Ana Sayfa Bilgi Bankası

15 Ocak 2011 Cumartesi

VİTAMİN

VİTAMİN adı altında toplanan çeşitli organik bileşikler sağlıklı yaşamanın vazgeçilmez öğe­leridir. Bu bileşikleri 1911'de Polonyalı biyokimyacı Casimir Funk keşfetmiş ve "yaşam" anlamındaki Latince vita sözcüğünden türetti­ği vitamin terimiyle adlandırmıştır. Tıpkı be­sin maddeleri gibi vitaminler de vücutta üretilemediği için yiyeceklerle dışarıdan alınır ve canlıların yaşam süreçlerinde çok önemli gö­revler üstlenir. Bunlar, besinler gibi vücutta enerji kaynağı ya da yapım maddesi olarak kullanılmaz ama metabolizma süreçlerinde katalizör işlevi görerek, besinlerin parçalanıp vücutta kullanılabilecek biçime dönüşmesini yönlendiren çok önemli, etkin maddelerdir. Her vitaminin vücutta belirli ve kendine özgü bir işlevi olduğundan, yiyeceklerde bulunan çeşitli vitaminlerin her gün belirli miktarlarda alınması gerekir.
İlk bulunan vitaminler alfabenin değişik harfleriyle adlandırılmıştı. Sonradan bu bile­şiklerin kimyasal yapıları belirlenince, askorbik asit, tiyamin ya da riboflavin gibi bilimsel adlar verildi. Ama bugün bile, vitaminlerin A, B, C gibi harflerle anılması çok yaygındır. Vitaminlerin çok az miktarda alınması vücut için yeterli olduğundan, çeşitli yiyeceklerle dengeli beslenen kişilerde vitamin eksikliği görülmez. Yalnız bazı hastalıklarda doktor­lar, vücut sağlığına kavuşuncaya kadar nor­malden daha fazla vitamin alınmasını önerir­ler. Ama olağan koşullarda yiyeceklerdekiyle yetinmeyip gereğinden çok vitamin almanın hiçbir yararı yoktur; çünkü vitaminlerin çoğu vücutta depolanmaz ve günlük gereksinimden fazlası idrarla birlikte dışarı atılır. Hatta, A ve D vitamini gibi vücuttan atılmayıp dokularda birikebilen bazı vitaminlerin fazlaca alınması kötü sonuçlar doğurur. Bu nedenle, herhangi bir vitaminin az ay da çok alınmasından doğabilecek beslenme bozukluklarını önle­menin tek yolu dengeli bir beslenme rejimi­dir. Kötü beslenme alışkanlığı ya da zorunlu­luklar nedeniyle dengeli beslenemeyen ve hep bir iki çeşit yiyecekle yetinen kişilerde iskorbüt, beriberi gibi "vitamin eksikliği hastalıkla­rı" görülür.
A vitamini yalnız hayvan vücudunda ve yağ dokusuna bağlı olarak bulunur. Aslında besin maddeleri gibi bu vitaminin ilk kaynağı da bitkilerdir. Bitkilerdeki bazı maddeler, örne­ğin havuca turuncu rengini veren karoten pigmenti, bu bitkileri yiyen hayvanların ya da insanın karaciğerinde A vitaminine dönüşür. Deri, diş ve kemik sağlığı açısından çok önemli olan A vitamini, görme işlevinde de doğrudan rol oynar. Yeterince A vitamini almayan kişilerde, özellikle aydınlıktan ka­ranlığa geçildiğinde ya da loş ışıkta görme yeteneğinin azalmasına yol açan ve halk arasında tavukkarası denen gece körlüğü gö­rülür. A vitamini desteğiyle tedavi edilebilen bu görme bozukluğu, önlem alınmazsa kalıcı körlüğe dönüşebilir.
A vitamini özellikle süt, yumurta sarısı, karaciğer, tereyağı, balık eti, balıkyağı gibi hayvansal yiyeceklerde ve marul, havuç, ıspa­nak, şalgam gibi sebzelerde bolca bulunur. Bu vitaminin uzun süre çok yüksek dozda alınması, bitkinlik, uyuklama, bulantı, deri­nin kuruyup pul pul olması, saç dökülmesi ve kemik ağrıları gibi belirtiler veren A vitamini zehirlenmesine yol açar.
B vitamini terimi, doğru bir adlandırmış olmadığından, bugün yerini "B grubu vitaminlerine bırakmıştır. Çünkü başlangıçta tek bir B vitamininin olduğu sanılıyordu; ama sonraları, canlılarda benzer işlevleri olan ve çoğu kez bir arada bulunan en az 10 değişik vitaminin varlığı saptandı. Bu nedenle, her birine bir sıra numarası eklenerek Bı, B2, Bs biçiminde adlandırma yoluna gidildi. Gene de, tek bir bileşik gibi görünen B vitaminleri bile aslında birkaç maddeyi içerdiğinden, bu vitaminleri kimyasal adlarıyla belirtmek daha doğru olur.
Bı vitamini ya da tiyamin, bazı sinir sistemi hastalıklarından korunmak için gereklidir. Bu vitaminin eksikliğinde sinir iletisi kesintiye uğrar, bazı sinirler iltihaplanır ve insanda huzursuzluk, sıkıntı, öfke gibi sinirlilik belirti­leri, hatta zamanla kol ve bacaklarda felç görülür. Bı vitamini eksikliğinden kaynakla­nan en önemli beslenme,,bozukluğu ise beri­beri hastalığıdır. İnsanların hemen hemen yalnızca kabuğu ayıklanmış pirinçle beslen­dikleri tropik ülkelerde görülen bu hastalık da sinirleri etkilediği için çeşitli kaslarda, özellik­le el ve ayaklarda felç belirir.
Bı vitamini, başta pirinç olmak üzere bütün tahıl tanelerinin kavuz denen kabuğunda, ayrıca bira mayasında, sütte, taze sebze ve meyvelerde bulunur. Bu vitamin vücutta de­polanmadığı için, her gün yiyeceklerle belirli miktarda alınması gerekir.
B2 vitamini ya da riboflavin, özellikle süt, yumurta, karaciğer, bira mayası, yağsız sığır eti, yeşil yapraklı sebzeler ve muz gibi çeşitli yiyeceklerde bulunur. Bu vitaminin eksikliği­ne bağlanan başlıca belirtiler büyüme ve geliş­me geriliği, kilo kaybı, deri iltihaplan ile göz, ağız ve burun çevresinde beliren yaralardır.
B3 vitamini ya da niyasin en çok tavuk, hindi gibi kümes hayvanlarının etinde, karaci­ğerde, balıkta, yağsız sığır etinde ve baklagil­lerde bulunur. Bir adı da PP vitamini olan Bs vitamininin eksikliğine bağlı en önemli bes­lenme bozukluğu, deride yaralar, iştahsızlık, ishal ve kilo kaybı, bitkinlik, huzursuzluk ve zihin bulanıklığı gibi belirtiler veren pellagra hastalığıdır.
B12 vitamini ya da siyanokobalamin, sindi­rimde, alyuvarların gelişmesinde, nükleik asitlerin ve birçok proteinin bireşimlenmesinde görev alır. En çok karaciğer, yumurta sarısı ve sütte bulunan bu vitaminin eksikliği sindirim bozukluklarına, öldürücü bir kansız­lık tablosuna ve bazı omurilik sinirlerinin yıkımına yol açar.
C vitamini (askorbik asit), metabolizma süreçlerinin pek çoğuna katılan ve vücudun mikroplara karşı savunmasında uyancı rolü oynayan çok önemli bir vitamindir. En çok taze sebze ve meyvelerde, özellikle portakal, greyfurt gibi turunçgillerde, çiğ lahana, do­mates ve şalgamda bulunur. Vüçutta depolan­madığından, her gün düzenli olarak alınması gerekir. Yeterince C vitamini almayan kişiler­de, kemik ve eklem bozukluklarına, deride ve dişetlerinde kanamalara, dişlerin dökülmesi­ne ve yaraların geç iyileşmesine yol açan iskorbüt hastalığı görülür. Eskiden, uzun deniz yolculuklarına çıktıkları için aylarca taze sebze ve meyve yiyemeyen denizcilerin çoğu bu hastalığa tutulurdu.
D vitamini özellikle bebekler ve gelişme çağındaki çocuklar için çok önemlidir. Çünkü büyüme döneminde yeterince D vitamini alınmaması, kemiklerde ağır biçim bozukluk­larına, örneğin omurganın ve bacakların çar­pılmasına yol açan raşitizm hastalığıyla sonuç­lanır. D vitamini eksikliğinin erişkinlerdeki sonucu ise osteomalasi denen kemik yumuşamasıdır. En zengin doğal kaynakları balıkyağı, karaciğer, süt ve yumurta sansı olan bu vitamin vücutta depolandığından, aşırı mik­tarda alınması zehirlenmeye yol açar. Çocuk­larda büyüme geriliği, erişkinlerde bitkinlik, iştahsızlık, bulantı ve zihinsel bozukluklar görülebilir.
E vitamini'nin üremede rol oynadığı bilini­yor; ama eksikliğinin insandaki etkileri henüz tam olarak saptanamamıştır. Hayvanlarda yapılan deneylerde kısırlık, düşük ya da erken doğum, kas zayıflaması ve kansızlık gibi belirtiler veren E vitamini eksikliği, beslenme yetersizliğine bağlı olarak pek sık görülmez. Çünkü, başta tahıllar, yağlı tohumlar ve bitkilerin yeşil bölümleri olmak üzere yiye­ceklerin çoğunda bulunur ve vücutta uzunca bir süre depolanabilir.
K vitamini, bu anılan vitaminlerin hepsin­den biraz daha geç bir tarihte bulunmuştur ve kanın pıhtılaşması için gereklidir. Sebzelerin çoğunda, özellikle ıspanak, lahana ve karna­baharda, ayrıca karaciğerde bulunan bu vita­mini, bağırsakların doğal konuğu olan yararlı bakteriler de bireşimler. Bu nedenle eksikliği pek yaygın değildir. Yalnız yeni doğmuş bebeklerde ve uzun süre antibiyotik tedavisi gördükleri için bağırsak bakterileri azalan kişilerde bu vitaminin eksikliğine rastlanabi­lir. Bu durumda, kanamaları durdurmak için K vitamini vermek gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder