Ana Sayfa Bilgi Bankası

5 Ocak 2011 Çarşamba

Uluslar Arası Hukuk,Devletler Özel Hukuku,Devletler Genel Hukuku


farklı ülkeler ve bu ülkelerin yurttaşları arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar ve gelenekler bütünüdür. Bu geniş alan, genellikle devletler özel huku­ku ile devletler genel hukuku (ya da devletler hukuku) olarak ikiye ayrılır. Uluslararası hukuk terimi bazen yalnızca devletler genel hukuku anlamında kullanılır. Devletler özel hukuku, yabancı ülkelerde bulunan bireylerin haklarıyla ilgilenir. Devletler genel hukuku ise bağımsız devletlerin birbirleriyle olan iliş­kilerindeki karşılıklı haklarını düzenler.
Devletler Özel Hukuku
Devletler özel hukuku ilişkilerinde taraflar genellikle kişiler ya da şirketlerdir. Ama ödünç alma, alım satım gibi işlemlere girişen bir devlet de özel hukuk kuralları kapsamına girer. Tüccarlar ve yolcular devletler özel hukukuna bağlıdır. Bu hukukun koruyuculu­ğu altında yabancı ülkelerle ticari ilişkilere girerler.
Devletler özel hukuku bireyler için gerekli­dir, çünkü başka ülkede bulunan bir kişinin kendi ülkesindeki hukuk kuralları bu ülkede geçerli değildir. Örneğin bir Türk yurttaşı Londra ya da Paris'teki öğrenciliği sırasında Türk yasaları altında yaşamaz. Eğer bu kişi yasaları çiğner, ölür yâ da bir yabancıyla evlenirse hangi hukuksal düzenlemelere baş­vurulacağını devletler özel hukuku belirler. Devletler özel hukuku ayrıca, yabancılarla ilgili bir uyuşmazlıkta hangi devletin hukuku­nun geçerli olacağını, hangi devletin mahke­mesinin yetkili olduğunu ve verilen hükümle­rin nasıl uygulanacağını düzenler.
Devletler Genel Hukuku
Devletler genel hukuku, birbiriyle ticaret yapan bağımsız devletler arasındaki anlaşma­lar ile geleneklerden doğdu ve gelişti. Eski Yunan ve Roma döneminde de benzer anlaş­malar vardı. Örneğin ülkeler arasındaki bir anlaşmaya göre hoş görülmeyen ve korkulan bir eylem olan korsanlık mutlaka idamla cezalandırılırdı.
Devletler arasındaki anlaşmalar, genellikle ticaretin sürdürülmesini ve yapılan ticari an­laşmalara uyulmasını sağlayacak bazı kurallar da içerirdi. Devletlerin birbirleriyle dostça geçinmesi kendi çıkarlarına uygundu. Böyle­ce siyasal konular için diplomatik hizmetler, iş yaşamıyla ilgili olarak da konsolosluk hiz­metleri geliştirildi. Diplo­matlar ve konsoloslar aracılığıyla devletler arasında anlaşmalar yapıldı. Birçok devlet arasında, yabancı gemilerin bir devletin kıyı­larına ancak belirli bir uzaklığa kadar yanaşa­bileceğine ilişkin anlaşmaya varıldı. Fırtınaya yakalanan herhangi bir gemi, bütün devletler­ce kararlaştırılmış ortak bir işaretle yardım isteyebilirdi. Ticari ilişki içindeki ülkeler, başka ülkelerden gelen mallardan alınan ver­giler konusunda ileriye dönük anlaşmalar yaptılar. Uluslararası ticaret ile uluslararası hukuk birbirleri için gerekli ve tamamlayıcı oldu.Uluslararası hukuk siyasal ilişkiler konu­sunda, iş alanındaki başarısına ulaşamamıştır.
Uluslararası ilişkilerde her devlet mutlak ba­ğımsızlığını ileri sürerek kendi kurallarını dayatabilmektedir. Bu durum ise çoğunlukla anlaşmayı engeller. Güçlü devlet, zor kullan­ma tehdidiyle güçsüz olanı denetlemeye çalı­şabilir. Güçsüz devlet ise zorbalığa karşı susmak zorunda kalabilir. Bütün bu sorunlar­dan kaçınmak için devletler, siyasal ya da ticari herhangi bir konuda görüşmelere başla­madan önce, kurallar oluşturmanın gereklili­ğine inanmaya başladılar. Geçen 200 yıl boyunca kabul edilen ve uygulanan bu kural­ların tümü "devletler hukuku" ya da "uluslar­arası hukuk" olarak adlandırıldı. Bunların yanı sıra devletler karşılıklı olarak imzaladık­ları antlaşmalarla da kendilerini sınırlarlar.
Flaman bilim ve devlet adamı Hugo Grotius uluslararası hukukun babası olarak bilinir. Grotius 1625'te yayımlanan Savaş ve Barış Hukuku {De lure Belli ac Pacis) adlı kitabın­da doğal hukukun, herhangi bir ülkenin egemenliğinden çok daha önemli olduğundan söz etmekteydi.
1668'de büyük devletler, Fransa ile İspan­ya arasındaki savaşı sona erdiren Aix-la- Chapelle Antlaşmasını imzaladı ve devletler hukukunu uluslararası ilişkilerin temeli ola­rak tanıdı. Güçlü devletler 1856'da Paris'te Paris Antlaşması, 1864'te de Cenevre'de Ce­nevre Sözleşmesi için toplandı. Bu önemli toplantılar 1899'da ve 1907'de Lahey'de sür­dürüldü.
Yapılan anlaşmaların çoğu 1914'te I. Dün­ya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte bozuldu. Savaş sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti (1920) uluslararası anlaşmazlıkları barışçı yol­lardan çözmeyi amaçladı. ABD, Milletler Cemiyeti dışında kaldı. Öbür büyük güçler ise, etkinliğine ve yetkilerine sınırlamalar koyarak örgütü tanıdılar. Bu koşullarda örgüt varlığını korudu, ama üyelerine yaptırım uy­gulama konusunda gerekli güce sahip ola­madı.
Uluslararası hukuk II. Dünya Savaşı'nı (1939-45) önleyemedi. Bu savaşla insanlar düzenli işleyecek bir uluslararası kurallar sisteminin gerekli olduğunu yeniden anladı­lar. Savaş sona ermeden önce Birleşmiş Mil­letler örgütünün temelleri atılmıştı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Birleşmiş Milletler uluslar­arası alanda zorlayıcı hukuk kurallarını oluştur­ma hedefiyle çalışmalarına başladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder