Ana Sayfa Bilgi Bankası

16 Aralık 2010 Perşembe

Sulama ? Anadolu'da Sukemerleri ? Modern Sulama ? Kuzey Amerika'da Sulama ? Sulama Yöntemleri ?

ekinlerin büyüyebilmesi için top­rağa su vermektir. Mısır gibi bazı kurak ülke­lerde, sulama yapılmazsa hiçbir ürün yetiş­mez. Bazı ülkelerde ise belirli ürünlerin su­lanması gerekir. Örneğin en önemli tahıl bit­kilerinden biri olan pirinç genellikle su dolu çeltik tarlalarında yetiştirilir. Dünyadaki sula­nan toplam ekili toprakların yaklaşık yüzde 65'i Asya'dadır ve bunların büyük bölümü yol boyunca akarak kente ulaşması sağlanır. Bu yol üzerindeki vadilerde, kemerlerden oluşan sıraların üst üste yerleştirilmesiyle bir köprü yapılır. Kat kat yerleştirilen kemerler kente su taşıyan kanalın düzeyine ulaşana kadar yükseltilir. Böylece su, kanalla aynı düzeye yükseltilmiş sukemerinin üzerinden kolayca akar. Modern sukemerleri artık  aş yerine beton bloklardan yapılmaktadır.
Günümüzdeki tasarımlarda, yüksek su ba­sıncına dayanıklı borular üretilebildiği için kemerli köprü sistemi ender olarak kullanılır. Borular vadinin bir eteğinden önce aşağıya, vadiye doğru indirilir, daha sonra da öbür etekten yukarıya doğru döşenerek eski düze­yine çıkarılır. Bu sisteme sifon denir.
Sukemerleri çok eski tarihlerde Filistin'de, Mısır'da ve Yunanistan'da yapılmış ve kulla­nılmıştır. Ama eskiçağların en ünlü sukemer­leri Roma İmparatorluğu'ndadır. İÖ 312'de Appius Claudius Caecus, Appia Yolu'nu (Via Appia) ve Aqua Appia'yı yaptırdı. Aqua Appia, hemen tamamı yeraltına döşenmiş, uzunluğu 16 kilometreyi aşan bir suyoluydu. Bu suyolunun 90 metrelik bölümü kentin çukur bölgesini kemerler üzerinde aşıyordu. 40 yıl sonra Anio (bugün Aniene) Irmağı'n- dan başlayan ve Anio Vetus diye anılan 50 km uzunluğundaki yeraltı suyolu yapıldı. İÖ 2. yüzyılda üzerinde gerçek bir sukemerinin yer aldığı ilk yerüstü su kanalıyla Roma'ya su ge­tirildi. Aqûa Marcia olarak bilinen bu suyolu yaklaşık 90 km uzunluğundaydı.
Tarihteki belki de en başarılı ve yüksek sukemeri Gard Köprüsü'dür. Güney Fransa' da Nîmes yakınlarındaki bu sukemeri, İÖ 19'da Romalı general Marcus Vipsanius Agrippa tarafından Gard Irmağı'ndan Nîmes kentine su getirmek için yaptırılmıştır. Yakla­şık 270 metre uzunluğunda üç sıra kemerden oluşan bu köprünün üzerindeki kanal yassı taş bloklarla kaplıdır.
Anadolu'da Sukemerleri
Romalılar, dünyanın başka bölgelerinde ol­duğu gibi Anadolu'nun çeşitli yerlerinde de suyolları ve sukemerleri yaparak kentlere su taşıdılar. Bazen çevredeki göllerden, bazen de 30-40 km uzaktaki akarsulardan su getirdi­ler. Roma döneminden kalma bu kemerlerin kalıntılarına bugün eski kentlerin çevresinde rastlanmaktadır. Bunlar arasında, Efes, Ber­gama, Alinda, Sebasteia (bugün Sivas), İas- sos, Phaselis (bugün Tekirova), Erythrai, Smyrna (bugün İzmir), Laodikeia, Bargylia ve Alabanda dolaylarındaki sukemerleri sayı­labilir.
İS 2. yüzyılın sonlarına doğru yapılan Side sukemerleri, Roma döneminin en etkileyici yapılarındandır. Bu suyolu ve sukemerleriyle Manavgat Çayı'nın kaynağından yaklaşık 30 km uzaklıktaki Side'ye su getirilmiştir. 10 bö­lümden oluşan bu iki katlı kemerler İS 3. yüz­yılda yeniden elden geçirilerek onarılmıştır.
Trakya Bölgesi'nden İstanbul'a su getiren suyolları ve sukemerleri de Roma döneminde yapılmıştır. Kente su sağlamak için yapılan ilk çalışmaları İmparator Hadrianus (İS 76-138) başlatmıştır. Doğu Roma İmparatoru Valens döneminde (364-378) kentin içinden geçen Valens Sukemeri yapılmıştır. 368-373 arasın­da tamamlanan bu sukemeri bugün Bozdoğan Sukemeri olarak adlandırılmaktadır. Uzunlu­ğu 971 metre ve en yüksek yeri 20 metre olan çeltik tarlasıdır. Çoğu ülkede sulama, sulama olmaksızın da yetişen ekinlerin büyümesine yardımcı olmak için yapılır. Bu yolla ekin ve­rimi iki katına çıkartılabilir. 
Eski Mısır, Hint, Çin, Asur ve Babil uygarlıklarında sulamanın akarsulardan ya­rarlanılarak yapıldığı sanılmaktadır. 4.000 yıl öncesinden kalma anıtlarda Nil Irmağı'ndan kovalarla su alıp tarlalarına döken insan resimleri vardır. Eski Yunanlılar da tarlalarını sulardı; Romalılar ise İtalya'da, bugün bile dünyanın en iyi sulama ağlarından biri olan olağanüstü bir sulama sistemi kurdular.
Araplar Akdeniz kıyılarına yayıldıkları dö­nemde, sulama bilgilerini fethettikleri bütün ülkelerde uyguladılar. Örneğin, İspanya'da Magripliler'in kurduğu kanal ve göletler gü­nümüzde bile kullanılmaktadır. İspanyollar ise Meksika'yı fethettiklerinde Yerliler'in su­lamayı zaten bildiklerini gördüler.
Sulama genellikle akarsuyun, akmakta ol­duğu yatağından alınarak daha yüksek bir düzeye çıkartılması ve çevredeki topraklara dağıtılmasıdır. Eski sulama sistemlerinde akarsulardan kovalarla toplanan su ya doğru­dan toprağa boşaltılır ya da tarlaları bir ağ gibi ören küçük kanallara verilirdi. Mısır, Hindistan ve öbür doğu ülkelerinde, binlerce yıl öncesinde basit sulapıa aygıtları geliştiril­mişti. Bunlardan biri seren'dir. Tahterevalli gibi yerleştirilmiş uzun bir sopadan oluşan serenin bir ucunda deriden yapılmış bir kova, öbür ucunda ise dengeyi sağlamak için bir ağırlık bulunur. Genellikle kuyudan ya da akarsudan su çekmekte kullanılan serende kova sopaya uzun bir iple bağlıdır; ip çekile­rek kova suya daldırılır, sonra da ağırlığın yardımıyla yukarıya çekilir. Su bazen bir havuza doldurulur, ikinci bir kişi de buradan kepçelerle suyu tarlaya boşaltır. Bir kişi tek başına suyu yaklaşık 2 metre yükseğe çıkara­bildiğinden, üç kişiyle akarsuyun 5-6 metre yukarısındaki bir tarla sulanabilir.
Bir başka eski sulama aygıtı, günümüzde de kullanılmakta olan su çarkıdır. Su çarkı eski değirmen çarklarına benzer ; ama onun gibi su tarafından döndürülmez, tam tersine kendisi dönerken suyu yükseğe taşır. Kepçeler çarkın tepesine ulaştığında su daha yüksek bir düze­ye boşalır ve buradan akmaya başlar. Su çarkları genellikle durmaksızın daire çizen bir öküz ya da eşek tarafından döndürülürdü.
Modern Sulama
Akarsu ya da bir başka su kaynağının yakının­daki tarlalar kolayca sulanabilir. Uzaklardaki tarlalara su taşımak için ise kanallar açılabilir. Çin ve İtalya'da olduğu gibi, bu kanallardan bazıları üzerinde tekneyle yol alınabilecek ka­dar geniştir. Bu tür kanallar hem toprağı ve­rimli hale getirmeye yarar, hem de sandal ya da mavnalarla ekin taşınmasında suyolu işlevi görürler.
Yılın yalnızca bazı dönemlerinde bol yağış alan yörelerde yağmur sulan gerektiğinde kullanılmak üzere depolanır. Hindistan'da yoğun muson yağmurları döneminde sular büyük tanklarda toplanır. Bir başka su depo­lama yöntemi de akarsuların üzerinde set ya da baraj kurarak göletler ya da baraj gölleri oluşturmaktır. Akarsular kuruduğunda ya da içerdikleri su miktarı çok azaldığında, bu göl ya da göletlerin yardımıyla ekili topraklar sulanabilir. Baraj gölünde su biriktikçe, bu su herhangi bir yükseltme işlemine gerek kal­maksızın sulama kanallarına verilebilir. Su düzeyini yükseltmek gerektiğinde günümüzde güçlü pompalardan yararlanılır.
 Hindistan ve Pakistan'da yağışlar çok dü­zensizdir, bu nedenle sulamaya gereksinim vardır. Bu amaçla muson mevsiminde yükse­len ırmakların suyu göletlerde ya da baraj göllerinde toplanır ve kurak dönemlerde kul­lanılır. Pakistan'daki Jhelum Irmağı'mn üze­rinde kurulu Mangla Barajı 3 kilometreden uzundur. Mısır'da sulama temel olarak, Nil Irmağı'mn üzerine kurulan çok uzun, ama alçak barajların yardımıyla gerçekleştirilirdi.
Bunlar Nil'in taşkınlarını denetliyor, ama fazla su depolanmasına olanak, vermiyordu. Assuan Barajı'nın yapımından sonra Nil'in sularının dev baraj gölünde toplanması sağ­landı.
Kuzey Amerika'da Sulama
Kanada'da sulama işlerinin büyük bölümü kişiler ve özel şirketlerce yürütülür. Bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan en büyük proje, Alberta'da 160.000 hektar dolayındaki top­raklara su sağlayan Kanada Pasifik Demiryo­lu projesidir. Bu projenin en önemli bölümle­rinden biri Bassano Barajı'dır. Saskatchewan ve İngiliz Kolumbiyası'nda da sulama sayesin­de geniş alanlar t anma açılmıştır.
ABD'de 19. yüzyılın sonlarına kadar dü­zenli bir sulama projesi uygulanmadı. Öncele­ri, doğal olarak tarıma elverişli toprakların fazlalığı nedeniyle kurak bölgelerden yarar­lanmaya yönelik herhangi bir girişime gerek yoktu. Ama batıya göçün hızlanmasıyla yeni toprakların tarıma açılması gündeme geldi, bu da sulamayı zorunlu kıldı. İlk sulama sistemlerinden birini 1847'de Büyük Tuz Gö­lü çevresine yerleşen Mormonlar kurdu. 
1901'de Theodore Roosevelt'in başkan ol­masından sonra ülkenin sulama gereksinimi­ne önem verilmeye başlandı. Hükümet batı eyaletlerinde toprak satarak önemli ölçüde mali gelir sağladı ve bu gelirle barajlar, kanallar, sulama tesisleri kurdu, çiftliklere su bağladı. Çiftçilerden kullandıkları suyun pa­rası alındı, bu parayla yeni sulama tesisleri yapıldı.
Amerika'daki barajların pek çoğu sulama amacıyla kurulmuştur; Colorado Irmağı üze­rindeki Hoover Barajı, Washington'da Columbia Irmağı üzerindeki Büyük Coulee Ba­rajı ve California'da Sacramento Irmağı üze­rindeki Shasta Barajı bunlardan bazılarıdır.
Barajlarda su depolandıktan sonra, suyu gereken yerlere taşımak için kanal yapmak gerekir. Kanal yapımı oldukça güç bir mühen­dislik çalışmasıdır. Suyu en düz yoldan taşıya­bilmek için dağların içine tüneller açılır. Kanalların dik yamaçlardan indiği yerlerde suyun yatağından taşacak kadar hızlı akması­nı önlemek için setler yapılır. Bazı yerlerde suyu dik yamaca çıkarıp indirmek için sifon tekniği kullanılır.
ABD'nin batı kesimlerindeki su kaynakla­rını geliştirmek amacıyla gerçekleştirilen Co- lorado-Big Thompson Projesi son derece büyük ve çarpıcı bir mühendislik ürünüdür. Projenin ilginç tesislerinden biri 20 kilometre­lik Alva B. Adams Tüneli'dir. Proje Kayalık Dağlar'ın batı yamaçlarındaki fazla suyu doğu yamaçlarındaki ^ kurak bölgelere aktarma amacıyla tasarlanmıştır. Bu tünel sayesinde aktarılan suyla 284.000 hektar alan sulu tarı­ma açılmıştır. Barajlarda ve ana kanallarda yüksek yerlere kurulan hidroelektrik santral- lardan, sulama pompalarının çalıştırılması, kırsal bölgelerin elektriğe kavuşturulması ve bölgenin maden kaynaklarının geliştirilmesin­de yararlanılmaktadır.
Sulama Yöntemleri
Sulama tesislerinden çiftliğe ulaşan su, temel olarak dört amaçla kullanılabilir: Birincisi, çiftçi zaman zaman yapay su baskını yaratabi­lir; buğday ve pirinç genellikle bu şekilde sulanır. İkincisi, suyun toprakta açılan ve karık denen kanallar boyunca akarak toprağa sızması sağlanabilir. Bu yöntem, sıralar halin­de yetiştirilen patates, şekerpancarı ve mısır gibi ürünler için iyi bir yöntemdir, ayrıca
meyve bahçelerinde de uygulanır. Üçüncü yol, suyu yeraltına döşenmiş delikli borular­dan geçirmektir. Ama bu sistemin kurulması oldukça pahalıdır ve borular  sık sık tıkanır.
Sonuncu yol, çiftçinin suyu püskürterek kullanmasıdır; buna yağmurlama yöntemi de­nir. Yüksekten geçirilen delikli borulara pom­palanan su, yağmur gibi ekinlerin üzerine serpilir. Bazen döner püskürtme muslukları ve portatif borular kullanılır. Öbür yöntem­lerden farklı olarak yağmurlama tekniği dik yamaçlı yörelerde de uygulanabilir. Ayrıca, çiftçi püskürtme sistemini kullanarak ekinleri­nin dondan zarar görmesini de önleyebilir, çünkü püskürtülen su topraktaki donmuş suyu eritir.
Hangi sulama yöntemi uygulanırsa uygulan­sın, toprağın suyla dolmasını önlemek için iyi akaçlanması gerekir. Sulama sisteminin taşı­dığı fazla suyun kendiliğinden boşalmasını sağlayacak doğal akaçlamalı alanların sayısı çok azdır. Eğer toprağın akaçlanması yeterin­ce dikkate alınmazsa, sulama sistemleri bek­lenenin tersine ürün verimini azaltabilir, hatta bazı yerlerde toprağın tümüyle terk edilmesi­ni gerektirecek zararlara yol açabilir.
Bunun nedeni, kurak bölgelerdeki toprağın genellikle alkali tuzlar içermesidir. Bu tuzlar sulama suyunda çözünür ve özellik­le alçak kesimlerde toprağa yayılır. Akaçlama yetersizse tuz toprakta kalır ve geniş alanları zehirleyebilir.
Günümüzde dünyadaki toprakların dörtte birinden biraz fazlası ekilmektedir. Kalan bölümün çoğu bugün uygulanan yöntemlerle ekilebilir durumda değildir, ama sulama ve akaçlamayı da içeren çağdaş yöntemlerle eki­me açılabilecek alanların büyüklüğü hiç de az değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder