Ana Sayfa Bilgi Bankası

9 Aralık 2010 Perşembe

İhvan-ı Safa

İhvan-ı Safa (Arapça: 'اخوان الصفا ) 10. yüzyılda Basra'da ortaya çıkan bir felsefe çığırının taraftarlarına verilen bir addır. Bir nevi felsefe ansiklopedisi mahiyetindeki risalelerini Almanca'ya çeviren Fr. Dietrici, bunların adlarının "Halis kardeşler" anlamına geldiğini söylüyor.
Ortaya Çıkışı:Bu ihvan, tarikat olarak önce 980 yılında Irak'ta Zencîler ayaklanmasının tamamen bastırılmış olduğu sırada Vâsıt bölgesinde meydana çıktı. İnsan ruhunun ölümsüzlüğüne karşılıklı yardımlaşma ve eğitim ile ruhların arınacağına inanan kişilerin bir araya gelmesinden doğan bu İhvan üs-Safa daha çok Yeni-eflatunculuk görüşünün etkisi altında idi. C. Brockelmann, bunların görüşlerinin temellerini şöyle açıklıyor : "İran'ın Tanrı'nın esirgeyiciliği fikriyle Hermetizmkökenli Gnostik kurumlar, Yunan felsefesinin unsurları ve aydınlıkların Mani dini, Ön asya (Anadolu) ırkının miras olarak doğuda yayılmış olan esrarengiz eğilimlerine uygun düşen batıni doktrini halinde birbirine karıştı ve şan şöhret düşkünü kışkırtıcılar tarafından türlü zamanlarda en iyi politika aracı olarak kullanıldı. Bu kurallar edebi biçimlerine yüzyıl sonra "Halis kardeşler"in ansiklopedik eserlerinde erişti."
İhvan-ı Safa topluluğunun üyeleri hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmamakta eldeki bilgiler ise topluluğa karşı olanların eleştiri ve haberlerinden günümüze yansıyanlardan oluşmaktadır.
Eser Ve Etkileri:
İhvan üs-Safa düşünce ve görüşlerini, felsefi inançlarını "risaleler" yani dergiler adı verilen 52 kitapta toplamıştır. Başkanlığını Zeyd b. Rufaa, sekreterliğini Ebu Süleyman'ın yaptığı Risaleler Gazali (1058-1111), İbn Arabi (1165-1240) gibi İslam dünyasının bilginleri, kelamcıları, filozofları ve sufileri üzerinde geniş bir etki bırakmış, yazarları tarafından felsefe ile dinin uyumunu sağlamaya çalışan, Aristo ve Platon felsefeleriyle, Hermetik öğretileri, Yeni Fisagorculuğu, Sabiilerin öğretileri İslami öğretileri birleştirerek sunulmuştur.
Bu risaleleri yazanlar şunlardır :
el-Mukaddesî, Ebu'l-Hasan Ali bin Harun ez-Zencanî, Muhammed bin Ahmet el-Nehracûrî, el-Avfi, Zeyd bin Rifaa
Risalelerin incelenmesinden anlaşıldığına göre "El-İhvan üs-Safa" çığırı, eski Hint ve İran kültür ürünlerine, felsefi-dini görüşlerine yabancı değildir.
Varlık Anlayışları:
İhvan üs-Safa'nın üzerinde durduğu ana konular ; dünyanın ilahi kaynağı, ruhun Tanrı'ya dönüşü, ilahi niteliklerin ve ruhun özüdür. Dünya Tanrı'dan fışkırmıştır (sudur etmiştir). Bu çıkış vetiresi derece derece olmuştur :
1. Tanrı birliği (vahdet-i ilahi) aşamasında ; bütün varlık türleri birlik içinde, Tanrı özündedir. Burada tek varlık Tanrı'dır.
2. el-Akl aşamasında ; yönetici, denetleyici, öğretici, yol gösterici özellikleri bulunan ; tanrısal varlık olan us (akıl) oluşur. Bu oluşma da bir fışkırmadır.
3. el-Nefs, diri varlıkların özünü oluşturan, nitelik bakımından usla yakınlığı bulunan bir güçtür.
4. İlk madde (maddi ûlâ), yer kaplayan varlıkların oluşturucu gerecidir.
5. Dehr (evren), bütün varlık türlerini kuşatan bütündür.
6. Ecsam (cisimler-nesneler), yer kaplayan tek tek varlıklardır.
7. Eflak (gök katları), ayrı ayrı özellikler taşıyan varlık alanlarıdır.
8. Anâsır (ilkeler yani elemanlar), varlık türlerini oluşturan kurucu özlerdir. Evreni dolduran bütün varlık türleri bu ilkelerin belli oranlarda, belli bir düzene göre, birleşmesiyle biçimlenir.
9. Madenler, bitkiler ve hayvanlar (cemâdât, nebâtât ve hayvanât), evrende bulunan bütün varlık türlerinin toplandığı üç büyük bölümdür. Yeryüzünde görülen ne verse bu üç türden birine bağlıdır.
Bu varlık katları, belli bir diziye göre bir öncekinden doğar. Yaratılış, Tanrı'dan çıkış ile başladı, son varlık katında bütünlüğe ulaştı. Bu çıkış, Tanrı'nın özünden güçlü bir fışkırma niteliğindeydi. Bu nedenle yoktan varetme diye bir olay yoktur, varolan Tanrı'dan, görünüş alanına çıkarak biçimlenme vardır.
Bilgi Anlayışı:
Bilgi, üç aşamalıdır :
1. Duyular aşağı varlık katlarının bilgisini verir. Çevremizde bulunan nesnelerin, yerkaplayan varlıkların bilgisi yalnız duyu verileriyle sağlanır.
2. Kanıtlama yoluyla daha üstün varlıkların bilgisi kazanılır.
3. Us, sezgi ile insan kendi özünün bilgisini sağlar, kendi kendini bilir. Kendini bilmek bilginin en yüksek aşamasına ulaşmaktır.
Akıl, insanı başarıya ulaştıran en güvenilir yetidir, varlık aşamalarında Tanrı'dan ilk fışkıran akıl olduğundan Tanrı'ya en yakın olan da odur.
İhvan üs-Safa filozofları Kur'an'ı mecazi olarak yorumlama yolunu benimsemişlerdir. Savundukları uscu görüş, imanı ustan üstün sayan, İslam bilgelerinin tepkisiyle karşılaşmıştır.Kur'an ile Hadis'ten kaynaklanan düşünce çığırlarının aşırı suçlamaları İhvan üs-Safa filozoflarının etkisini azaltmamıştır. Aktöre sorunlarını yaşama ortamındaki davranışlarla dile getiren bu uscu görüş, insanı bir "us varlığı" olarak yorumlamıştır.
İnsan Anlayışı:
Onlara göre insanın kötülüklerden, geçici eğilimlerden sıyrılıp, mutluluğa ulaştırıcı bir ahlak ilkesine kavuşması için bilgi gereklidir. Eski Yunan eğitim ve öğretim ilkelerini benimseyen İhvan üs-Safa, dört bölüme ayrılıyordu :
12-30 yaşlar arasındaki gençlerin katıldığı ilk bölümde öğretmenlerin sözlerine uymak, onların gösterdikleri yolda yürümek, düzenli bir nefis eğitimine alışmak gereği vardı.
30-40 yaşlar arasında olanların girdiği ikinci bölümde Dünya ile ilgili felsefi bilgiler öğretilirdi.
40-50 yaşlar arasında olanlar ilahi bilgiler üzerinde çalışırlardı. Bu basamağa erişenler bir takım ilahi sırlar öğrenir ve peygamberlere eşit sayılırdı.
Elli yaşından yukarı olanların kabul edildiği bölüme yükselenler "Melaike-i Mukarribin" denen ve Tanrı'ya en yakın melekler sırasındadırlar. Bu son sıraya girenler, içinde bulunduğumuz alemin ve şeriat kanunlarına bağlı bütün olayların üzerinde bir değer taşırlar.
Din Anlayışı:
Madde bütün kötülüklerin, eksikliklerin kaynağıdır. Bu yüzden maddeye bağlanmak kişiyi kötülüğe, eksikliğe sürükler.
Tin, Tanrı'dan fışkırmıştır, bütün everni kuşatır, engindir.Bütün öteki tinler, bu engin tinin bir bölümüdür.
Bunlara göre insan bedeni yok olduktan sonra ruh, Tanrı'ya dönecektir. Bütün alemi kuşatan engin ruhun kaynağı olan Tanrı'ya dönüş, büyük diriliştir (ba's-ü Ba'd el-mevt).İhvan üs-Safa çığırına bağlı kalanların ölümü ise, ruhların geldikleri yere dönmelerinden dolayı küçük diriliştir. Öz olan soylu ve yüce olan, ruhtur. Beden geçicidir, ölümlüdür.
İhvan-ı Safa'ya göre insanlar kusurlu da olsa mevcut dinlerden birini seçmelidirler çünkü bu dinsiz olmaktan daha iyidir, ayrıca her dinde hakikatin çeşitli unsurları bulunmaktadır. Mezhepler konusunda da İhvan-ı Safa liberal bir tutum takınmakta ve takipçilerine mezhep taassubundan uzak durmalarını öğütlemektedir. İnanç bir seçim işi olduğu için bu konuda kişilerin zorlanmasından, herhangi bir dine inanmaya mecbur tutulmalarından yana değildirler İhvan-ı Safa yazarları. Ancak dinin topluma ilişkin bazı kuralları toplumun huzur ve refahını sağlamaya yönelik olduğundan sosyal düzenlemelerin konusu haline gelebilir.
Kutsal kitaplardaki yaratılış, Adem, şeytan, hesap günü, cennet ve cehennem gibi metafizik hususların mecazi şekilde anlaşılması gerektiğini düşünen İhvan-ı Safa bu kavramlara birer sembol olarak yaklaşırlar. Kavramların arkasındaki sembolik manaya ulaşamayan kişiler (İhvan-ı Safa terminolojisinde Avam denir) bu ifadeleri sözlük anlamlarıyla algılar. Örneğin melekler, cin, şeytan İhvan-ı Safa'ya göre tabiat kuvvetlerinin (el-kuvvetu't-tabiiyye) sembolleridir.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder