Ana Sayfa Bilgi Bankası

9 Aralık 2010 Perşembe

Tarih..Askeri Tarih..

Afrikalılar dönemi. Tarihöncesi insanla­rı bir yana bırakılırsa, Güney Afrika Cum­huriyeti topraklarına ilk yerleşenler, hoisan dilini konuşan halklar oldu. Günümüzde çöl bölgelerine itilmiş olan bu halklar, es­kiden çok daha büyük bir alana yayılıyor­lardı. Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen Bo- şimanlar'ın (ya da Bushmen) yaşadıkları ülkeye, XII. yy.'a doğru Namalar (Hotan- tolar) yerleşti.
XVI. yy.'da gelen Bantuıar iki yön izle­diler. Ambolar ve Hererolar güney­batıdan gelerek, eskiden Namalar'ın aş­mış oldukları yolu izlediler. Zulular, Sot- holar (ya da Basutolar), Tsvanalar (ya da Beçuanalar) ve Vendalar, Hint okyanusu kıyısı boyunca, Drakensberg'in kenarına kadar uzandılar. Namalar'ı ve Boşıman- lar'ı iç kesimlere püskürten Bantular, bu halkların bir bölümünü de yok ettiler. Na­malar'ın 
ve Boşimanlar'ın bir bölümü de Bantular'la karışarak melezleşti.
• Hollandalılar'ın yerleşmesi. Ülkeyi kendileri keşfetmiş oldukları halde, Por­tekizliler, bütün XVI. yy. boyunca, yaşa­maya elverişsiz ve yoksul buldukları bu ülkede herhangi bir tesis kurmaktan ka­çındılar. Buna karşılık İngilizler in Güney Afrika'da resmen olmasa da bir tesisleri (Union Jack) vardı. Sonunda, Jan Antho- nisz Van Riebeeck'in komutasında üç ge­miyle gelen Hollandalılar, 1652'de ilk sü­rekli tesisi, Cape'i (o sıralar Hindistan şir­keti gemilerinin küçük bir uğrak yeriydi) kurdular.
Başlangıçta, tesiste yaşayanların tümü, birkaç alman ve iskandinavyalı dışında, Hindistan şirketi'nin ücretli memuruydu. Amsterdam bunlara yavaş yavaş "burger" (yurttaş) unvanı verdi. "Özgür" çiftlikler kuruldu. Namalar da, Boşiman- lar da. Hollandalılar a karşı koyacak ka­dar iyi silahlanmış ya da örgütlenmiş de­ğillerdi. Bu yüzden, yavaş yavaş iç kesim­lere çekilmek zorunda kaldılar.
ilk sömürgecilerin (free burghers) tari­he, Boerler adıyla geçmeleri, "boer"in hollanda dilinde köylü anlamına gelen bir sözcük olmasındandır. Toprak sıkıntısı, "öncü" ruhunu (sonradan "Büyük Göç" sırasında büyük bir güç halini aldı) geliş­tirdi. Bir tarım sömürgesi yaratma kuru­luşu değil, yalnızca bir ticaret işletmesi olan Hindistan şirketi, bu arada çiftçilerle sürekli çatışmaktaydı.
1685'te Fransa'da Nantes Fermam'nın yürürlükten kalkması, önemli bir fransız protestan göçmen dalgasına yol açtı. Si- mon Van der Stel valilik görevinden ayrıldı­ğında (1699), bu yeni gelenler uyum sağ­lamaya başlamışlardı(o sıralar protestan Fransızlar'ın, sömürgedeki beyaz nüfu­sun 1/6'ıni oluşturdukları sanılmaktadır). Toprak genişlemesi sürerken, kölecilik de gelişmekteydi: köleleri, kabile düzenleri bozulan Namalar ya da Madagaskar ve Mozambik'ten satın alınan zenciler oluş­turuyordu.
  Zencilerle çatışma. Bantu kabilelerinin göçe başlamaları, 1775'te Bantular ile Boerler ı karşı karşıya getirdi. 1779-80 yıl­larında bir dizi çatışma birbirini izledi: ilk "Ksosalar" savaşı. Sayı bakımından azın­lıkta olan Boerler, laager yöntemine baş­vurarak (modern afrikaans dilinde laer) öküz arabalarıyla çevrili ordugâhlar kur­dular; böylece, Bantular'ın saldırıları, ara­baların oluşturduğu engel karşısında du­raklıyor, sonra boer binicileri, savaşçıları kovalamaya başlıyorlardı. Böylece Boer­ler yavaş yavaş üstünlük sağladılar; ama dönemin valisi, Hindistan şirketi'nin para­sal durumu büyük ölçüde sarsılmış oldu­ğu için Bantular'la bir anlaşma yapmayı yeğledi. Great Fısh ırmağı sınır olarak saptandı.
  İngiliz müdahalesi ve ingihz-boer çatış­masının patlak vermesi. Çeşitli olaylar, Boerler'in hoşnutsuzluğunu artırdı; Hin­distan şirketi 1791 'de ödemelerini kesip dağıldı; Avrupa'da Fransız devrimi'nin yol açtığı savaşlar sırasında, ingilizler Cape'e saldırılarda bulundular (1795 ve 1806 çı­karmaları).
Yerel garnizonların teslim olmasından ve 1814 antlaşması'nın imzalanmasından sonra sömürge, ingiliz yönetimine girdi. Başlangıçta, İngilizler pek kötü karşılan­madılar. Ama 1806-1834 arasında aldık­ları bir dizi önlem, Boerler'i çok öfkelen­dirdi. Boerler, İngilizler'), zencileri savun­makla suçluyorlardı. Öte yandan, Oran­ge ırmağının sınır olarak saptanması, top­rak edinme sisteminin değiştirilmesi ve in- gilizler'in sömürgeye yerleşme hareketi­nin 1819'dan başlayarak geliştirilmesi.an- laşmazlık nedenlerini oluşturdu. Sonun­da, 1833'te köleliğin kaldırılması Boerler'i çılgına çevirdi.
  Büyük Göç. '' 1834-35'te, özellikle ül­kenin doğu ucundan gelen boer topluluk­ları, Cape sömürgesinden ayrıldılar; 7 000 kişinin göçmesine yol açan bu ha­reket, 1852'ye kadar sürdü; Boerler bu ayrılış hareketine, mistik bir hava da kat­mışlardı. incil'den etkilenerek Çıkış'ı ye­niden yaşadıklarını 1/e "Adanmış Toprak­lama doğru ilerlediklerini düşünüyorlardı.
Büyük Göç, Boerler'i Orange yaylala­rına, Limpopo ırmağı kıyılarına ve Natal dolaylarına ulaştırdı. Bu arada Ksosalar, Tsvanalar ve Suaziler ile kanlı çarpışma­lara giriştiler. 3 000 zencinin ölümüne yol açan Bloodriver çarpışmasıyla sonuçla­nan Zulular'a karşı savaş, Boerler'e Na­tal yolunu açtı (1838).
Boer Natal devleti, çok kısa ömürlü ol­du: ingilizler 1842'de saldırdılar, 1843'te buraları ingiliz toprağı ilan ettiler ve 1856'da ingiltere krallığı'na bağlı bir sömürge durumuna getirdiler.
Ayrıca ingilizler Cape sömürgesi çev­resinde bir "tampon eyaletler" kuşağı oluşturdular. Ama bazı kabilelerle ciddi anlaşmazlıklara düşünce, zencilere karşı müttefik kazanacaklarını umarak, Boer eyaletlerinin bağımsızlığını tanımaya ka­rar verdiler. Transvaal'a 1852'de, Oran- ge'a 1854'te (Bloemfontein antlaşması) bağımsızlık tanındı.
  Boerler savaşı. Özgür ve görünüşte yaz­gılarını belirleme hakkını ellerinde tutan, ama yoksul, topraksız, siyasal deneyim­den yoksun Afrikalılar ile çevrili olan Bo- erler'in durumu sağlam değildi. 1877'de, ingiltere'nin Transvaal'i ilhak etmesinden sonra, 1880'de Pretorius, Joubert ve Kru- ger'in desteğiyle ayaklanarak, ingilizler'i Majuba Hill'de yendiler (1881). Pretoria barışıyla (1881), Boer cumhuriyetlerinin bağımsızlığı tanındı.
ingiltere'nin Bechuanaland'ı ilhak etme­si ve Zambezi ırmağının kuzeyindeki top­rakların British South Africa Company'ye (daha çok Chartered adıyla tanınan bu şirket, sonradan Güney Afrika Cumhuri­yeti ekonomisinin tümüyle değişmesine damgasını vuracak olan Cecil Rhodes' un yönetimindeydi) bırakılması sonucun­da, cumhuriyetler yavaş yavaş ingilizler tarafından kuşatıldı Altın (1885'te bulun­du) KURUMLAR:
21 eylül 1983'te yürürlüğe giren yeni anayasayla ingiliz tipi parlamenter demok­rasiden başkanlık sistemine geçildi, ilkkez melez ve hintli azınlığa temsil hakkı verilir­ken ülkenin çoğunluğunu oluşturan zenci­lere yine oy hakkı verilmedi. Eski anaya­sada başkanla başbakan arasında payla­şılan yetkiler devlet başkanında toplandı. Parlamento üyeleri gibi 5 yıl için seçilen devlet başkanı, üç meclisten seçilecek 50 beyaz, 25 melez ve 13 hintli üye tarafından seçilir. Parlamento üç meclisten oluşur: Meclis (beyazlar) 178 üye, Temsilciler mec­lisi (melez vatandaşlar) 85 üye ve Delege­ler meclisi (hintli vatandaşlar) 45 üye. Dev­let başkanı meclisleri toplantıya çağırır, ge- rekirsetoplantıları erteler yada belli koşul­larda, dağıtabilir. Toplumun tümünü ilgi­lendiren konularda üç meclisin kararının uyumlu olması gerekir. Bu uyum
sağlanamamışsa konu Başkanlık konseyine ileti­lir; kesin kararı konsey verir. Bir danışma meclisi niteliğinde olan bu konsey, kamu­yu ilgilendiren konularda başkanın dikka­tini çeker, başkanın havale ettiği konula- inceler. Zencilerle ilgili konuları doğruda* devlet başkanı karara bağlar. Parlameto Cape Town da, başkan ve bakanlar kurulu Pretorıa'da çalışır.


ve elmas yataklarının işletilmeye baş­lanması, ülkeyi yeni kurulan kentlerde toplanan ve çıkarları (büyük şirketlerle, in­giltere hükümetince savunuluyordu) Bo- erler'inkiyle taban tabana çelişen ya­bancı serüvencilerle (uitlarıders) doldur du.
Cape sömürgesinin başbakanı olan (1890) Cecil Rhodes'un, altın madenleri sayesinde Güney Afrika'nın en zengin devleti olma yoluna giren Transvaal'i bir gümrük birliğine çekmek, böylece bütün İngilizlerin denetiminden kurtulmak dene­meleri başarısızlıkla sonuçlandı. Kruger' den hiçbir şey elde edemeyince, Johan- nesburg'da, zamanı gelince Chartered birliklerinin de destekleyeceği yeni bir ayaklanma hazırladı. Chamberlain'in et­kisiyle Rhodes'un son dakikada fikir de­ğiştirmesine karşın, doktor Jameson, Transvaal'e bir baskın düzenlediyse de (1895) başarıya ulaşamadı. Bunun üze­rine Boerler'i büyük ölçüde tutan Avrupa kamuoyu, şiddetli bir tepki gösterdi. Ne var ki, Chamberlain ile ingiliz yüksek ko­miseri sir Alfred Milner, yavaş yavaş Gü­ney Afrika kıtasında ingiliz egemenliğini kesin biçimde kabul ettirmeyi yalnızca sa­vaşın sağlayabileceğini düşünmeye baş­lamışlardı. Savaşa, Kruger'in uitlander' lere oy hakkı vermeyi reddetmesi ve in­giliz birlikleri gönderilmesine son verilme­sini isteyen ültimatomu bahane oldu: 11 ekim 1899'da Transvaal savaşı patlak verdi. Savaş, 1902'de boer devletlerini or­tadan kaldıran Vereeniging antlaşma­sıyla sona erdi.
• Güney Afrika birliği. Savaştan sonra te­mel sorun, yerle bir olmuş ülkeyi yeniden kurmaktı; Boerler, işgalci birliklere karşı pasif direnmeye girişmişlerdi.
Ama çok geçmeden Boerler, güvenceli gibi görünen bir federasyon çerçevesin­de siyaset ve kültür yaşamına yeniden ka­vuştular. Yeni bir dilin (afrikaans) gelişme­sini sağlayacak özel öğretim kurumları, kültür dernekleri kurdular. 1906'da boer partileri "Het Volk" ile "Oranje Unie", Transvaal'de ve Orange'da yapılan se­çim yoklamalarında önemli başarılar ka­zandılar.
1910'da, dört sömürgenin ortak anaya­sası "South African Act"in yürürlüğe kon­masıyla, Güney Afrika birliği kuruldu. Bir valinin yönettiği ve yerel birer meclisleri bulunan eyaletler, okul ve toplum sorun­larıyla sınırlı bir özerklikten yararlanıyor­lardı. Bütün birliğin yasama gücü, iki meclisli bir parlamentodaydı: Avrupa kö­kenlilerin oylarıyla seçilen Millet meclisi; atamayla işbaşına gelen Senato. Yürütme gücünü, Lpndra'dan atanan bir genel vali üstlenmişti. Başbakanı-Pretoria'da görev yapıyordu-çoğunluk partisinin başkanı olan hükümet, parlamentoya karşı sorum­luydu. Atanan ilk başbakan bir Afrikaner' dı: LouisBotha (1910-1919). Birlik toprak­ları içinde iki sömürge kalmıştı: Basuto- land ve Svaziland. Ayrıca, güney-batı ke­sim, Almanlar'ın elindeydi.
1914 ağustosunda birlik, Almanya'ya savaş açtı; Güney-Batı, gönderilen birlik­lerle alındı (Almanlar 1915 temmuzunda teslim oldular). 1916'da, Alman Doğu Af- rikası da, Jan Christiaan Smuts'un saldı­rılarıyla ele geçirildi. Savaştan sonra, Mil­letler cemiveti, Güney-Batı Afrika'yı yönet­me mandasını Güney Afrika birliği'ne ver­di.
• Afrikaner ulusçuluğunun gelişmesi. 1913 ocağında general James Hertzog, Louis Botha'nın (öl. 1919) ve hükümet başkanlığında onun yerini alan general Smuts'un (1914-1924) Güney Afrika par- tisi'nin (— AFRİKANER partisi.) bölünmesi üzerine ingiliz karşıtı Ulusal parti'yi (Nati­onal Party) kurdu. Smuts, işçi partisiyle Ulusal partı'nin koalisyonuna yenildi: Ulu­sal parti başkanı Hertzog, başbakan (1924-1939) oldu ve 1926'daki imparator­luk konferansında, ülkesinin egemenliğin: onaylatmayı başardı.
Ulusal parti, bu bağlam içinde, eerba- are apartheid (onurlandırılan ayırım) diye nitelediği, yerlilerin beyazlardan ayrılma­sını öngören siyasetin baş savunucusu kesildi. Afrikaner ulusçuluğu, Güney-Batı kesiminin fiilen ilhakıyla ve Güney Afrika kıtasındaki öbür devletler, özellikle de Ro­dezya üzerinde hak istekleriyle ortaya çık­tı. Irkçılık ve ulusçuluğun ortaya çıkışı, 1922'de Avrupa kökenli işçilerin, zenci­lerin işe alınma sistemini değiştiren 1921 tarihli Madenciler kurulu kararına karşı başlattıkları grev dönemine rastladı. Alı­nan önlemler, Afrikalılar'ın bazen, beyaz­ların 1/10'i kadar ücretlerle çalıştırılması­nı sağladı.iki dünya savaşı arasında, apartheid önlemleri yoğunlaştırıldı. 1933-1939 dö­nemi boyunca, parlamentodaki ırkçı ve aşırı görüşlü azınlığın temsilcisi, "Birleşik ulusçu parti"nin (United Natıonalist Party) başkanı doktor Daniel François Malan ol­du.ikinci Dünya savaşı ve ırkçılığın geliş­mesi (1939 - 1961). Ülkesinin savaşta yansız kalmasını öğütleyen başbakan Hertzog, 1939'da meclisteki çoğunluğu­nu yitirdi. Yerine geçen Smuts (1939- 1948), nazi etkisine karşı savaşım verdiy­se de doktor Malan'ın önderliğinde, Afri- kanerler'in ingilizler'den, beyazların da zencilerden üstün olduğunu savunan "zavallı beyazlar" dalgasına karşı koya­madı.1948 seçimlerini kazanan Malan, baş­bakan oldu (1948-1954): o tarihten son­ra, apartheid siyaseti yalnızca zencilere uygulanmakla kalmayarak, Natal'daki Hintliler'e de yayıldı (1948'de oy kullan­ma hakları ellerinden alındı). Beyazlarla beyaz olmayanlar arasında evlilikler'ya­saklandı; bir dizi yasayla, beyaz olmayan­ların özgürlükleri kısıtlandı; hatta, bu ya­sayla ingilizler'in Güney Afrika birliği'ne yerleşmeleri ve bir komünist partinin ge­lişme olasılığı engellenmeye çalışıldı. Bu­na koşut olarak, toprak genişletme siya­seti sürdürüldü: örneğin 1949'da güney­batı topraklan fiilen ilhak edildi.Malan'ın yerine geçen J.C. Strijdom (1954-1958) ve H.F. Verwoerd (1966 da öldürüldü), onun siyasetini pekiştirdiler: ama Cape eyaletindeki melezlerin 1956 seçimleri için hazırlanan seçmen kütük­lerinden silinmesi gibi önlemler, Hintliler'in ve zencilerin muhalefetini şiddetlendirdi. 1952'de Afrika Ulusal kongresi ve önde­ri Albert John Luthuli, pasif direnmeyle ni­telenen bir "meydan okuma" hareketini başlattı. Bastırma çabalarına karşın, ha­reket sürüp gitti ve 1960'ta Sharpeville' de, 1963'te Transkei'de patlak veren kan­lı sokak çatışmaları sırasında doruğuna ulaştı.Uyguladığı siyasetin, özellikle de ırk ay­rımcılığının BM ve Commonwealth tara­fından eleştirilmesinden usanan Ulusal parti'nin, 1961'de düzenlediği referan­dum,etkisi olmadı.1966 seçimlerinde Ulusal parti, durumu­nu sağlamlaştırarak, 166 milletvekilli­ğinden 126'sını kazandı. 1966'da başba­kan H. Verwoerd'ün bir beyaz tarafından öldürülmesi ve yerine B.J. Vorster'in geç­mesi, önemli bir değişikliğe yol açmadı. 1970'te Birleşik Muhalefet partisi (ingiliz­ce konuşanlar ve daha ılımlı bir ırkçılıktan yana olanlar) görece bir başarı göstererek, milletvekili sayısını 37'den 47'ye yükseltti Aslında, iktidar partisi apartheid siyase­tini dilediğince yoğunlaştıracak güçteydi. Nitekim, mayıs 1968'de çıkarılan bir yasay­la,melezlerin(1 800000nüf.)meclisetem- silci göndermeleri yasaklandı. Melezler Temsili meclisi'nin (Coloured Persons Representative Council ya da CRC) ço­ğunluk dengesi, bu meclise 1969'da hü­kümet yanlısı 20 üye atanarak değiştirildi. Farklı ırklardan siyasal topluluklar arasın­da her türlü ilişkiyi yasaklayan yeni bir ya- saçıkarıİması, çok ırklı bir siyasetten yana olan Liberal parti'nin dağılmasına yol açtı.1968'de beyaz öğrencilerin önce Cape Üniversitesi'nde, sonra öbür üniversite- lerde(özellikle Johannesburg ve Durban' da) düzenledikleri ırk ayrımına karşı gös­terileri din yetkilileri de destekledi. Aynı yıl, ülkenin kuzey kesiminde gerillalara karşı manevralar yapıldı. Güvenlik örgütü ve giz­li servisler güçlendirildi. Ülke, en yeni si­lahlarla donatılarak, Afrika'daki öbür dev­letlere karşı tartışmasız bir üstünlük sağla­dı.
Güney Afrika Cumhuriyeti, 1969'da, BM'nin Afrika'nın güney-batısından (Na­mibya) çekilmesi uyarısını reddetti. Namib­ya fiilen bir Güney Afrika Cumhuriyeti eya­leti oldu ve ırk ayrımı burada da uygulandı.
1970'ten sonra B.J. Vorster, ülkesini ku­şatan yalnızlıkçem berini kırmaya uğraştı. Malavi ile diplomatik ilişki kuruldu. Fildişi Kıyısı cumhurbaşkanı, Uganda cumhur­başkanının da onayıyla, Güney Afrika Cumhuriyeti ile diyaloga hazır olduğunu açıkladı. Bu arada, Mozambik ve Rodez­ya sınırları yakınında, ulusçu gerilla hare­ketleri gelişmekteydi.
1973'ten sonra, dünya petrol bunalımı­nın etkileri duyulmaya başlandığı sırada, toplumsal anlaşmazlıklar arttı. Hükümet ni­san 1974'te, erken seçime (20 milyonluk nüfustan yalnızca 2 milyon beyaz seçmen) gitti. Sonuçta, B.J. Vorster'in meclisteki ço­ğunluğu arttı (169 milletvekilinden 122'si) geçirmeleri tasarlanmıştı. Ayrıca Pre- toria hükümetinin, sanayileşmiş beyazlar kesiminde çalışan zencileri, zorla doğduk­ları yerin uyruğuna geçirmesi, bu işçileri Güney Afrika Cumhuriyeti içinde birer ya­bancı haline getirmişti.
1974'te ABD, ingiltere ve Fransa'nın ve­tosu, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin BM' den çıkarılmasını önledi. 1975'te Angola ve Mozambik'in bağımsızlıklarına kavuş­maları, Afrika kıtasının bütün güney kesi­mindeki siyasal koşulları değiştirdi. Lond- ra'daki işçi partisi hükümeti, 1975'te ingil­tere'nin Cape yakınındaki Simonstown de­niz üssünü gerektiğinde kullanmasını ön­gören askeri antlaşmayı bozdu.
1976'da Johannesburg yakınındaki bü­yük zenci yerleşim merkezi Sovveto'da, okullarda afrikaans dilinin zorunlu ders ola­rak okutulmasına karşı direnen zencilere, güvenlikkuvvetlerinin ateş açması, yüzler­ce zencinin ölümüne neden oldu. Karışık­lıklar Cape eyaletine yayıldı. Siyah Bilinç hareketi önderi Steve Biko'nun, tutuklu bulunduğu cezaevinde işkenceyle öldü­rülmesi üzerine çıkan olaylara karşı, devlet, 50 örgüt önderini tutukladı. Uygu­lanan devlet terörüne karşı çeşitli ülkeler­den, uluslararası kurumlardan tepkiler gel­di. B.M. Güvenlik konseyi aldığı bir karar­la Birleşmiş Milletler örgütü üyesi devlet­lerin Güney Afrika Cumhuriyeti' ne silah sa­tışını yasakladı (1977). Bu, konseyin Bir­leşmiş Milletler üyesi bir devlete karşı aldı­ğı ilkambargo kararı oldu. Buna karşı, ikti­sadi yaptırım uygulanması istekleri, Gü­venlik konseyi'ndeyeterli desteği bulama­dı.
Irk ayrımı politikasınıntemel uygulama­larından biri olan özerk zenci devletçikleri (homeland/bantustan) içinde zencileri top­lama sonra da bu birimlere bağımsızlık verme girişimi uygulamasına başlandı. 1976'daTranskei bu duruma getirildi. Üç "homeland" onu izledi(Bophuthatsvvana, Venda, Ciskei). Bu siyaset doğrultusunda, geri kalan altı devletçiğe verilecek bağım­sızlıkla, Güney Afrika'da çoğunluğu oluş­turan zencilerin tümünün vatandaşlık hak­kından yoksun bırakılması planlanmıştı. Kasım 1977'de yapılan seçimlerde B.J. Vorster'in başkanı olduğu Ulusal parti, in­gilizce konuşan seçmenlerin bir bölümü Afrikaner'leri desteklediği için, 165 millet­vekilliğinden 134'ünü kazandı. Cum­hurbaşkanı Diederichs ağustos 1978'de ölünce, yerine B.J. Vorster geçti; Pieter Wil- lem Botha da başbakan oldu. Bu durum siyasal çizgide gözle görülür bir değişikli­ğe yol açmadı. Adı bir mali rezalete karı­şan B.J. Vorster, haziran 1979'da istifa et­ti; yerine Ulusal parti'nin adayı Marais Vil- joen geçti. Nisan 1981 'de yapılan seçimin sonuçları Ulusal parti'nin yine 131 millet­vekili çıkararak çoğunluğu koruduğunu gösterdi.
Uluslararası ilişkileri hemen hemen ko­pan yönetim, sert ırkçı siyasetinden ödün­ler vermeye başladı. Zencilere sendika kurma hakkı tanı ndı (1979). Zenciler dışın­da, melezler ve hintlilerin de yer alabilece­ği bir danışma kurulu olan Başkanlık kon­seyi kuruldu (1980). Dış ilişkilerde düştü­ğü yalnızlıktan kurtulmak isteyen yönetim, ABD'nin desteğini aradı. Carter'in baş­kanlığı döneminde kopan ilişkiler Reagan yönetiminde yeniden canlandı. Dışişleri bakanı Pik Botha, Reagan ile buluştu (15 mayıs 1981). Şubat 1982'de Carter döne­minde ABD'nin Güney Afrika ile ticaretine koyduğu sınırlamalar kaldırıldı, israil ile iliş­kiler kesintisiz sürdü.


Namibya'nın sömürgelikten çıkması için savaşım veren ulusçu SWAPO (Güney Batı Afrika Halkı Örgütü), Güney Afrika ordu bir­liklerine karşı gerilla savaşı başlattı. Kom­şu ülkeler, Angola ve Zambiya'dan desttklenen bu eylemler yönetimin duru­munu güçleştirdi. Getirilen bir dizi sert ön­lemle direnişlerin kırılmasına çalışıldı. Ha­berleşmenin korunması yasasıyla basın denetim altına alınırken, iç güvenlik yasa­sıyla yayın organlarında kimi kişilerden söz edilmesi bile engellendi (1982). Kilise, ırk­çı iktidara karşı ılımlı direnişini sürdürdü. Güney Afrika Kiliseler konseyi başkanı Pe- ter Storey, operasyon yürütülen alanlarda çıkan olaylardan % 90'ında, Güney Afri­ka silahlı kuvvetlerinin sorumlu olduğunu açıkladı (1983). Uluslararası Af örgütü de hükümetten, yaygınlaşan yargılamasız idamların, işkencenin, sivillere karşı işlenen cinayetlerin durdurulmasını istedi. Yaşam boyu hapis cezasına çarptırılan Afrika Ulu­sal kongresi başkanı Nelson Mandela, yeni anayasa tasarısına karşı zencileri direnişe çağırdı; Soweto'da gösteriler başladı. Gü­ney Afrika Kiliseler konseyi genel sekrete­ri rahip Desmond Tutu, tüm hıristiyanların anayasaya red oyu vermelerini istedi (ey­lül 1983). RahipTutu'ya, ırk ayrımıyla mü­cadelede birleştirici rolü için 1984 Nobel Barış ödülü verildi.Askeri Tarih..
Baskılar karşısında Ulusal parti yöneti­mi melez ve hintli azınlıklara siyasal haklar tanıyan reformlar yapma gereği duydu. Aşırı sağ kanat milletvekillerinden 17'si Andries P. Treurnicht önderliğinde, parti­den ayrılarak Muhafazakâr parti'yi kurdu­lar (mart 1982). Aşırı sağ partilerin ve bü­yük zenci çoğunluğun karşı çıktığı yeni anayasa-mecliste kabul edildi. Bu anaya­sayla başkanlık sistemine geçildi. Beyaz­ların, melezlerin ve Hintliler'in üç ayrı mec­lisi oldu. Tüm zenci direniş örgütleri Afrika Ulusal kongresi adı altında birleştiler. Ki­mi devlet kurumlarına yönelik eylemler, hü­kümet kuvvetlerince acımasızca bastırıldı. Anayasanın kabulünden sonra başlayan olaylar sürdü. Bir yıl sonunda gösteri ya da grevlere katıldıkları için öldürülenlerin sa­yısı 500'ü geçti. Yapılan seçimlerde Ulu­sal parti yerini korudu. P.W. Botha devlet başkanı seçildi (5 eylül 1984).Soweto olaylarının 10. yıldönümünde hükümet olağanüstü hal ilan etti. Soweto kenti asker tarafından işgal edildi. Kom­şu ülkelerle ilişkiler gerginliğini korudu. Lesotho. Güney Afrika birliklerince kuşa­tıldı (ocak 1986), Angola'ya saldırılar başladı (ağustos 1986) Zambiya ve Zimbabve'nin, iç siyaseti eleştirmelerine karşılık olarak bu ülkelerden ithal edile­cek mallara vergi konacağı açıklandı (ağustos 1986) Güney Afrika hükümeti ağustos 1988 de Angola ve Küba'yla, Afrika'nın güneybatısında ateşkesi ve Güney Afrika birliklerinin Angola'dan çe­kilmesini öngören bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma aynı zamanda Küba birlikle­rinin Angola'dan çekilmesi karşılığında Namibya'nın 1 nisan 1990 itibariyle ba­ğımsızlığını kazanmasını öngörüyordu. Botha istifa edince, 1989'da cumhurbaş­kanlığına F. W. de Klerk seçildi ve şubat 1990'da. bir süre sonra zencilere de oy
hakkı tanınacağını ve azınlıkların koruna­cağını açıkladı. Afrika Ulusal kongresi'ni ve o güne kadar yasaklanmış öbür ce­miyetleri yasallaştırdı. Nelson Mandela'yı serbest bıraktı. Ama siyahlar. Birleşik demokratik cephe vle (United Democra- tic Front [UDF]) Zulu Inkatha hareketinin Natal'daki çatışmalarından zarar gördü­ler Bu yüzden, hükümet. 1990'da. acil durumu yalnız Natal'da muhafaza etti. Ağustos 1991'de ırk ayrımcılığını düzen­leyen son yasalar da kaldırıldı. Cumhur­başkanı F. de Clerk'ın reform politikası hakkında düzenlediği referandum büyük bir başarı kazandı (% 68,7 evet).
Süveyş kanalının yeniden hizmete gir­mesinden (1975) sonra da Avrupa petro­lünün bir bölümünün
Cape yoluyla transit taşınması sürdürüldüğü için, Güney Afri- kaCumhuriyeti'ninstratejikönemi büyük­tür. Hükümet, dışta (Hint okyanusu'nda sovyet gücünün artması) ve içte (zenci so­runu nedeniyle),
gün geçtikçe tehlikenin arttığının farkındadır. Güney Afrika Cum­huriyeti BM'nin silah satımına
koyduğu ambargolar (bu ambargolara ingiltere 1964'ten bu yana, hükümet değişiklikleri­ne
göre az ya da çok, Fransa ise 1974'ten bu yana tam olarak uymaktadır) nedeniy­le, siyasal
yalnızlığının yanı sıra, askeri açı­dan da yalnızdır. Pretoria hükümeti bu yüz­den, ülkeyi güçlü ve
çağın koşullarına uy­gun silahlarla donatmayı kendi olanakla­rıyla gerçekleştirmeye çalışmakta,
ama ça­bası, asker sayısını artırmakla ve askeri do­natımın yenilenmesiyle sınırlı kalmaktadır.
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin savunma bütçesi 1979'da 2,23 milyar doları
(yani gayrisafi yurtiçi hasılanın %5'ini) bulmuş­tur. Sürekli silah altında bulundurduğu as­ker sayısı
63 000'dir (her erkek iki yıl zo­runlu askerlik hizmeti yapmaktadır). Bu kuvvet, sekiz yıl süreyle her
yıl 30 gün si­lah altına alınan-yedeklerin oluşturduğu Ci­tizen Force'a bağlı 100 000 kişinin
çağrıl­masıyla çabucak büyütebilmektedir. Ay­rıca, ülke savunması için eğitilmiş siviller­den oluşan
90 000 kişilik bir de komando kuvveti vardır. Kara kuvvetleri, 9 bölge ko­mutanlığına ayrılmış
15 alaydan oluşur. 250 ingiliz Centurion tankı, patentle ülke­de üretilen 1 600 AML Panhard tankı ve
gelişmekte olan silah sanayisinin ürettiği 500 hafif zırhlı araçla donatılmıştır. Deniz kuvvetleri, 1000
tonluk üç denizaltı (1972'de Fransa'dan alınmıştır), 2 eski destroyer ve 20 kadar çeşitli gemiden olu­şur.
Hava kuvvetleri, 400 kadar savaş uça­ğı (70'i fransız yapımı Mirage III) ve büyük bölümü fransız yapımı
 170 helikopteri kap­sar. Silahlı kuvvetler bütünüyle beyazlar­dan oluşmuştur. Bununla birlikte, 1978'de melezlerden oluşan bir alay da kurulmuş­tur: Cape coloured regiment.

KAYNAK:BÜYÜK LAROUSSE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder