Ana Sayfa Bilgi Bankası

2 Şubat 2011 Çarşamba

SAFEVİLER


SAFEVİLER (1501-1736) yaklaşık 400 yıldır parçalanmış durumdaki İran'ı birleştirmiş ve Şiilik'i resmi mezhep yapmışlardır. Safevi adı, hanedanın kurucusu Şah İsmail'in atası Şeyh Safiyeddin'den (1252-1334) gelir. Şeyh Safiyeddin'in kurduğu Safeviye tarikatı özellikle Batı İran'da ve Azerbaycan'da yayılmıştı.
İran 14. yüzyıl ortalarında İlhanlılar'ın da­ğılmasından sonra Celayirliler, Muzafferiler ve Horasan Serbedarileri arasında parçalan­mıştı. 14. yüzyıl sonundaki Timur istilası ülkeyi bütünüyle sarsmış, 15. yüzyıl boyunca Batı İran önce Karakoy unlular'm, sonra Akkoyunlular'm, Doğu İran ise Timurlular'm elinde kalmıştı.
Şah İsmail'in (1487-1524) babası Şeyh Hay­dar Batı İran'daki Akkoyunlu egemenliğine karşı savaşırken ölünce (1488), Safeviye tari­katının ileri gelenleri İsmail'i Geylan'a götü­rerek orada yetiştirdiler. Safeviye tarikatına bağlı olanlar bir yandan da Azerbaycan, Batı İran ve Doğu Anadolu'da yoğun bir propa­ganda etkinliğine girişerek binlerce yandaş topladılar ve bunlardan askeri birlikler oluş­turdular. 1501'de ortaya çıkan Şah İsmail, Akkoyunlular'dan Tebriz'i alarak kendini Azerbaycan şahı ilan etti. Akkoyunlular'ın iyice zayıfladığını görerek ertesi yıl da İran şahı sanını aldı. 1502-10 arasında İran'ın büyük bölümünü denetimi altına alan Şah İsmail, Musul ve Bağdat'ı da ele geçirdi. 1510'da doğudaki Özbekler'i de kuzeye süre­rek sınırlarını daha güvenli kıldı.
Öte yandan Safeviler'in Anadolu'da yıllar­dan beri sürdürdükleri propaganda etkinliği Osmanlı Devleti'ni tedirgin ediyordu. 1512'de padişah olan Yavuz Sultan Selim bu eylemle­re son vermek ve doğu sınırını güvence altına almak amacıyla 1514'te sefere çıktı. İki taraf arasında Çaldıran'da yapılan savaşta Şah İs­mail ağır bir yenilgiye uğradı. Yavuz Sultan Selim Safeviler'in başkenti Tebriz'e kadar ilerledi. Safeviler batı­daki topraklarının bir bölümünü Osmanlılar'a bırakmak zorunda kaldılar. Bu topraklar 200 yıldan fazla süren Osmanlı-İran savaşları bo­yunca sık sık el değiştirdi.
Tebriz'in Osmanlılar'ın eline geçmesi üzeri­ne İsfahan'ı başkent edinen Şah İsmail bun­dan sonra Gürcistan'a küçük çaplı seferler düzenledi, doğudaki Özbekler'le savaştı. Bir yandan da devlet örgütlenmesini geliştirip güçlendirmeye çalıştı. Şah İsmail'in 1524'te ölmesinden sonra başa geçen oğlu I. Tahmasp döneminde de Safeviler, Osmanlılar ve Öz­bekler'le savaştılar. Kanuni Sultan Süleyman 1535'te Bağdat'ı Safeviler'den aldı. Irak'ın tümü ve Azerbaycan'ın bir bölümü daha Osmanlılar'ın eline geçti. Ama sınırdaki çatışmalar aralıklarla sürüp gitti. Tahmasp, kendi­sine başkaldıran kardeşi Elkas Mirza'nın Os­manlı Devleti'ne sığınması üzerine Doğu Anadolu'ya girince Kanuni Sultan Süleyman 1548'de yeniden İran'a sefere çıktı. Tahmasp' ın birliklerini yenerek Tebriz'e kadar ilerle­di. Elkas Mirza da Osmanlılar'ın desteğiyle Bağdat'tan harekete geçerek Hemedan, Kâşan ve İsfahan'ı yağmaladı. Ama Osmanlı ordusunun geri dönmesinden sonra Tahmasp yeniden Doğu Anadolu'ya saldırarak Ahlat'a kadar ilerledi. Bu gelişme üzerine Kanuni Sultan Süleyman 1553'te üçüncü kez İran'a sefere çıktı. Revan, Nahcivan ve Karabağ'ı ele geçirerek geri döndü. Osmanlılar karşısın­da birbiri ardınca uğradığı yenilgiler üzerine Tahmasp barış önerisinde bulundu. 1555'te imzalanan Amasya Antlaşması ile Safeviler Azerbaycan ve Irak'taki Osmanlı egemenliği­ni kabul ettiler. Tahmasp hükümdarlığının sonuna kadar bu antlaşmayı bozmamakla birlikte Avrupa devletleriyle ilişki kurarak onları Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtmaya çalıştı.
Tahmasp'ın ölmesinden (1576) sonra başa geçen hükümdarlar içinde en önemlisi I. Ab- bas'tır (1588-1629). Orduyu yeniden dü­zenleyen I. Abbas 1603'ten başlayarak Os­manlılar'ın eline geçen toprakları geri aldığı gibi Bağdat'ı da ele geçirdi. I. Abbas bilim, sanat, mimarlık, bayındırlık alanlarında par­lak bir döneme öncülük etti. Özellikle baş­kent Isfahan bu gelişmelerin merkezi oldu. I. Abbas'tan sonra Saf evi egemenliği Afganis­tan içlerine kadar genişlediyse de yönetim eski gücünü yitirdi. Osmanlılar 1638'de Bağ­dat'ı geri alınca Osmanlı-İran sınırı yeniden gündeme geldi. 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması ile sınır belirlendi.
Safeviler döneminde orduda ve yönetimde önemli bir güç olarak varlıklarını sürdüren Türkmen aşiretleri hanedanın zayıflamasıyla daha etkili olmaya başladılar. 18. yüzyılın başında bu kez de Afganlılar Safevi yöneti­minde söz sahibi oldular. Afganistan valisi ve Kandehar Gılzaîleri'nin önderi Mahmud 1722'de İran'ın büyük bölümünü ele geçirdi. Safevi tahtına da göstermelik bir hükümdar çıkardı. Bu gelişmeler üzerine harekete ge­çen, Kuzey Horasan'da yerleşmiş bir Türk­men aşireti olan Afşarlar'ın önderi Nadir, Afganlılar'ı İran'dan çıkartmayı başardı. Ama o da Safevi tahtını denetimi altında tuttu. 1736'da da şahlığını ilan ederek Safevi hanedanına son verdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder