Ana Sayfa Bilgi Bankası

6 Ocak 2011 Perşembe

Üreme,Sperma ve Yumurta Hücresi,Memelilerde Üreme

Canlıları cansız varlıklardan ayıran temel özelliklerden biri, en basitinden en ge­lişmişine kadar her canlının kendisine benze­yen yeni bireyler üretebilmesidir. Meşe ağacı­nın palamut denen meyvelerinden zamanla yeni meşe ağaçları gelişir. Kelebeklerin yu­murtalarının her biri, tırtıl ve pupa evresinden geçerek birer kelebeğe dönüşür, İnsan gibi memeliler ise yavrularını doğurarak dünyaya getirirler. Canlıların çoğalmasını ve yaşamın sürüp gitmesini sağlayan işte bu üreme süreç­leridir.
Canlılar dünyasında çok değişik üreme yöntemlerine rastlanır. En basit yöntem hüc­re bölünmesidir. Mikroskobik canlıların ço­ğu, örneğin bakteriler ikiye bölünerek çoğa­lır. Parçalardan her biri normal boyutlarına ulaştığında yeniden bölünür ve bütün bu sü­reç yarım saatten daha az bir zaman alır. Bak­terilerin böylesine basit bir yöntemle ve ina­nılmaz bir hızla çoğalabilmesinin nedeni, bu canlıların yalnızca tek bir hücreden oluşması­dır. Oysa çokhücreli canlıların böyle parçalara bölünerek üreme olanağı yoktur; bu yüzden daha dolaylı üreme yöntemleri geliştirmişler­dir. Örneğin çilek bitkisi gövdesinden çevreye doğru sürgünler uzatır; toprağın üzerinde ya­yılan bu sürgünler zamanla köklenir ve anaç bitkiden ayrılarak bağımsız bir bitkiye dönüş­tüğünde o da kendi sürgünlerini verir. Basit yapılı bazı hayvanlar da aynı biçimde üreyebi­lir. Hidra denen küçük tatlı su polipinin göv­desinde önce tomurcuklar oluşur; sonra bu tomurcuklardan her biri koparak ana gövde­den ayrılır ve yeni polipler halinde gelişmesini sürdürür. Denizyıldızlarında ise, hayvanın gövdesi 2-3 parçaya bölündüğünde bu parça­lardan her biri eksik bölümlerini tamamlaya­rak birer denizyıldızına dönüşür.
Bütün bu örnekler birer eşeysiz üreme yön­temidir. Eşeysiz üremede her yeni canlı, ana canlıdaki tek bir hücrenin iki eş parçaya bö­lünmesiyle ya da ana canlının hücrelerinden bir bölümünün ayrılmasıyla oluşur. Bir canlı­nın bütün vücut hücreleri aynı genleri taşıdığı­na göre, bu yolla oluşan yeni bireylerin hiçbi­rinde öbür yavrulardan ya da ana babadan farklı bir genetik yapıya rastlanmaz Eşeyli üreme'de ise yavruların her birinde öbürlerininkinden ve ana babanınkinden de­ğişik gen bileşimleri ortaya çıkar. Çünkü eşeyli üreyen canlılarda her yavru aynı hücre­nin bölünmesiyle değil, tam tersine biri dişi­den, öbürü erkekten gelen iki ayrı üreme hüc­resinin birleşmesiyle oluşur. Eşey hücresi ve gamet de denen bu dişi ve erkek üreme hücre­leri yalnız genetik içeriğiyle değil, yapısal ola­rak da birbirine benzemez. Dişi üreme hücre­si, döllenmeden hemen sonra oluşacak yeni canlıya gerekli besin maddelerini içerdiği için, genellikle erkek üreme hücresinden daha iri­dir. Erkek üreme hücresi ise hem küçük, hem hareketlidir; çünkü birleşeceği dişi hücreyi arayıp bulmak ona düşer. Böylece, aynı canlı türünün ayrı eşeydeki (cinsiyetteki) iki bire­yinden gelen bir dişi ile bir erkek üreme hüc­resi birleşerek tek bir hücre oluşturur. Daha sonra bu hücre sürekli bölünerek çoğalır, ço­ğalır ve büyük bir hücre kütlesine dönüşür ; bu kütleden de ana babasıyla aynı türden yeni bir bitki ya da hayvan gelişir.
Tohumlu ya da çiçekli bitkilerin de erkek ve dişi üreme hücreleri vardır. Bu hücreleri, her ikisi de çiçeğin ortasında bulunan erkek- organ ile dişiorgan üretir. Dişiorganın yumur­talık denen şişkince bölümünde küçük ve yu­varlak tohum taslakları, bunların içinde de di­şi üreme hücreleri bulunur. Erkek üreme hüc­releri ise, erkekorganın başçık bölümünün ürettiği çiçektozlarının içinde saklıdır.
Dişiorgandaki yumurtalığın üstünde boyuncuk denen dar bir bölüm, onun üstünde de yapışkan bir sıvıyla kaplı olan tepecik var­dır. Çok hafif olan çiçektozları rüzgârla ya da çeşitli hayvanlar aracılığıyla çiçekten çiçeğe taşınırken, içlerinden bir bö­lümü dişiorganın tepeceğine yapışıp kalır. Daha sonra bu çiçektozu taneciği, boyuncuk- tan aşağıya doğru inerek yumurtalıktaki tohum taslaklarına ulaşan ince bir boru uzatır. Erkek üreme hücresi de bu borudan geçer ve tohum taslağının içindeki dişi üreme hücresiy­le birleşir. Erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleşmesine döllenme denir. Döllenmiş tohum taslaklarından tohumlar, bunlardan da yeni bitkiler gelişir.
Çiçekli bitkilerin çoğu erdişf dir; yani bitki­nin bütün çiçeklerinde hem erkek, hem dişi- organlar bulunur. Böylece her çiçek kendi çiçek tozlarıyla kendi tohum taslaklarını dölleyebilir. Ama bu tip döllenmeye doğada pek sık rastlanmaz; genellikle bir çiçeğin erkek hücreleri, ayrı bir bitkinin üzerindeki başka bir çiçeğin dişi hücreleriyle birleşir.
Bazı bitki türlerinde her bireyin, örneğin her ağacın çiçeklerinden bir bölümü yalnız çi­çektozu, öbürleri de yalnız tohum taslağı üre­tir; erkek ve dişi çiçekler aynı gövdede barın­dığı için bunlara birevcikli türler denir. Hur­ma ve incir gibi bazı türlerde ise bir bireyin bütün çiçekleri aynı eşeydendir; yani ya hepsi erkek, ya hepsi dişidir. Erkek ve dişi çiçekle­rin ayrı ayrı gövdelerde toplandığı bu bitkile­re de ikievcikli türler denir.
Erdişilik özelliğine, başta yer solucunları ve salyangozlar olmak üzere hayvanlar dünya­sında da rastlanır
Sperma ve Yumurta Hücresi
İnsanın ve bütün hayvanların dişi üreme hüc­resine yumurta hücresi ya da kısaca yumurta denir. Bu yalnızca benzetmeden kaynaklan­mış yakıştırma bir ad değildir. Yumurtlayan hayvanların, örneğin tavuğun üreme hücresi döllenip geliştikten ve koruyucu bir kabukla kaplandıktan sonra gerçekten de bildiğimiz tavuk yumurtasına dönüşür. Oysa döllenme­miş yumurta hücresi yaklaşık Vıo milimetre ça­pında ve besin deposu olarak yalnızca yumurta sarısını içeren minicik, yuvarlak bir hücre­dir. Sperma denen erkek üreme hücresinin büyüklüğü ise, kuyruğuyla birlikte ancak V20 milimetreyi bulur. Spermanın, dölleyebileceği bir yumurta hücresi bulmak üzere hızla hare­ket etmesini sağlayan uzun bir kuyruğu var­dır. Yumurta hücresinin içinde anneden, spermanın içinde de babadan gelen ve gelişe­cek yeni canlının ana babasına benzemesini sağlayan genler bulunur. Bu konudaki ayrın­tılı bilgiyi KALITIM VE GENETİK madde­sinde bulabilirsiniz.
Suda yaşayan hayvanların çoğu spermaları­nı ve yumurtalarını doğrudan doğruya suya bırakırlar; bu yüzden, üreme hücrelerinin su­da karşılaşıp birleşmesi tümüyle rastlantıya kalmıştır. Örneğin denizkestanelerinin erkeği milyonlarca sperma, dişisi de milyonlarca yu­murta döker. Koskoca denizde bu hücreler­den bazıları karşılaşsa bile büyük bölümü yok olacağından, bu kadar çok sayıda üreme hüc­resi yapmasalar soylarını sürdürme şansları da kalmaz.
İçinde denizkestanelerinin spermaları bulu­nan bir damla deniz suyu ile denizkestanesi yumurtalarını taşıyan başka bir damla karıştı­rılıp mikroskopla incelendiğinde, spermalar ile yumurtalar karşılaştığı zaman neler olacağı görülebilir. İlk göze çarpan, ince uzun iribaş­lara (kurbağa larvalarına) benzeyen ve kuy­ruklarını iki yana sallayarak sudaki hareketsiz yumurtalara doğru ilerleyen spermalar olur. Çok geçmeden her yumurtanın çevresine yüz­lerce sperma üşüşür. En sonunda içlerinden biri, artık gereksiz olan kuyruğunu dışarıda bırakıp başını içeri sokarak yumurta hücresi­ne girmeyi başarır. Bu arada yumurtanın dı­şında oluşan ince zardan bir duvar öbür sper­maların içeri girmesini engeller. Artık yumur­ta hücresi döllenmiştir; o andan başlayarak önce ikiye, sonra dörde, sonra sekize bölünür ve bu hücre bölünmesini sürdürerek çok hücreli bir kütleye dönüşür. Hücreler büyüyüp geliştikçe kendi aralarında kümeler oluşturur ve her kümenin hücreleri yavaş yavaş öbür hücrelerden farklılaşmaya başlar. Böylece, belirli işlevleri üstlenmek üzere özelleşen her hücre kümesi denizkestanesinin çeşitli organ­larını oluşturur ve sonunda yavru denizkesta­nesi tümüyle biçimlenir.
Balıkların çoğunda da üreme yöntemi aynı­dır. Erkek balık suya milyonlarca sperma, dişi de gene milyonlarca yumurta döker; ama ço­ğu zaman bunlardan ancak 1-2 tanesi döllenir. Çünkü hem bu minicik hücrelerin büyük su kütlesinde karşılaşma olasılığı azdır, hem de su hayvanlarının çoğu değerli bir besin olan balık yumurtalarına çok düşkündür.
Vatoz ve folya gibi bazı balıklarda ise yu­murtalar suda değil, dişinin içinde döllenir. Bu yöntemde dişi balık yumurtalarını öbür türler gibi suya dökmeyip dölleninceye kadar yumurtalıklarında tutar. Erkek de spermala­rını suya değil, doğrudan doğruya dişinin yu­murta kanalına boşaltır. Üreme hücrelerinin birleşmesini rastlantıya bırakmadığı için bu en güvenli döllenme biçimidir. Kurbağaların di­şisi de genellikle balıklar kadar çok sayıda yu­murta üretmez; çünkü dişi tam yumurtlamaya başlayacağı zaman erkek kurbağa onun sırtı­na çıkar ve spermalarını yumurtaların üstüne boşaltır.
İç döllenmeyle üreyen balıkların bir bölü­münde döllenmiş yumurtalar hemen suya bo­şaltılır ve gelişmesini tamamladıktan sonra su­da açılır. Bazılarında ise döllenmiş yumurta­lar açılıncaya kadar dişinin içinde tutulur ve yumurtadan çıkan yavru balıklar annelerin­den ayrılarak suya karışır.
Kuşlarda da iç döllenme geçerlidir. Erkek kuşun spermaları dışkılık (kloak) denen bir boşlukta birikir ve çiftleşme mevsiminde dış­kılığın deliğinden doğrudan doğruya dişinin içine aktarılır. Erkek kuş bunu başarabilmek için genellikle dişinin arkasına geçer ve kendi dışkılığının deliğini dişinin dışkılık deliğine oturtarak iyice bastırır. Bu basıncın etkisiyle, dışkılıktaki ersuyu sıvısı ve içinde yüzen mil­yonlarca sperma dişinin dışkılık deliğinden içeri akarak yumurta kanalına boşalır. Böyle­ce spermalardan biri, yolunun üzerinde karşı­laştığı yumurta hücrelerinden birini dölleye- bilir.
Yumurta hücresi bu aşamada embriyon için bol bol besin depolayarak iyice şişmiştir. Yu­murta sarısı denen bu besin yüklü hücre dölle­nince, çevresini yedek besin deposu olan yu­murta akı, koruyucu zarlar ve sertçe bir ka­buk kuşatır. Gelişmesini tamamlayan bu yu­murta, dişinin yumurta kanalında ilerler ve zamanı gelince yumurtlanarak dışarı atılır. Ama içindeki yavrunun yaşayabilmesi için yu­murtalar hâlâ özen ve bakım gerektirir. Bu yüzden genellikle dişi, bazen erkek kuş yu­murtaların üstünde kuluçkaya yatarak yavru­yu ısıtır ve bütün tehlikelerden korur. En so­nunda içerideki yavru gagasıyla yumurta ka­buğunu kırarak dışarı çıkar.
Memelilerde Üreme
Tek delikliler ya da yumurtlayan memeliler denen ekidne ve ornitorenk gibi bazı türler dışında, memelilerin hiçbirisinde döllenmiş yumurta balıklar, amfibyumlar, sürüngenler ve kuşlarda olduğu gibi vücuttan dışarı atıl­maz. Bunun yerine, döllenen yumurta bütün gelişmesini dişinin içinde tamamlar. Gebelik denen ve süresi memelinin türüne göre deği­şen bu gelişme döneminin bitiminde de yavru doğarak dünyaya gelir. Bazı me­melilerin yavrusu, beslenme açısından tümüyle annesine bağımlı olmakla birlikte, doğar doğ­maz başının çaresine bakabilecek kadar geliş­miştir. Buna karşılık bazıları, özellikle insan yavrusu kendi kendine yaşamayı öğreninceye kadar uzun süre bakım ister.
Memelilerin yavrusu annenin karnında, dölyatağı denen özel bir organın içinde geli­şir. Torbaya benzeyen bu içi boş, çevresi kas­larla örülü organ bebeği bütün gebelik süre­since barındırır. Yumurta hücresi annenin içinde gelişeceğine göre, doğal olarak orada döllenmesi gerekir. Bunun için memelilerin erkeği, erbezlerinde üretilen spermaları ka­mış ya da penis denen üreme organıyla dişinin içine aktarmak zorundadır. Ersuyunun içinde yüzen spermalar çiftleşme ya da cinsel birleş­me sırasında dişinin dölyoluna akıtılır ve bu geçit aracılığıyla döly at ağına ulaşır. (Erkek­lerde idrarın boşaltım yolu da gene kamıştan geçer; ama çiftleşme sırasında beynin deneti­miyle idrar torbasının boşalması engellenir.)
Dişinin yumurta hücreleri yumurtalıklarda üretilir ve bu organlardan çıkan iki kanal ara­cılığıyla dölyatağının üst bölümüne gelir. Eğer çiftleşme olursa, dölyoluna boşalan spermalar bu yolu geçip hızla dölyatağından yukarıya doğru ilerleyerek yumurtalık kanal­larına girerler. Bu arada kanallardan aşağıya doğru inmekte olan bir yumurta hücresiyle karşılaşırlarsa, spermalardan biri tıpkı deniz- kestanesinde olduğu gibi yumurtayı döller. Memelilerin erkeği de her çiftleşmede dölyo­luna milyonlarca sperma bırakır; ama bunlar­dan yalnızca birinin yumurtayı dölleme şansı vardır.
Döllenmiş yumurta, kanallardan aşağıya doğru yoluna devam edecek dölyatağına gi­rer. Dölyatağının iç duvarı, döllenmiş yumur­tanın gelip yuvalanması için çoktan hazırlan­mıştır. Eskisine oranla iyice kalınlaşan ve bol kan damarıyla beslenen bu dokuya yumurta yerleşir; bölünerek çoğalır ve gelişen embri­yon hem oksijenini, hem besinini kan damar­ları aracılığıyla anneden alır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder