Ana Sayfa Bilgi Bankası

20 Aralık 2010 Pazartesi

Alternatif ya da Yardımcı Tedaviler

Günümüzde, bir yandan tıp fakültelerinde birer uzmanlık dalı olarak benimsenmiş bu tedavi yöntemleri geliştirilirken, bir yandan da yeni arayışların ürünü olan "alternatif" ya da "yardımcı" tedavi yöntemleri giderek yay­gınlaşıyor. Bunların başında akupunktur, ki- ropraksi, osteopati, homeopati ve ar oma tedavisi gelir. Bugün birçok ülkede akupunk­turu yardımcı bir tedavi yöntemi olarak uygu­layan uzmanların sayısı oldukça fazladır. Da­ha çok romatizma, sırt ve bel ağrısı gibi rahatsızlıkların giderilmesinde başvurulan ki- ropraksi ise özel bir masaj tedavisidir.
ABD'li doktor Andrew Still'in (1828-1917) buluşu olan osteopati de, gerek hastalık nedenlerine yaklaşımı, gerek uygulama açı­sından kiropraksiye çok benzer. Still'e göre hemen hemen bütün hastalıkların nedeni, vücuttaki kemiklerin yerinden oynamasıydı. Böylece kemikler çevredeki dokulara basınç yapıyor ve o bölgedeki organlara yeterince kan gitmesini engelliyordu. İnsan vücudu uyumlu ve eşgüdümlü bir bütün olarak çalıştı­ğına göre, küçük bir yardımla kemikler yerine yerleştirildiğinde hastalıkla kolayca başa çıka­bilirdi.
Başlangıçta kuşkuyla karşılanan osteopati bugün daha çok ABD'de ve bazı Avrupa ülkelerinde alternatif değilse bile yardımcı bir tedavi yöntemi olarak benimsenmiştir. Aslında bu yöntemi uygulayanlar da osteopatinin ağır mikrobik hastalıkları ya da kanseri gerçekten iyileştirebileceğini öne sürerek öbür tedavi yöntemlerine bir alternatif olarak görmezler. Günümüzde özel olarak eğitilmiş diplomalı uzmanların uyguladıkları osteopati, disk kayması (bel fıtığı), boyun tutulması, eklem rahatsızlıkları, omuzda kireçlenme gibi daha çok yapısal rahatsızlıklarda asıl tedavi­nin tamamlayıcı bir parçası olarak düşünülür. 15-45 dakika kadar süren bir osteopati sean­sında uzman, bir yatağa uzanmış ya da özel bir iskemleye oturmuş olan hastayı parmakla­rıyla yoklayarak vücudun gerilmiş olan bölge­lerini araştırır. Sonra da bu bölgeleri elleriyle ve bazen oldukça sert bir biçimde yoğurarak, çekip iterek ve bastırarak kemikleri normal konumlarına getirmeye çalışır. Çok şiddetli sırt ağrısından yakman hastaların bazen bir tek seansta bile çok rahatladıkları görülmüş­tür. Ama tedavi genellikle birkaç seans sürer ve uzmanlar hastalarına nasıl oturup kalkma­ları ya da hangi hareketlerden kaçınmaları gerektiğini anlatırlar.
Alman doktor Samuel Hahnemann'ın (1755-1843) ortaya attığı homeopati kavramı, "benzerin benzeriyle tedavisi" olarak özetle­nebilir. Hahnemann, 18. yüzyılın sonlarında, hastalık belirtilerini yok etmek için kullanılan birçok ilacın hastaya yarardan çok zarar verdiği görüşüne vardı. Ona göre hastalık belirtileri, vücudun hastalığa karşı savaşta başarılı olduğunu gösteren iyi işaretlerdi. Bu nedenle, belirtileri bastırmaya çalışmaktansa, hastalıkla aynı etkileri yaratan maddeleri kullanarak vücudun doğal iyileşme sürecine yardımcı olmak ve hastalığı bu yolla yenmek gerekiyordu. Bu amaçla, sağlıklı kişilere yük­sek dozda verildiği zaman ateş, kusma, ya da ishal gibi hastalık belirtilerine yol açan doğal maddelerin çok küçük dozlar halinde hastala­ra verilmesini önerdi. 
Günümüzde homeopatik ilaçların çoğu şi­falı otlardan, altın gibi bazı metallerden, hatta doğrudan doğruya hastanın kendi tükürüğün­den hazırlanır. Kullanılan madde su, alkol ya da başka bir çözücü sıvıyla karıştırılarak çalkalandıktan sonra, bu karışımdan çok az bir miktar alınıp üzerine bolca su katılır. Böylece giderek daha çok sulandırılır ve etkisi iyice azaltılır. Nitekim homeopati yöntemine karşı olanlara göre, hazırlanan ilaç o kadar çok sulandırılmıştır ki, hastalar sonuçta yal­nızca su içmiş olurlar.
Bugün ABD'de, İngiltere'de ve daha deği­şik yöntemlerle Hindistan ve Güney Amerika ülkelerinde benimsenmiş olan homeopati, özellikle artrit gibi bazı eklem hastalıkları ile alerjilerde alternatif tedavi yöntemi olarak uygulanır. Bu yönteme sığınanlar genellikle öbür tedavilerden bekledikleri sonucu alama­mış ve doktorların verdikleri güçlü ilaçların ağır yan etkilerinden bunalmış olan hasta­lardır.
Alternatif tıbbın son yıllarda giderek yay­gınlaşan yöntemlerinden biri olan aroma te­davisi ise, kokulu otlardan özütlenen uçucu yağlarla vücudu ovmaya ya da buharlarını solumaya dayanır. Kuşkusuz bu gerçek bir tedavi yöntemi değildir; ama bedensel ve ruhsal gerginliği hafifleterek insanı rahatlattı­ğı sürece her yöntem yararlı sayılabilir.
İster geleneksel, ister bilimsel, ister alter­natif olsun, bütün tedavi yöntemlerinde olumlu sonuç alabilmek için en önemli etken inanç ve güven duygusudur. Kendisini iyileşti­receğini söyleyen kişiye ve uyguladığı yönte­me güvenen bir hasta, inanmayan bir hasta­dan çok daha çabuk iyileşecektir. Bazı insan­ların, "iman gücüyle şifa dağıtan" kişilerin bir tek dokunuşuyla ya da duasıyla kendilerini daha iyi hissetmeleri de ancak inançla açıkla­nabilir.



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder