Ana Sayfa Bilgi Bankası

15 Ocak 2011 Cumartesi

VİTRAY

VİTRAY, renkli cam parçalarının kurşun şe­ritlerle birleştirilmesinden oluşan dekoratif pencerelere ve süsleyici yüzeylere denir. Baş­langıcı çok eski tarihlere dayanır. Günümüz­den 5.000 yıl önce Eski Mısırlılar cam bon­cukları birleştirerek çeşitli takılar yaparlardı. Renkli camın pencerelerde ilk kez ne zaman kullanıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Bi­linen en eski örneklerden olan, Almanya'da, Augsburg Katedrali'ndeki vitraylar 12. yüzyı­lın başlarında yapılmıştır.
Camı boyamak ya da "renklendirmek" için cam karışımına eritme işleminden önce bazı metal oksitler eklenir.
Kırmızı için manganez, mavi için kobalt, san için antimon, gül kırmızısı için de saf altın karıştırılır.
Vitray yapımında ilk önce pencereye ya da panoya uygulanacak örnek hazırlanır. Bu örnek gerçek büyüklükte olup renklendiril­miştir. Cam ustası bu örneği sert bir kartona geçirir. Karton, ne kadar renk varsa, o kadar parçaya kesilir. Bundan sonraki aşama, elde edilen karton kalıplarla örneklere uygun renkte camlar kesmektir. Kesilen camlar geçi­ci olarak kurşun bir çerçeveye yerleştirilir. Cam ressamı bu camların üzerine örnekteki çizgileri aktarır. Bu işlemden sonra camlar geçici çerçeveden çıkarılır ve çizgilerin cama işlemesi için fırınlanır. Fırından çıkarılan camlar çerçevede yerli yerine oturtularak kurşun çubuklarla birbirine lehimlenir ve istenen yere yerleştirilir. Vitray günümüzde de çoğunlukla aynı yöntemle yapılır. Kalın camlar, kurşun şerit yerine beton çerçeve­ler içine yerleştirilir. Batıda bazı modern kili­selerin duvarlarının tümü bu biçimde yapıl­mıştır.
Dünyanın en ünlü vitraylan Fransa'da Chartres Katedrali'ndedir. Bu vitraylar 12. ve 13. yüzyıllarda gotik mimari döneminde ya­pılmıştır. Vitray sanatı bu tarihten başlayarak 16. yüzyıla kadar altın çağını yaşadı. O dönemde yapılan katedrallerin ve kiliselerin çoğu güzel vitraylarla bezendi. Ne var ki, çoğu kırılıp bozulduğundan günümüze pek azı ulaşabildi. Günümüze ulaşan örneklerin bü­yük bir bölümü Fransa'dadır. Bu yapıtlar büyük bir dikkatle korunmakta ve saklan­maktadır. İngiltere'deki, 13. yüzyıldan kalmış en güzel örnekler ise Canterbury Katedrali'n­dedir.
17. yüzyılda yeni bir vitray tekniği gelişti. Bu yeni teknikte adi cam renkli saydam boyayla renklendiriliyordu. Bu biçimde yapıl­mış pencereler güzel görünmekle birlikte daha çok saydam yağlıboya resimleri andırı­yordu. Gerçek vitrayın inceliklerinden ve özelliklerinden de yoksundu. Oysa gerçek vitray önceden metal oksitlerle renklendiril­miş camlarla yapılıyor ve kahverengi tonun­daki yüzey boyaması yalnızca yüz, eller ve giysilerin kıvrımları gibi ayrıntıları belirleme­de kullanılıyordu.
19. yüzyılda, bir süre için unutulan vitray sanatına yeniden ilgi uyandı. İngiltere'de William Morris ve ABD'de Louis Comfort Tiffany gibi bazı sanatçılar göz alıcı vitraylar yaptılar. 20. yüzyılda Marc Chagall, Henri Matisse, Georges Rouault, Fernand L6ger gi­bi resim ustaları kendi desenleriyle çarpıcı ör­nekler ortaya koydular. Frank Lloyd Wright mimarlık çalışmalarının çoğunda vitray kul­landı. Marc Chagall'ın Kudüs'teki Hadassa- İbrani Üniversitesi Tıp Merkezi'nin sinagogu için (1960-61); Henri Matisse'in Fransa'da Vence'da Notre-Dame de Rosaire Dominiken Şapeli için (1951) ve ABD'de Colorado Springs'deki Hava Kuvvetleri Akademisi Şa­peli için tasarımını Skidmore, Owings ve Mer­rill mimarlık şirketinin yaptığı vitraylar mo­dern vitray sanatının en güzel örnekleri ara­sındadır. »gi i
Osmanlı mimarisinde vitray revzen olarak bilinir. Revzende vitraydan farklı olarak renkli camlar kurşun şerit yerine alçı çerçeve­lerle birleştirilir. Alçı çerçeveler çok küçük cam parçalarının birleştirilebilmesine ve böy­lece ince ve ayrıntılı desenlerin oluşturulması­na elverişlidir. Bu biçimde yapılmış, karmaşık desenlerle süslü cam pencerelere nakışlı revzen adı verilir. Revzenler yapılarda duvarın iç yüzüne yerleştirilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder