Ana Sayfa Bilgi Bankası

1 Şubat 2011 Salı

ROMA,ROMA İMPARATORLUĞU,Roma Cumhuriyeti



ROMA, İtalya'nın başkenti ve en büyük kentidir. Papanın yönetiminde, küçük ve bağımsız bir devlet olan Vatikan kenti de Roma sınırlan içindedir. Yak­laşık 3.000 yıllık zengin bir tarihi olan Roma İÖ 8. yüzyılda Tiber Irmağı'nın sol yakasındaki yedi tepeden Palatium (bugün Palatino) Tepesi'nde ilk yerleşimin gerçekleş­mesinden sonra, yerleşmeler öteki tepelere de yayıldı. İS 2. yüzyıla kadar sürekli büyüyen Roma, bu tarihte nüfusu 1 milyonu bulan büyük bir kent durumuna geldi.
İtalyan birliği gerçekleştikten sonra 1870'te modern İtalya'nın başkenti olan Roma, Avru­pa'nın en eski kültür ve sanat merkezlerinden biridir. 2.000 yıllık anıtların bulunduğu kent­te, ortaçağdan ve Rönesans döneminden kal­ma büyük alanlar, saraylar ve yüzlerce yıldan beri kullanılan yollar vardır. Eski kent merke­zinin çevresinde gelişen modern mahalleler iç içe halkalar biçimindedir.
Roma, İtalya'nın batı kıyısının ortalarında, Campagnadi Roma adıyla bilinen bir ovada yer alır. Bu ova boyunca Tiber Irmağı derin bir vadinin içinden akar. Kent denizden yaklaşık 24 km içeride, Tiber'in iki yakasında kuruludur. Alçak bir kent olan Roma yazlan, özellikle de temmuz ve ağustos aylarında çok sıcak olur.
Eski Roma'nın yedi tepesinden biri olan Capitolium'un (bugün Capitolino) eteklerin­de ünlü Roma Forumu'nun kalıntılarına rast­lanır. Bunun büyük bir bölümü, artık içinde birkaç yıkık sütun ve duvardan başka bir şey bulunmayan bir düzlüktür. Forumun güneyinde, bir zamanlar Roma imparatorlarının görkemli saraylarının yük­seldiği Palatino Tepesi vardır. Burası bugün, çam ağaçlarının arasında yıkıntılar içinde bir bahçe görünümündedir. Forumun doğusunda yer alan Colosseum, 1. yüzyıldan kalma dev bir açık hava tiyatrosudur; ortasında, gösteri­lerin yapıldığı bir arena vardır. Romalı glad­yatörler burada dövüşürlerdi. Daha sonra ilk Hıristiyanlar burada aslanlara atıldı.
Modern kent, eteğinde büyük Venedik Meydanı'nın (Piazza Venezia) bulunduğu Ca­pitolino Tepesi'nin kuzeyine düşer. İtalya'nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele'nin (1820-78) heykelinin bulunduğu Venedik Meydanı'nda, eskiden Venedik elçilerinin oturduğu gör­kemli bir saray vardır. Bu saray faşizm döneminde Benito Mussolini'nin (1883-1945) karargâhı oldu. Bugün ise müze ve kütüphane olarak kullanılmaktadır. Venedik Meydanı'ndan başlayan tarihsel Via del Corso caddesi, kentin merkezinden geçerek kuzeye doğru uzanır ve Halk Meydanı'nda (Piazza del Popolo) sona erer. Bir zamanlar at yarışları­nın yapıldığı Via del Corso, iki yanındaki şık mağazaları, motosikletlerin önemli bir yer tuttuğu yoğun trafiği ve insan kalabalığıyla cıvıl cıvıl bir caddedir. Yarı yoldaki Colonna Meydanı'nda (Piazza del Colonna) Roma İmparatoru Marcus Aurelius'un zaferlerinin işlendiği Marcus Aurelius Sütunu görülür. Aynı alandaki Chigi Sarayı günümüzde baş­bakanlık konutu olarak kullanılmaktadır. İtalyan Parlamentosu'nun meclislerinden biri olan Delegeler Meclisi de buraya oldukça yakındır.
Kentin bu bölümü ortaçağda da, Rönesans döneminde de Roma'nın merkeziydi. Bu nedenle Via del Corso üzerin­de, eski sarayların yanı sıra bugün banka ya da devlet dairesi olarak kullanılan 15. ve 16. yüzyıl Rönesans yapılarına da rastlanır.
Via del Corso ile batıda Tiber Irmağı arasında kalan dar sokaklar, Tiber'in karşı yakasındaki Trastevere semtiyle birlikte, ken­tin belki de en canlı bölümüdür. Roma'nın her çağını temsil eden Pantheon da bu bölge­dedir. ÎÖ 27'de tapınak olarak yapılan Pan­theon, İmparator Hadrianus tarafından değiş­tirilerek yenilendi. 7. yüzyılın başında kiliseye dönüştürülen yapı, günümüzde de aynı işlevi sürdürmektedir. Roma'daki yapıların çoğu­nun dış yüzü kırmızımsı tuğla rengindedir. Bu yüzden kent, özellikle güneş doğarken ve batarken altın sarısı bir görünüm alır. Tiber'in batı yakasında, Sant'Angelo Kalesi olarak adlandırılan, Hadrianus'un anıtmezarı vardır. Daha sonra papalar tarafından kaleye dönüş­türülen Sant'Angelo, uzun bir geçitle Vatikan' ın ana kilisesi olan San Pietro Bazilikası'na bağlanmıştır. Kalenin batısındaki kısa yoldan Vatikan kentine ulaşılır.
4. yüzyılda İmparator I. Constantinus'un yap­tırdığı San Pietro Bazilikası 15. yüzyılın sonla­rına doğru yıkılmaya yüz tutmuş, yeniden yapımı için planlar hazırlanmıştı. 1547'de Michelangelo, ortasında büyük bir kubbe olan görkemli bir kilise tasarımı yaptı. Bu plan sanatçının ölümün­den sonra uygulandı. Kubbenin yapımı 1590'da tamamlandı. Michelangelo'nun imza­sını taşıyan Pietâ da San Pietro'dadır. Pietâ, Hz. îsa çarmıhtan indirildikten sonra ölüsünü kollarında tutan Hz. Meryem'in betimlemesidir. Michelangelo'nun 1499'da yapmış olduğu bu mermer heykel onurlu bir ölümün ve acının simgesidir. Katedralin önündeki elips biçimindeki geniş alanı, üzerinde heykeller bulunan 284 sütun çevreler. Tam ortasında, iki çeşme arasına yerleştirilmiş bir dikilitaş vardır. Paskalya ve Noel gibi önemli günler­de, papanın kutsaması için dünyanın dört bir yanından gelen binlerce insan bu alanı dol­durur.
San Pietro Bazilikası'nın kuzeyinde bulu­nan Vatikan Sarayı papalık konutudur. Sara­yın galerileri ve odaları, içlerinde paha biçil­mez resimler, heykeller, duvar halıları, elyaz­maları ve kitaplar bulunan bir müzedir. Papa­nın özel dairesinden ayrılmış olan bu bölüm­ler turistlerce gezilebilmektedir. Michelange­lo'nun tavan resimleri ve mihrap arkasındaki duvarında Son Yargı freskinin yer aldığı Sistina Şapeli de Vatikan'dadır. Bu kilise, papanın da katılmasını gerektiren özel tören­lerin yapıldığı ve papanın ölümü halinde kardinallerin yeni papayı seçmek üzere top­landıkları yerdir. Roma'da, değerli mozaiklerle bezeli kü­çük ve sade kiliseler olduğu gibi, sonraki çağlarda yapılmış çok daha gösterişli pek çok kilise vardır.
Campa dei Fiori (çiçek pazarı), tiyatro sahnesine benzeyen küçük Sant'Ign^zio Mey­danı, İspanyol Meydanı ve Santa Trinitâ dei Monti Kilisesi'ne doğru yükselen İspanyol Merdivenleri kentin görülmeye değer güzel yerleridir.
Roma'da 300'den fazla çeşme vardır. Çağ­layan gibi akan sularıyla Trevi Çeşmesi, yer aldığı dar alanın büyük bir bölümünü kaplar. Turistler Roma'ya gene gelebilmek dileğiyle Trevi Çeşmesi'ne para atarlar. Navona Meydanı'ndaki Dört Irmak Çeşmesi Bernini'nin yapıtıdır. Roma çeşmeleri 2.000 yıl önce yapılmış olan sukemerleriyle beslenir. Kuzey­de, Roma'nın en büyük parkı Borghese Bah­çeleri kente tepeden bakar. Bu bahçelerin içinde bulunan iki Rönesans sarayından Villa Borghese günümüzde bir sanat galerisidir, Villa Giulia ise Etrüsk sanatı müzesi olarak kullanılmaktadır.
Roma'nın kuzeyinde, eski bir kırsal bölge olan Etruria uzanır; doğu ve güneydoğusun­da, büyük Campagna di Roma'nın 16-24 km ötesinde Sabine ve Alban tepeleri yükselir. Bu tepelerdç Roma'ya bakan küçük dağ kasabaları yer alır. Bunlar arasında, yüksek çağlayanlarıyla Tivoli ve Frascati, papanın yazlık malikânesinin bulunduğu Castel Gandolfo, dinsel bayramlarda sokakları halı gibi çiçeklerle örtülen Albano ve Genzano kasa­balan sayılabilir. Albano ve Nemi göllerinin de bulunduğu bu bölgeye Roma'dan günübir­lik gidilebilir. Pek çok Romalı, tatilini kentin güneybatısında, yaklaşık 27 km uzaklıktaki Ostia'nın gözalabildiğine uzanan kumsalların­da geçirir.
Roma, Milano ve Torino gibi önemli bir sanayi kenti değildir; gene de madeni eşya, giyecek ve yiyecek maddeleri, elektrikli aygıt­lar üreten fabrikaları vardır. Basım, yayımcı­lık ve sinema sanayisi gelişkindir. Duvar halısı, mücevher ve deri işleri gibi el yapımı mallar da üretilir. Ama Roma'nın en önemli gelir kaynağı turizmdir. Kente her yıl çok sayıda turist gelir.
ROMA İMPARATORLUĞU. Bugünkü İtal­ya'nın Latium bölgesinde, Tiber Irmağı'na bakan tepelerde kurulmuş birkaç köyden oluşan eski Roma, sonradan dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin rçıerkezi oldu. Romalılar tarihte pek çok ülkenin dilini, edebiyatını, yasalarını, yönetim biçimi­ni ve mimarlığını etkiledi.
Bir efsaneye göre Roma kenti İÖ 753'te Romus ve Romulus tarafından kurulmuştur. Ama bu kuruluş öyküsü gerçeği tam olarak yansıtmaz. Günü­müzde, geçmişteki olayların tarihi nasıl İÖ ve İS diye belirtiliyorsa, Romalılar da Roma'nın kuruluşunu tarihin başlangıcı olarak kabul ederdi. Roma'nın, Fenikeliler'in Afrika'nın kuzeyinde Kartacayı kurmalarından yaklaşık 60 yıl sonra kurulduğu bilinmektedir. Kartaca sonradan Roma'nın en büyük rakiplerinden biri oldu.
Roma Cumhuriyeti
Roma'nın tepelerinde İÖ 8. yüzyılda birbirin­den ayrı köyler kurulmuştu. Yüzyılların birik­tirdiği kalıntıların alt katmanlarında, bu köy­lerde yaşamış olan insanların gösterişsiz me­zarları ve kulübeleri bulunmuştur. Önemli bir yol kavşağı ve Tiber Irmağı'nın köprübaşı olan Roma, Etrüskler'in bölgeyi ele geçirme­siyle gerçek bir kent görünümü kazandı. Etrüskler bataklıktan kuruttular ve geniş çaplı bayındırlık işlerine giriştiler. Yunanlılar'dan almış olduklan alfabeyi, ölçü birimlerini ve çeşitli paraları Romalılar'a ta­nıttılar. Romalılar Etrüskler'den etkilenmek­le birlikte, törelerini ve dilleri olan Latince'yi değiştirmediler. Bağımsız kişiliklerini koru­dular.
Romalılar İÖ 509'da Tarquinialılar'ı top­raklarından kovarak, babadan oğula geçen bir krallık yerine, yöneticilerini kendilerinin seçtikleri bir cumhuriyet kurdular. Tarquinialılar, Etrüskler'in yardımıyla Roma'ya saldı­rarak tahtlarını geri almayı denedilerse de başarılı olamadılar. Ünlü Romalı şair Quintus Horatius'un Tiber Irmağı'nı korumak amacıyla nöbet tuttuğuna ilişkin öykü bu döneme aittir. Etrüskler'in Roma'dan ve Latium böl­gesinden İÖ 470 dolaylarında ayrıldığı sanıl­maktadır.
Giderek cumhuriyetçi bir devlet yapısının oluştuğu Roma'da yönetim patriciler'in, yani soyluların elindeydi. Senatoya (Roma Parla­mentosu) yalnızca onlar seçilebilirdi. Her yıl bu senatörlerin arasından iki konsül Seçilir, konsüller banş döneminde yasa önerisinde bulunur, senato toplantılarını yönetir, savaş döneminde ise ordulara komuta ederlerdi.
Etrüskler eski güçlerini yitirmeye başlayın­ca soylulara karşı plebler'in (halk kesimi) yanında yer almaya başladılar. Patriciler ile plebler arasında yüzyıllarca sürecek bir müca­dele başladı. Toprakların tümü soylulara aitti. Halkın kendi hesabına çalışarak yaşamını kazanma olanağı yoktu. İÖ 493'te plebler topluca kentin dışına çıktılar ve haklan veril­mezse yeni bir kent kuracaklarını ilan ederek soyluları tehdit ettiler. Bu durumdan korkan soylular, pleblerin çıkarlarını korumaları ve haklarını savunabilmeleri için iki temsilci seçmelerine razı oldular. Bundan başka pleblere kendi meclislerini kurma hakkı da tanın­dı. Zamanla plebler güçlendi; meclisleri yasa önerme yetkisine sahip oldu ve İÖ 4. yüzyıl­dan başlayarak iki konsülden biri pleblerden seçilmeye başlandı.
İÖ 390'da Galyalılar Roma'yı yağmaladı­lar, yakıp yıktılar. Romalı senatörler, kenti terk etmedikleri için topluca kılıçtan geçirildi­ler. Sadece, surlarla çevrili olan Capitolium (bugün Capitolino) Tepesi direnebildi. Galyalı­lar ancak büyük bir fidye karşılığı kenti terk ettiler. Galyalılar'ın saldırısını başka saldırılar izledi. Ekuviler, Volskiler ve Samnitler Roma ordulanyla çarpıştı. İÖ 321'de Samnitler Romalılar'ı Napoli'nin kuzeyinde bulunan dar bir geçitte kıstırarak yenilgiye uğrattı. Roma­lılar teslim olmak zorunda kaldı. Buna karşın, Romalılar genelde hem topraklarını genişleti­yor, hem de güçlerini artırıyordu. Ele geçir­dikleri yerlere bazen kendi adamlarını yerleş­tirerek koloniler kuruyorlardı. Yabancı düş­manların ilki, Epir Kralı Yunanlı Pyrrhos oldu. Pyrrhos İÖ 280'de İtalya'nın güneyine çıkarma yaptı. Yunanlı­ların, Romalılar'm bilmediği iki savaş yönte­mi vardı. Bunlardan biri phalanks denen, ağır zırhlı piyadelerin omuz omza sekiz sıra halin­de dizilerek saldırıya geçmeleriydi. Ellerinde kalkanları ve mızraklarıyla karşılarındaki gev­şek örgütlenmiş askerleri kolayca yıldırabiliyorlardı. Öbür yöntem ise, savaş alanına fille­rin sokulmasıydı. Böylesine beklenmedik bir olayla karşılaşan askerler ne yapacaklarını şaşırıyordu. Daha sonra ünlü Kartaca komutanı Hannibal de savaşta fillerden yararlanmış­tı. Pyrrhos Romalılar'a karşı iki zafer kazan­dı. Ama öyle çok kayıp verdi ki, "Pyrrhos zaferi" deyimi, pahalıya mal olmuş bir zafe­rin yenilgiyle eşdeğer olduğu anlamında, bir­çok dile yerleşti. Pyrrhos'un üçüncü saldırı­sı ise yenilgi ile sonuçlandı ve İtalya'yı terk etmek zorunda kaldı. Roma artık İtalya' nın neredeyse tümünü denetimi altına al­mıştı.

İÖ 3. yüzyılın ortalarında Kartaca ile Roma arasında çatışma başladı. Hızla güçlenen bu iki devlet için Akdeniz ticaretini ele geçirmek çok önemliydi. İÖ 264'te Roma ile Kartaca arasında, tarihte Kartaca Savaşları olarak anılan bir dizi savaşın ilki başladı. Bu savaş 241'de sona erdi. Barış ilan edildiğinde Kartacalılar Sicilya'yı Roma'ya vermek ve savaş zararlarını ödemek zorunda kaldı. 23 yıl süren gergin bir barış döneminden sonra Kartaca Savaşları'nın ikincisi ve en büyüğü, Kartacalı komutan Hannibal'in İspanya'dan yürüyüşe geçmesiyle başladı. Hannibal ordusu ile Rhone Irmağı'nı ve Alpler'i aştı; önünde ne varsa ezip geçerek İtalya'ya girdi. Cannae'de büyük bir zafer kazandı. Ama bundan sonra Romalı­lar başarılı savaş taktikleriyle Kartaca ordusu­nu yıprattılar. Hannibal İÖ 203'te İtalya'yı terk ederek Kartaca'ya geri döndü. Bundan bir yıl sonra da Zama Savaşı'nda Romalı komutan Scipio Africanus'a yenildi.
Kartaca ile Roma arasındaki barış 50 yıl sürdü. Kartaca eski zenginliğini ve önemini yeniden kazanmaya başladı. Bundan tedirgin olan Romalılar Kartaca'ya saldırdı. III. Kar­taca Savaşı ile (İÖ 146) Kartaca Devleti tarihten silindi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder