Ana Sayfa Bilgi Bankası

24 Ocak 2011 Pazartesi

Yeniçeri Ocağı



YENİÇERİ OCAĞI. Osmanlı Devletinin as¬keri örgütlenmesinde Yeniçeri Ocağı'nın önemli bir yeri vardı. Osmanlı ordusu eyalet¬lerden gelen tımarlı sipahilerle merkezdeki kapıkulu askerlerinden oluşurdu. Kapıkulu askerleri de atlı ve yaya olarak iki bölüme ayrılırdı. Yaya askerler Yeniçeri Ocağı adıyla örgütlenmişti.
Yeniçeri Ocağı I. Murad'm padişahlığı dö¬neminin (1361-89) başında Kazasker Kara Halil Hayreddin Paşa tarafından kuruldu. Kara Halil Hayreddin savaşlarda tutsak düşen Hıristiyan gençlerin beşte birini devlet hizmeti için ayırarak bunla¬rı asker olarak yetiştirmeye başladı. Gelibolu' da kurulan Acemi Ocağı'nda yetişen bu askerlere yeni asker anlamında yeniçeri adı verildi. Yeniçeriler önceleri savaş tutsakların¬dan oluşurken sonraları bu usul bırakıldı, Rumeli'nin ve Kafkasya'nın belirli bölgelerin¬den her yıl belirli sayıda Hıristiyan genç toplanmaya başlandı. Devşirme denen bu sistemle alınıp Müslümanlaştırılan gençler Gelibolu ve İstanbul'daki Acemi Ocağı'nda eğitim gördükten sonra Yeniçeri Ocağı'nda asker olurlardı. Bu sistem 17. yüzyılın ortası¬na kadar sürmüş, daha sonra Türklerden ve başka Müslüman kavimlerden de yeniçeri alınmaya başlanmıştır.
Yeniçeri Ocağı iç örgütlenmesi bakımından cemaat ortaları, sekbanlar ve ağa bölükleri olarak üç bölüme ayrılırdı. Cemaat ortaları ocağın ilk kurulan bölümüdür. Önceleri her 100 asker bir orta oluşturur, başlarında da yaya başı denen komutan bulunurdu. Ortalar¬daki asker sayısı 17.-18. yüzyıllarda artmışsa da, toplam orta sayısı her zaman 101 olarak kalmıştır. Her ortanın bir bayrağı vardı ve bazı ortalar görevlerine göre deveci, turnacı, katrancı, zemberekçi gibi adlarla da anılırdı. Sekbanlar Fatih Sultan Mehmed'in 1451'deki Karaman seferi sırasında yeniçerilerin buy¬ruklarına karşı çıkması üzerine kendine bağlı askerlerden oluşturduğu bir birlik olarak or¬taya çıktı. Biri atlı, 34'ü yaya olmak üzere 35 ortadan oluşan sekbanlar sonraları bir orta sayıldı ve Yeniçeri Ocağı'nın 65. ortası olarak adlandırıldı. Ağa bölükleri de II. Bayezid'in tahta çıkışı (1481) sırasında, bu kez sekbanla¬rın ayaklanmaya kalkışmaları üzerine kurul¬muştu. Padişaha bağlı askerlerden oluşturu¬lan ağa bölüklerinin sayısı 61'di. Kanuni Sultan Süleyman döneminden (1520-66) baş¬layarak padişahlar da birinci ağa bölüğünün askeri sayılmıştır.
Yeniçeriler öbür kapıkulu askerleri gibi sürekli olarak görev yaparlar ve devletten aylık alırlardı. Üç ayda bir ödenen ve ulufe denilen bu aylıktan başka her padişahın tahta çıktığında cülus bahşişi adıyla yeniçerilere para dağıtması da bir gelenekti. Yeniçerilerin büyük bölümü İstanbul'da Et meydanındaki ve Şehzadebaşın da ki kışlalarda yaşardı. Bir bölümü de sınır boylarındaki kalelerde görev¬liydi. Disiplinli bir güç oldukları 15.-16. yüz¬yıllarda yeniçeriler askerlikten başka bir işle uğraşmaz ve evlenemezlerdi. Ama sonraları seferlerin azalması, disiplinin bozulması, ev¬lenme yasağının hafiflemesiyle başka işler yapmışlar, özellikle İstanbul'da esnafa karşı zorbaca hareketlere girişmişlerdi. Yeniçerile¬rin sayılarının zaman içinde artması da devle¬te ağır mali yük getirmiş, aylıkların zamanın¬da ödenememesi gibi durumlar sonucunda çıkan ayaklanmalar da toplumsal düzeni bü¬yük ölçüde sarsmıştır.
Yeniçeri Ocağı'nın başı olan yeniçeri ağası devletin yüksek görevlilerinden sayılırdı. Ge¬nellikle ocaktan yetişenler arasından atanır¬ken Fatih döneminde sekbanların başı olan sekbanbaşılardan da seçilmiş, 16. yüzyıldan sonra saray görevlilerinin yeniçeri ağası ola¬rak atandıkları da görülmüştür. İstanbul'un güvenliğinin korunması, divan toplantılarında düzenin sağlanması gibi görevleri de olan yeniçeri ağası vezirliğe yükseldiğinde divana üye olarak da katılırdı. Kapıkulu askerleri padişahın özel ordusu sayıldığından yeniçeri ağası da ancak padişah sefere çıktığında onunla birlikte giderdi. Ama bu gelenek artık padişahların sefere katılmamaya başladıkları 17. yüzyılda son bulmuştur.
Manevi olarak Hacı Bektaş Veli'ye bağlı sayıldıklarından yeniçerilere "Taife-i Bektaşiyan", Yeniçeri Ocağı'na da "Hacı Bektaş Ocağı" denilirdi. Ama bu bağ, ocağın bozul¬maya yüz tuttuğu 17. yüzyıldan sonra giderek zayıflamıştır.
Osmanlı Devleti birbiri ardınca yenilgilere uğradığı 18. yüzyılda orduyu yeniden düzen¬leme çabalarına girişmişse de, bu çabalar her seferinde çıkarlarını, hatta varlıklarını tehli¬kede gören, başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere bütün kapıkulu ordusunun sert tepki¬siyle karşılaşmıştır. 19. yüzyıl başına gelindi¬ğinde hemen hemen bütün savaş yeteneğini yitirmiş bir başıbozuk topluluğu görünümün¬deki Yeniçeri Ocağı, II. Mahmud'un kararlı girişimi sonunda 1826'da ortadan kaldırılmış¬tır. SSCB-Moğolistan sınırında doğan Yenisey, 4.100 kilometrelik çığırı bo¬yunca Sibirya'yı kuzeye doğru boydan boya geçerek Kuzey Buz Denizi'nin uzantısı olan Kara Denizi'ne dökülür.
Yenisey, çığırının başlangıcında geniş bir vadide akar. Daha sonra Moğolistan ile Sibir¬ya arasında bulunan Sayan Dağları'ndaki
derin boğazlardan geçerek Sibirya düzlükleri¬ne ulaşır. Irmağın bu kesimini bir ticaret yolu haline getirmek için çalışmalar yapılmaktadır. Ne var ki, bazı engeller yüzünden bu amaca henüz ulaşılamamıştır. Sibirya'da kışlar uzun ve çok soğuktur; Yeni sey Irmağı'nın da ağzı¬na yakın bölümü dokuz ay boyunca donar. Güneyde bu süre yedi aya iner. Buzlar önce bu kesimde çözülerek büyük su baskınlarına yol açar. Irmağın ağzında ve Kara Denizi'nde buzlar yaz gelmeden geçit vermez.
Yeni sey taşıdığı su miktarı bakımından SSCB'deki ırmaklar arasında birinci gelir. Irmağın sularının yarıya yakınını eriyen kar suları, üçte birinden fazlasını yağmur suları, geriye kalanını da yeraltı suları oluşturur.
Krasnoyarsk'ta Yeni sey üzerine kurulmuş çok büyük bir hidroelektrik santral bulun¬maktadır.
YENİÇERİ OCAĞI. Osmanlı Devletinin as¬keri örgütlenmesinde Yeniçeri Ocağı'nın önemli bir yeri vardı. Osmanlı ordusu eyalet¬lerden gelen tımarlı sipahilerle merkezdeki kapıkulu askerlerinden oluşurdu. Kapıkulu askerleri de atlı ve yaya olarak iki bölüme ayrılırdı. Yaya askerler Yeniçeri Ocağı adıyla örgütlenmişti.Yeniçeri Ocağı I. Murad'm padişahlığı dö¬neminin (1361-89) başında Kazasker Kara Halil Hayreddin Paşa tarafından kuruldu. Kara Halil Hayreddin savaşlarda tutsak düşen Hıristiyan gençlerin beşte birini devlet hizmeti için ayırarak bunla¬rı asker olarak yetiştirmeye başladı. Gelibolu' da kurulan Acemi Ocağı'nda yetişen bu askerlere yeni asker anlamında yeniçeri adı verildi. Yeniçeriler önceleri savaş tutsakların¬dan oluşurken sonraları bu usul bırakıldı, Rumeli'nin ve Kafkasya'nın belirli bölgelerin¬den her yıl belirli sayıda Hıristiyan genç toplanmaya başlandı. Devşirme denen bu sistemle alınıp Müslümanlaştırılan gençler Gelibolu ve İstanbul'daki Acemi Ocağı'nda eğitim gördükten sonra Yeniçeri Ocağı'nda asker olurlardı. Bu sistem 17. yüzyılın ortası¬na kadar sürmüş, daha sonra Türklerden ve başka Müslüman kavimlerden de yeniçeri alınmaya başlanmıştır.Yeniçeri Ocağı iç örgütlenmesi bakımından cemaat ortaları, sekbanlar ve ağa bölükleri olarak üç bölüme ayrılırdı. Cemaat ortaları ocağın ilk kurulan bölümüdür. Önceleri her 100 asker bir orta oluşturur, başlarında da yaya başı denen komutan bulunurdu. Ortalar¬daki asker sayısı 17.-18. yüzyıllarda artmışsa da, toplam orta sayısı her zaman 101 olarak kalmıştır. Her ortanın bir bayrağı vardı ve bazı ortalar görevlerine göre deveci, turnacı, katrancı, zemberekçi gibi adlarla da anılırdı. Sekbanlar Fatih Sultan Mehmed'in 1451'deki Karaman seferi sırasında yeniçerilerin buy¬ruklarına karşı çıkması üzerine kendine bağlı askerlerden oluşturduğu bir birlik olarak or¬taya çıktı. Biri atlı, 34'ü yaya olmak üzere 35 ortadan oluşan sekbanlar sonraları bir orta sayıldı ve Yeniçeri Ocağı'nın 65. ortası olarak adlandırıldı. Ağa bölükleri de II. Bayezid'in tahta çıkışı (1481) sırasında, bu kez sekbanla¬rın ayaklanmaya kalkışmaları üzerine kurul¬muştu. Padişaha bağlı askerlerden oluşturu¬lan ağa bölüklerinin sayısı 61'di. Kanuni Sultan Süleyman döneminden (1520-66) baş¬layarak padişahlar da birinci ağa bölüğünün askeri sayılmıştır.Yeniçeriler öbür kapıkulu askerleri gibi sürekli olarak görev yaparlar ve devletten aylık alırlardı. Üç ayda bir ödenen ve ulufe denilen bu aylıktan başka her padişahın tahta çıktığında cülus bahşişi adıyla yeniçerilere para dağıtması da bir gelenekti. Yeniçerilerin büyük bölümü İstanbul'da Et meydanındaki ve Şehzadebaşın da ki kışlalarda yaşardı. Bir bölümü de sınır boylarındaki kalelerde görev¬liydi. Disiplinli bir güç oldukları 15.-16. yüz¬yıllarda yeniçeriler askerlikten başka bir işle uğraşmaz ve evlenemezlerdi. Ama sonraları seferlerin azalması, disiplinin bozulması, ev¬lenme yasağının hafiflemesiyle başka işler yapmışlar, özellikle İstanbul'da esnafa karşı zorbaca hareketlere girişmişlerdi. Yeniçerile¬rin sayılarının zaman içinde artması da devle¬te ağır mali yük getirmiş, aylıkların zamanın¬da ödenememesi gibi durumlar sonucunda çıkan ayaklanmalar da toplumsal düzeni bü¬yük ölçüde sarsmıştır.Yeniçeri Ocağı'nın başı olan yeniçeri ağası devletin yüksek görevlilerinden sayılırdı. Ge¬nellikle ocaktan yetişenler arasından atanır¬ken Fatih döneminde sekbanların başı olan sekbanbaşılardan da seçilmiş, 16. yüzyıldan sonra saray görevlilerinin yeniçeri ağası ola¬rak atandıkları da görülmüştür. İstanbul'un güvenliğinin korunması, divan toplantılarında düzenin sağlanması gibi görevleri de olan yeniçeri ağası vezirliğe yükseldiğinde divana üye olarak da katılırdı. Kapıkulu askerleri padişahın özel ordusu sayıldığından yeniçeri ağası da ancak padişah sefere çıktığında onunla birlikte giderdi. Ama bu gelenek artık padişahların sefere katılmamaya başladıkları 17. yüzyılda son bulmuştur.Manevi olarak Hacı Bektaş Veli'ye bağlı sayıldıklarından yeniçerilere "Taife-i Bektaşiyan", Yeniçeri Ocağı'na da "Hacı Bektaş Ocağı" denilirdi. Ama bu bağ, ocağın bozul¬maya yüz tuttuğu 17. yüzyıldan sonra giderek zayıflamıştır.Osmanlı Devleti birbiri ardınca yenilgilere uğradığı 18. yüzyılda orduyu yeniden düzen¬leme çabalarına girişmişse de, bu çabalar her seferinde çıkarlarını, hatta varlıklarını tehli¬kede gören, başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere bütün kapıkulu ordusunun sert tepki¬siyle karşılaşmıştır. 19. yüzyıl başına gelindi¬ğinde hemen hemen bütün savaş yeteneğini yitirmiş bir başıbozuk topluluğu görünümün¬deki Yeniçeri Ocağı, II. Mahmud'un kararlı girişimi sonunda 1826'da ortadan kaldırılmış¬tır. SSCB-Moğolistan sınırında doğan Yenisey, 4.100 kilometrelik çığırı bo¬yunca Sibirya'yı kuzeye doğru boydan boya geçerek Kuzey Buz Denizi'nin uzantısı olan Kara Denizi'ne dökülür.Yenisey, çığırının başlangıcında geniş bir vadide akar. Daha sonra Moğolistan ile Sibir¬ya arasında bulunan Sayan Dağları'ndakiderin boğazlardan geçerek Sibirya düzlükleri¬ne ulaşır. Irmağın bu kesimini bir ticaret yolu haline getirmek için çalışmalar yapılmaktadır. Ne var ki, bazı engeller yüzünden bu amaca henüz ulaşılamamıştır. Sibirya'da kışlar uzun ve çok soğuktur; Yeni sey Irmağı'nın da ağzı¬na yakın bölümü dokuz ay boyunca donar. Güneyde bu süre yedi aya iner. Buzlar önce bu kesimde çözülerek büyük su baskınlarına yol açar. Irmağın ağzında ve Kara Denizi'nde buzlar yaz gelmeden geçit vermez.Yeni sey taşıdığı su miktarı bakımından SSCB'deki ırmaklar arasında birinci gelir. Irmağın sularının yarıya yakınını eriyen kar suları, üçte birinden fazlasını yağmur suları, geriye kalanını da yeraltı suları oluşturur.Krasnoyarsk'ta Yeni sey üzerine kurulmuş çok büyük bir hidroelektrik santral bulun¬maktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder