Ana Sayfa Bilgi Bankası

20 Ocak 2011 Perşembe

YAPRAK,Sonbahar Yaprakları,Yaprak Çeşitleri,YAPRAKBİTİ


YAPRAK. Yapraklar yeşil bitkilerin yiyecek fabrikalarıdır. Yani bitkilerin sağlıklı biçimde gelişebilmesi için gereken besinler yapraklar tarafından üretilir ve sonra bitkinin öbür bölümlerine taşınır. Bu besinler yalnızca bitki için değil, bu bitkilerle beslenen insanlar ve hayvanlar için de iyi bir kaynaktır.

Meyve ağaçlarının yapraklarında üretilen besinler meyvelerin oluşumuna yardım eder. Örneğin, şeftali meyvelerinin tatlı lezzeti, yapraklarda bireşimlenen şekerden gelir. Çünkü yeşil bitkilerin, topraktan aldıkları su ve suda çözünmüş tuzlar ile havadan aldıkları karbon dioksidi, bütün öbür canlılar için gerekli olan şeker ve nişasta gibi organik bileşiklere dönüştürebilme yeteneği vardır. İşte, bitkilerin kendi besinlerini ürettikleri bu sürece fotosentez denir. Üretilen şeker kısa sürede nişasta ve protein gibi başka besin maddelerine dönüştürüldü­ğünden çoğu bitkide şeker bulunmaz.

Fabrikalarda üretim yapabilmek için maki­nelere ve bu makineleri çalıştırabilecek ener­jiye gereksinim duyulduğu gibi, yaprakların da kendi besinlerini üretebilmek için benzer gereksinimleri vardır. Yaprakların "makine­leri", kloroplast denen küçük, yeşil tanecik­lerdir. Yaprak dokularında bolca bulunan bu cisimlerin içinde yapraklara yeşil rengini ve­ren klorofil pigmenti vardır. Bu "makineleri" çalıştıran itici güç ise güneş enerjisidir.

Kloroplastlar yaprağın iç kesimlerinde görev yapar. Yapraklar, yan yana sıkıca di­zilmiş kutucuklara benzeyen hücrelerden olu­şur. Hücrelerin bazılarında çok sayıda kloro­plast bulunur, bazılarında ise ya çok azdır ya da hiç yoktur. Bu ikinci tip hücreler başka işlevler üstlenmiştir. Yaprakların alt yüzünde çok sayıda gözenek ("stoma") yer alır.

Gözenekler yaprak dokularına hava geçişini düzenleyen deliklerdir. Başka bir deyişle yap­raklar gereksinim duyduğu havayı bu delikler aracılığıyla alır. Gözenekler kenarlarındaki kilit ya da bekçi hücreleri denen, böbrek bi­çimli hücreler yardımıyla açılıp kapanır.

Su topraktan bitkinin kökleri aracılığıyla emilir, daha sonra gövdeye ve dallara iletilir, buradan da yaprağın damarlarına ulaşır. Da­marlar ise suyu hücrelere taşır. Damarlar ayrıca yaprakların ürettiği, ama kullanmadığı fazla besinleri depolanmak üzere kök,meyve ve tohum gibi organlara iletmekle de görevli­dir. Depolanan besinler gerektiğinde kullanıl­mak üzere bu organlarda saklanır.

Aynı fabrikalarda olduğu gibi yapraklarda da üretim artıkları oluşur. Solunum gözenek­lerinden yaprağa giren hava karbon dioksit içermektedir. Üzerine güneş ışınları düşen yapraklar bu ışık enerjisiyle karbon dioksit ve suyu kullanarak şeker üretir, yan ürün olarak da oksijen açığa çıkar. Fazladan oksi­jen yüklenen artık hava gene bu gözenekler­den dışarıya atılır. Ama, güneş battıktan sonra ışık enerjisi kesildiği için besin üretimi durur, yaprakların karbon diokside gereksini­mi kalmaz ve bu kez hava, içindeki karbon dioksitle birlikte dışarı salınır.

Yapraklar üretim artığı olarak su da çıka­rırlar. Şeker üretiminde köklerden gelen su­yun ancak bir bölümü kullanıldığından arta kalan fazla su yapraklardan dışarı atılır. Açık­lık bir yerde yetişen 200 bin yapraklı bir huş ağacı sıcak bir günde 450 litre su kaybedebilir. Yapraklardan kaybedilen su, köklerden gelen sudan daha fazla olduğu zaman bitki solar.

Sonbahar Yaprakları

Dünyanın ılıman bölgelerinde yetişen bitkile­rin çoğunun yapraklan sonbahar geldiğinde, kuruyup dökülmeden önce, sarı, kahverengi ya da kırmızı tonlarında göz alıcı renklere bürünür. Yaprakların sonbaharda ya da kışa doğru dökülmesinin nedeni, kış boyunca gü­neş ışınları zayıfladığından yapraklara gerek kalmayışıdır. Kayın ve meşe gibi ağaçların yaprakları iklim koşullarının değişmesi ile oluşan bazı pigmentlerden ötürü bakır rengi­ne dönüşür. Kestane, kavak, karaağaç gibi başka bazı ağaçların yaprakları ise kırmızı pigment üretmez; buna karşılık yapraklardaki başat renk maddesi olan klorofil parçalandığı için, yaz boyunca gizli kalan parlak sarı renk maddeleri açığa çıkar ve böylece yapraklar sarıya dönüşür.

Sonbahar geldiğinde her bir yaprağın sapı­nın tabanında yaprağa su akışını engelleyen bir doku katmanı oluşur ve yaprak kurur. Böylece, canlılığını ve tutunma gücünü yitiren yapraklar hafif bir esintide bile dallardan koparak düşer. Yaprak sapının koptuğu yer­de bir yara izi kalır. Bu yara izinin büyüklüğü ve biçimi ağaç türleri arasında farklılık göster­diğinden kışın, yani yapraksız dönemlerinde ağaçların tanınmasına yardım eder. Örneğin, atkestanesi ağaçlarında atnalı biçiminde yara izlerine rastlanır.

Herdem yeşil ağaçlar yaz kış yeşil kalabilen ağaçlardır. Sonbaharda yapraklarını tümüyle

dökmeyip yalnızca yaşlanan yapraklarını yi­tirdiği ve bu arada da yerine yenilerini ürettiği için bu tip ağaçların dalları hiçbir zaman tümüyle çıplak kalmaz. Kuzey bölgelerde başta çamlar olmak üzere iğneyapraklıların tüm üyeleri (melez ağacı dışında) herdem yeşil ağaçların en önemli grubunu oluşturur. Biraz daha güneye inildiğinde yaz kış yeşil kalan geniş yapraklı ağaçlara (örneğin manolya, çoban püskülü gibi) da rastlanır. Bol nemli tropik bölgelerde ise hemen hemen bütün ağaçlar dört mevsim boyunca yeşil kalır.

Yaprak Çeşitleri

Bitki türlerinin birbirinden ayırt edilmesinde yararlanılan en önemli özelliklerinden biri yapraklarıdır. Yapraklar başlıca, "basit" ve "bileşik" olarak iki gruba ayrılır. Basit yaprak tek ve bütün bir yaprak ayasından, buna karşılık bileşik yaprak her biri ayrı bir yaprak biçiminde olan yaprakçıklara ayrılmış parçalı bir ayadan oluşur. Bileşik bir yaprağın yaprakçıkları ya ana damardan yanlara doğru dallanır ya da yaprak sapının tepesindeki ortak bir noktadan çıkarak eşit büyüklükte damarlara ayrılır. Bunlardan ilki kuştüyünü andırdığı için'"tüysü yaprak", ikincisi ise bir elin parmaklarına benzediği için "elsi yaprak" diye adlandırılır. Eğreltiotu yaprakları tüysü, atkestanesi yaprakları elsi tipteki bileşik yap­raklara iyi birer örnektir.

Bazı durumlarda basit bir yaprağı bileşik bir yaprağın yaprakçığından ayırt etmek güç­tür. Bunu anlayabilmenin en kolay yolu yaprak sapının dala bağlandığı yere bakmak­tır. Eğer bu noktada bir tomurcuk bulunuyor­sa o yaprağın basit yaprak olduğu anlaşılır; çünkü yaprakçıkların saplarının orta damara bitiştikleri yerde tomurcuk oluşmaz.

İster basit ister bileşik olsun, bütün yaprak­lar dallara (ya da gövdeye) güneş ışığından en fazla yararlanabileceği biçimde konumlanır. Karaağaçlarda olduğu gibi bazı bitkilerde almaşık (belli aralıklarla dalın önce bir yanın­dan, sonra öbür yanından çıkması), leylak gibi bazı bitkilerde karşılıklı (dalın her iki yanından ve aynı noktalardan çıkması) olarak dizilmiştir. Zakkum gibi bazı bitkilerde ise aynı düzeyden çıkan ikiden çok yaprak dalı çevreler ki, buna çevrel diziliş denir.

Yaprakların damarlanma biçimi çiçekli bit­kilerin iki büyük sınıfa ayrılmasında rol oyna­yan önemli bir özelliktir. Bunlardan birçeneklilerin yaprakları paralel damarlıdır; yani da­marlar yaprak boyunca birbirine paralel düz (ya da hafifçe içe doğru eğri) çizgiler halinde uzanır ve aralarında yan bağlantı yok denecek kadar azdır. Zambaklar, orkideler, mısır, buğday, arpa gibi tahıl bitkileri ve çimen otları bu takımdandır ve paralel damarlı yaprakları vardır. İkiçenekliler sınıfındaki bit­kilerin yapraklarında ise damarlar balık ağı gibi sık bir örgü oluşturur; buna ağsı damar­lanma denir. Meyve ağaçlarının, güllerin, baklagillerin, patatesin ve öbür geniş yapraklı bitkilerin çoğu ağsı damarlı yapraklara sahip­tir. Yapraklardaki bu ağsı örgü bir büyüteçle bakıldığında kolaylıkla fark edilebilir. Yumu­şak dokuları çürümüş bir yaprak iskeletinde ise ağ tümüyle ortaya çıkar.

Bitkilerin yaprakları yetiştikleri yörelerin iklim koşullarına bağlı olarak çok çeşitli biçimler almıştır. Örneğin, sıcak iklim bitkisi olan kaktüslerin yaprakları su kaybını önle­mek üzere küçülmüş, buna karşılık besin üretimini çoğu kez yanlışlıkla yaprak sanılan iri ve etli yeşil gövdeler üstlenmiştir. Sarısabır gibi çöl ya da kurak bölgelere özgü bazı bitkilerde ise kalın ve özlü yapraklar su deposu görevi görür.

Sonbaharda eğreltiotlarının yapraklarının arka yüzünde kahverengi, tozlu benekler ya da çizgiler belirir. Bunlar kuruyup çatladığın­da içindeki sporlar (üreme hücreleri) çevreye saçılır ve bu sporlardan yeni bitkiler gelişir

Kendi başına dik duramayan, ancak çevresin­deki başka bitkilere ya da desteklere sarılarak yükselebilen bazı bitkilerde ise (örneğin ıtırşahi) yaprakların bir bölümü "sülük" denen ince, sarılıcı telcikler haline dönüşmüştür.

Bitkiler âleminin en ilginç yapraklara sahip üyeleri hiç kuşkusuz böcekçil bitkilerdir. Çünkü aralarında sinekkapan ve güneş gülünün de yer aldığı bu bitkiler böcekleri, mü­kemmel bir tuzak işlevi gören yapraklarıyla yakalayıp sindirirler. Bazen de yapraklar parlak renkleriyle aynı bir çiçeği andırır. Örneğin atatürk çiçeğinin çoğu kişi tarafından taçyaprak sanılan parlak kır­mızı uzantıları botanik açısından gerçek birer yapraktır. Aslında bu tip çiçek görünümlü yaprakları gerçek çiçeklerden ayırt etmek oldukça kolaydır. Çünkü, değişmez bir kural olarak, yapraklar bir tomurcuğun ya da tomurcuktan gelişmiş bir dalın hemen altında bulunur. Biçimi ya da işlevi ne olursa olsun böyle bir tomurcuk ya da dalın hemen dibinde yer alan bitkisel yapı kesinlikle bir yapraktır.

YAPRAKBİTİ. Yaprakbitleri bitkilerin yap­raklarının yanı sıra sap ve kök bölümlerine de üşüşerek zarar verebilen küçük böceklerdir. Tarım bitkilerinde büyük zarara yol açan birçok türü vardır. Bunlardan gül yaprakbiti (Macrosiphum rosae) güllere, bakla yaprakbi­ti (Aphis fabae) bakladan başka fasulye, pancar, havuç, enginar gibi bitkilere zarar verir. Lahana yaprakbiti (Aphis brassicae) lahana, şalgam ve benzeri bitkilerin yaprakla­rı üstünde yaşayan, koyu yeşil gövdeli, çok yaygın bir böcektir. Elma pamuklubiti (Eriosoma lanigerum) elma ağaçlarında, pamuğu andıran mumsu beyaz salgısının altında giz­lenir.

Yaprakbitleri ancak büyüteç altında iyi görülebilecek ölçüde küçük böceklerdir. Dişi­lerin çoğu, erkeklerin ise küçük bir bölümü kanatsızdır. Çok uzun olan gagalan başın önünden çıkarak bacakların arasından geriye doğru uzanır. Gövdenin arka ucunda hemen her zaman meme biçiminde bir çift borucuk vardır. Yaprakbiti gagasını bitkiden özsuyu emmek için kullanır. Emdiği özsuyun küçük bir bölümünü sindirebilir. Geriye kalanı ise

pek az değişikliğe uğratıp tatlımsı bir sıvı halinde dışarı atar. Bu dışkı bazen yaprakla­rın üzerinde yapışkan bir tabaka oluşturacak ölçüde boldur. Yerleşim alanlarında yaprak­biti saldırısına uğramış ağaçların yapışkan yaprakları havadaki toz ve isi tutarak siyah bir görünüm alır.

Birçok böcek, özellikle de karıncalar yaprak bitlerinin tatlımsı dışkısını pek sever. Karıncaların yaprakbitlerinden daha çok dışkı elde edebilmek için onları duyargalarıyla dürtükledikleri gözlenmiştir. Üstelik karıncalar yaprakbitlerini kötü hava koşullarından ve doğal düşmanlarından koruyacak sığınaklar yapar. Bazen de onları sürü güder gibi bir araya toplar ya da uygun bitkilere taşır.

Yaprakbitleri inanılmaz bir hızla ürer. Kuş­lar, uğurböcekleri ve öbür böcekler bu zararlıları yemese, bütün bitkiler yok olma tehlike­siyle karşı karşıya kalırdı. Yaprakbitlerinin varlığını sürdürebilen küçük bir bölümü bir bitkiden öbür bitkiye çeşitli hastalıkları da bulaştırır. Ama yaprakbitleri bitkilere püs­kürtülen böcek ilaçlarıyla yok edilebilmek­tedir.

Yaprakbitlerinin çoğu kışı yumurta evresin­de geçirir. Baharda çatlayan yumurtalardan yalnız dişiler çıkar. Bunlar erkeklerle çiftleşmez ve yumurtlamazlar. Ama kanatsız dişi yaprakbitleri yazın art arda canlı yavru doğu­rarak ürer. Erkeksiz gerçekleşen bu çeşit üreme biçimine döllenmesiz üreme denir. Daha sonra bazı yavrular kanatlı dişilere dönüşür ve bunlar öbür bitkilere doğru uçar. Sonbaharda ortaya çıkan erkeklerle çiftleşen dişiler kış soğuklarına dayanacak yumurtala­rını bırakır. Böylece yaşam çevrimi tamam­lanmış olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder