Ana Sayfa Bilgi Bankası

20 Aralık 2010 Pazartesi

Tedavi Yöntemleri ?

Günümüzde hasta­ların bakım ve tedavisini, çağdaş tıbbın bilim­sel yöntemleriyle çalışan doktorlar, hemşire­ler ve öbür sağlık elemanları üstlenmiştir. Bütün gelişmiş ülkeler, gerekli eğitimi gör­müş sağlık ordusu, hastaneleri, koruyucu hekimlik önlemleri ve yaygın aşı kampanyala­rıyla yurttaşlarına sağlık hizmetleri vermeyi bir görev bilir Ama, bilimdışı yöntemlerle hastalan iyileştireceklerini öne süren insanlar . tarih boyunca hiç eksik olmamıştır. Bugün bile, yaygın sağlık hizmetleri ve iyi yetişmiş dok­torları olan birçok ülkede bazı insanlar, bin­lerce yıllık geleneksel yöntemleri uygulayan bu tip kişilerden yardım beklerler.Bilimsel tıbbın ancak 200 yıllık bir geçmişi vardır. Oysa insanlar yeryüzünde var oldukları andan başlayarak hastalıklarına çare bulmak zorunda kaldılar. Bunun için de kimi zaman doğaüstü güçlere sığındılar, kimi zaman doğal maddelerin iyileştirici etkilerine güvendiler. Binlerce yıldır kulaktan kulağa aktarılmış bilgi ve deneyimlerin ürünü olan bütün bu bilimdışı tedavi yöntemlerine "halk hekimliği" denir.
Bütün dünyada en sık başvurulan gelenek­sel tedavi yollarından biri şifalı bitkilerden hazırlanan ilaçlardır. İnsanlar çok eskiçağlardan beri birçok bitki­nin, hayvansal yağların, hatta mineral kökenli bazı maddelerin çeşitli hastalıklara iyi geldiği­ne inanmışlardır. "Kocakarı ilaçları" denen bu karışımların çoğunun temelinde doğaüs­tü inançlar yatar; ama insanların umut bağla­dıkları bazı doğal maddeler sonradan bilim adamlarınca da denenmiş ve çağdaş ilaç sana­yisinin hammaddeleri arasına katılmıştır. Ör­neğin Amerika Yerlileri'nin yanık tedavisinde kullandıkları petrol yağları, bugün de çeşitli merhemlerin temel maddesi olan vazelinin esin kaynağıdır; bazı ilaçların etkin maddesi ise hâlâ bitki özütlerinden elde edilir.
Başlangıcı Eski Yunan tıbbına kadar uza­nan su tedavisi de bugün hâlâ uygulanan geleneksel yöntemlerden biridir. Hidroterapi denen bu tedavinin temeli, mineraller açısın­dan zengin olan şifalı sularda yıkanmaya ya da bu suları içmeye dayanır.
Hiç tıp eğitimi görmedikleri halde kendile­rine özgü yöntemlerle ya da doğaüstü güçlerle hastaları iyileştirebileceklerine inanılan insan­lara hemen her toplumda rastlanır. Bunlar­dan bir bölümü, örneğin "kırık-çıkıkçı" denen kişiler, uyguladıkları tedavi yöntemlerini ge­nellikle başka bir "usta"dan öğrenir ve za­manla kırık kemikleri ya da çıkık eklemleri yerine oturtmakta deneyim kazanırlar. Bazıları ise yalnızca dinsel bilgi birikimleriyle hastalıklara çare bulacaklarını savunurlar. Hastaya elleriyle dokunarak, dualar okuya­rak, hatta şarkı söyleyip dans ederek "tedavi" uygulayan bu insanlardan bazılarının doğaüs­tü güçler ile insanlar arasında aracı oldukları­na ve iyileştirici güçlerinin ruhlardan kaynak­landığına inanılır. ilkel toplumlarda oldukça yaygından bu tip iyileştiricilere şaman denir. İçlerindeki kötü ruhları duayla kovarak hasta­ları iyileştireceklerini öne süren "üfürükçü­ler" de, büyük olasılıkla, İslam öncesi Türk toplumlarında da görülen şamanlığın günü­müzdeki izleridir.
Bazıları da hastalıkların "nazardan" ya da "kem gözlerden" ileri geldiğine inanır. Kendi­sine beddua edildiği, nazar değdiği ya da büyü yapıldığı için hastalandığına inanan insanları iyileştirmek için önce hastanın düşmanı ya da düşmanları saptanır, sonra da bu kara büyü­nün etkisini bozacak karşı büyüler yapılır, muskalar yazılır. Ortaçağ Avrupa'sında şifalı otlardan ilaç hazırlayanlar cadılıkla suçlan­mıştır; oysa Afrika ülkelerinde bugün bile birçok insan "büyücü doktorlar’dan yardım bekler. Bu tür inanışları pek de hafife almamak gerekir. Çünkü, kendisini huzursuz eden düşünceleri uzaklaştırmak için çare arayan bir hasta iyileş­mek için ilk adımı atmış demektir. Nitekim çağımızda doktorların birçoğu da bazı hasta­lıkların stresten ya da mutsuzluktan kaynak­landığına ve stresin altında yatan nedenler saptandığında tedavinin daha başarılı olacağı­na inanıyorlar.
Dünyanın en eski tedavi sistemlerinden biri de Çin'de doğmuştur. Eski Çinliler'e göre ruh ve beden sağlığı, yin ve yang denen karşıt güçler arasındaki dengeye bağlıdır. Suyla simgelenen yin dingin ve edilgendir; ateşle simgelenen yang ise sıcak ve etkindir. Bütün hastalıklar bu iki güç arasındaki dengenin bozulmasından kaynaklandığı için, iyileştirici­nin görevi bu dengeyi yeniden kurmaktır. Bunu sağlamak için de şifalı bitkilerden yapı­lan ilaçlar, özel egzersizler ve akupunktur gibi çeşitli tedavi yöntemlerine başvururlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder