Ana Sayfa Bilgi Bankası

20 Ocak 2011 Perşembe

YAĞMUR,Yağmurun Oluşması,Yapay Yağmur Yağdırma,YAĞMURCUN,YAĞMUR ORMANLARI


YAĞMUR. Yağmura atmosferdeki su buharı­nın yoğunlaşması neden olur. Yeryüzündeki suyun büyük bölümü sürekli olarak yer ve hal değiştirir; kesintisiz olarak yinelenen bu deği­şim sistemine "çevrim" denir. Yağmur yağ­dıktan sonra suyun bir bölümü güneş ve rüzgârın etkisiyle buharlaşır, yani gaz haline dönüşür. Karaya düşen yağmur sularının yanı sıra deniz ve göllerdeki su da buharlaşır. Belirli koşullar oluştuğunda havadaki su bu­harı yoğunlaşarak bulut haline dönüşür ve sonra da yağmur olarak yağar; böylece çevrim yeniden başlar.
Isının suyu nasıl buharlaştırdığını, ocak üzerinde kaynayan bir çaydanlıkta açıkça izleyebiliriz. Güneşin ipte asılı ıslak çamaşırlardaki suyu buharlaştırması da bir başka örnektir. Güneş yaygın su örtülerini, ot üzeri­ne düşmüş çiyi ve topraktaki nemi de aynı biçimde buharlaştırır.
Buharlaşma sürecinin tersi yoğunlaşma'dır. Yoğunlaşmada su buharı su damlacıklarına dönüşür. Soğuk bir günde soluk alıp verirken dışarı attığımız sıcak havadaki su buharının, çok küçük su damlacıklarından oluşan bir sis haline gelmesinin nedeni yoğunlaşmadır.
Yağmurun Oluşması
Hava her zaman belirli bir miktar su buharı içerir ve eğer hava yeterince soğuksa, su buharının bir bölümü yoğunlaşarak su damla­cıkları haline dönüşür. Damlacıklar havadaki toz tanecikleri üzerinde oluşabilir. Başlangıç­ta çok küçük olan damlacıklar, havanın soğu­ması sürerse giderek büyür ve düşmeye baş­lar. Çapları milimetrenin yaklaşık beşte biri kadar olan damlacıklar saniyede yaklaşık 1 metrelik bir hızla düşebilirler. Şiddetli tropik sağanaklarda damlacık çapı birkaç milimetre olabilir.
Bir hava kütlesi üç biçimde soğuyup yoğun­laşabilir. Birincisi, hava kütlesi kendisinden daha soğuk bir kara parçası üzerinden geçer­ken soğuyabilir; bunun sonucunda oluşan yoğunlaşma genellikle çiy ya da kırağı biçi­minde görünür. İkincisi, hava daha düşük sıcaklıktaki başka bir hava kütlesiyle karışabilir ve sonuçta sis ya da bulut oluşabilir. Üçüncü olarak, hava kütlesi yükselerek soğur ve yoğunlaşır; bulutların ve yağmurun temel nedeni budur. Yükseldikçe atmosfer basıncı azalan haya kütlesi giderek genleşir. Bu durum kütlenin soğumasına neden olur. Böylece, hava daha az nem tutabilir hale gelir; fazla nem buluta dönüşür ve sonuçta yağmur ya da kar biçimin­de yere düşer. Güneşin yeryüzünü ısıtması sonucunda hava yükselmeye başlayabilir ve sonuçta boran ve muson yağmurları oluşabilir. Sıcak bir hava kütlesi soğuk bir hava kütlesinin üzerine çıktığında da yoğunlaşma olur ve bunun sonucunda da siklon yağmurları oluşur. Hava, tepelerin ya da sıradağların üzerine yükselmek zorunda kal­dığı zaman da benzer bir durum doğar ve bunun ardından dağ yağmurları gelir. Çoğu yağmur bu üç nedene birden dayanır; ama genellikle bunlardan biri öbürlerine göre da­ha önemli bir rol oynar.
Yağan yağmur miktarı başka etkenlere de bağlıdır. Üzerinden fazlaca nemli hava geç­meyen alanlar doğal olarak kurak olur. De­nizlerin üzerinde uzun yol alan hava kütleleri genellikle karaların üstünden geçen hava küt­lelerine göre daha çok yağmur taşır. Kutupla­ra doğru, yani daha yüksek enlemlere doğru ilerleyen hava kütleleri, soğuk bölgelerden sıcak bölgelere doğru gelen hava kütlelerine oranla daha çok su buharı tutar ve daha çok yağmur getirir. Kutup bölgelerindeki yağış temel olarak kar biçiminde dökülür; yağış miktarı ise genellikle yılda 250 milimetrenin altındadır. Dağların üzerinde yol alan hava kütleleri daha kuru ve sıcaktır. Bazı çöllerin sıradağların rüzgar altı kesiminde (rüzgâr alan yamacın arka tarafı) bulunmasının nedeni budur. Avustralya'nın en çok yağış alan yerleri kıtanın kıyı kesimleridir; iç kesimler­deki yıllık yağış miktarı ise 250 milimetrenin altındadır.
Herhangi bir alan üzerindeki hava akış doğrultusu yıl boyunca değişebilir ve bu da bazı mevsimlerin kurak, bazılarının ise yağışlı geçmesine neden olabilir. Ekvator kuşağı ve büyük, kızgın çöller dışında kalan tropik alanların çoğu yazın yağmur alır. Bu yağmur­lar genellikle boranlar biçiminde gelişir. Hin­distan'da ve Asya'nın güneydoğusunda yazın içerilere doğru büyük bir nemli hava akışı vardır ve buna muson denir. Bu tropik bölgelerde soğuk mevsim kurak geçer. Öte yandan ekvator kuşağı bütün yıl yoğun yağış alır.
İngiltere ve Yeni Zelanda gibi, orta enlem­lerde yer alan ülkelerde ve kıtaların batı kıyılarında kalan yerlerde kurak mevsim yok­tur. Benzer konumlarda bulunan, ama ekva­tora biraz daha yakın bazı yerlerde Akdeniz iklimi egemendir; bu iklimde kışlar daha yağışlı geçer. Akdeniz ikliminin egemen oldu­ğu bölgeler, Akdeniz ülkelerinin yanı sıra ABD'de California, Şili'nin orta kesimleri ve Afrika ile Avustralya'nın güneybatı kesimle­ridir.
Yağış miktarı, plüviyometre ya da yağışöl­çer denen aygıtla milimetre olarak ölçülür. Meteorologlar yağışölçerle yağmurun yanı sıra dolu, kar, çiy ve kırağı gibi bütün yoğunlaşma ya da yağış biçimlerinin miktarını ölçebilirler. Dolu ya da kar gibi katı yağışlar, ölçülmeden önce suya dönüştürülür.
Dünyanın en çok yağış alan yeri Hindistan' ın Assam eyaletindeki Çerrapunci'dir. Bu­rada yıllık ortalama yağış 10.820 mm düzeyin­dedir ve bunun büyük bölümü nisandan eylüle kadar süren yaz musonu sırasında düşer. Dünyanın en kurak yeri ise Şili'nin kuzeyindeki Atacama Çölü'dür; burada yüz­yıllardır herhangi bir ölçülebilir yağış görül­memiştir.
Yapay Yağmur Yağdırma
Yağmur olmadan pek az bitki ya da hayvan canlı kalabilir. Yağmursuz geçen uzun bir kuraklık dönemi ürünlere ve çiftlik hayvanla­rına çok büyük zarar verir. Yağmurun yalnız­ca belirli mevsimlerde yağdığı yerlerde bunun gerçekleşmemesi birçok insan için açlık ve hatta ölüm demektir.
Bu bakımdan çok eski zamanlardan beri insanların yağmur için tanrılara ve ruhlara yalvarmaları ya da yağmur dualarına çıkmala­rı hiç de şaşırtıcı değildir. Doğrusu bizler de dilediğimiz zaman yağmur yağdırabilmeyi çok isterdik; nitekim, bunun için çeşitli denemele­re de girişilmiştir.
Yağmur yağdırmanın bir yolu, uçak ya da küçük roketlerden yararlanarak bulutların katı karbon dioksit (kuru buz) kristalleriyle "tohumlanması"dır. Kristaller bulutlardaki doğal buz parçaları gibi çekirdek işlevi görür ve çok küçük su damlacıkları bunların çevre­sinde toplanarak yağmur damlaları olarak düşebilecek bir büyüklüğe erişebilir. Yerden atmosfere gümüş iyodür bulutu püskürterek de tohumlama yapılabilir. Bütün bu yöntem­lerle bulutlardan yağmur yağdırılabilmektedir; ama büyük ölçekli uygulamalar henüz gerçekleştirilememiştir. Hangi yöntem uygu­lanırsa uygulansın, önce gökyüzünde uygun bulutların var olması gerekir. Bulutsuz bir gökyüzünden yağmur yağdırılamaz.
YAĞMURCUN. Yağmurcunlar oldukça iri yapılı ve geniş göğüslü kıyı kuşlarıdır. Kıyı boyunca bir an durup sonra hızla koşuşturma­ları, kurmalı oyuncakları anımsatır. Gagaları düz, kanatları uzun ve sivri uçludur. Tüyleri Çevrelerine uygun renk ve desenlerdedir. Örneğin altın yağmurcunları (Pluvialis cinsi) siyah ve altın sarısıyla nakışlanan üst bölümle­ri sayesinde, üredikleri çayır ve tundralarda ayırt etmek çok güçtür.
Yağmurcunların değişik adlarla tanınan birkaç yakın akrabası vardır. Bunlardan cılıbıtların (Charadrius cinsi) genellikle alnı be­yaz, gerdanı bir ya da iki şeritlidir. Bu şeritler gövdeyi belirleyen çizgileri bozarak üremeye ya da kışlamaya geldikleri çakıllı kıyılarda çevreye karışmalarını sağlar.
Kızkuşları (Vanellus cinsi) genellikle ince ve uzun tepelikleriyle dikkat çeker. Yeni Zelanda' ya özgü eğrigaga (Anarhynchus frontalis), adını yana doğru eğrilmiş gagasından alır. Çamurlu sularda tırpan gibi kullanabildiği bu gagasının başka kuşlar arasında benzeri yoktur.
Yağmurcunlar hızlı uçar. Islığa benzer me­lodik bir ötüşleri vardır. Tehlikeyi sezdikle­rinde hemen öteki kuşları uyarırlar. Yağmur­cunlar üreme mevsimi dışında sürüler halinde beslenirler. Bazıları uzak yerlere göç eder. Amerika altın yağmurcunu (Pluvialis dominica) göç sırasında Kuzey Kutup Bölgesi'nden Arjantin ve Avustralya'ya kadar gider.
Yağmurcunlar genellikle yerdeki bir oyuğa yuva yaparlar. Hem erkek, hem de dişi kuluçkaya yatar ve yumurtadan çıktıktan hemen sonra koşuşturmaya başlayabilen, hav tüyleriyle kaplı yavrularına birlikte bakarlar.
Yağmurcunlardan ayrı bir familyada yer almasına karşın, siyah ve beyaz tüylü, uzun bacaklı bir kuşa da bazı benzerliklerine daya­nılarak yengeç yağmurcunu (Dromas ardeola) adı verilmiştir. Hint Okyanusu'nun kıyı şeri­dinde yaşayan bu tür midye gibi yumuşakçala­rı, yengeç gibi kabukluları iri ve güçlü gagala­rıyla kırarak beslenir.
YAĞMUR ORMANLARI. Ekvatorun her iki yanında, yaklaşık olarak 10° kuzey ve güney enlemleri arasında kalan bölgeler genellikle yağmur ormanları ya da tropik yağmur or­manları adı verilen sık ormanlarla kaplıdır. Bu karışık ve gür ormanlar bazen ekvator ormanları olarak da adlandırılır. Bunun başlı­ca nedeni, bu bölgelerde bitkilerin gelişmesini durduracak soğuk bir kışın ya da kurak bir mevsimin olmamasıdır. Bitki örtüsünün en sık olduğu alçak yerlerde yıl boyunca bütün günler birbirine benzer. Güneş doğunca hızla yükselir ve 12 saatlik gündüz süresinin çok büyük bir bölümünde tepe noktasına oldukça yakın bulunur. Geceleri bile hava sıcak ve nemlidir. Hemen her zaman yağmur yağdığı için yağış miktarı yüksek ve birçok yerde 2.500 milimetrenin üstündedir.
Mevsimler arasındaki fark çok azdır. Gü­neş sabah erkenden yükselir. Öğleye doğru bulutlar toplanır ve çok geçmeden, genellikle şimşek ve gök gürültüsüyle birlikte, bardak­tan boşanırcasına bir yağmur başlar. Her yerden buharlar yükselir; nemli bir sıcaklık ortalığı kaplar. Öğleden sonra güneş yeniden
açar ve çok geçmeden açıklık alanları kuru­tur. Güneş, akşam saat altı dolaylarında batar.
Bu koşullarda bitkiler şaşılacak bir hızla boy atar. Ama, bu gibi koşullar insanların yaşamasına çok uygun değildir. Araçların ve aletlerin metal parçaları paslanır; külleme mantarları deri ve kumaş eşyaların üzerini hızla kaplar. Kuru ve kapalı olarak korunma­yan ahşap eşya ve yiyecek maddeleri kısa sürede çürür. Birçok hastalık hızla yayılır; çünkü bu iklim koşulları, hastalıklara neden olan mikropların ve onları taşıyan böceklerin gelişmesine çok uygundur.
Yağmur ormanına bazen cangıl da denir; ama cangıl sözcüğü gerçekte, Hindistan ve Güneydoğu Asya'nın yaprak döken ormanla­rını ya da muson ormanlarını anlattığı için yağmur ormanlarına cangıl denmesi uygun değildir.
Dünyanın en büyük yağmur ormanı Güney Amerika'daki Amazon havzasındadır ve hav­zanın büyük bir bölümünü kaplar. Afrika'da yağmur ormanları Gine Körfezi'nden başlar; iç bölgelere ve Kongo Irmağı havzasının bir bölümüne yayılır. Asya'da Malezya ve Endo­nezya baştan başa yağmur ormanlarıyla kaplı­dır. Kuzeydoğu Avustralya'nın bir bölümün­de de yağmur ormanları vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder