Ana Sayfa Bilgi Bankası

6 Kasım 2010 Cumartesi

Mimari eserler..

Düz çatili Selçuklu Camilerinin
kubbeli düzene çevrimis ilk örnegidir

Bursa'nin bu en büyük camisinin yapimina 1. Murat zamaninda baslanmis, Yildirim Bayazit zamaninda devam edilmis ve Çelebi Mehmet zamaninda bitirilmistir. Ulucami, düz çatili Selçuklu camilerinin kubbeli düzene çevrilmis ilk örnegidir.

Boyutlari 56x88 m. olan Ulucami 20 kubbelidir içinde 12 büyük ayak vardir. Bu ayaklar caminin için bes sahina çevirir. Bes sahindan her biri dört kubbe ile örtülüdür. Tel kafesli orta kubbeden bol isik girer.

Ulucani'nin çok kubbeli olugundan baska özellikleri de vardir: Içindeki sadirvan ve havuzu, abanozdan çivisiz olarak yapilan ve Türk dogramaciliginn birsaheseri olan minberi, duvarlarini süsleyen ünlü hattatlarin birbirinden, güzel yazilari..

Ortadaki kubbenin altinda bulunan sadirvan 18 köselidir. Fiskiyeden akan sular 3 katli ve 8 delikli yalaklarin birinden obürüne geçerek, caminin sessizligi Içinde kulaga çok hos gelen bir sirilti Ile havuza dökülür. Havuzun çevresinde abdest almak için 16 musluk varditr

Bursa'nin en büyük camii olan Ulu cami iki minarelidir.



YESIL CAMI

Bursa'nin en güzel anitlarindan olanYesil Cami, Sultan II. Murat zamaninda, 1422'de tamamlandi. Ölçülerinin ahenk ve asaleti, kabartma ve süslemelerinin zerafeti ve bollugu, çinilerinin piril piril isildamasiyla ünlü olan Yesil Cami ve onunla birlikte Yesil Türbe, ortaçagin dogudaki en güzel sanat eserlerindendir.

Giris kapisinin üzerinde butlunan kitabede, Ahi Bayazit oglu Vezir Haci Ivaz Pasa'nin, Çelebi Sultan Mehmed'in emriyle bu. caminin planini çizip ölçülerini tespit ettigini ve süslerini ismarladigini okuyoruz. Demekki bu saheserin yapilmasini emreden Sultan Çetebi Mehmet, emri uygula***** eseri meydana getiren de Haci Ivaz Pasa'dir.




Caminin içinde, üzerleri 12.5 metre çapinda birer kubbe ile örtülü iki sahin vardir. Sahinlarin biri ortada biri mihrab ve minberin bulundugu kisimdadir. Orta sahinda bir sadirvan bulunuyor.

Caminin bütün duvarlari üç metre yüksekligine kadar koyu yesil, açik ve koyu mavi çinilerle kaplidir. Büyük mihrabi bastan basa çinilerle örtülüdür. Mihrabin ortasi bes köseli beyaz, açik ve koyu mavi, siyah ve altin renkli çini kabartmalardan meydana gelmistir.

Bu caminin essiz güzellikteki çinilerini Mehmet Mecnun, tahta oymaciligini ve dogramaciligini Mehmet Tebrizi, süslemelerini ise Ilyas Ali ustalar yapmislardir.



YESIL TURBE

Bu türbenin minari da Haci Ivac Pasa'dir. Sekiz köseli bir yapi olan türbenin kubbesi çadira benzer. Dis duvarlar yesile çalan çinilerle kaplidir. Türbenin içi, sandukalar, mihrab, duvarlar, cümle kapisi ile cephe kaplamalari da çiniden yapilmistir. Kibleye bakan mihrabi bir sanat hazinesidir. Buradaki çiniler Iznik çiniciliginin saheser örnekleridir.

Sehrin hemen hemen her tatafindan görülebilecek bir tepeye yapilan türbede Çelebi Sultan Mehmet ile ogullari Sehzade Mustafa, Mahmut ve Yusuf ile kizlari Hafize, Alise ve Daya hatunlar yatmaktadir.

Yesil Türbe de Yesil Cami gibi Türkiyi'de ortaçagin en mükemmel eseri sayilmaktadir.

Bursa'da, tarih ve sanat hazinesi bunlardan ibaret degildir. Muradiye. Emir Sultan gibi daha baska çok güzel camiiler, hanlar, hamamlar de vardir.


RUMELI HISARI
Istanbul, surlari, ka!eleri ve kuleleri ile de meshurdur. Bunlarin bazilari Istanbul'un fethinden sonra savunma disi amaçlarla kullanilmis, yüzyillarin tesirê ile de harabeye dönmekten kurtulamamistir.


Fakat, fetihten bir yil önce yapilan Rumelihisari, bütün heybetiyle ayaktadir. Turklerin bogaz kryisina vurduklari sahip!ik mührü, silinmez damgasi olarak sapasaglam durmaktadir.



Bu eser, kale mimarisi bakimindan bir harika, Türk tarihi için kalebelgelerden biridir. Bu muazzam eser sadece 4 ay 16 günde tamamlanmistir ve bu bir rekordur. Bu kadar kisa surede yapilan hisarin üç büyük kulesi dunyanin en büyük kale burçlarina sahiptir ve bu da bugüne kadar asilamayan ikinci rekordur.
NICIN YAPILDI
Rumelihisari'nin bulundugu yer, Anadoluhêsari'nin tam karsisidir. Ìki hisar arasi bogazin en dar yeridir. Yunan istêlâsina çikan Pers krali Darã, M.Ü: besinci yiizyilda, 700 bin kisilik órdusunu, Anadolu'dan Avrupa yaka sina, bogazin o mevkiine kurulan yüzer köprüden geçirmisti. Geçmiste oldugu gibi gelecekte de burasi ordularin kitadan kitaya geçis yolu olabilirdi. Iki kitaya hükmetmek için bu geçidin güven altinda tutulmasi gerekiyordu.


Yildirim Bayezid 1393 yilmda Anadoluhisarini (Güzelcehisari) bunun için yaptirmisti. Fakat Têmurla yaptigi savas yüzünden bu hisari yaptirmaktaki amacina ulasamamisti.


Fatih Sultan Mehmed'in babasi Murad Han'in Rumeli'ye geçmesini engel lemek için Bizans imparatoru kadirgalari ile bu mevkii tutmustu. Iki kitaya hükmeden Türkler için bogaz geçidinin tam olarak güven altina alinmasi kaçinilmaz olmustu. Ayrica, Istanbul'u fethetmeye karar veren Sultan II. Mehmed, Bizans'in yardimina gelecek yabanci gemilere Bodaz geçidini kapamak gerektigini dusunuryordu.


Istanbul kusatmasindan bir yil önce Fatih Sultan Mehmed, Bogaziçi kiyilarinda bir kesif yaptirdi. Bogaz,in en dar yerini tespi t ettirdikten sonra hisarin yapilacagi yeri bizzat isaret etti. Hassa rnimarlariyla birlikte yapinin ana plånlarini bizzat hazirladi.


Fatih, bin duvarci ve dülger ile çok sayida amele ve harç ustasi, ayrica hi sarin yapim icin gerekecek malzemelerin ternini lçin ülkenin her yanina emir gönderdi.

BIZANS IMPARATORUNUN KORKUSU
Bizans lmparatoru Konstantin Dragazes, FatIh'in kararini ögrenince korkuya kapildi. Çünkü Fatihin asil amacini anlamisti. Derhal, en zeki ve i kna kabiliyeti olan elçiierini topla***** Fatihe gönderdi. Bu elçllerle sehzade Orhan'a vermesi gereken ama bir süredir ödemedigi vergiyi de yollamisti.


Rumelihisari'nin plani


Bìzans elçileri uzun uzun diI dökerek, pek çok sebep sa*****, bu hisarin yapilmasina gerek olmadigini Sultana kabul ettirmeye, onu kararindan caydirmaya çalistilar. Bunun, iki devlet arasindaki anlasmalara aykiri ve tecavüz sayilacak bir hareket oldugunu da söylediler. Uslûplarinda hem rica ve gerekirse teminat vermek, vergiyi arttirmak gibi tavizler, hem de tehdit vardi. Fakat Fatihin cevabi kesin oldu.
BENIM KILICIMIN HUKMETTIGI YERLERE SIZIN IMPARATORUNUZUN HAYALLERI BILE ULASAMAZ
Bizans elcilerini dinleyen Fatih onlara su cevabi verdi: "Ey Rum çelebileri, ben size karsi bir tecavuzde ve anlasma hukumlerine aykiri bir davranista bulunmuyorum. Maksadim, size zarar vermeyecek sekilde kendi menfaatlerimi korumaktir.Taahhudune sadik kalmak, karsi tarafa zarar vermemek sartiyle, insanlarin kendi menfaatlerini gözetmeleri herhalde hakli ve herkese musaade olunan bir seydir. Biliyorsunuz ki Avrupa ve Asya gibi iki ayri kitada hukmediyorum ve her iki kitada muhaliflerim, muarizlarim coktur. Kendi memleketimizi kendi istegimizle hasimlarimiza birakmak istemiyorsak, her yerde hazir ve nazir olmak, her iki kitanin ihtiyaclarini karsilamak, savunmalarini temin etmek zorundayiz.


'' Ìmparatorunuzla Macarlar ittifak edip babamin Rumeli'ye geçisine mani olmak istedikleri zaman güç durumda kaldigimizi unuttunuz mu? Kadirgalariniz Bogaz'i kapadi.Babam Murad Han Cenevizlilerden yardim istemeye mecbur oldu. Ben o vakit pek gençtim ve Edirne'de bulunuyordum.Türkler ve bütün Müslümanlar bu tavriniz karsisinda dehsete kapildilar. Siz ise o durumda bizleri tahkire kalktiªniz Babam Rumeli'nde bir hisar yapmaya daha o zaman yemin etmisti. Iste o yemini ben yerine getiriyorurn''


''Denizlerine ve topraklarina sahip olamayan bir hükümdar utanilacakdurumlara düser. Sikãyet ettiginiz buhisari insa edecegim. Zaten yer bizimyerimizdir. Orasi, eskiden beri Asyadan Avrupa'ya geçis yolumuzdur. Barisin devamini istiyorsaniz bu meseleye karismazsiniz Sayet bizi geçis hakkindan mahrum etmek istiyorsaniz o zaman is degisir. Ama haddinizi bilir ve bizim islerimize karismazsaniz ben de barisi bozmam.. Sunu da iyice bilesiniz ki, benim kilicimin hükmettigi yerlere sizin imparatorunuzun hayalleri bile ulasamaz!''

FATIHIN MÜHRÜ
15 Nisan 1452 günü-hisarin insaatina baslandi. Güzel bir organizasyon ve is bölümü yápilmisti. Her bölümün insaasi bi r pasanin denetimine veriImis, Fatih, deniz tarafina düsen bölümün insaatini bizzat üzerine almisti. Denizden bakildigi zaman sag tarafta kalan kulenin yapimina Saruca Papa, sol taraftakinin yapimina Zagnos Papa, kiyidaki kulenin yapilmina ise Halil Pasa nezaret etmisti. Bugün bu kuleler bu pasalarin adlarini tasiyor.


Hisarin yapimi içiri gereken keresteler iznik'ten, Karadeniz Ereglisi'nden; tas ve kireç yine Anadolu'dan ve civardan temin edilmisti.
Fatih, insaatta görev alan isçi, usta, memur ve pasalar arasinda bir rekabet, bir yaris havasi estirmis, hiçbir masraftan kaçinmamis, böylece, i Ikbaharda insaatina baslanan hisar, yaz bitmeden, 31 Agustos günü, yani 4 ay 16 günde tammlanmisti. Bu kadar kisa bir surede meydana gelen büyük eser karsisinda dost dusman hayranligini gizleyememis, Bizans ise basina nelerin gelecegini êyice anlamisti.


Zemin katlari ile birlikte Saruca Papa ve Halil Pasa kuleleri dokuzar kat, Zagnos Pasa kulesi sekiz kat ìdi. Saruca Pasa kulesinin çapi 23,30 m. duvar'kalinligi 7 m. yüksekligi 28 metredir. Zagnos Pasa kulesinin çapi 26,70 m. duvar kalinligi 5,70 m. yiiksekligi 21 metredir. Halil Pasa kulesinin çapi da.23,30 m. duvar kalinligi 6,5 m. ve yüksekligi 22 metredir.


Buyük kulelerê birlestiren çevirme duvarlarinin kuzeyden güneye uzunlugu 250, dogudan batiya uzunlugu ise 125 metredir. Güneye bakan kulenin yakininda, cephane ve erzak mahzenlerine giden yollarin ucunda, iki gizli kaprsi vardir.


Hisar, yukaridan bütünü ile seyredildigi zaman eski yazi ile `Mehmed' ismê okunur. Fatih Sultan Mehmed, istanbul'a ilk mührünü, ismini kale ile yazmak suretiyle vurmustur.

BARIS ANTLASMASI BOZULUYOR
Bizansla baris anlasmasi daha hisarirn yapimi sirasinda bozuldu. Hisar civarindaki tarlalarda çalisan Rumlar askerlere geçis izni vermek êstemedikleri için anlasmazlik çikmis, anlasmazIik çatismaya dönüsmüs ve birkaç Rum ölmüstü. Bunun üzerine Bizans imparatoru Ístanbul kapilarini kapadi ve sehirdeki bütun

Türkleri hapsettirdì. Sultan Mehmed, bunu, baris anlasmasinin bozulmasi ve harp ilâni için hakli bir sebep saydi.


Insaati biten hêsara, Firuzaga kumandasinda 400 yeniçeri, denize en yakin olan Halil Pasa kulesine büyük toplar Yerlestirdi. Firuzaga, Bogaz'dan geçecek gemileri kontrol etmekle, vergi almakla, emrini dinlemeyen gemileri top atesiyle batirmakla göreviendirildi.


Firuzaga görevi aldiktan bir suresonra, Karadeniz'den gelen ve ticaret esyasi yüklü bir Venedik gemisi, hisardan verilen 'dur' emrini dinlemeden geçip gitmek istedi. Morosini adini tasiyan gemi kaptani, isabet almadan hizla uzaklasabilecegini sanmisti. Çünkü rüzgâr uygun yönden ve oldukªça siddetli esiyordu. Ama, üzerine yagan güllelerle kisa bir zamanda sulara gömülmekten kurtulamadi.


Bogaz geçisini kestigi için Fatih tarafindan BOGAZKESEN adi verilen hisara, daha sonra Rumelihisari dendi. Anadolu yakasindaki GÜZELCEHÌSAR da Anadoluhisari adini aldi.



Hisarin yapimindan sonra Bogazkesenden ayrilan Fatih, Istanbul surlarini çevreleyen hendeklerin kesfini yaparak Edirne'ye ulasti. Artik fetih plânini hazirlayacak ve gecikmeden uygulayacakti.


Fetihten sonra Rumelìhisari bir sure daha Bogaz'dan geçen gemilerin kontrolü için kullanildi. Daha sonra çegitli hizmetler için, 17. yilzyilda da hapishane olarak degeriendirildi. 1746 da çikan bir yanginla ahsap kismi harap oldu. I. Mahmud tarafindan tamir edilen hisarin kulelerini örten ahsap külâhlar yikilinca, kale içi kúçük ahsap evlerle doldu.


Hisarin yalniz ahsap kisimlari harap olmustu. Istanbul'un fethi için emniyet kalesi olarak yapilan ve beklenen hizmeti lâyikiyle saglayan hisar harap halde birakilamazdi. 1953 yilinda I hükümet tarafindan kurulan ve alti kisiden olusan bir heyet, hisarin onarimi için gereken çalismalari baslatti. Kale içinde bulunan evler kamulastirildi ve yikildi.


Rumelihisari bugün müze ve tarihi piyeslerin oynandigi bir açik hava tiyatrosu haline getirilmistir. Bogaz kiyisinda, yalniz Türkiye'nin degil bütün dünyanin en güzel hisari olarak hayranlik uyandirmakta, gurur ve güven vermektedir.
 
AYASOFYA


Essiz güzellikte, muhtesem bir mabed yaptirmaya karar veren Imparator Justinianus emeline kavusmis, idealini gerçeklestirmistir. Dünyaya bir mimarlik harikasi kazandirmistir.

Fakat, insanlik bugün bu saheserle övünüyorsa, bu, Türklerin sayesindedir. Onu bugünlere sapasaglam ulastiranlar, sanat harikalarinin koruyucusu olan Türklerdir.

Amerika kitasinda, Mayalar'in, Aztekler'in, Inka'larin eserleri bugün harabe halindedir. Çünkü bu kitayi 15. Ve 16. Yüzyilda fetheden Avrupalilar, o saheserleri korumak söyle dursun, yagmaladilar, yakip yiktilar. Yikilmadan kalabilenler, balta girmemis gür ormanlarda bulunanlardir.

Roma imparatoru Jül ***ar Kleopatra devrinde Misir'a saldirdigi zaman muhtesem Iskenderiye kütüphanesini yakip yikmisti. Bu kütüphanede bulunan 700 bin kitabin külleri, günlerce bir matem bulutu gibi sehrin üzerinden ayrilmadi. Bazi tarihçiler buna ''Rönesansi en az asir geciktiren olay'' diyorlar.

Piramitler, herbiri tonlarca agirlikta blok taslardan örülü olduklari için yikilamadiö ama sakladiklari hazineler yine yagma edildiç Yüzlerce yil sonra bölgeye hakim olan baska kuvvetler de, Gize'deki ünlü sfenksi nisan tasi olarak kullandilar, top atesine tutarak bu saheserin burnunu, sakalini kopardilar.

1204 yilinda Istanbul'u zapteden Haçlilar, bu sehri misli görülmemis sekilde yagmaladi, sanat eserlerini tahrip ettiler. Olayin görgü tanigi olan Bizamsli ve Avrupali tarihçiler ''Tarihte böylesine vahsi, böylesine barbar bir yikim görülmemistir'' diyorlar. Bunlarin Ayasofya'yi ne hale getirdiklerini, diger harika eserlere neler yaptiklarini önceki bölümlerde bir nebze yaptiklarini önceki bölümlerde bir nebze anlatmistik. Daha baska neler yaptiklarini da asagida görecegiz.
FATIH'IN ILK EMRI
1453'te Türkler Istanbul'u fethedince, Fatih Sultan Mehmed'in ilk emirlerinden biri, acinacak sekilde harap ve bakimsiz birakilan Ayasofya'nin onarilmasi olmustur.

Türklerin Ayasofya'yi nasil bulduklarini, sonra ne hale getirdiklerini, onu nasil koruduklarini asagida okuyacagiz. Fakat daha önce bu eserin nasil meydana getirdigini ve mimari özelliklerini anlatacagiz. Bu özellikleri anlatmadan önce sunu da belirtelim ki, dünyayin yadi harikasini tespit edildigi yillarda Ayasofya henüz yapilmamisti. Yapilmis olsaydi, bu yedi harikadan biri mutlaka Ayasofya olurdu.

Ayasofyanin Plani

ESKI MABEDLERIN SÜTUNLARI ISTANBUL'A GETIRILIYOR
Bugünkü Ayasofya'nin bulundugu alanda, ilk kilise 12 Mayis 360 yilinda yapilmisti. O zamanki Bizans'in en büyük mabedi olan bu yapi 44 yil sonra bir yangimla harap oldu. 415 yilinda onun yerine yapilan yeni kilise de 532 yilinda baska bir yanginla yok oldu.

Iste bu ikinci yangindan sonra Imparator Justinianus, Hazreti Adem'den bu yana görülmemis ihtisamda, yanginlara, depremlere karsi koyabilecek, gelecek çaglara ulasabilecek saglamlikta bir eser yaptirmaya karar verdi.

Justinianus bu büyük yapinin insaasina Aydinli Antonius ile Miletli Isodoros adli mimarlari memur etti. Mimarlar hemen ise koyuldular. Önce kilisenin yapilacagi alan iyice açildi. Bu maksatla orada bulunan saraylar, evler yikildi. Sonra, Imparatorlugun, harabe halinde bulunan eski mebedlerin, evlerin en güzel malzemeleri toplatilarak Istanbul'a getirildi. Mesela sekiz sütun Efes'teki Diana mebedinden alindi. Ayni sütunlar daha önce Efes'e Heliopolis'teki Günes mebedinden getirilmisti. Atina, Roma, Delf ve öteki mebedlerden de bazi sütunlar toplandi. Böylece, herbiri ayri bir mebede yücelik kazandirmis olan mermer sütunlar, simdi bir araya gelecek, en büyük mebedde bulusarak gelecek çaglara ulasacaklardi. Ayrica dünyayin en meshur mermer ocaklari de Ayasofya için çalistirilyordu. Prokonez beyaz mermerlerini, Egriboz adasi açik yesil mermerlerini, Karia'daki ocak beyaz-kirmizi mermerlerini, Misir meshur porfirlerini, Teselya ve Lakonya eski yesil mermerlerini, Siga damarli pembe taslarini istanbul'a yolladi.
EY SÜLEYMAN SENI ASTIM!
Bu çok degerli malzemeden essiz bir anit meydana getitmek mimarlar da en büyük güçle desteklenmeliydi ve desteklendi.

Insaat araliksiz bes sene devam etti. Bu süre içinde hergün bin isçi çaliiti. Imparator sik sik çalismalari denetliyor, çalisanlari yüreklendiriyordu. Nihayet insaat bitince, 27 Aralik 537'de, büyük bir açilis töreni yapildi. Justinianus 14 atil çektigi tören arabasi ile Ayasofya!nin, o zaman Kram Kapisi denilen büyük kapisinin önüne gelince, büyük eseri gururlu seyrederken söyle dedi: ''Tanrim, sana sükürler olsun ki böyle essiz bir eserin basarisini bana lütfettin, beni buna layik gördün!''

Sonra heyecanla mihraba dogru atilarak söyle demekten de kendini alamadi: ''Ey Süleyman, bu eserle seni asmis, seni yenmis bulunuyorum!'' o zamana kadar en büyük mabedi yaptiranin kadar en büyük mabedi yaptiranin Hz. Süleyman oldugu kabul ediliyoudu.

AYASOFYA'NIN BOYUTLARI
Ayasofya'nin bina olarak kapladigi alan 77 metre uzunlukta ve 71ç70 metre genislikte bir yerdir. Bu alanda yükselen binanin çik genis bir avlusu vardi. Avlunun etrafinda revaklar, ortasinda ise auyu aslan agzindan akan bir çesme bulunuyordu. Mabede 9 büyük kapidan giriliyordu.

Ayasofya'nin kubbesi 33 metre çapinda ve 55.60 m. Yüksekligindedir. Kubbenin kendi yüksekligi 81 metreyi bulur. Kubbe. Çok hafif tuglalardan, birbirine takip eden tabaklarla meydana getirilmistir. Kubbe kasnagi 40 pencerelidir. Bunlardan dördü kapali durur. Yapiyi 107 sütun ayakta tutar. Bunlarin 40 tanesi alt. 67'si de üst kisimdadir. Bina zemeninin altina genis sarniçlar yapilmis, bunlarin içine büyük fil ayaklari dikilmistir. Böylece yapiya, seglemlere karsi esneklik ve dayanliklilik verilmistir. Buna ragmenAyasofya Bizans devrinde birkaç defa depremden hasar gördü ve tamir edildi.
20 BIN KILO GÜMÜS
Ayasofya'nin ihtisami yaniz boyutlarinda degildir. Iç süslemeleri bakimindan da essiz bir eserdir. Daha dogrusu Haçli yikimina ugrayincaya kadar öyle idi. Daha sonra Türklerin onarimi ile ve bu defa Türk sanatinin inceligiyle, yine essiz bir anit oldu.

Ayasofya'nin içi, Latinlerin isgalinden önce, mozaikler, renkli mermerler, fildisi levhalar, altin, gümüs ve diger kiymetli taslarla, agir islemeli kumaslarla süslüydü. Tavanlarinda altin zemin üzerinde dekoratif göbekler, rozetler, gümüs mozaikler vardi. Insan resmi tasiyan mozaikler de bulubuyordu. Halen yerinde duran büyük kapinin üzerindeki mozaik taht üzerinde oturan Meryem'i, kucagindaki çocuk ise Hz. Isa'yi temsil ediyor. Meryem'in sagindaki Imparator Konstantin Meryem'e Istanbul sehrini. Justinianus isa Ayasofya'yi sunarken görülüyor.

Kubbenin altinda ve orta yerde duran, fildisinden yapilmis ve degerli taslarla süslenmis bir kürsü vardi. Mihrabin önünde de üzeri altin yaldizli gümüs bir bölme bulunuyordu. Gümüs kaplamalar ve mozaikler günün her saatinde bir baska yönden süzülen isikla piril piril olurdu.

Tarihçiler Ayasofya'da bulunan gümüs kaplamalarin ve süslerin 20 bin kilo civarinda oldugunu yaziyorlar. O devirde Bizans'ta elçi olarak bulunan yabancilar, yeryüzünde böyle muhtesem ve isikli bir mabed olmadigini yazmislardi. Mesela Rus elçileri hükümdarlarina Ayasofya'yi söyle anlatmislardi: ''Acaba gökte miyiz? Diye düsündük, cünkü yeryüzünde böyle bir ihtisami insan tasavvur edemez. Gördüklerimizi size tarif etmekten aciziz.''

Istanbul'u isgal eden Haçlilar ordusunda bulunan Robert de Clari ise gördüklerini söyle anlatiyordu: ''Bu mabedin bütün kapilarin kilit ve sürgüleri som gümüsten idi. Paha biçilemeyecek degerde olan mihrabin üzerinde ondört ayak uzunlugunda som altindan bir ayin masasi vardi ve bunun üzeri degerli taslarla süslüydü. Mihrabin etrafindaki sütunlar da gümüstendi. Kilisedeki on kadar avizenin herbiri insan kolundan kalin gümüs zincirlerle asiliydi…''
ÖRÜMCEKLER AG KURMUS
Türkler Istanbul'u aldiklari zaman Ayasofya'yi çiril çiplak buldular. Anlatilmakla bitmeyen güzel mozaiklerinin çogu; altin. Gümüs ve degerli taslarla süslü olan her seyi, Haçlilar tarafindan yagma edilmisti. Mabed bakimsizdi. Bu durumu, onu fetih gününde gören Dursun Bey söyle anlatiyor: ''Onun rahnesine tas koyacak bir mimar kalmamis, mamur olarak sedece bir kubbesi kalmis.. Padisah-i Cihan bu binayi harab ve yebab (yikik) görünce, ahir harap olmasin deyüp tamirini ve bakimini emretti. Sonra'da, su beyti söylemekten kendini alamadi:

Perdedari miküned der taki kisra ankebut
Bum nevbet mizenet der kale-i Efrasiyab..

(Kisra'nin takina örümcekler ag kurmus, perdedarlik yapiyor, Kayserin kalesinde ise baykus nöbet tutuyor)

Fatih Sultan Mehmed'in emriyle camiye çevrilen eser, bu suretle gelecek yüzyillara yikilmadan, ihtisamini arttirarak ulasma sansina kavusmus oluyordu.

Kilise camiye çevrilince. Resimlerden bazilari ve haçlar. Bozulmayacak sekilde badana ile örtüldü. Diger süslere ve melek resimlerine hiç dokunulmadi. Mebedin güneydogu tarafi görülen lüzum üzerine iki payanda ile takviye edildi. Bu köseye tugladan bir minare ve camiye bir medrese ilave olunda. Ikinci minareyi II. Beyazid yaptirdi.

KOCA SINAN DA ONARIYOR.
Kanuni Süleyman devrinde yikilma tehlikmesi gösteren bina, Kanuni'nin emriyle ve dahi mimar Koca Sinan'in maharetiyle destek duvarlara kuvvetlendirildi.

Koca Sinan Ayasofya'ya iki minare daha ekledi. Caminin yaninda II. Selim için de bir türbe yapildi. Sokollu Mehmet Pasa kubbeye büyük bir alem koydurdu.

Caminin içini Türk eserleriyle en çok süsleyen hükümdarlardan biri III. Murat'dir. Bergama'dan getirtilen ve helenistik devirde kalma iki büyük mermer küpü camiye koyduran da odur. Bu küplerin her biri 1250 litre su almaktadir.

IV. Murat'in yaptirdigi mermer mahfiller. Minber ve tas kütsü bir sanat harikasidir. Yine bu hükümdar mebedin duvarlarina ve bos kalan yerlere Biçakçizade Mustafa Çelebi'nin n'fis hatti ile ayetler yazdirdi. Bugün büyük kubbede asili duran kandili ise III. Ahmet yaptirdi.
AYASOFYA MÜZE OLUYOR
Padisahlar arasinda Ayasofya'yi Türk eserleriyle en çok süsleyen hükümdar I. Mahmut'tur. I. Mahmut'un cami için yaptirdigi çok güzel bir kütüphane vardir ki devrin saheseri sayilir. Bu kütüphanede 7 binden fazla el yazmasi ve basma kitap bulunmaktadir. Kütüphane duvarlarini da çoik güzel Türk çinileri süslemektedir.

Türklerin gösterdigi ihtimamla Ayasofya korunmus, güzellestirilmis, saglamlastirilmistir.

918 yil kilise, 482 yil cami olarak kullanildiktan sonra, 1 Subat 1935 tarihinde müze haline getirilen Ayasofya'yi bugün ziyaretçiler hayranlikla seyredebiliyorsa, bu, Türklerin bu sanat harikasina sahip olarak onu korumalari sayesindedir.

Ayasofya'nin ve civarindaki eserlerin yüzlerce yil önce bugünkünden çok daha heybetli göründüklerini de söylemeliyiz. Çünkü, eskiden Istanbul'un yedi tepesinden biri olan Ayasofya ve çevresinde zemin, yüzyillarin birikimi olan dolgularla onbes metre kadar yükselmis bulunmaktadir. Bunu anlamak için eski gravürlere balmak yeter. Bir eski gravürde, Sultanahmet Meydani'ndaki hiyeroglif yazili dikilitas. Meydanin dolup yükselmedigi zamanki haliyle görülmektedir. Bu tasin kaidesini olusturan kabartma heykellere bakmak için, resime göre insanin basini yukari kaldirmasi gerekir. Oysa bugün ayni kaide çukur içinde kalmistir ve ancak egilerek görebiliyoruz.
 
TOPKAPI SARAYI


Anitlar hazinesi,
dünyanin en zengin müzes
Topkapi Sarayi harikalar saklayan bir harikadir.Topkapi'da saray degil saraylar var.Her sarayda essiz bir hazine, bir sanat harikasi var. Orada yalniz okunan degil, görülen/ hissedilen, ziyaretçinin de yasadigi bir tarih var. Bugün müze olan Topkapi Saraylari bir bütün olarak ele alindigi zaman, yeryüzünde ondan daha muhtesem,daha zengin daha ince ve güzel eser az görülür. Avrupa'nin en ünlü saraylari Top-kapi Sarayi yaninda sönük kalir.

Fakat Topkapi Saraylari'nin niçin bütün Avrupa Saraylarindan daha güzel ve üstün oldugunu anlayabilmek Için Türk yapi zevkini, Türk'ün tabiata, tabiat güzelligine askini, açikliga genislige,sonsuzluga egilimini bilmek gerek.Ayrica onun hem yapi, hem muhteva olarak özelligini, neleri muha-faza ettigini görmek gerek.

Türk için heybetli olan ayni zamanda sade, zarif ve tabiata uygun olmalidir. Canli gibi durmalidir. Aksi halde o heybet kusurludur. Onun içindir ki Sultanahmet, Selimiye, Süleymaniye camileri hem dag kadar heybetli, hem sülün kadar zarif ve hafiftir, içlerindeki çiniler tabiatin yesilini,suyun ve gögün mavisini, çiçeklerin rengini yansitir.

Eski Türkler "Dünya bizim çadirimiz, gökyüzü de bu çadirin kubbesidir" derlerdi. Yüzyillar, binyillar sonra vatan topraklama sinir çizlip üzerinde ulu yapilar, mabedler kurulmaya baslandigi zaman, engin tabiati ve onun güzelligi ni disarida birakip, heybetle saglam ama tas kurulugunda bir yapiya kapanmaya razi olmadilar. Yapilarnin içine tabiati da soktular.



OTURULACAK YER BURASIDIR
Tabiat güzelliginden,genis ufuktan ayrilmamak duygusu Osmanlilarda da hakimdi. Fatih Sultan Mehmet 1453'de istanbul'u fethettigi zaman bir süre,Beyazit'ta bugünkü istanbul Üniversitesi'nin bulundugu yerdeki sarayda kaldi. Fakat Istanbul'u gezip dolastikça, bugün Sarayburnu adini tasiyan ve zeytin agaçlariyla kapli yarimadayi görüyor, "oturulacak yer Iste burasidir" diyordu. Burnun önünde kivrim,kivrim Bogaz,saginda mavi Marmara,solunda altin bir boynuz gibi Haliç vardi,Kapanmayacak mavi ve yesil bir ufuk çevreliyordu bu yarimadayi.

Fatih, yeni sarayini Iste buraya yaptirdi. Ayri ayri kösklerden, dairelerden,su setleri nin havuz ve fiskiyelerin, rengarenk çiçekli bahçelerin olusturdugu bir saray.
DÜNYA BURADAN IDARE EDILiRDi
Zamanla Fatih'ten sonraki hükümdarlar bu saraya ilaveler yaptilar.Yüzlerce dönümlük Sarayburnu yalniz padisahlarin Ikametgahi degil, devletin yönetim merkezi haline de geldi. Devlet Islerinin görüldügü kubbe altinda, tavana asili duran küre biçimindeki avize, dünyayi sembolize ediyor ve oradan dünyaya hükmediliyordu.

Imparatorluk büyüdükçe Topkapi Saraylari da çogaldi, sarayda bulunanlarin sayisi artti.Fatih devrinde saray mevcudu 750 kisi iken, Kanunî devrinde saraylilar sayisi 5000'i geçti.
Bugün müze halinde bulunan Topkapi saray ve kösklerinde yüzlerce yillik sanli, ihtisamli geçmisin belgeleri muhafaza edilmektedir.
 
ÇINILI KÖSK



Dairelerden, büyük sofalardan, kubbealtlarindan ve kösklerden olusan Topkapi Sarayi'nin ilk yapilarindan biri, Fatih Sultan Mehmet'in 1472'de yaptirdigi Cinili Kösk'tür.

Çinili Kösk, Selçuk Çini sanatini Osmanlilarda devamini gösterir. Ayni zamanda mimaride Türk sanatini bir atilimidir. Iki asir sonra yapilacak saheserlerin müjdecisidir.

Mimar Atik Sinan tarafindan yapilan kösk, iki katlidir. Ortada tonozlar üzerine oturtulmus bir ana kubbenden, köselerde ise yine kubbeli bölmelerden meydana gelmistir. Ön tarafta tek parça beyaz mermerden ondört sütuna dayanmis bir revak vardir.



Köskün özelligi ve güzelligi çinilerindedir.. Yukarida da söyledigimiz gibi, Selçuk çinilerinden ilham alinarak yapilmistir. Binanin içi bozdan boya beyaz, kahverengi, lacivert, firuze çinilerle süslenmistir. Firuze çiniler alti köseli, bunlarin arasina serpistirilen lacivert çiniler ise ücgen seklindedir. Bugün de sanatseverlerin hayranlikla seyrettigi çinilerin güzelligi yüzünden adina Çinili Kösk denmistir.

Çinili Kösk 1875'de müze haline getirilmistir. Burada Fatih ile ilgili esyalarin bir kismi sergileniyor.
 
MEVLANA TÜRBESI



Selçuk mimarisinin ve 'türk çadiri' türünün en güzel örneklerinden biri de Konya'daki Mevlana Türbesi'dir. Mimar Tebrizli Bedretten tarafindan 1274 yilinda yapilan bu türbenin kubbesi 16 dilimden olusan bir huni seklindedir. Içi disi çini döseli, duvarlari çok degerli yazilarla süslüdür.

Türbe Selçuklular devrinde yapildi, 16 dilimli yivli külahi Karamanogullari zamaninda eklendi. Daha sonra Osmanlilar türbeyi bir mescit, semahane ve sadirvanla zenginlestirdiler. Cumhuriyet devrinde türbe onarildi ve etrafi açildi. Her devirde ihtimam gördü. Çünkü burada büyük Türk mutasavvifi ve sairi Mevlana Celaleddin Rumi yatiyor.

Aslinda onun asil yeri ariflerin gönülleridir. Bir beyitinde söyle diyor:

Ölümümüzden sonra mezarimizi yerde arama
Ariflerin gönüllerindedir mazarimiz bizim




Yedi asirdan fazla bir zamandan beri gönüllerde yasayan, eserleri hemen hemen bütün dillere tercüme edilen Mavlana'nin türbesi, Anadolu'nun silinmez tapu senetlerinden biridir.


Türbenin harika anitlarimizdan biri olusu yalniz mimari özelliginden ileri gelmiyor. Bir müze haline getirilen bu yerde Selçuk sanatinin hali, kilim, kumas örnekleri: mavlevi sanatinin çok degerli eserleri, neyler, kudümler sergilenir. Türbedeki ceviz sanduka Selçuk oymaciliginin bir saheseridir. Bu sandukanin bas tarafinin yüksekligi 2,65, ayak tarafinin yüksekligi 2,13, uzunlugu da 2,91 metredir.
 
KONYA SULTAN HANI



Herbiri bir harika olan yüzlerce Selçuk kervansarayindan biri de konya Sultan Hani'dir. Konya.Aksaray arasinda olan bu hani, 1229 yilinda, Selçuklu Sultani Alaaddin Keykubat I yaptirmistir. Bir yangin geçiren bu han, Giyasettin Keyhüsrev zamaninda (1278'de) onarildi ve genisletildi.

Bu han, birbirine bitisik uzunlamasina iki bloktan olusuyor. Öndeki blokun dogu tarafindaki duvarinda, ince süslerle bezeli mermer bir kapidan büyük dehlize, oradan da hanin avlusuna geçilir. Avlunun sag tarafinda revakli bölmeler, ortasinda bir mescit, solunda da youcularin kaldigi odalar vardir. Daha dar olan arka taraftaki ikinci blok hayvanlara ve esyaya ayrilmistir. Yolcu odalarindan ve hayvanlara ait ahirlardan baska handa, firin, hamam ve erzek depolari da vardir.

Hanin oturtuldugu alan, toplam olarak 4866 metrekareyi bulur. Büyük blok 'yazlik', küçük blok 'kislik' olarak ga adlandirilir. Hanin distan boyu 116,90 metredir. Yazlik kismimin eni 49.35 mç, boyu 67.75 m. Dir. Kislik kisminin boyutlari ise 32ç90 m x 55.15 m. Dir.
Hanin dogu cephesindeki muhtesem mermer kapisinin genisligi 10.70 metredir. Bu kapida bulunan kitabeye göre hanin mimari Muhammed bin Havlan- el- Dimaski!dir.
 
BAGDAT KÖSKÜ

Topkapi Sarayi'nin kösklerinden en güzeli Bagdat Köskü'dür. 1639'da Sultan 4.Murat tarafindan, Bagdat'in zaptindan sonra, bu zaferin hatirasina yaptirilmistir. Mimari Kasim Aga'dir.


Kösk sekiz cephelidir. Dört girinti gört çikinti ve kubbe saçagi ile orijinal bir mimariye sahiptir. Çepçevre saçagin tavani dörtköse çitalarla yapilmistir ve mermer sütunlar tarafindan tutulkaplama bir küre sarkar.


Köskün üç kapisi ve yirmiiki penceresi vardir. Kapilar, pencereler ve dolaplar fildisi ve sedeflerle, duvarlar ve kemerler çinilerle süslenmistir. Köskün bakir ocagi, bu ocagin yanlarindaki gömme gözler, gözlerin çevresindeki çiniler essiz bir sanat eseridir.
Bagdat Köskü'nün güzelligini arttiran özelliklerinden biri de, balkonunun, Istanbul'un en genis ve en güzel manzarasini kucaklamasidir.
 
ISHAK PASA SARAYI



Türkistan, Selçuk ve Osmanli minari
Özelliklerini birlestiren bir Bey kalesi.

Agri daginin ve Dogu Bayazit'in yakininda, yalçin daglar arasinda tek basina duran bir saray vardir: Ishakpasa Sarayiç

Bu yapi, sadece bir saray degildir. Türbesi, camii, surlari, iç ve dis avlulari, divanhaneleri, divan ve harem salonlari, çesitli koguslari, tavlalari ile bir Bey Kalesidir. Bir satodur.

Uzaktan bakildigi zaman, çevresinin tabii özellikleriyle tam bir uyum içinde olan muhtesem bir anit olarak göz alir, hayranlik uyandirir.

Türkistan, Selçuk ve Osmanli minari özelliklerini birlestiren bir yapidir. Camiinin kubbeleri Türkistan kubbeleri gibidir. Sarayi Topkapi Sarayini andirir; kapilari Selçuk sitilindedir.
BUGÜNKÜ DURUMU
Türk minarisinin en güzel örneklerinden olan Sshakpasa Sarayi 1784'de yapilmistir. O tarihlerde Ishakpasa Sancak Beyi idi. Beyligin merkezi olan sarayin harem dairesi iki katli, diger bölmeler tek katliydi. Bugün ikinci kat tamamen yikilmis durumdadir. Bu muhtesem yapinin kalintilari, duvar, kapi ve tavanlarin son derece süslü oldugunu gösteriyor.


Yapi, avlulari saymazsak, 50 metre genislikte ve 115 metre uzunlukta bir alani kapliyor.
Eskiden bu sarayin oldugu yer bir yerlesim merkezi idi. Saray sehrin ortasinda kaliyordu. Ova tarafinda Dogu Bayazit kasabasinin evleri, diger yönlerde camiler, baska yapilar ve mezarlik vardi.

Bütün bulnar yikilmis durumda. Ama arastiricilar, ayrintilardan soyutlanarak kendi sadeligi içinde kalan sarayin daha iyi ortaya çiktigini ve güçlü mimari etkisini daha iyi gösterdigini söylüyorlar.


Yine arastiricilarin ifadesine göre, bugünkü sarayin yerinde daha önce, dogu sinirlarinin sancak beyi olan Çolak Apti Pasa'nin kendisini ve askerini emniyete almak için yaptiridigi kalesaray'i varmis. Ishakpasa, sarayini o yapinin temelleri üzerine yaptirmis.

TÜRK MÜHRÜ
Ishakpasa Sarayi'na ancak dogundaki tepeden açilan bir kapidan girilir. Diger taraflari yirmi.otuz metre yükseklikte saglam duvarlarla çevrilidir.
Kapidan, önce dis avluya girilir. Bu avlunun atrafinda usaklar, seyis odalari, tavlalar vardi. Dis avludan iç avluya kemerli tak gibi büyük bir kapidan geçilerek girilir. Iç avluda da çesitli odalar ve koguslar vardi. Orta yerde bulunan harem dairesinin duvarlarinda Ishakpasa'yi öven beyitler bulunuyor. Kapinin iki yanina iki arslan heykeli konmus. Beylik divan odasi, yani toplanti salonu, eni 20, genisligi 30 meter olan dikdörtgen bir alani kapliyor.


Genel teskilati Topkapi Sarayi'na, kemerleri Selçuklu kemerlerine benzeyen bu anit, Anadolu'ya vurulmus silinmez Türk mühürlerinden biridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder