Ana Sayfa Bilgi Bankası

6 Ocak 2011 Perşembe

Vakıf,İslam Toplumlarında Vakıf

bir kişinin, belirli bir hizmetin yerine getirilmesi ya da başkalarının yarar­lanması için malını ya da parasını bağışlaya­rak oluşturduğu kuruluştur. Bir vakfın kurulabilmesi için mülk sahibinin vakfa bıra­kacağı bir mülk ya da gelir kaynağı, bu mülkün yönetiminden sorumlu bir kişi yani mütevelli, vakıftan yararlanacak kişiler ya da görülecek hizmet ve ayrıca mülk sahibinin bütün bunları ayrıntılarıyla belirttiği yazılı bir metin gereklidir.
Hayır amacıyla kurulan vakıflar ilkçağlar­dan bu yana var olmuştur. Eski Mısır, Yunan ve Roma'da vakıf gelirleriyle okullar, kitap­lıklar ya da hayır kurumları desteklenirdi. Ortaçağda Avrupa'da, kiliselerce yürütülen yetimhaneler, okullar ve parasız yemek dağı­tımı gibi hayır işlerini desteklemenin yanı sıra özel amaçlar için de vakıflar kurulmuştur. Ortaçağa damgasını vuran feodalizm döne­minde toprak sahipleri (vasal) ölümlerinden sonra topraklarının büyük feodal beylerin (senyör) denetimine geçmesini önlemek ama­cıyla vakıflar kurdular. Eğer toprak sahibi çocuklarının yararına vakıf kurmadan ölürse, feodal bey çocuklar büyüyünceye kadar miras kalan toprağı kullanabi­liyor, ürün yetiştirebiliyor ve ağaç kesebili­yordu.
Rönesans döneminden sonra varlıklı tüc­carların hayır amacıyla kurdukları vakıflar hızla çoğaldı. Tüccarlar 16. ve 17. yüzyıllarda yoksul çocuklara eğitim sağlamak, hastalara, evsizlere ve yaşlılara yardım etmek amacıyla çok sayıda vakıf kurdu.
20. yüzyılda eğitim, bilim, tıp, toplumsal refah gibi konularda hizmet vermek için bağış toplayan vakıflar, başta ABD olmak üzere birçok ülkede yaygınlaştı. Şirketlerin ya da kişilerin oluşturduğu bu büyük vakıfların baş­lıca etkinliği hayır amacıyla yüksek tutarlarda bağış toplamaktır. Bu amaçla kurulan ilk vakıflardan biri de Carnegie Vakfı'dır. Andrew Carnegie tarafından kurulan bu vakıf halk hizmetlerinin, eğitimin, sağlık ve güzel sanatların gelişimi için kaynak sağlar. Ayrıca Rockefeller Vakfı, Ford Vakfı gibi başka vakıflar da kurulmuştur. ABD'den sonra Avrupa'da ve İngiltere'de de yaygınlaşan bu kurumlar okulların, üniversitelerin ve hasta­nelerin yanı sıra müzelerin, sanat galerilerinin ve başka sanat etkinliklerinin gereksindikleri kaynakları sağlamada çok önemli bir rol oy­namaktadırlar.
Ayrıca, doğal çevreyle ve tarihi yapılarla ilgilenen bazı kişiler bunların korunması için vakıflar oluşturmuşlardır. İngiltere'de bulu­nan Ulusal Vakıf bunlardan biridir. Bu vakıf toplumun genel yararını gözeterek tarihi yapı­larının ve doğal güzelliğinin bozulmasından korkulan araziyi alır ve korur.
İslam Toplumlarında Vakıf
İslam öncesi Arap toplumlarında da vakıf benzeri kurumlar vardı. Tapmaklar gibi din­sel amaçlı yapıların yanı sıra yollar, köprüler, sukemerleri gibi kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olan bu kurumlar İslam dinince de benimsendi.
İslam tarihinde ilk vakfın 625'te Hz. Muhammed tarafından kurulduğu kabul edilir. Hz. Muhammed Medine'deki yedi hurma bahçesinin gelirini Müslümanlar'ın savunması için, başka bir hurma bahçesini de yiyeceği tükenen yolcular için bağışlamıştı.
Ortaçağda Avrupa'da olduğu gibi, İslam toplumlarında da vakıfların başlıca konusunu, o dönemde temel zenginlik kaynağı olarak kabul edilen toprak oluştururdu. Türkler'in İslam dinine girmesinden sonra vakıflar Ana­dolu'da da yaygınlaştı. Anadolu Selçuklu Devleti'nde ve Anadolu Beylikleri'nde vakıf, toprak örgütlenmesinin başlıca biçimlerinden biri oldu. Vakıf topraklarının geliri ile han, hamam ve medrese gibi kurumların giderleri karşılanırdı. Osmanlı İmparatorluğu döne­minde de bu gelenek sürdürüldü. Ayrıca hayır amacıyla, genellikle kendi adlarıyla anılan cami, çeşme, imaret, hamam, kervan­saray ve köprüler yaptıran kişiler, bunları bağışlayarak vakıflar kurdular. 16. yüzyılda yaklaşık 2.400 olan vakıf sayısı, 18. yüzyılda 6.000'e ulaşmıştı.
İslam hukukunda vakıf genel anlamda, mülk sahibinin mülkünü ya da bu mülkün gelirini kamu yararına, belirli bir süre sınırla­ması olmaksızın bağışlamasıdır. Bu işlemin vakıf sayılabilmesi için, mülk sahibinin Al­lah'a yakın olmayı amaçlaması gerekir. Böy­lece, bağışlanan mülk Allah'ın kullarının ya­rarına sunulacaktır. Yalnızca zenginlerin ya­rarlanması için kurulan bir vakıf geçerli de­ğildir.
İslam hukukunda tartışma konusu olmakla birlikte mülk sahibinin çocuklarının lehine oluşturulan vakıflar da vardır. Bu tür vakıflar özel topraklara, öbür taşınmazlara ve gelirle­re halife ya da sultanın el koyması tehlikesine karşı ya da mirasın birçok mirasçı arasında paylaştırılmasını önlemek amacıyla kurul­muştur.
İslam toplumlarında farklı amaçlara ve işlevlere sahip olan vakıflar vardır. Camiler, okullar, kütüphaneler, yetimhaneler ve misa­firhaneler gibi bazı vakıflarda doğrudan mül­kün kendisinden yararlanılır. Başka bazı va­kıflar ise yalnızca mülkün gelirinden yararlan­mak üzere oluşturulmuştur. Bunlar arasında han, mağaza, dükkân gibi yapılar ile tarım için ayrılan topraklar sayılabilir. Ayrıca, be­lirli bir yöre halkının hastalık, kuraklık, yan­gın gibi durumlarda yararlanması ya da yok­sulların vergilerinin ödenmesi için kurulan vakıflar da vardır. Osmanlılar döneminde belirli bir faiz karşılığında para işleten ve bu yolla gelir sağlayan vakıflar da kurulmuştur.
Osmanlı Devleti'nde vakıfların yönetimin­den sorumlu en büyük merkezi örgüt olan Haremeyn Evkafı 1826'da kaldırılarak yerine Evkaf-ı Hümayun Nezareti kuruldu. Cumhu­riyet döneminde ise vakıfların denetimi önce Şeriye ve Evkaf Vekâleti'ne (Din îşleri ve Vakıflar Bakanlığı) bırakıldı. Bu vekaletin 1924'te kaldırılmasıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredilen vakıf işleri, günümüz­de başbakanlığa bağlı olarak çalışan bu genel müdürlükçe sürdürülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder