Ana Sayfa Bilgi Bankası

9 Aralık 2010 Perşembe

ANATOMİ


Anatomi, Yunanca'da "çıkarmak" anlamına gelen "ana" ve "kesmek" anlamına gelen "tome"den türetilmiş bir kelimedir.Canlıların yapısı ve düzeni ile ilgilenen bilim dalıdır.
Hayvanlarla ilgilenen hayvan anatomisi (zootomy) ve bitkilerle ilgilenen bitki anatomisi (phytonomy) olarak iki alt daldan oluşur.
Temel tıp bilimlerinden biri olan insan anatomisi ise insan vücudundaki organların tanımlanması, büyüklük, biçim gibi özelliklerinin ortaya konması, birbirleriyle olan ilişkilerinin belirlenmesi ve bunların hekimliğe uygulanmasıyla ilgili bilimsel uğraş alanıdır.
Sanatçılar da insan ve hayvan anatomisiyle ilgilenmişler, çizimlerini oluştururken bu bilgiden faydalanmışlardır.
Anatomi vücut yapılarını ele alış biçimlerine göre çeşitli adlar alabilmektedir:
Anatominin Alt Bölümleri:
  • Topografik anatomi: Vücut yapılarını bölge bölge inceleyen anatominin alt dalıdır.
  • Sistematik anatomi: Vücut yapılarını organların biraraya gelmesiyle oluşan organ sistemleri düzeyinde ele alan anatomi dalı.
  • Karşılaştırmalı anatomi: İnsan ile başka canlıların vücut yapılarındaki benzer ve farklı tarafları karşılaştırmalı olarak ele alan ve bunu insan anatomisinin daha iyi anlaşılmasında kullanan anatomi dalı.
  • Klinik anatomi: Vücut yapılarının hastalıklara tanı koyma aşamasındaki rollerini ortaya koyan alt uğraş alanıdır.
  • Nöroanatomi: Sinir sistemi anatomisi ile ilgili dalıdır.
  • Gelişimsel anatomi: Embriyoloji
  • Mikroskobik anatomi: Histoloji
  • Patolojik anatomi (anatomopatoloji): Hastalıklı organları inceler...
  • Radyolojil anotomi:radyografi sonucu elde edilen radyogramda organ yapılarının ve organlar arası ilişkilerin incelenmesidir.
Anatominin İnceleme Alanına Giren Vücut Yapıları:

Kemikler:  
Kemik, vücudu oluşturan dokular arasında en sert olanıdır. Organizmada gerçek anlamda destek görevi yapan dokudur. Ayrıca organizmanın kalsiyum depolarıdır. Kalsiyum bakımından doymuş olduklarından serttir. Sert olmalarına rağmen kıkırdak dokusundan farkları damar içermeleridir. Bu doku yapısında çeşitli tipte hücreler (osteosit, osteoblast, osteoklast) ve hücrelerarası madde (matrix) bulunmaktadır. Kemiğin enine kesiti incelendiğinde dış ve iç yüzeyleri bir zarla örtülüdür. Bunlardan dıştakine; periosteum, iç yüzeydekine; endosteum denir. Bu zarlar düzensiz sıkı bağ dokusundanyapılmışlardır. Periosteumun hemen altında dış halkasal sistem yer alır. Endosteumun hemen üstünde ise iç halkasal sistem bulunur.
Havers sistemleri ise (osteon) iç ve dış halkasal sistemlerin arasını doldurur. Volkmann kanalları ise komşu Havers kanallarını birleştirir.
Yetişkin bir insan iskeleti 207 kemikten oluşmaktadır. Fakat yeni doğan bir bebeğin ise 300'e yakın kemiği bulunmaktadır. Bu farklılığın sebebi ise insanın yetişkin haline gelirken kemiklerin zamanla birleşmesiyle yeni kemiklerin ortaya çıkmasıdır.
Kıkırdaklar:

Kıkırdak veya kartilaj hayvansal bir dokudur. Vücutta yarı taşıyıcı bir görev üstlenir. Kemik dokudan daha yumuşak ve esnek bir matrise sahip olan kıkırdak dokuda damar bulunmaz, kıkırdak hücreleri bu matristen difüzyon yoluyla madde alış verişi yaparlar.
Kıkırdak eklemlerde, göğüs kafesinde, kulakta, burunda, boğazda ve omurlararası disklerde bulunur. Üç ana kıkırdak tiği mevcuttur: hiyalin, elastik ve fibröz kıkırdak (fibrokartilaj).

Hücreler 

Kıkırdak doku (kondrosit) ve (kondrosit) öncülleri olan kondroblast ihtiva eder. Kondroblastlar matrisin salgılanması ve bakımından sorumludurlar. Matris içindeki kontroblastlar olgunlaşarak kondrositlere dönüşürler. Kondrositler lakuna olarak adlandırılan boşluklarda bulunurlar. Kondrositlerin hemen etrafındaki matrise teritoryal matris denir. 

Lifler 

Kıkırdak kolajen ve elastik lifler içerir. Hiyalin kıkırdakta, Tip II kolajen kuru ağırlığın yaklaşık %40'nı oluşturur. Elastik kıkırdak da elastik lifler içerir. Fibrokartilaj hiyalin kıkırdaktan daha büyük oranda kolajen ihtiva eder.

Kıkırdak tipleri
Üç farklı kıkırdak tipi bulunur. Bunların hepsi bulundukları yerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde farklı özelliklere sahiptir.,

Hiyalin Kıkırdak 

En sık rastlanan kıkırdak tipidir. Hiyalin sözcüğü Yunanca hyalos yani "cam" sözcüğünden türemiştir. Yarısaydam (ışığı hafif olarak geçiren) matrisi nedeniyle bu ismi almıştır. Hareketli eklemlerde bulunur. Ayrıca kemiklerin içinde kemikleşme merkezi olarak çalışacak şekilde bulunur. Ek olarak burun, gırtlak ve nefes borusu gibi büyük solunum yolları duvarlarında da bulunur.Hiyalin kıkırdağa mikroskop altında bakıldığında bazı hücrelerin birbirinden ayrılmadığı,ikili veya üçlü halde kaldığı görülür ki bunlara izogen gruplar denir.

Elastik Kıkırdak 

Elastik kıkırdak (sarı kıkırdak olarak da anılır) kulak kepçesinde ve çeşitli borularda (örneğin: gırtlak, östaki borusu) bulunur. Bu borulardaki kıkırdak boruların sürekli olarak açık kalmasını sağlar. Elastik kıkırdak hiyalin kıkırdağa benzerdir fakat hiyalin kıkırdaktan farklı olarak, Tip II kolajenin yanı sıra matrise dağılmış elastik lifler içermesidir. Bu dokuyu sert ama elastik kılar.

Fibröz Kıkırdak (Fibrokartilaj) 

Fibröz kıkırdak veya fibrokartilaj, ismini yoğun oranda fibröz doku içermesinden alır. Zaman zaman beyaz kıkırdak olarak da anılır. Omurlararası disklerde, bazı tendon veya ligamanların kemiklere bağlandığı yerlerde bulunur. Omurlararası disklerde bulunan fibröz kıkırdak hiyaline oranla daha fazla kolajen ihtiva eder. Hiyalin ve elastik kıkırdakların tersine, fibröz kıkırdağın perikondriyumu bulunmaz.
Eklem:
Eklem iki kemiğin, vücut bölümlerinin hareket edebilmesini sağlamak için, birleştiği kısıma verilen isimdir.
Hareket yeteneklerine göre eklemler üç çeşittir:
  • Oynar Eklem: Kol ve bacaklarda olduğu gibi hareket yeteneği fazla olan eklemlerdir.
  • Oynamaz Eklem: Kafatasını oluşturan kemikler arasında oynamaz eklem görülür. Bu kemikler, girinti ve çıkıntılarla birbirlerine oynamaz eklemlerle sıkıca bağlanırlar.
  • Yarı Oynar Eklem: Omurgadaki omurlar arasındaki eklemler, yarı oynar eklemlerdir. Sınırlı olarak hareket ederler.
  • Hızlı Oynar Eklem: Eldeki parmak lar arasındaki eklemler, çok hızlı oynayan eklemdir.
Oynamaz eklemler, Kafatası kemiklerinin birbirlerine eklendikleri yerlerdeki eklemlerdir. Buradaki eklem yerleri, bir testerenin dişleri gibi birbirlerine geçme şeklindedir. Kemikler, bu girinti ve çıkıntılarla, birbirlerine oynamayacak şekilde eklenmiş durumdadırlar.Yarı oynar eklemler, omurgayı meydana getiren omurların birbirlerine olan eklemlerindeki eklemlerdir. Bunların oynamaları pek azdır.
Oynar eklemler, Kol ve bacak kemikleri bağlantı yerlerindeki eklemler, oynar eklemlerdir. Bunlar, iki bağlantı kemiğinin, eklem yerlerinde istenen hareketi verecek şekilde oynayabilmesini sağlamış olurlar. Böylece, bu eklemlerin bulunduğu kemikler, çeşitli hareket yeteneğine sahip eklemler özelliğini kazanmış olurlar.
Oynar eklemlerdeki kemiklerden birinin başı, öbür kemiğin çukuruna girmiş şekildedir. İki kemik, birbirlerine eklem bağları ile bağlanmıştır. Kemiklerin birbirlerine sürtünmeleri sırasında aşınmalarım önlemek için, bu eklem yüzlerinde kıkırdak yastıkları ve buraları yumurta akı bir madde ile sıvayarak kaygan hale getiren eklem kesecikleri bulunur.Eklem aralığındaki bu sıvının korunması ve her iki kemiğin hareket kaabiliyetinin sağlanması görevide eklem kapsülüne aittir.Oynar eklemlerin etrafında birde hareketleri sağlayan ve eklem hapsülünü koruyan ligamentler vardır.Kasların bitiş noktalarını oluşturan ligamentler aynı zamanda eklemin hareketlerinin yönlerini belirler.Bazı oynar eklemlerin iç kısmında yani kapsülün içinde kalacak şekilde menisküs denilen yapılar ve iç ligamentler bulunur.(diz eklemi)

Kaslar:
Kas, vücutta bulunan, gelişmekte olan asıl hücreciklerin mezodermal tabakalarından oluşan, büzülebilen bir dokudur. Vücuttaki görevi güç oluşumu ve dış veya iç arası) hareket sağlamaktır. Kas hareketlerinin büyük çoğunluğu bilinç dışında gerçekleşir ve yaşam için gerekli fonksiyonların gerçekleşmesi için büyük önem taşımaktadır (kalbin kasılarak kan pompalaması gibi). Gönüllü kas hareketleri vücüdun hareket etmesi için kullanılır.
Kaslar, çizgili, düz ve kalp kası olmak üzere üçe ayrılır. Çizgili kaslar, isteğimiz doğrultusunda çalışan kaslardır. Düz kaslar isteğimiz dışında çalışır. Kalp kası da bir çizgili kas olmasına rağmen, isteğimiz dışında çalıştığı için, kalp kası adı verilmiştir. Kasların faydaları şunlardır.
  • 1 iskeletle birlikte vücudumuza şekil verir.
  • 2 kemiklere destek görevi yapar.
  • 3 iskeleti oluşturan kemik ve eklemleri hareket ettirir.
Kasların Ortak Özellikleri Kasların 5 çeşit özelliği vardır:
1. Uyarılabilme: Kaslar, her canlı kitle gibi, kendilerine yapılan bir uyarıya cevap verme özelliğine sahiptir. Kasların bu uyarıya cevabı: "Kasılma" şeklindedir.
2. İletebilme: Kaslar, doğal koşullarda, kas-sinir-kas arasındaki uyarıyı "Snaps" yolu ile yani sinir sistemi yolu ile iletebilme özelliğine sahiptir.
3. Kasılabilme: Kasların, kendilerine yapılan uyarılara cevabı kasılma şeklinde olur. Beş çeşit kasılma tipi vardır.
İzometrik Kasılma: Uzunluğu sabit kalan, fakat gerimi artan, statik bir kasılma şeklindedir. Bütün tabii kasılmaların başlangıcını izometrik kasılmalar oluşturur.
Konsantrik Kasılma: Kasın gerimi aynı kalırken, boyu kısalır. Yani, kısalarak meydana gelen dinamik bir kasılma türüdür. Vücut geliştirme çalışmasında bu tip kasılmalar çok iyi bir örnektir. Bu kasılmaya aynı zamanda "İzotonik kasılma" da denir. Genellikle insanın kassal aktiviteleri, izometrik ve izotonik kasılmaların birbiri ardına yapılmasından veya her ikisinin beraberce uygulanmasından oluşur. İzometrik ve İzotonik kasılmaların beraberce olması, yani kasın her geriminin hem de uzunluğunun değişmesine de "Oksotonik Kasılma" denir
Eksantrik Kasılma: Dinamik bir kasılma türüdür. Kasın gerimi artarken, boyu uzar, yani konsantrik kasılmanın aksine, uzayarak meydana gelen, bir kasılmadır.
İzokinetik Kasılma: Sportif aktivitelerde uygulanan yeni bir kasılma şeklidir. Bir egzersizin tümünde, sabit hızda, maksimal ölçüde yapılan bir kasılma şeklidir.
Tetanik Kasılma: Bu kasılma, tek kasılmaya oranla 4 misli daha kuvvetli, uzun süreli ve daha ekonomik kasılma şekli olup, daha fazla iş görür. İstemli hareketlerimiz genellikle devamlı, yani tetanik kasılmalar şeklindedir. Kasa gelen ve tek bir uyaranın oluşturduğu kasılma bitmeden arka arkaya sık sık uyaranlar verilirse, kas gevşemeye vakit bulamaz ve devamlı bir kasılma gösterir. Tetanik kasılmanın meydana geldiği en düşük uyaran frekansına "Kritik Frekans" adı verilir.
4. Elastik Olma: Kası istirahat uzunluğundan daha öteye gerip, uzatırsak bir direnç ile karşılaşırız. Bunu yapan, yani kası geren ve uzatan kuvvet kesildiği zaman, kas yine istirahat uzunluğuna döner. Bu aksın "Elastik olma" özelliğidir. 5. Viskoz Kitle Olma: Kaslar, şeklini değiştirmek isteyen kuvvetlere karşı iç sürtünmeler nedeni ile bir direnç gösterirler. Kendilerine tatbik edilen kuvvet ile kasın direnmesi arasındaki denge hemen değil, ancak bir zaman sonra meydana gelir. Bu durum kasların "Viskozite" özelliğidir. Kas, yaptığımız bir hareket veya egzersiz neticesinde uzatılacak olursa, bu hareketin oluşturacağı uzunluğa hemen erişmeyip, uzamanın son kısmı yavaş yavaş meydana gelir. Diğer taraftan, hareket bitince normal uzunluğuna hemen dönmez. Kasın viskozite özelliği onun bir çeşit korunma mekanizmasıdır. Bunu, kapıların çarpmasını önleyen ve yavaş kapanmasını sağlayan yay mekanizmasına benzetebiliriz. Kaslarda bu özellik olmasa idi, ani ve şiddetli kasılmalarda, kas ve kemit bütünlüğü tehlikeye girer ve kopmalar olurdu. Viskoz özellik bir çeşit frenleme görevi yapmaktadır.
Solunum sistemi:




Solunum sistemi, kandaki karbondioksit (CO2) gazının oksijen gazı (O2) ile yer değiştirmesini sağlayan sistem.
Solunum sisteminde burun ve ağız yardımıyla dışarıdan alınan havanın içindeki oksijen yutak, gırtlak ve soluk borusundan geçtikten sonra akciğerlere gelir. Bronş ve bronşçuklardan sonra alveollere gelir. Alveollerden kana geçer. Kan, hücrelere oksijeni taşır. Hücreler bu oksijeni kullanarak enerji elde ederler. Kan yardımıyla karbondioksit, tekrar alveollere gelir. Alveollerin içindeki kılcal damarlarda bulunan karbondioksit bronşçuk, bronş, soluk borusu, gırtlak ve yutaktan geçtikten sonra bu sefer ağız ve burundan çıkar.
Dolaşım Sistemi:Dolaşım sistemi (veya kardiyovasküler sistem) maddelerin vücuttaki dolaşımını sağlayan organ sistemidir. Ayrıca, vücut sıcaklığını ve pH'yi dengelemeye yardımcı olur. İki tip dolaşım sistemi vardır: açık dolaşım sistemleri ve kapalı dolaşım sistemleri. Hiç dolaşım sistemine sahip olmayan canlılar da mevcuttur. Canlıların yapısı geliştikçe, dolaşım sisteminin yapısı da gelişir.
Üreme sistemi:
Üreme sistemi, bir canlının üremesinde rol alan anatomik yapıların bütününe verilen bir isimdir. Bir organ sistemi olan üreme sistemi, üreme organlarını barındırır. Farklı canlılar farklı şekillerde ürerler ve bu nedenle üreme sistemleri canlıdan canlıya büyük değişiklik gösterir. Üreme sistemleri canlının üreme tipine uyum sağlayacak şekilde gelişmiştir. Erkeklerde sperm ve kadınlardaki yumurtalık ile döllenme olur ve bebek oluşur(insanlar için)
Sindirim Sistemi:
Sindirim sistemi mekanik (fiziksel) ve kimyasal sindirim olarak ikiye ayrılır. Mekanik (fiziksel) sindirim molekülleri kücük moleküllere ayırmaktır. Kimyasal sindirim ise besinleri en küçük yapı taşına kadar ayırmaktır. Sindirim sistemi, sindirim borusu (sindirim kanalı) ile sindirim bezlerini içeren, çok hücreli hayvanlarda yiyeceğin vücuda alınımı, sindirilmesi, gerekli besin ve enerjinin absorbe edilmesi ve atık maddelerin vücuttan atılması ile ilgilenen organ sistemidir.
Sindirim sistemi ve sindirim borusu hayvandan hayvana belirli oranda değişiklik gösterir. Örneğin bazı hayvanlar çok odalı midelere sahiptirler.
Çoğu Antik Çağ ve Orta Çağ anatomistleri mide, bağırsaklar gibi sindirim sistemi organları hakkında kabaca doğru fikirlere sahipti. Yine de bu yanlış ve hatta bir bakıma absürd fikirler ortaya atılmadı anlamına gelmez. Örneğin Rönesans'ın önemli bilgin ve sanatçısı Leonardo da Vincisindirim sisteminin solunum sistemine yardım ettiği fikrine sahipti. Sıkışan bağırsakların, içlerinde üretilen sıvılaşmış havayla, diyaframı yukarı doğru ittiğine ve böylece diyaframın akciğerlere basınç uyguladığına inanmaktaydı. Sindirim sisteminin ve sindirim sistemi organlarının insan için önemi eski çağlardan beri bilinmektedir.
Sinir Sistemi:
Sinir sistemi (veya sinir ağı), canlıların içsel ve dışsal çevresini algılamasına yol açan, bilgi elde eden ve elde edilen bilgiyi işleyen, vücut içerisinde hücreler ağı sayesinde sinyallerin farklı bölgelere iletimini sağlayan, organların, kasların aktivitelerini düzenleyen bir organ sistemidir.
Beyine sahip sistemi düşünce ve duygu üretmez veya iletmez. Süngerler dışında tüm çok hücreleri hayvanlarda bulunur. Beyin insan vücudunun en önemli organlarındandır. Sinir sisteminde bulunan hastalıklar; menenjit, şizofreni, Alzheimer hastalığı, kortikal görme bozukuluğu, parkinson, epilepsi( Sara),Multiple Skleroz(MS) bunlar sinir sisteminde bulunan bazı hastalık çeşitleridir. Sinir sistemi iki bölümden oluşur merkezi sinir sistemi ve çevresel sinir sistemi.
1. Merkezi Sinir Sistemi
Sinir sisteminin yönetici ve denetleyici kısmıdır. Kafatası ve omurga içindeki sinirsel organlardan oluşur.
a. Beyin : Kafatası içerisindeki en büyük sinirsel organdır. Yüzeyi girintili çıkıntılı olup iki yarım küreden oluşur. Beyinle kafatası arasında bulunan 3 katlı zar beyni sarsıntılardan ve darbelerden korur. Yapısında milyarlarca sinir hücresi ağ şeklinde bulunur. Beyin yardımıyla insan vücudunda;
– Duyu organlarından gelen uyarılar değerlendirilir.
– Problem ve olaylar düşünülür, çözülür.
– Öğrenme faaliyeti ve hafıza olgusu sağlanır.
– Acıkma, susama, uyku, uyanıklık düzenlenir.
– Kan basıncı ve vücut sıcaklığı düzenlenir.
– Hormonların salgılanma zamanı belirlenir.

b. Beyincik : Yapısı beyne benzer ve küçüktür. İki yarım küreden oluşur. Kafatasının arka alt tarafında bulunur. Beyin, iç kulak ve iskelet kaslarıyla bağlantılıdır. Beyincik yardımıyla insan vücudunda;
– Kol ve bacaklardaki kasların birbiriyle uyumlu çalışması sağlanır.
– Kol ve bacaklardaki kasların çalışma derecesi düzenlenir.
– Aktif hareketin dengeli olması sağlanır.
c. Omurilik soğanı : Yüzeyi düz olup soğana benzer bir şekle sahiptir. Boynun üst kısmında bulunur. İstem dışı çalışan iç organları yönetir.
Omurilik soğanı yardımıyla insan vücudunda;
– Solunum sisteminin çalışması düzenlenir.
– Dolaşım sisteminin çalışması düzenlenir.
– Boşaltım sisteminin çalışması düzenlenir.
– Sindirim sisteminin çalışması düzenlenir. Omirilik soğanının bu bakımdan yutaklada alakası vardır.
d. Omurilik : Sırtdaki omurga içerisinde bulunur. Yüzeyi düz olup sinir kordonunundan oluşur. Kafatası organları ile vücut organları arasındaki bağlantıyı sağlar.
Omurilik yardımıyla insan vücudunda;
– Beyinle organlar arasında bilgi iletimi sağlanır.
– Refkles davranışlarının oluşması düzenlenir.
Refleks : Vücuda yapılan ani ve güçlü etkilere karşı vücudun aynı şekilde tepki göstermesidir. İstemsiz olarak yapılır. Vücudu koruyucu özelliğe sahiptir. Kazanılma şekline göre 2 çeşidi bulunur.
Doğuştan kazanılan (kalıtsal) refleks : Genlerle ilgili olup nesilden nesile aktarılır. Her insanda aynı şekilde bulunur.
– Doğan çocuğun emme hareketi
– İğne batan parmağın çekilmesi
– Gürültülü sesten ürkme
– Göz bebeğinin büyüyüp küçülmesi
Sonradan kazanılan (şartlı) refleks : Doğumdan sonra deneyimlerle ve öğrenme sonucu kazanılır. Nesilden nesile aktarılmaz.
– Limon görünce ağzının sulanması
– Örgü örme, dans etme, yüzme davranışları
– Bisiklet ve araba sürme davranışları

2. Çevresel Sinir Sistemi
Vücudu ağaç kökü şeklinde saran sinir liflerinden oluşur. Merkezi sinir sistemi ve vücut organları arasındaki sinirsel iletimi sağlar.

Sinirlerin Yapı ve Özellikleri
Sinir dokusunu oluşturun hücrelere nöron denir. Milyarlarca nöron insan vücudunu ağ gibi sararak yönetimi sağlarlar. Nöronlar görevleri için aşırı farklılaşmış olup bölünme yetenekleri yoktur. Çalışmaları sırasında bol miktarda enerji harcarlar. Nöronların şekilleri benzer olup 3 kısımdan oluşurlar.
Dendrit : Kısa ve çok sayıda olan uzantılardır. Çevreden aldıkları uyarıları aksona taşırlar.
Akson : Uzun ve bir tanedir. Dendritten aldığı uyarıları hedefi olan organa doğru taşır.
Gövde : Nöronun çekirdek ve organellerinin bulunduğu sitoplazma kısmıdır. Hücredeki hayatsal olayları gerçekleştirir.
Miyelin kılıf : Bazı nöronlarda, aksonların çevresiyle yalıtımını sağlayarak uyartıların daha hızlı taşınmasını sağlar.
Uyarı : Nöronları etkileyen çevresel değişmelerdir.
Uyartı (İmpuls) : Uyarılar etkisiyle nöronlarda oluşan elektiriksel ve kimyasal değişmelerdir. İnsan vücudunda görev ve taşınan bilginin farklılığına göre 3 çeşit sinir hücresi kullanılır.
Duyu nöronu : Uyarıları duyu organlarından merkezi sinir sistemine taşır.
Motor nöron : Merkezi sinir sisteminden organlara doğru emir taşır.
Ara nöron : Merkezi sinir sistemini oluşturur.
Uyarı ve emirler sinirler üzerinde uyartılar şeklinde taşınırlar. Taşınma hızları sabit olup oluşma miktarları değişebilir. Uyartılar nöronlar üzerinde iyonlar yardımıyla elektriksel; Nöronlar arasında hormonlar yardımıyla kimyasal olarak taşınır. Nöronlar birbirine bağlandığı bölgelere sinaps denir. Sinapslar bir nöronun aksonuyla diğerinin dendriti arasında kurulur. Uyartılar sinapslar üzerinde salgılanan özel hormonlarla taşınır. Böylece uyartının hangi yolu takip ederek hangi organa ulaşacağı belirlenir.
Endokrin Sistem:
Endokrin sistemi, ya da iç salgı bezleri; salgılarını, vücudun başka bölgelerindeki hedef hücrelere ulaştırabilmek için kana veya lenfe veren bezlerin tümüdür. Hipofiz, tiroit, paratiroit, epifiz ve böbreküstü bezleri, iç salgı bezlerine örnektir.
Salgılarını dolaylı olarak kana veren, salgı kanalları olmayan bezlerdir.Önemlileri şunlardır Kalkansı bez : Tektir, boynun ön ve altındadır. Soluk borusunun önünde bulunur. Alt bacakları kısa bir H harfi biçimindedir. Dar bir orta bölümle piramit biçiminde iki yan lobtan yapılmıştır.
Bezin içi kolloidal bir cevherle dolu ve çevresinde konjunktival bir yapı ile çevrili oluşumlardan meydana gelmiştir. İçindeki kolloid maddesi koyuca kıvamda bazen renklidir. Bezin salgısı bazal ve iyod metabolismalarını ayarlar. Büyüme ve gelişmede önemli görevi vardır. Paratiroid'Ier: Kalkansı bezin arka yüzündedir. Kalkansı bezle ilgisi sade komşuluğudur. İşi büsbütün başkadır. Salgısının önemi büyüktür. Bez mercimek büyüklük ve biçimindedir. Sayış dört kadardır. Paratiroidler kalsium metabolizmasını düzenler, kan da kalsiumun sabit kalmasını sağlar. Timus : Göğüs boşluğunda soluk borusunun önünde, iki akciğerin arasında bir iç salgı bezidir.
Büyüklüğü üç yaşına kadar artar. Bu yaştan sonra küçülür. Yetişkinde artıkları bulunur. Üç yaşında ağırlığı 10 gr. dır. Küçüklerde çıkarılması gelişmeyi geciktirir. Bezin büyüklerde küçülmemiş olması normal sayılmaz. Hipofiz : Beynin alt yüzünde, Türk eğeri içinde yarım gram kadar ağırlıkta küçük bir bezdir. Yutakdan ayrılan bezin 2/3 nü yapan epitel dokusunda bir ön lobla, yuvarlak, küçük sinirsel yapıda, beyne bağlı bir arka lobu vardır. Ön ve arka lobların dokusu ayrı olduğu gibi işleri de ayrıdır. Bezin az çalışması gelişmeyi geciktirir. Cücelik yapar. Salgının gelişmede artması üst ve alt tarafı uzatarak devlik yapar. Yetişkinde salgının artması akromegali denen doğrudan doğruya düz kaslar üzerine tesir yapan bir cevher bulunur. Böbreküstü bezi: Her iki böbreğin üst ve iç bölümünde bulunur. Damardan zengindir. Rengi gri, ağırlığı altı gram kadardır. Böbrekle ilgisi sade komşuluğudur. Salgısının iki büyük önemi vardır: 1 - Kasların çalışmasından doğan toksinleri tadil eder, 2 - Yaptığı adrenalin cevheri aracılığı ile sempatik sistemden sinir alan atardamar kaslarına tesir yaparak kan basıncını ayarlar. Bunlardan başka böbreküstü bezinin C vitamini depo edilmesinde görevi vardır.
Deri:
Deri veya cilt, insanlar ve hayvanların vücutlarını kaplayan en üst katman olup, altında barındırdığı kas ve organları koruyan ve doku tabakalarından oluşan bir örtü sistemi organıdır. Bu tabakanın altında yağ tabakası vardır. Yağ tabakası vücudumuzu sıcak tutar ve darbelere karşı korur. Burada bulunan ter bezleri boşaltıma yardımcı olur.
Cilt bizi dışarıya karşı koruyan bir bariyerdir. Aynı zamanda vücut ısısını ve su dengesini korur, çeşitli zararlı maddelerin ter yoluyla vücuttan atılımını gerçekleştirir. Kabaca üç tabakadan oluşur. En altta,destek dokusu olan kollajen, kan damarları ve salgı bezleri bakımından zengin dermis tabakası yer alır. Ortada stratum bazale denilen sürekli yeni hücrelerin yapıldığı tabaka vardır ki bu hücreler yavaş yavaş cildin üst tabakalarına doğru yolculuk yaparlar ve yaklaşık 14. günde artık canlılıklarını kaybetmeye başlayarak en üstte birikirler ve stratum korneumu (boynuzsu tabaka) oluştururlar. Normal bir cildin sağlığını ve güzelliğini sürdürebilmesi için en üstteki ölü hücrelerin sürekli dökülüp yenilenmeleri gerekir. Çünkü dökülüp yenilendikçe yeni deri daha temiz olur. İnsanın cildi kendini yaklaşık her 28 günde bir yeniler. Erkeğin cildi bir kadının cildine bakarak daha kalındır ve bu yüzden kendini yenileme süreci daha uzundur.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder