Ana Sayfa Bilgi Bankası

19 Aralık 2010 Pazar

Modernizmin İdeolojisi

Her hangi bir sanat yapıtının biçemini belirleyen nedir? Niyet biçimi nasıl belirler? (Burada değindiğimiz, kuşkusuz, yapıtta gerçekleştirilmiş olan niyettir; dolayısıyla, yazarın bilinçli niyetiyle örtüşmeyebilir). Bizi ilgilendiren farklılıklar, biçemsel ’teknikler’ arasında olan farklılıklar değildir. Önemli olan dünya görüşü, yazarın yapıtında vurgulanan ideoloji ya da Weltanschaung-dır. Ve yazarın çabası ya da girişimi onun ’niyetini’ oluşturan ve herhangi bir yazının biçemini belirleyen biçimlendirici ilke olan bu dünya görüşünü yaşama geçirmektir. Bu açıdan bakılınca, biçemin biçimciliğinin artık sürmediği görülür. İçerikle bütünleşmiş, özel bir içeriğin özel bir biçimi olmuştur o. 

Biçimi belirleyen içeriktir, fakat odak noktasını insanın kendisinin oluşturmadığı bir biçim de yoktur. Bununla birlikte, e-debiyatın çeşitli verileri (özel bir deneyim, öğretici bir amaç), temel sorunu oluşturan ve öyle de kalacak olan şey, insanın ne olduğudur.

Burada bir bölünme durumu söz konusudur: Tüm biçimsel değerlendirmeleri bir yana koyarak, sorunu soyut, felsefi açılardan ele alırsak, (gerçekçi yaklaşım için) Aristotelesçilikten kaynaklanan şu görüşe varırız (ki bu, aynı zamanda tümüyle estetik kaygıların dışındakilerce de varılan görüştür): insan bir toplumsal hayvandır (zoon politikm). Aristoteles’in genellemesi gerçekçi edebiyatın tümüne uygulanabilir. Akhilleus ve VVerther, Oedipus ve Tom Jones, Antigone ve Anna Karenina; Bunların varoluşu -Hegel’in deyişiyle, bunların Sein an sich’i; daha yaygın bir deyişle bunların varlıkbilimsel kimliği- toplumsal ve tarihsel çerçevelerinden soyutlanamaz. Bunların önemi, özgün bireyselliği yaratılmış oldukları ortamdan ayrı tutulamaz.

Önde gelen modernist yazarların yapıdarındaki insan imgesini niteleyen varlıkbilimsel görüş bunun tam tersidir. Bu yazarlara göre insan, doğası gereği diğer insanlarla ilişki kuramayan yalnız, topluma karşı soğuk, kayıtsız bir yaratıktır. 

Sonuncu durum, kuşkusuz, yenilikçi (modernist) felsefenin kuramı ve uygulamasının karakteristik yanıdır. Okuyucuyu felsefeye derinlemesine dalmaktan alıkoymak istiyorum bu çalışmada. Ne ki, okuyucunun dikkatini Heidegger’in insanı Var-lık’a-fırlatılmışlık’ (Gmotfenheit ins Dasein) olarak tanımlamasına çekmekten de kendimi alamıyorum. Bireyin varlıkbilimsel yalnızlığının çizgisel olarak anlatımını düşünmek oldukça zordur. İnsan ’varlığa fırlatılmıştır’. Bu değerlendirme, yalnızca insanın kendisi dışındaki şeylerle, diğer insanlarla ilişki kuramayışını değil, aynı zamanda insan yaşamının kaynağı ve amacını kuramsal biçimde belirlemenin olanaksızlığını da akla getirir.
Bu şekilde algılanan insan, tarihdışı bir varlıktır.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder