Ana Sayfa Bilgi Bankası

20 Ocak 2011 Perşembe

YAHUDİLER ve MUSEVİLİK,



YAHUDİLER ve MUSEVİLİK. Yahudiler in kökeni Hz. İbrahim'in soyundan gelenlere, yani İbraniler'e kadar uzanır. İbrahim İÖ 2000 dolaylarında, Mezopotamya'da göçebe bir halk olan kavmine önderlik ederek, onları Kenan ülkesine (daha sonra Filistin) ulaştır­mıştır. İbrahim'in Tanrı' nın tek olduğunu söyleyen ilk insan olduğuna inanılır. İbrani kutsal metinlerine göre İbra­him ile Tanrı arasında, "Ahit" olarak bilinen karşılıklı bir bağlılık anlaşması vardır. İbra­him, oğlu İshak ve torunu Yakub, "Üç Soya tası" olarak bilinir. İnanışa göre, Yakub Tanrı'nın buyruğu ile İsrail adını almıştır. Bu nedenle, İsrail'in oğulları ve torunlarının ad­larıyla anılan On İki Kabile'nin halkına İsrail- oğullan ya da Beni İsrail denir.
Yakub'un yaşamının son dönemlerinde Ke­nan'da baş gösteren kıtlık, İsrailoğullan'nı Mısır'a göç etmek zorunda bıraktı. İÖ 13. yüzyılda Firavun II. Ramses onları baskı altına alıp köleleştirene kadar, burada rahat­ça yaşadılar. Soyatalarının Tanrı'sı (Yahve) tarafından İsrailoğullan'nı özgürlüğüne ka­vuşturmakla görevlendirildiğine inanılan Hz. Musa onları Mısır'dan çıkardı. Musa öncülü­ğünde Kızıldeniz'i geçen İsrailoğulları Sina Dağı'na ulaştı.
Tanrı burada Musa aracılığıyla kendini İsrailoğulları'na tanıtarak, On Emir'i ve baş­ka yasaları kapsayan Tevrat'ı gönderdi.
Musa İsrailoğulları'na, geleceklerinin kendi yaşayış ve davranışlarına bağlı olduğunu, Tanrı'nın buyruklarını yerine getirirlerse ba­rış içinde yaşayacaklarını bildirdi. Musa'nın yerine geçen Yeşu, Kenan ülkesini, yani Tanrı tarafından İbrahim'e "Vaat Edilen Toprağı" fethetmek için İsrailoğullan'nı Şeria Irmağı'ndan geçirdi. Kenan ülkesine ulaşan İsrailoğulları, burada yaşayan kabilelerle özellikle de Filistiler'le savaşmak zorunda kaldılar. (Bu topraklara Filistiler'in ardından Filistin adı verildi.) Bu durum, İsrailoğulları' nı birleşik bir krallık kurmaya yöneltti. İlk kralları, On İki Kabile'd6n biri olan Benyaminoğulları'ndan Saul, ikincisi ise Yahuda oğullan'ndan Hz. Davud'du. Davud, Kudüs'ü başkent yaptı ve içinde On Emir yazılı olan tabletlerin bulunduğu Ahit Sandığı'nı kente getirdi. Yerini alan oğlu Hz. Süleyman, Ku­düs'te Ahit Sandığı'nın çevresinde, Süleyman Tapınağı olarak bilinen büyük bir tapınak yaptırdı.
İÖ 931'de Süleyman'ın ölümünden sonra İsrailoğulları ikiye bölündü ve kuzeydeki 10 kabile İsrail adını verdikleri bir krallıkta
birleşti. Güneydeki Benyaminoğullan ve Yahuda oğulları ise Süleyman'ın oğlu Rehoboam' m önderliğinde Yahuda Krallığı'nı kurdu­lar. İsrail Krallığı 721'de Asurlular'ın işgaline kadar egemenliğini korudu. Asurlular'ca yurtlarını terke zorlanan kuzeyli kabileler başka halklarla karıştılar ve kimliklerini yitir­diler. Bunlara İsrail'in "On Kayıp Kabilesi" dendi. Geride yalnızca güneydeki Yahuda
Krallığı kalmıştı. Yakub'un oğullarından Yahuda'nın adıyla anılan bu krallığın halkı, Yahudiler (Yahudalılar) olarak adlandırıldı.
Yahuda Krallığı İÖ 586'da Yeni Babil İmparatorluğu'nu kuran Kaldeliler'ce ele ge­çirildi. Kaideliler burada yaşayan Yahudiler'i Babil'e sürdüler. Bu sürgün Babil Sürgünü olarak bilinir. Yahudiler bu kez inançlarına bağlı kaldılar ve Persler yarım yüzyıl sonra Babil'i yıkınca yurtlarına dönerek İÖ 516'da Süleyman Tapınağı'nı ikinci kez yaptılar.
Bundan sonra Yahudi topluluğunun önde­ri, tapınağın yöneticisi olan yüksek rahip (kohen gadol) oldu. Selevkos kralının Eski Yunan dinini ve kültürünü benimsemeye zor­laması üzerine İÖ 165'te ayaklanan Yahudi­ler, uzun süren bir mücadele sonunda bağım­sız bir krallık kurdular. Bu krallığın başında bulunan Hasmon hanedanı, Roma İmpara­torluğu tarafından ortadan kaldırılıncaya ka­dar ülkeyi yönetti.
Babil Sürgünü'nü izleyen yüzyıllarda üç büyük gelişme görüldü. İlk olarak, Yahudiler kutsal metinlerini Tevrat (Hıristiyanlar'a göre Eski Ahit) denen Kutsal Kitap'ta topladılar İkinci olarak, gittikçe artan sayıda Yahudi Filistin'i terk ederek Babil ve Mısır gibi başka ülkelere yerleşti; bu topluluklara, Yunancada "dağılma" anlamı­na gelen Diaspora dendi. Bu terim bugün de İsrail dışında yaşayan Yahudi topluluklar için kullanılır. Son olarak, sinagog adıyla yeni bir dinsel kurum geliştirildi. Sinagoglarda ibadet biçimi Tapmak'tan farklıydı. İS 70'te Tapınak'ın ikinci kez yıkılmasından sonra, kurban sunma geleneği de kalktı. Ayrıca sinagoglar­da, kutsal metinlerin okunması ya da ayin sı­rasında halktan bilgili bir kişinin yönetimi de geçerli sayıldı. Sinagoglar, Yahudiler'in yaşa­dığı her yerde, Filistin'de ve Diaspora'da kısa sürede yaygınlaştı.
İÖ 2. yüzyılda Filistin'de ortaya çıkan Ferisiler'in sinagogların gelişimine önemli katkıları oldu. Din bilginleri ve inananlardan oluşan Ferisiler'in amacı, Tanrı'ya ibadeti Kudüs'teki Süleyman Tapınağı'ndan yerel si­nagoglara ve evlere taşımaktı.
Filistin İÖ 63'te Roma egemenliği altına girdi. Yahudiler, Hz. Davud'un soyundan gelen ve Tarım tarafından gönderileceği düşü­nülen Mesih'in onları kurtaracağı umuduna sığınmışlardı. Bu umut bir dizi bağımsızlık hareketinin başlamasına yol açtıysa da, ayak­lanmaların tümü Romalılar'ca bastırıldı.
Yahudiler Roma'ya karşı tüm güçleriyle açtıkları son savaşta yenildiler ve Süleyman Tapmağı İS 70'te ikinci kez yıkıldı. Ama Musevilik yok olmadı. Yahudiler, sözlü yasa­ları ve bunlarla ilgili yorumları kapsayan TalmucTu da içeren yepyeni bir edebiyat yarattılar.
Yahudiler'in merkezi birkaç yüzyıl daha doğuda kaldı. İS 1000'lerde, Roma İmparatorluğu'nun kalıntıları üzerinde yeni krallıkla­rın kurulmasını izleyen yıllarda Avrupa'ya göç ettiler. Burada kültür ve ekonomi alanın­da önemli katkılarda bulundular. 9.-12. yüz­yıllar arasında, özellikle İspanya'da Magripliler döneminde, Musevi öğreti ve edebiyatı altın çağını yaşadı.
Kilisenin kendilerini Hıristiyanlıka dön­dürmeye çalıştığı topraklarda yaşayan Yahudi topluluklar ise, topraklarını ve tefecilik ile küçük çaplı ticaret dışında hemen tüm işlerini yavaş yavaş yitirdiler. Sonunda getto denen özel mahallelere kapatılarak sık sık toplu saldırıya uğradılar. Yahudiler 1290'da İngilte­re'den, 1392'de Fransa'dan, 1492'de İspanya' dan, 1497'de de Portekiz'den kovuldular. İspanya'dan çı­karılan Yahudiler'in bir bölümü Kuzey Afri­ka ve İtalya'ya, çoğunluğu ise Osmanlı Devleti'ne sığındı.
' Yahudiler ancak 18. ve 19. yüzyıllarda ortaçağın baskıcı kısıtlamalarından yavaş ya­vaş kurtularak eşit yurttaşlık haklarına kavuş­tular. Ama bu gelişmeler milyonlarca Yahu­di'nin yaşadığı Rusya'da gerçekleşmedi. 1880'den başlayarak buradaki Yahudiler pog- rom (kıyım) denen kitle saldırılarına hedef oldular. Batı Avrupa'da da eski antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) yeniden canlandı. Bu olaylar Yahudiler'in kitleler halinde ABD'ye göç etmelerine ve Siyonist hareketin başlama­sına yol açtı.
Yahudiler eski anayurtlarına ve özellikle Kudüs'e (Eski Ahit'te Siyon) dönme düşünü her zaman korumuşlardı. Başlıca önderlerin­den biri de Theodor Herzl olan Siyonistler, 19. yüzyılın sonuna doğru bu düşü gerçekleş­tirmeye karar verdiler. 1917'de İngiliz hükü­meti, Yahudiler'in Filistin'de bir devlet kur­malarına yardımcı olmaya söz vererek Balfour Bildirişi'ni ilan etti. I. Dünya Savaşı'nın ardından, Osmanlılar 400 yıldır yönettikleri Arap topraklarından çekildiler ve Milletler Cemiyeti 1922'de Filistin'in manda yönetimi­ni İngiltere'ye bıraktı. Ama İngilizler bu topraklarda bir çıkmazla karşılaştılar. Bir yanda, Araplar Yahudiler'in Filistin'e kitlesel göçüne karşı çıkıyorlar; öte yanda da, Yahu­diler'in sığınacak bir yere olan gereksinimleri giderek artıyordu. Özellikle, Almanya'da Adolf Hitler'in başa geçmesinden ve Yahudiler'e karşı tüm tarihleri boyunca uğradıkları en barbarca saldırıyı başlatmasından sonra durum daha da ivedilik kazandı. II. Dünya Savaşı'nda Almanya ile Alman işgali altındaki topraklarda 6 milyon Yahudi öldürüldü.
1947'de İngiltere sorunu Birleşmiş Milletler'e (BM) devretti. BM, Filistin'in Arap ve Yahudi devleti olarak bölünmesine karar verdi. 1948'de bağımsız İsrail Devleti kurul­du. Ama Araplar'la İsrail arasındaki anlaş­mazlık sona ermedi. 1956, 1967 ve 1973'te üç savaş oldu. Bu savaşlar İsrail sınırlarının genişlemesine ve bölgede tedirginliğin sürek­lilik kazanmasına yol açtı.
Bugün İsrail'de yaşayan Yahudiler'in sayısı yaklaşık 4,3 milyondur. Dünyanın çeşitli böl­gelerine dağılmış olan Yahudiler'in yaklaşık 7,1 milyonu Kuzey Amerika'da, 3,1 milyonu SSCB'de, 1,4 milyonu Avrupa'da ve 1 milyo­nu Latin Amerika'da yaşamakta; toplam Ya­hudi nüfusu ise yaklaşık 17,4 milyonu bul­maktadır.
Musevilik
Yahudiler bir ırk ya da, İsrail'de yaşayanlar dışında, bir ulus değildir. Daha çok kültürleri ve Musevilik olarak adlandırılan dinleriyle ayrılırlar. Ama günümüzde birçok Yahudi dindar değildir ve kendi insanlarına karşı güçlü bir bağlılık da duymaz.
Dindar Yahudiler'in inançları da farklılık gösterir. Önemli bir bölümü (ABD'dekiler dışında) Ortodoks'tur. Bu, dinsel yaşamlarını eskiden olduğu gibi sürdürmeye çalıştıkları, yani geleneklerine sıkı sıkıya bağlı oldukları anlamına gelir. Küçük bir bölüm de kendileri­ni, ilerici, liberal, reformcu ya da tutucu olarak adlandırır. Bu, Musevilik'i 16. yüzyıl­da etkilemeye başlayan "çağdaşlaşma" hare­ketlerinden birine bağlı olduklarını anlatır. Ama her dindar Yahudi, Musevilik'in başlıca inanç ve uygulamalarını benimser.
Musevilik'te temel inanç tek Tanrı'nın var­lığıdır ve yalnızca ona tapılır. Tanrı insana, düşünme ve yaratma, doğru ile yanlış arasın­da seçim yapma, ibadet ederek Tanrı'yla ilişkiye geçebilme yetenekleri ve ölümsüz bir ruh bağışlamıştır, insanın "iyiliğe" ve "kötü­lüğe" eğilimi vardır. Ama, günah işlediği zaman tövbe edebilir ve eğer bunu yaparsa Tanrı onu affeder.
Tanrı doğayı yönettiğine göre, insan tarihi­ne de yön verir. Tüm kadın ve erkeklerin onun varlığını kabul edecekleri, isteklerine uyacakları ve böylece hep birlikte adalet, kardeşlik ve barış içinde yaşayacakları yetkin bir çağa doğru yol gösterir. Ortodoks Yahudi­ler bunun Mesih'in gelmesi ve anayurtlarına dönmeleriyle gerçekleşeceğini ileri sürer.
Yahudiler bu sona ulaşmada özel bir so­rumlulukları olduğuna inanırlar. İnançlarına göre Tanrı bu amaçla onları "seçmiş", onlarla bir "Ahit" yapmış ve Tevrat"la bunu kendile­rine bildirmiştir. Ortodoks Musevilik'e göre, Tevrat Tanrı buyruklarının gerçek, değişmez bir belgesidir ve bu yüzden her ayrıntısına uyulmalıdır. İlerici Yahudiler ise Tevrat'ın, Tanrı tarafından bildirilmiş de olsa, yanılgıya düşebilen insanlarca yazıldığına; bu nedenle de çağdaş bilgi ve koşulların ışığında bazı değişiklikler olabileceğine inanırlar.
Musevilik'te dinsel görevler, ahlaksal ye ibadetle ilgili olanlar biçiminde ikiye ayrılır. Ahlaksal açıdan Museviler'in doğru, adaletli, iyi, cömert olmaları ve böylece "komşunu kendin gibi sev" buyruğuna uymaları istenir. Musevilik genel olarak insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemenin yanı sıra, kan ile koca, ana baba ile çocuk, öğretmen ile öğrenci, tüccar ile müşteri, işçi ile işveren arasındaki ilişkilerde doğru davranışın nasıl olması ge­rektiğini de en ince ayrıntılarına kadar be­lirler.
Musevilik'te, günlük dualar, yemeklerden önce ve sonra şükran sunma, beslenme kural­ları gibi, bazıları günlük yaşamı doğrudan etkileyen çok çeşitli ibadet gelenekleri vardır.
Şabat, haftanın yedinci günüdür. Cuma günbatımından cumartesi günbatımına kadar sürer. Bu, ibadetle uğraşılan, bedensel ve ruhsal bir dinlenme günüdür. O gün ateş yakılmaz, yiyecekler bir gün öncesinden ha­zırlanır. Hatta, hastanın yaşamı tehlikede değilse, tedavi bile uygulanmaz.
Museviler'in yıllık takvimlerinde çok sayıda bayram vardır. Bunlardan en önemlileri, son­baharda kutlanan ve tövbeye çağrı olarak koç boynuzundan bir borunun üflendiği Roş Ha­şana (Yıl Başı) ile 10 gün sonra kutlanan, tümüyle ibadete ve günahların kefaretini öde­yerek Tanrı'yla barışmaya adanmış olan Yom Kippur'dur (Kefaret Günü). Ayrıca, Tevrat' ta sözü edilen üç bayram da önemlidir. Hamursuz Bayramı {Pesah) baharda, 14 Nisan'da, İsrailoğullan'nın Mısır'dan çıkışını kutladıkları özgürlük bayramıdır. Yedi ya da sekiz gün süren bayram boyunca mayasız ekmek yenir. Hamursuz Bayramı, Mısır'dan kaçarken acele etmeleri gerektiği için ekmeklerini mayasız pişirmek zorunda kalan Yahudiler'in anısına yapılır. İkincisi, Hamur­suz Bayramı'ndan yedi hafta sonra başlayan Hamsin ya da Şavuot Bayramı'dır. Bu bay­ramda Tanrı'nın Hz. Musa'ya Sina Dağı'nda On Emir'i bildirmesi kutlanır. Üçüncüsü olan ve Çardaklar Bayramı da denen Sukkot bir sonbahar şenliğidir ve hasadın bereketi için şükran sunulur. Ayrıca, daha az önemli Ya­hudi bayram ve şenlikleri de vardır.
Bazı Yahudiler sinagoglarda her gün dua eder. Çoğu bunu yalnızca Şabat günlerinde ya da daha seyrek yapar. Her sinagogda, içinde Tevrat'ın yazılı olduğu parşömen tomarlar bulunan Kutsal Sandık vardır. Her Şabat sabahı Tevrat'tan bölümler okunur. Haham dinsel öğütler verir; dualar ve şarkılar söyle­nir. Kadın ve erkeklerin ayrı yerlerde oturdu­ğu Ortodoks sinagoglarında ayinler baştan sona İbranice'dir. İlerici sinagoglarda ise yarı İbranice, yarı o ülkenin dili kullanılır ve kadın, erkek birlikte oturur.
Musevilik'te erkek çocuklar sekiz günlük­ken sünnet edilirler. Dinsel eğitim 5-6 yaşla­rında başlar ve en az 13 yaşma kadar sürer. Bu yaştaki erkek çocuklar Bar Mitzva denen bir törenle dine kabul edilirler. Oldukça yeni ve henüz genel olarak kabul görmemiş olan benzer bir tören kızlar için de yapılır. Birçok ilerici sinagog 16 yaşındaki kız ve erkekler için grup töreni düzenler. Yahudi evlenme törenleri oldukça renklidir. Cenaze törenle­rinde ise kişinin Tanrı'ya şükretmesi ve üzün­tülü zamanlarda olduğu kadar mutlu anlarda da onun düzeninin gerçekleşeceği dönemi beklemesi gerektiğini anlatan bir dua okunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder