İşçilerin ortak ekonomik ve toplumsal çıkarlarını korumak ve iyileştirmek amacıyla bir araya gelerek kurdukları örgüttür. Her ne kadar işverenler de belirli işkollarında aynı amaçlarla kurdukları örgütlere "sendika" adı veriyorlarsa da, bu sözcük asıl işçi örgütlerini kapsar.
Daha fazla ücret, daha iyi çalışma koşulları ve daha geniş toplumsal haklar için işverenlerle mücadele eden işçiler bu taleplerini ancak bir araya gelip örgütlendikleri zaman sağlayabilirler. İşverenlere karşı bu mücadeleyi işçilerin tek tek yürütmeleri onların pazarlık güçlerini çok azaltır. Sendikalar işçilerin bu nedenle bir araya gelerek kurdukları örgütlerdir ve işverenler karşısında, üye olan işçilerin tümünü temsil ederler.
Sendikaların görevi toplusözleşmenin imzalanmasıyla bitmez. Anlaşmaya varılan konuların işverence uygulanmasını da denetler. Sendikalar bu amaçla her işyerinde işçilerin kendi aralarında seçtikleri bir ya da daha fazla işyeri temsilcisi atar. İşyeri temsilcileri toplusözleşmeyle belirlenen koşulları işverenin sağlayıp sağlamadığını denetler ve işveren karşısında tüm üye işçileri sendika adına temsil eder. Gelişmeleri sendikaya bildirir. Sendikalar ayrıca üyelerinin tek tek çıkarlarını da savunurlar. Örneğin yasaya aykırı olarak ve haksız yere işten atılan bir işçinin yasal haklarını korumak için dava açar ve avukatlarını görevlendirir ya da işverenin ihmali sonucu gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle iş kazası geçiren üyesinin yasal haklarını savunur, onları almak için dava açar, tüm olanaklarını kullanır.
Sendikalar bu hizmetleri üyelerinden topladığı ödentilerle yerine getirir. Ödenti dışında bazı toplumsal etkinliklerden gelir elde ederse de asıl dayandığı parasal güç üye ödentileridir.
İşçilerin ekonomik çıkarlarını korumak ve çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla örgütlenmelerinin tarihi ortaçağa kadar uzanır. O günlerdeki örgütler çağdaş sendikalara benzemiyordu. Ama günümüzdeki işçi sendikalarının ataları denebilecek bu örgütlerin de ana kuruluş amaçları benzer temel isteklere dayanıyordu: Daha çok ücret, daha iyi çalışma koşulu, daha iyi yaşam. Bu ilk örgütler, lonca sistemi içinde kendi işyerini açacak parası olmadığı için ustasının yanında kalarak ücret karşılığı çalışan kalfalarca oluşturulmuştu.
Bunlar, içlerinden biri haksızlığa uğradığında işi bırakmaya yemin etmiş kalfaların oluşturduğu bir örgüttü. 16. yüzyılda Lyon matbaalarında bir anda bütün çalışmanın kesilmesi için tek bir kalfanın bir ustadan şikayetçi olması yetebiliyordu. Örgütün bir adı, belli önderleri ve herkesin katıldığı ortak kasası vardı. Genel eğilim işi bırakma eylemine katılmayanlara karşı zor kullanmaktan yanaydı, ama bu hiçbir zaman gerçekleşmedi, çünkü tüm çalışanlar işi bırakmaktaydı.Sendikacılığın beşiği sayılan İngiltere'deyse ilk işçi örgütleri birlikler ve dayanışma örgütleri biçiminde, Sanayi Devrimi'nin ürünü olarak 18. yüzyılda ortaya çıktı. Sanayi Devrimi'yle buhar gücü insanın kullanımına sunuldu. Böylece makineler buhar gücüyle çalıştırılmaya ve sınırlı sayıda işçinin çalıştığı atölyelerin yerini çok sayıda işçinin çalıştığı fabrikalar almaya başladı {bak. fabrika; sanayi devrimi). Sanayi Devrimi'nden önce insan ve hayvan gücüne dayalı aletlerle üretim gerçekleştirildiği için üretim düşüktü. Ama fabrika sisteminde makinelerle çalışılması ve işbölümü üretimde büyük bir artış sağlamıştı. Ayrıca fabrika sisteminde çok daha fazla sayıda işçiye gereksinim duyulmaktaydı. Böylece toplum içinde işçilerin sayısı giderek artmaya başladı. Bu ise sanayinin geliştiği kentlerin çevrelerinde büyük işçi yerleşimlerinin doğmasına yol açtı.İşçiler son derece ağır koşullar altında çalışmakta, buna karşılık çok düşük ücret almaktaydılar. Günlük iş süresi 12 ile 16 saat arasında değişiyordu. Örneğin Manchester yakınındaki bir fabrikada dokumacılar 30°C- 35°C sıcaklıkta ve su içme izni olmaksızın, 14 saat çalışmaktaydılar. Ama işçinin eline kendim ve ailesini geçindirecek para geçmiyordu. Bunun sonucu olarak kadın ve çocuklar da fabrikalarda çalışmaya başladılar. Ayrıca kadın ve çocuklara ödenen ücretler çok düşük olduğu için özellikle çalışan çocuk sayısı son derece arttı. 7 ile 15 yaş arasındaki bu çocuklar sabah beşten akşam sekize kadar 15 saat çalıştırılmaktaydılar.Sanayi Devrimi işverenler ile işçiler arasındaki kutuplaşmanın daha da artmasına yoi açtı. Daha çok para kazanmak için işverenler ücretleri düşük tutmakta, çalışma saatlerin: uzatmakta ve ucuz olduğu için çocuklar, çalıştırmaktaydılar. Fabrika sahipleri için belli bir sermayeyi temsil eden makineler boş durmamalı, çalışmalıydı. Ayrıca yeni makineler bulunmadan, var olan makinelerden sonuna kadar yararlanmak istiyorlardı. Bu nedenle de çalışma saatlerini uzun tutuyorlardı Makinelerin bakımına insanlarınkinden daha fazla önem veriliyordu.
Bu koşullar altında İngiltere'de işçiler dahi fazla ücret almak, daha kısa çalışmak v çalışma koşullarını iyileştirmek için 17. yüzyılın sonlarında başladıkları mücadeleyi 18. yüzyıl boyunca sürdürdüler. İşçiler öncele: geçici birleşmelerle çıkarlarını korumaya çalıştılar. Daha sonra sürekliliği olan birlikler dernekler kurmaya başladılar. İşçiler işyerleriyle ilgili sorunlarını bu örgütlere getirirlerdi örgütlenmelerini sürdürdüler. 19. yüzyılın başında işçilerin serbestçe örgütlenebilmeleri doğrultusunda baş- atılan mücadele sonunda 1824'te işçilere de örgüt kurabilme özgürlüğünü veren yasa çıkarıldı. Ne var ki, bu yasaya karşın işçilerin örgütlenmeleri ve etkinlikte bulunmaları zordu. Örneğin 1834'te Dorset'e bağlı Tolpuddle köyünde, Tolpuddle Kurbanları olarak aman altı işçi bu tür çalışmalarından ötürü Avustralya'da yedi yıl sürgün cezasına çarptırılmıştı. Bütün baskılara karşın işçi birlikleri büyük gelişme gösterdiler. Ulusal federasyonlar kuruldu. İngiltere'de sendika kurabilme e sendikal etkinliklerde bulunabilme haklarını işçiler 1871 ve 1875 yıllarında çıkartılan yasalarla elde edebildiler.
Öbür ülkelerde de işçiler sendika kurabilme hakkını elde edebilmek için uzun ve zor ?ir mücadele verdiler. ABD'de sendikalar 18. yüzyılın ikinci yarısında kurulabilme olanağı buldu. Ama işçiler birlikte mücadele etmeye taşlayıp genel grev gibi çeşitli etkinliklerle cüret zammı isteklerini yoğunlaştırınca işverenler işçi eylemlerinin yasadışı olduğunu İddia ederek sendikaların kapatılması için mahkemelere başvurdular. Sendikaların varlığını ve eylemlerini yasadışı bulan mahkemeler bunları 19. yüzyılın başında kapattılar. 1842'de Massachusetts Yüksek Mahkemesin de alınan bir kararla sendikalar yasal örgütler olarak kabul edildiyse de, bu konudaki anlaşmazlık 19. yüzyıl boyunca sürdü. İç savaşı izleyen yıllarda ABD'de hem sendikal örgütlenme hem de sendikal haklar doğrultusunda büyük mücadeleler verildi ve çok önemli haklar elde edildi. Örneğin 1 Mayıs 1886'da Amerikan İşçi Federasyonu (AFL) sekiz saatlik işgünü için genel grev ilan etti. Chicago kenti genel grevin odak noktasıydı. Bu kentte gösteri yapan işçilere polisin ateş açması üzerine kanlı olaylar çıktı. Ama polis olayların sorumlusu olarak işçileri suçladı. Tutuklanan sekiz işçinin dördü idam edildi, dördü ise ağır hapis cezasına çarptırıldı. Amerikan İşçi Federasyonu 1890'dan başlayarak sekiz saatlik işgünü kabul edilinceye kadar her yıl 1 Mayıs'ta gösteri yapılmasını kararlaştırdı. 1889'da ABD'li işçilerin aldığı bu kararın uluslararası düzeyde uygulanması benimsendi. Böylece 1 Mayıs ABD'li işçilerin yanı sıra Avrupalı işçilerin de eylem günü oldu. Daha sonraki yıllarda sekiz saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. Ama işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliği kazanan 1 Mayıs günümüzde de pek çok ülkede kutlanmaktadır.
Sendikalar, ücret artışları başta olmak üzere, üyelerinin çeşitli haklan için işverenlerle belirli dönemleri kapsayan sözleşmeler imzalar. Buna toplusözleşme denir. Bu sözleşmeler imzalanmadan önce işverenle ücret düzeyleri ve öbür haklar için görüşmeler ve pazarlıklar yapılır. Eğer bu görüşmeler sırasında taraflar arasındaki anlaşmazlıklar giderilemezse sendika grev kararı alır. Grev sendikaya üye işçilerin çalışmaması anlamına gelir ve işçilerin işverenleri anlaşmaya zorlamak için sahip oldukları en önemli araçlardan biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder