Ana Sayfa Bilgi Bankası

10 Aralık 2010 Cuma

SERVET-İ FÜNUN

Türk edebiyatında hem bir dergi, hem bir edebiyat hareketi olarak yer alır. Servet-i Fünun (fenlerin zenginliği) başlangıçta fen alanındaki konularda bilgi vermek için kurulmuş, çeşitli nedenlerle yayı­mına zaman zaman ara vermekle birlikte, 1891-1944 arasında yayımlanmış bir dergidir. 1896-1901 yıllan arasında Servet-i Fünun der­gisi çevresinde toplanan genç edebiyatçıların oluşturduğu edebiyat hareketine de "Servet-i Fünun edebiyatı" adı verilir. Batı edebiyatı etkisinde gelişen, kısa sürmesine karşın çok etkili olan bu hareketi gerçekleştiren yazar­lar, yapıtlarını "Edebiyat-ı Cedide Kütüpha­nesi" adı altında yayımladıkları için bu toplu­luk "Edebiyat-ı Cedide" (yeni edebiyat) ola­rak da adlandırılır.Servet-i Fünun edebiyatının oluşumunda Tanzimat dönemi yazarlarından Recaizade Mahmud Ekrem'in büyük payı vardır. R. M. Ekrem'in "Kafiye göz için değil kulak içindir" görüşünün tartışılması, bu topluluğun doğma­sına ortam hazırladı. Servet-i Fünun dönemi­nin, R. M. Ekrem'in Mekteb-i Sultani'der (Galatasaray Lisesi) öğrencisi olan Tevfık Fikret'in 1896'da Servet-i Fünun dergisinin edebiyat bölümü yöneticiliğine getirilmesiyle başladığı kabul edilir. Bir edebiyat dergisine dönüştürülmek istenen derginin yöneticiliğine j getirilen Tevfik Fikret'in çevresinde kısa süre-1 de, Mektep dergisinde yazan yenilikçi yazar­lar da yer aldı. Böylece Servet-i Fünuncula: edebi bir topluluk haline geldi.
Servet-i Fünun edebiyatı Tanzimat edebi­yatına tepki olarak doğdu. Tanzimat edebiya­tını oluşturan yazarlar da Divan edebiyatın*] karşı tavır almışlardı. Ama eski kültürle] yetiştikleri için batı edebiyatından etkilenme­leri ve yararlanmaları sınırlı kaldı. Edebiyatta] istedikleri değişimi sağlayamadılar. Bu duru­mu kavrayıp değerlendiren Servet-i Fünuncu-j lar batı bilim ve sanatında gördükleri yenilik­leri kendi ülkelerine taşırken yeni denemelere girişmekten de geri kalmadılar. Sözgelimi Fransız edebiyatındaki Parnasse (Parnas) ha-j reketini örnek aldılar ve bu hareketten etki­lendiler. Parnasse hareketini başlatanlar dt 1860'ta Parnasse adlı derginin çevresinde toplanmışlardı. Servet-i Fünuncular ayrıca» batı bilim, kültür ve sanatının temel yapıtlan- nı çevirmişler, Osmanlıca'da "hikmet-i beda- yi" diye adlandırılan "estetik"ten ilk kez soz etmişlerdir. Servet-i Fünuncular'ın batı edebi­yatını, özellikle de Fransız edebiyatını örnek , öyküler ve romanlar yazmaları yenilik yanlılarınca büyük bir ilgiyle karşıla­nırken, tutucu ve gelenekçi çevrelerin tepkile­rine yol açtı. Bu çevreler Servet-i Fünuncu- iar'ı Fransız edebiyatını örnek aldıkları için eleştiriyorlardı. Gene bu çevrelere göre Ser­vet-i Fünuncular yapay, anlaşılmaz bir dil oluşturuyor, yeni imge ve simgelerle örülü, kapalı bir şiir yaratıyorlardı. Tanzimatçılar da Servet-i Fünuncular'ı eleştirmekte gecikmedi­ler. Ahmed Midhat Efendi 14 Mart 1897'de Sabah gazetesinde yayımladığı "Dekadanlar" başlıklı yazısında, Servet-i Fünuncular için, Fransa'da Sembolist (Simgeci) yazar ve şairle­re uygun görülen, giderek onları suçlamak için kullanılan "dekadan" nitelemesini kulla­nıyordu {bak. SEMBOLİZM). Servet-i Fünuncu­lar'ın özellikle şiirlerindeki anlam kapanıklı­ğını eleştiriyordu. Zamanla "dekadan" sözü öylesine kabul gördü ki, gülmece yazarları dekadan sözcüğünü "içkici, içki içen" anla­mında "tek atan" olarak değiştirmişlerdi. Ama çok kısa bir süre sonra, Ahmed Midhat Efendi 4 Aralık 1898'de Tarik gazetesindeki "Teslim-i Hakikat" adlı yazısında Servet-i Fünuncular'ın Türk edebiyatının yenileşme- sindeki katkılarını kabul etmek zorunda kal­mıştı.Servet-i Fünuncular bir yandan bu eleştiri­lere yanıt veriyor, öte yandan da kendi bütünselliklerini korumaya çalışıyorlardı. Ne var ki, kendi içlerindeki anlaşmazlıkların gi­derilmemesi, Tevfik Fikret'in yönetimle ilgili bir sorun yüzünden dergiden 1901'de ayrılma­sı çözülmeyi hızlandırdı. Hüseyin Cahit Yalçın' ın Fransızca'dan çevirdiği "Edebiyat ve Hu­kuk" başlıklı yazı yüzünden dergi 16 Ekim 1901'de kapatılınca, topluluk dağılma süreci­ne girdi. II. Abdülhamid yönetiminin bazı ya­zarları İstanbul dışına göndermesi ile topluluk tümüyle dağıldı ve böylece Servet-i Fünun dö­nemi kapanmış oldu. Servet-i Fünun dergisi de eskiden olduğu gibi fen konularını işleyen bir dergi olarak yayımını sürdürdü.
Servet-i Fünun döneminde "sanat sanat içindir" ilkesi benimsenmişti. Servet-i Fünun- cular'a göre her şey şiire konu olabilirdi. Ama bu dönem şiirlerinde aşk, doğa, aile yaşamı gibi konular ağır basmıştır. Bu dönem şairleri aşkı romantik açıdan değerlendirmiş, doğayı da kendi duygu ve düşünceleriyle özdeşleştirerek ele almışlardır. Toplumsal sorunlara pek yer veremeyişleri bir yandan siyasal baskıyla, öte yandan da kendi içe dönük mizaçlarıyla yakından ilgilidir. Gerçek mutlu­luğu doğada ve düş dünyasında aramaya koyulmuşlardır. Bir ara Manisa yakınlarında bir çiftliğe çekilmeyi ya da Yeni Zelanda'ya gidip orada yaşamayı düşledikleri de bilin­mektedir. Şiirlerinde hüznün yoğunluğu, mutlu olamadıklarının göstergesidir. Servet-i Fünuncular şiirlerinde Fransız şiirinde görü­len "sone"yi, Divan şiirindeki müstezadın farklı bir biçimi olan "serbest müstezat"ı ve kendi buldukları nazım biçimlerini kullanmış­lardır.
Servet-i Fünuncular'ın şiirlerinde sözcükle­rin kullanılış biçimi alışılmışın dışındaydı. Başka türlü söylersek, şürin kendine özgü bir sözlüğü olmalıydı. İmgeleme biçimi konusun­da da Fransız şiirinden esinledikleri için, yeni bir şiir dili yaratmaya çalıştılar. Bu arada Türkçe'ye yeni Arapça ve Farsça sözcükler soktular. "Şegap" (çılgınca sevgi), "tiraje" (gökkuşağı) gibi sözcükler buna örnek verile­bilir. "Saat-ı semen-fam" (yasemin renkli saatler), "lerze-i ruşen" (parlak titreyiş) gibi yadırgatıcı, alışılmadık tamlamalar türettiler. Aruz ölçüsünün değişik kalıplarını kullandı­lar; anlamın beyitte tamamlanması kuralını ortadan kaldırdılar; cümleleri sonraki dizeler­de de devam ettirdiler; yüklemsiz cümleler kurdular; uzun cümleler arasına küçük cümle­li dizeler eklediler; karşılıklı konuşmalara yer verdiler {bak. ŞİİR Sanati). Servet-i Fünun şiirine damgasını vuran şairler arasında özel­likle Tevfik Fikret (1867-1915), Cenab Şaha- beddin (1870-1934), Hüseyin Siret (Özsever) (1872-1959), Hüseyin Suat (Yalçın) (1867- 1942), Ali Ekrem (Bolayır) (1867-1937), Sü­leyman Nazif (1869-1927) ile Süleyman Nesip takma adını kullanan Süleymanpaşazade Sa­mi (1866-1917) anılabilir.Türk roman ve öyküsünün Servet-i Fünun döneminde gerçek kimliğini yetkin yazarların yapıtlarıyla bulduğu söylenebilir. Özellikle Fransız romancılarını yakından tanıyan, iyi okuyan ve bazen de çeviren Servet-i Fünun yazarları Gerçekçilik (Realizm) ve Doğalcılık (Natüralizm) akımlarından oldukça etkilen­mişlerdir.
Yapıtlarında bu akımların gene! özellikleri kolaylıkla görülebilir. Bu dönemde artık Tanzimatçıların roman tekniğindeki acemilikleri aşılmıştır. Servet-i Fünuncular tekniği sağlam, kurgusu eksiksiz romanlar yazmada ustalaşmışlardır. Gereksiz betimle­meler yapmıyor, ayrıntıda boğulmuyor, konu dışı bilgiler verme bilgiçliğinden de kurtulu­yorlardı. En önemlisi de, romanlarında kend. kişiliklerini gizlemesini bilmeleri, roman kah­ramanlarını da doğal ve toplumsal çevreleriy­le vermeye çalışmalarıdır. Roman kişiler, kendi kişilikleriyle, kimlikleriyle romanda yerlerini alıyorlardı.
Servet-i Fünuncular'ın roman ve öyküleri­nin konularını çoğunlukla İstanbul'un günlük yaşamından seçmeleri nedensiz değildir. Bu nedenlerden biri bu yazarların İstanbul dışın­daki Osmanlı kentlerini hemen hiç tanımama­larıdır. Gezi özgürlüğünün oldukça kısıtL olması da başka kentleri tanımalarına bir engeldi. Bu yazarlardan bazıları öteki Os­manlı kentlerini sürgündeyken görmüşlerdir Bir başka neden ise seçkinci bir edebiya: oluşturmaya çalışmalarıdır. Kendi deyişlerine göre Servet-i Fünun edebiyatı "herkes için halk için değil, seçkinler içindir". Roman ve öykülerin çoğunda İstanbul'un soylu çevreler ve aydınlar yaşama biçimleri, gelenekleri yozlaşmışlıkları, ahlak anlayışları ile sergilen­miş; halktan olan kimseler ise bunlarla ilişki­leri oranında romanlarda yer alabilmiştir Servet-i Fünun roman ve öykülerinde sanatsal bir üslup kullanılmıştır. Çoğu yapıtta konuş­ma dilinin yalınlığından, duruluğundan uzak- laşılmış, yeni söyleyiş olanakları aranmış Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalara yaslanılmış, bazı Fransızca sözcükler, deyim­ler kullanılmıştır. Anlatımda tekdüzeliği orta­dan kaldırmak için cümle kuruluşunda da değişikliğe gidilmiş, Türkçe'nin sözdizimine yeni olanaklar sağlanmıştır. Servet-i Fünut roman ve öyküsünü kuran yazarlar arasında da Halid Ziya Uşaklıgil (1866-1945), Meh­met Rauf (1875-1931), Hüseyin Cahit Yal­çın (1874-1957), Ahmed Hikmet Müftüoğlu (1870-1927) ve Safveti Ziya (1875-1929) sayı­labilir.Servet-i Fünun döneminde siyasal baskı îzellikle tiyatro etkinliklerine darbe vurdu. Tiyatro topluluklarının yerli oyunlar, özellik­le siyasal içerikli yerli oyunlar konusunda s:ekli olmaması, Servet-i Fünun yazarlarını "okunmak için oyunlar" yazmaya yöneltiştir.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder