınma Bankası'ndan kredi temin edilerek duran projelere ek ödenek sağlanmalıdır.
ØMevcut projelerin tamamlanması için yeterli kaynak bulunmadan, belediyeler de dahil yeni yatırımların yapılması önlenmelidir.
ØYıl içindeki olumlu gelişmelere ve yeni kaynaklara bağlı olarak ek bütçe yapılmalı, devam eden yatırımlara ek ödenek verilmelidir.
Bence Hükümet bu ve benzer önerileri değerlendirerek ya da geliştirilecek başka yöntemlerle bir çözüm bulmalı, 2003 yılı bütçesiyle ortaya çıkan bu ciddi sorunu ortadan kaldırmalıdır. Hükümet, ülkemizde ortaya çıkan bu proje mezarlığını eritmeli, ekonomiyi canlandırmalı ve istihdamı rahatlatmalıdır.
Ülkemiz inşaat sektörünün gündemini son yıllarda meşgul eden başka bir konuda komşu ülkelerde yaşanan savaşlardır. Bu savaşlar ülkemiz ekonomisini çok çeşitli şekillerde etkilemiştir.Ülkemizin önemli gelir kaynaklarından biri olan turistik mekanlar savaş yüzünden pek ilgi görmemeye başlamıştır buda ülkemiz ekonomisinin çok ağır darbe alması ile sonuçlanmıştır. Fakat Irak ve Afganistan’da gerçekleşen savaşlar sonunda ülkelerin yeniden yapılanması işlerini çeşitli ülkeler yapıyor. Bizde bu ülkelere komşu olduğumuz için kendimize düşen payı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Bu şekilde ülkemiz ekonomisinin aldığı darbeler en iyi şekilde onarıla bilir. Son yıllarda yapılan savaşlar genelde müslüman ülkelere karşı olduğundan yeniden yapılanma yine bir müslüman ülkesi olan Türkiye daha cazip gelmektedir. Çünkü Irak ve Afgan halkı Amerikan ve diğer müslüman olmayan ülkelerin çalışmasına pek sıcak bakmıyorlardı. Buna bir örnek olarak Afgan savaşı sonrası yapımına başlanan Kandahar-Kabil yolunun Türk ve Amerikan şirketleri tarafından ortak olarak yapılıyor.Bu konu hakkında Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Nihat Özdemir şunları söylüyor: ‘’ Afganistan şartlarında iş yapabilecek firmalar Türk firmalarıdır. Bunu açık ve net olarak söylüyorum. Bütün Afgan halkı, Türk Milletine çok sıcak bakıyor. Her yeri bombalamışlar, kurşun deliksiz hiçbir duvar yok fakat Türk Büyükelçiliği'ne ve Atatürk Çocuk Hastanesi'ne tek bir kurşun atılmamış. Gidip gördüm. Dolayısıyla Amerikalıların bizimle iş yapmaktan başka çaresi yok. Onun için bizden firma istediler.’’

Aslında tüm olumsuzlukların atlatılmasının tek bir yolu var oda ülkenin ekonomisinin düzelmesi, yasaların biraz daha iyi olması, çalışan kesimin haklarının korunması gibi bir çok halletmesi gereken sorunu var. Bunlarında çözümlenebilmesi Türkiye’nin de artık AB’ye üye olmasından geçiyor gibi gözüküyor. Üye olmadan aslında yavaş yavaş bazı kriterleri yerine getirmemiz gerekiyor bunlar inşaat sektörünün her alanında başlamalı. Son yıllarda gerçekleşmeye başlayan bir proje bunun en güzel örneğidir. Bu projeye göre artık inşaat işçisi AB standartlarında olma yolundadır. Bu konu hakkında yaptığım araştırmada şu bilgilere ulaştım.

Türk inşaat işçisi AB standardı yolunda
Türkiye İnşaat ve Tesisat İşçileri Eğitim Vakfı (İNİŞEV) ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi, inşaat ve tesisat hizmetlerinde çalışanların mesleki seviyelerini belirleyerek işçilere Avrupa Birliği standardlarında sertifa vermek için işbirliği yaptı.
İNİŞEV'in, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile gerçekleştirdiği işbirliği çerçevesinde kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Eğitim-Araştırma Merkezi, inşaat endüstrisinde hizmet veren personelin uluslararası sertifika sahibi olmasını sağlayarak, Türk inşaat firmalarının uluslararası potansiyellerini ve rekabet gücünü geliştirmesine katkı sağlayacak.
Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB), Uluslararası Müteahhitler Birliği (UMB) ve Türkiye İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri İşveren Sendikası (İNTES) tarafından kurulan, İNİŞEV uluslararası alanda geçerli sertifika vermek amacıyla İngiliz Edexcel Kuruluşu ile işbirliği anlaşması yaptı.
İNİŞEV Koordinatörü Cengiz Atay, yurtdışında sertifikasız işçi çalıştırılmasına izin verilmediğini belirterek, "Henüz ülkemizde sertifikasyon sistemine geçilmediği için bu konu gerek firmalarımız gerekse ülkemiz menfaatleri açısından büyük önem taşımakta. Yurtdışında iş yapan bir müteahhitimize, uluslararası alanda meslek standardları var mı diye sorulduğunda, ODTÜ bu soruna hemen işçinin sınavını yapıp, AB meslek standardlarına uygun mesleki seviyesini belirleyip, sertifasını vererek çözüm bulacak" dedi. ODTÜ'de gerçekleştirilecek bu çalışmaya İngiliz Edexcel kuruluşununda destek vereceğini kaydeden Cengiz Atay, sertifaların verilmesiyle ilgili çalışmalara Eylül-Ekim aylarından itibaren hızla başlanacağını açıkladı.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Eğitim-Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu, ODTÜ'den 4 öğretim üyesi, Türkiye İnşaat ve Tesisat İşçileri Eğitim Vakfı, Türkiye Müteahhitler Birliği, Uluslararası Müteahhitler Birliği ile Türkiye İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri İşveren sandikasından 1'er üye olmak üzere 7 üyeden oluşacak. Merkezin Danışma Kurulu'nda ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, TMB, UMB, İNTES, İNİŞEV, TİSK, Edexcel Interational, ODTÜ'nin konuyla ilgili öğretim üyeleri yer alacak.
Türk inşaat işçilerine AB standartlarına uygun mesleki eğitim vermek amacıyla kurulan Türkiye İnşaat ve Tesisat İşçileri Eğitim Vakfı (İNİŞEV) tarafından yürütülen diğer bir projeyi ise Orta Doğu ve Avrasya İnşaat Endüstri Eğitim Merkezi oluşturmakta. İngiliz Edexcel kuruluşu ile işbirliği içerisinde devam eden bu proje kapsamında, bölgede inşaat endüstrisinde çalışan her düzey personelin eğitim standartları belirlenerek, inşaat eğitiminin uluslararası inşaat endüstrisine entegrasyonu sağlanacak. Uluslararası geçerlilikte diploma ve sertifika verecek olan Ortadoğu ve Avrasya İnşaat Endüstri Merkezi'ne diğer ülkelerden insangücünün katılması da sağlanacak.
İNİŞEV Koordinatörü Cengiz Atay, bu proje için Ankara Sanayi Odası'nın, 11 bin metrekare arsa verdiğini belirtti. Burası için bir proje hazırlandığını ancak bu projede Edexcel, örneklerine göre değişiklik yapılacağını kaydeden Atay, proje için ilk planda finansman ve teknoloji desteğine ihtiyaç bulunduğunu söyledi. Atay, bunun için özellikle Avrupa Birliği ve diğer dış kaynaklı fonlardan yararlanmak amacıyla girişimlerde bulunduklarını anlattı.


Bu bilgiyle AB’ne ülkemizden önce inşaat sektörümüzün girdiğini biliyoruz bu şekilde hem iş kalitesi artacak hem de diğer yeniliklere öncülük olacaktır.
Sonuç olarak son yıllarda yaşamış olduğumuz depremler, başımızdan geçen çok büyük ekonomik kriz ve ülkemizin yakınlarında olan savaşların sonuçlarının çok iyi olmadığını fakat bunlarında istersek ve hep beraber uğraşırsak en kısa sürede atlatabileceğimize inanmalıyız. AB yolunda geçen zaman boyunca elimizden geldiğince yaşadıklarımızdan ders alıp ülkemiz geleceğini en iyi şekilde belirlemeliyiz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder