Ana Sayfa Bilgi Bankası

14 Aralık 2010 Salı

SİNİRLER VE SİNİR SİSTEMİ

Çevredeki değişikliklere ve dış uyaranlara tepki göster­mek canlıları cansız varlıklardan ayıran temel özelliklerden biridir. Her canlı, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı kendisini koru­mak ve çevresindeki değişikliklere uyum sağ­layabilmek için dış dünyada olup bitenleri algılamak zorundadır. Örneğin hava sıcaklığı­nın değiştiğini fark edemezse, soğuktan ya da sıcaktan korunmak için gerekli önlemleri alamaz. İnsanın ve bütün gelişmiş hayvanların sinir sistemi bu tür değişiklikleri duyularıyla algılar ve vücudun o andaki koşullara uygun bir yanıt vermesini sağlar. Duyumsama denen bu sürecin yanı sıra, bütün organların çalış­masını denetlemek, yaşamsal etkinliklerin uyum ve eşgüdüm içinde sürmesini sağlamak da sinir sisteminin temel görevidir.
En basit canlılarda, örneğin amip gibi tekhücrelilerde bile dış uyaranlara yanıt ver­me özelliği vardır. Ama sinir sistemi denebile­cek özelleşmiş bir yapıya yalnızca çokhücreli hayvanlarda, süngerlerden daha üst basamaklardaki gruplarda rastlanır. (Bu sınıflandırma­yı HAYVAN maddesindeki "Hayvanlar Âle­mi" tablosunda bulabilirsiniz.) Örneğin, sün­gerlerden daha gelişmiş bir bölüm olan knitlilerin üyelerinden denizanalarında bütün vü­cuda yayılmış bir sinir ağı bulunur. Bu yüzden hayvanın herhangi bir yerine dokunulduğun­da vücudu o noktada büzülerek tepki verir. Ama denizanalarında bütün sinir hücrelerinin toplandığı bir "denetleme merkezi" ya da beyin yoktur. Buna karşılık halkalı solucanların üyelerinde, örneğin yer solucanlarında si­nir hücreleri baştaki duyu organlarına yakın yerlerde kümelenerek beyni andıran çok sayı­da sinir düğümü (gangliyon) oluşturmuştur. Böceklerde ise vücudun her yanından gelen sinirlerin ulaştığı, oldukça belirgin bir beyin vardır.
İnsanda sinir sisteminin denetim merkezi beyin ve omuriliktir (bak. BEYİN). Bu iki yapı birlikte merkez sinir sistemini oluşturur. Be­yinden ve omurilikten çıkan sinirlerin oluştur­duğu çevrel sinir sistemi de bu merkezin bütün vücutla bağlantısını sağlar. Başka bir deyişle çevrel sinir sistemi, duyu organları aracılığıyla alınan bütün dış uyarıları ve iç organların çalışmasına ilişkin bütün bilgileri merkez sinir sistemine iletir; merkezin bu mesajlara yanıt olarak verdiği bütün komutları da ilgili organ­lara götürür. İnsan dışındaki öbür memeliler­de de sinir sisteminin çalışması aynı temele dayanır. Aradaki tek fark insan beyninde düşünme, akıl yürütme, bellek, duygular gibi insan kişiliğini ve zekâsını oluşturan bütün özelliklerin yönetildiği özel merkezlerin çok gelişmiş olmasıdır.
Sinir sistemi bir yandan vücudun dış dün­yayla ilişkisini yönlendirirken, bir yandan da bu kapalı sistemin iç işleyişini denetler. Örne­ğin kalp atımlarının hızını, soluk alıp verme ritmini, bağırsakların ya da idrar kesesinin çalışmasını düzenleyen de beyindir. Ne var ki, dışarıdan gelen uyarılan ve sinir sistemimizin bunlara verdiği yanıtları, örneğin havanın soğuduğunu ve üşümeye başladığımızı fark ettiğimiz halde bu iç işleyişin nasıl yönetildiği­ni fark edemeyiz. Çünkü bu denetim özel bir sinir sisteminin sorumluluğunda, tümüyle istençdışı olarak gerçekleşir. Çalışması beynin bilinç düzeyinin dışında ve bağımsız gibi göründüğü için bu sisteme "özerk" anlamında otonom sinir sistemi denir. Özetle, sinir siste­mi, ayrı görevleri üstlenen, ama birbirleriyle bağlantılı olarak çalışan üç temel bölümden oluşur: Merkez sinir sistemi, çevrel sinir sistemi ve otonom sinir sistemi.

Merkez Sinir Sistemi
Bu sistemi oluşturan beyin ile omurilik yumu­şak ve çok kolay örselenebilen organlardır. Bu nedenle beyin kafatasının, omurilik de omurganın içine yerleşerek bütün iç ve dış etkenlerden korunmuştur. Ayrıca bu yapıla­rın içinde, her iki organın üstünü örten sağlam bir zar ve bu zarla beyin ya da omurilik arasındaki boşluğu dolduran beyin- omurilik sıvısı bulunur. Gerek zar, gerek sıvı, beyin ile omuriliğin dıştaki kemik yapıya sürtünerek örselenmesini ve dıştan gelecek sarsıntıların bu organlara ulaşmasını engel­ler. 
Sinir sisteminin temel birimi nöron denen sinir hücresidir. Bir sinir hücresi, yaşamı ve işleviyle ilgili bütün kimyasal tepkimelerin denetlendiği bir gövde bölümü ile bu gövde­den çıkan ipliksi uzantılardan oluşur. Dendrit denen kısa ve dallanmış uzantılar dışarıdan gelen uyaranları hücre gövdesine iletir. Ak­son denen tek ve uzun bir sinir lifi de hücre gövdesinden aldığı uyaranı dışarıya, örneğin başka bir sinir hücresine ya da doğrudan kas, salgıbezi gibi ilgili organlara taşır.
Vücudumuzun her yanı sinirlerle örülü olduğu halde, sinir hücrelerinin gövdeleri yalnızca beyinde ve omurilikte bulunur. Baş­ka bir deyişle, kol ve bacaklarımızdaki, par­mak uçlarımızdaki ya da iç organlarımızdaki bütün sinirlerin ana gövdeleri mutlaka sinir merkezlerinden birindedir. Ortasında bir çe­kirdek bulunan ve rengi griye çalan hücre gövdeleri bir araya kümelenerek, beyindeki ve omurilikteki bozmadde'yi oluşturur. Sinir liflerinin oluşturduğu dokuya ise beyazımsı rengi nedeniyle akmadde denir. Bu dokunun beyaz gözükmesinin nedeni, her lifin miyelin denen beyaz ve yalıtkan bir kılıfla sarılı olmasıdır. Beyinde ve omurilikte sinir hücre­lerinin hem gövdeleri, hem uzantıları bulun­duğu için bozmadde ile akmadde bir aradadır. Ama bu merkezlerden vücuda dağılan sinirler yalnızca akmaddeden oluşur.
Çevrel Sinir Sistemi

Beyin ve omurilikteki milyonlarca sinir hücresinin aksonları, işlevlerine göre bir araya toplanarak, sinir dediğimiz beyazımsı kordonları oluşturur. Kısacası, vücuttaki en ince sinir bile tek bir akson değil, özel bir bağdokuyla bir arada tutulan sinir lifleri demetidir. Sinirlerin bu yapısı, her biri yalıtkan bir kılıfla sarılı binlerce iletken telden oluşan telefon kablolarına çok benzer. Bu iletken tellerden bir bölümü getirici, bir bölümü de götürücüdür. Getirici olan duyu siniri lifleri, iç organlardan gelen bilgileri ve duyu organlarından gelen duyumları beyne ya da omuriliğe getirir; götürücü olan hareket siniri lifleri ise bu merkezlerden aldıkları yanıtı ilgili organa
Beynin alt yüzünden ve beyin sapından doğan 12 çift kafatası siniri özellikle baştaki duyu organları ile baş ve boyun bölgesindeki kasların çalışmasını denetler. Bunların bir çifti görme, bir çifti koku, bir çifti işitme siniridir; öbürleri de göz kaslarının, yüzün, çenenin ve dilin hareketlerini yönetir. Örne­ğin gözbebeklerinin fazla ışıkta daralıp az ışıkta genişlemesi gibi bazı refleks hareketler bu kafa çiftlerinin denetimindedir. İşlevi baş ve boyun bölgesiyle sınırlı kalmayan tek kafatası siniri ise, yutak, gırtlak, yemek boru­su, kalp, akciğerler ve mide gibi iç organlara ilişkin bilgileri taşıyan X. kafa çifti ya da özel adıyla vagus siniridir.
Vagus dışındaki kafatası sinirlerinin kısa ol­masına karşılık, omurilikten çıkan bazı sinir­lerin uzunluğu 1 metreyi aşar. Çünkü bu sinir­ler vücudun en uzak noktalarına, sözgelimi ayak parmaklarının ucuna kadar ulaşır. Omu­rilik sinirlerinden her çiftin kökü ayrı bir omurun içindedir; bu sinirler omurlar arasın­daki yarıklardan çıkar ve omurganın iki ya­nından aşağıya doğru uzanır.
Sinir hücreleri her mesajı, sinir lifi boyunca ilerleyen zayıf bir elektrik akımıyla iletir. Me­sajlar, elektronik aygıtların çoğunda olduğu gibi vurular ya da elektrik darbeleri halinde kodlanmıştır; başka bir deyişle, elektrik akı- mındaki ani ve kısa süreli değişiklikler, hücre­nin yorumlayabileceği özel anlamlar taşır. (Bu konuda ayrıntılı bilgiyi ELEKTRONİK maddesinde bulabilirsiniz.)
Liflerin üzerindeki miyelin kılıfı elektrik akımının yavaşlamasını engellediğinden, mi- yelinli kalın liflerde ilerleyen her vuru saniye­de 50 metre yol alırken, bazı miyelinsiz lifle­rin ileti hızı saniyede ancak 1 metreyi bulur. Elektrik vuruları sinir lifinin sonuna vardığın­da oradan başka bir hücreye atlamak zorun­dadır. Bunu sağlamak için, bütün sinir hücre­leri arasında sinaps denen özel bağlantılar vardır. Bu bağlantıya ulaşan elektrik vurusu, sinir lifinin ucundaki kimyasal "iletici"yi açığa çıkarır; bu madde de iletim zincirindeki başka bir sinir hücresini uyararak mesajın hücreden hücreye atlamasını sağlar. İletici işlevini gö­ren kimyasal madde bazı sinir hücrelerinde asetilkolin, bazılarında noradrenalindir. Böy­lece bir dizi nöron mesajlann uzun bir yol bo­yunca taşınmasını sağlar. Üstelik sinapslarda bazen çok sayıda sinir hücresi birbiriyle bağ­lantı kurduğu için, sistem sanıldığından daha da karmaşıktır.

Refleks Hareketler
Çevrel sinir sistemi, sinir hücrelerinden olu­şan karmaşık sinir ağı aracılığıyla merkez sinir sistemine sürekli bir bilgi akışı sağlar. Böylece beyin ya da omurilik kaslara komutlar gönde­rerek vücudun hareketlerini denetler. Sinir sisteminin işleyişini yansıtan en basit örnek çizimde gösterilen refleks harekettir. Parma­ğınıza bir diken battığında, derideki duyu si­nirleri bunu saptayarak omuriliğe ve ağrı du­yumunun algılanacağı beyne gönderir. Daha siz parmağınızdaki ağrıyı duymadan, beyin hemen elinizi çekmeniz için gerekli komutu kol kasına göndermiş ve vücudun daha fazla zarar görmesini önlemiştir. Sinirlerin ileti hızı çok yüksek olduğu için bütün bunlar saniye­den daha kısa bir sürede olup biter.
Bir sandalyeye rahatça oturup bacak bacak üstüne atar ve dizkapağının hemen altına sert­çe vurursanız bacağınız ileriye doğru fırlar. Bu reflekste de baldır kaslarındaki duyu sinir­leri kaslara hafif bir basınç uygulandığını omuriliğe iletir; omurilik ise bu basınca daya­nabilmesi için kasların kasılması gerektiğini bildirir. Beynin denetiminden geçmeksizin doğrudan omuriliğin komutlarıyla gerçekle­şen bu tip reflekslere omurilik refleksi denir.
Dizkapağı refleksinin sınanması, özellikle omuriliğin işleyişi konusunda bilgi veren önemli bir tanı yöntemidir.
İstemli Hareket
Bizim bilgimiz ve isteğimiz dışında gelişen bu refleks hareketlerin yanı sıra beynimiz, istedi­ğimiz her hareketi yapmamız için gereken si­nir iletisini de düzenler. Örneğin, yere düşen bir kalemi almak istediğimizde ya da odanın öbür ucuna yürümeyi düşündüğümüzde, bu hareketleri yapmak için gereken bütün kas hareketlerini beyin yönetir.
Basit bir hareketmiş gibi görünmesine kar­şılık yürümek bile bir dizi kasın görev aldığı çok karmaşık bir harekettir. Bebekler yürü­meyi yeni yeni öğrenirlerken beyinleri de bu kas kasılmalarını nasıl denetleyeceğini öğre­nir.
Otonom Sinir Sistemi
Otonom sinir sistemi beynin tabanındaki özel bir bölgenin yönetimindedir. Hipotalamus de­nen bu bölge, kalbe, akciğerlere, böbreklere, bağırsaklara ve öbür iç organlara gönderdiği komutlarla vücuttaki bütün yaşamsal işlevle­rin aksamadan sürmesini sağlar. Otonom sinir sistemi bu denetimi, birbirine karşıt etki yara­tan sempatik ve parasempatik sinirler aracılı­ğıyla yürütür. Genel olarak sempatik sinirler organların çalışmasını hızlandırır; parasempa­tik sinirler ise yavaşlatır. Hemen her organa bu iki sinir grubundan birer kol ayrıldığı için bunların karşıt etkileri dengelenir ve organın düzenli çalışması sağlanmış olur. Hipotala­mus ayrıca birçok önemli hormonun yapımını da denetler.
Sinir sisteminin en güç kavranan özelliği duyguların ve kişilik özelliklerinin denetlen­mesidir. İnsan beyninin bu karmaşık üst dü­zey işlevi, insanın bazen kendi çıkarlarını ya da güvenliğini bile tehlikeye atarak içgüdüle­rini ve reflekslerini bastırmasını sağlar. Örne­ğin insanlar çok güçlü bir inanç uğruna ölümü bile göze alabilirler.
Sinir sistemindeki, özellikle beyindeki bazı bozukluklar insanın düşünce ve davranışlarını etkiler. Beyindeki üst düzey işlevlerin aksa­masına yol açarak kişinin ruhsal yapısında beklenmedik değişikliklere yol açan bu hasta­lıklar RUH HASTALIKLARI maddesinde anlatılmıştır.
Sinir hücrelerinin çoğunda, vücut hücreleri gibi kendini yenileme ve onarma özelliği yok­tur. Bu yüzden özellikle beyin ve omurilikteki sinir dokusunun örselenmesi çoğu zaman kalı­cıdır.
Yaygın skleroz denen hastalıkta, sinir lifle­rini saran miyelin kılıfı sertleştiği için içeride­ki life basınç yaparak örselenmesine neden olur. Bu durumda hasta güçsüz, uyuşuk ve "hissizedir; ya da her yanına iğneler" batı- yormuş gibi olur ve durumu giderek ağ laşır. Bazen bütün kasları denetimden çıktığı için yürümesi, konuşması, hatta yemek yemesi bi­le iyice güçleşir. Bu hastalığın bugün için te­davisi yoktur.
Sinir dokusu yozlaşması denen ve daha sey­rek rastlanan bir grup hastalıkta da sinir hüc­releri işlevini yitirerek ölmeye başlar. Hasta önceleri denetleyemediği istençdışı hareket­lerle sarsılır ve sonunda bütün zihinsel etkin­liklerini yitirir. Her ikisi de kalıtsal hastalıklar olan Friedreich ataksisi ile Huntington koresi bu gruptandır.
Parkinson hastalığında, mesajların sinaps- tan atlamasını sağlayan kimyasal ileticiler gö­revini yerine getiremediği için, vücudun bazı bölümlerinde denetlenemeyen titreme ya da sarsılmalar görülür. İlaçlar bu belirtileri bastı­rarak hastanın yaşamını kolaylaştırabilir.
Çevrel sinir sistemi hastalıkları çoğu zaman şeker hastalığı, cüzam gibi başka hastalıkların ya da uzun süren vitamin eksikliği, alkol ve ilaç bağımlılığı gibi etkilerin sonucudur. Duyu sinirlerindeki bozukluklar vücutta karıncalan­maya ya da duyu yitimine, kasları denetleyen hareket sinirlerindeki bozukluklar ise kasların zayıflamasına ve yağlanmasına yol açar. Bu sinir sisteminin en sık karşılaşılan hastalığı ise, omurlardaki disk kayması sonucunda omurilik sinirlerinin ezilerek örselenmesidir. Bu durum en çok bel ve sağrı bölgesindeki omurlarda görülür; bel omurlarının arasından çıkan sinirlerin ezilmesi lumbago ağrılarına, daha aşağıdaki siyatik sinirinin ezilmesi de si­yatik ağrısına neden olur.
Beyin ve sinir sistemiyle ilgili hastalıklar nörolojinin konusudur. Bu alanda uzmanlaş­mış bir doktor (nörolog), basit birkaç testle sinir sisteminin işleyişine ilişkin pek çok bilgi edinebilir. Örneğin deriye dokunarak duyarlı olup olmadığını araştırır; göze ışık tutarak ya da dizkapağının altına vurarak refleks hare­ketleri inceler; hastanın, gözlerini kapatıp tek ayağı üzerinde durmasını isteyerek denge du­yusunu denetler. Bu basit testler bile, son de­rece karmaşık olan sinir sistemindeki bozuk­luklar konusunda çok değerli ipuçları vere­bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder