Ana Sayfa Bilgi Bankası

15 Ocak 2011 Cumartesi

VÜCUT,Hücreler,Dokular,Organlar ve Sistemler,Vücut Sistemlerinin Eşgüdümü,Hastalık ve Sağlık,

VÜCUT. Gelişmiş canlıların vücudu, tek bir parça gibi inanılmaz bir uyum ve düzen içinde çalışan sayısız parçadan oluşmuş bir bütün­dür. Bu bütünü oluşturan hücreler, dokular, organlar ve sistemler, her canlının var olma amacına en uygun biçimde tasarımlanmıştır. En küçüğünden en büyüğüne kadar her birim kendisinden beklenen görevi yerine getirdiği sürece, bu sistem kusursuz bir makine gibi hiç aksamadan çalışır. Bütün canlıların en geliş­miş örneği insan olduğuna göre, bu eşgüdü­mün en çarpıcı örneği ve dünyanın en karma­şık makinesi de insan vücududur.
Vücudun yapısını ve işleyişini anlamanın en iyi yolu, bu sistemin en küçük birimi olan hücreyi inceleyerek işe başlamaktır.
Hücreler
Bütün canlılarda olduğu gibi, insan vücudu­nun da temel yaşam birimi hücredir. Erişkin bir insanın vücudunda 70 trilyon kadar hücre bulunur. Bunlardan her biri bir yandan kendi yaşamını sürdürürken, bir yandan da öbür hücrelerle işbirliği yaparak vücuttaki görevle­rini yerine getirir. insan vücudunda, belirli görevleri üstlenmek üzere özelleşmiş ve ge­nellikle kendisine benzeyen başka hücrelerle bir araya toplanmış çok değişik tipte hücreler vardır. Ama yapılan, özellikleri ve işlevleri ne kadar farklı olursa olsun, bu trilyonlarca hücre, dolayısıyla bütün vücut tek bir hücreden gelişir. Döllenmiş yumurta hüc­resi sürekli bölünerek embriyona dönüşür­ken, hücrelerin yalnızca sayısı ve boyutları değil özellikleri de değişir. Böylece, kas hücresi ya da karaciğer hücresi gibi farklı yapıda ve özel işlevlere uyarlanmış değişik tipte hücreler oluşur. insan vücudundaki hüc­relerin boyutları öylesine küçüktür ki, ortala­ma büyüklükteki 1.000 hücre yan yana dizildi­ğinde toplam uzunlukları ancak 1 santimetre­yi bulur.
Dokular
Milyonlarca hücre, aynı işlevleri yerine getir­mek üzere bir araya toplanarak dokuları oluşturur. Bu yapı, vücuttaki örgütlenmenin hücreden sonraki bir üst aşamasıdır. İnsan vücudunda başlıca üç tip doku ayırt edilir: Epitel doku, bağdoku ve sinir dokusu.
Epitel doku, birbirlerine sıkıca değecek biçimde yan yana ya da üst üste dizilmiş hücrelerden oluşur. Üstderi biçiminde vücu­dun dış yüzeyini örten, mukoza biçiminde vücut boşluklarının, soluk borusu ve bağırsak gibi kanalların içini döşeyen ve salgıbezlerini oluşturan bu dokudur.
Bağdoku terimi, aralarında hiçbir yapısal ve işlevsel benzerlik olmayan çok farklı doku tiplerini kapsar. Kas, kemik, kıkırdak, eklem bağlan, kirişler, kan ve yağ dokusu ile epitel dokuyu destekleyip biçimlendiren lifsi doku bu gruptandır. Bağdokunun hücreleri, genel­likle pelte gibi çok koyu kıvamlı ve yapışkan bir sıvının içinde dağınık halde bulunur. Bu bağlayıcı madde hem dokuların sağlıklı işleye­bileceği nemli bir ortam oluşturur, hem de bütün vücut hücrelerini bir arada tutarak bütünlüğü sağlar.
Sinir dokusunun görevi ise, beyin ile bütün hareket ve duyu hücreleri arasındaki sinir iletisini üstlenerek vücudun eşgüdümünü sağ­lamaktır
Organlar ve Sistemler
Böbrek, kalp, mide gibi her organ, üstüne düşen görevleri yürütmesine yardımcı olan çeşitli dokulardan oluşur.
Vücutta, öbür organlarla işbirliği yapma­dan bir görevi tek başına yürüten organ sayısı pek azdır. Genellikle, çalışması birbiriyle yakından bağlantılı olan çeşitli organlar bir "sistem" içinde bütünleşmiştir. Örneğin ağız, mide, bağırsaklar, pankreas ve karaciğer sin­dirim sistemini, böbrekler, idrar kesesi ve bu organları birbirine bağlayan çeşitli kanallar da boşaltım sistemini oluşturur.
Bazı sistemlerin bütün bölümleri bir arada­dır; bazılarında ise organlar dağınık olarak bulunur ve aralarında bağlantı yoktur. Örne­ğin iç salgı sistemini oluşturan çeşitli salgıbezlerinden hipofiz kafatasının içinde, tiroit bo­yunda, böbreküstü bezleri de karın boşluğun­da yer alır. Ama birinin salgısı öbürünün çalışmasını etkilediği ve hepsinin görevi bir­biriyle yakından bağlantılı olduğu için, iç salgıbezleri bir sistem sayılır.
Vücudun bir bütün olarak yaşamını sürdü­rebilmesi için bütün sistemlerin ara vermeden görevini yapması gerekir. Ama bu çalışmanın sonuçlan vücudun öbür bölümlerine iletilme­dikçe, organların sürekli çalışması da yeterli olmaz. Bu nedenle bütün organlar arasında bir "iletim" sistemi kurulmuştur. Vücudun en uzak noktalarına kadar ulaşan bu yaşamsal sistem, kalp ve damarlardan oluşan dolaşım sistemidir. Atardamarlar ve kılcal damarlar aracılığıyla kanı bütün vücuda pompalayıp toplardamarlar aracılığıyla yeniden toplayan kalp, vücudun en önemli organlarından biri­dir. Bu organ yalnızca birkaç dakika bile dursa öbür organlar yaşayamaz.
Vücudun tek yaşamsal sistemi kalp ve damarlar değildir. Ayrıca vücuttaki bütün hücreler için oksijen gereklidir; bu da solu­num sistemiyle sağlanır. Havadaki oksijenin akciğerlerle alınıp dokularda birikmiş karbon dioksidin gene akciğerler yoluyla dışarı atıldı­ğı solunumun kısa bir an durması da vücuttaki bütün yaşam süreçlerini kesintiye uğratır.
Buna karşılık bazı sistemler daha uzun bir süre devreden çıksa bile yaşam devam eder. Bütün dokuların, etkinliklerini sürdürmek
için gerekli maddeleri yapmak üzere besine gereksinimi vardır. Ama insan hiçbir şey yemeden haftalarca yaşayabilir. Çünkü bütün hücrelerde besin depolan bulunur. Dışarıdan besin alınmadığı zaman bu depolar kullanıldı­ğı için hücreler küçülür, organlar büzülür, ama bütün depolanmış besinler tükeninceye kadar vücut yaşamını sürdürebilir.
Bütün bu değişik sistemler birlikte hareket ettiklerinden, vücuttaki eşgüdümü sağlamak üzere kan dolaşımından başka bir sisteme daha gereksinim vardır. Alınan bütün bilgileri anında ayırıp değerlendirebilecek bir "yöne­tim merkezi" ve bu merkezden çıkan emirleri hızla vücuda ulaştırabilecek bir iletişim siste­mi gereklidir. İşte bu görevi beyin, omirilik ve sinirlerden oluşan sinir sistemi üstlenir. Bütün dokuları birbirine bağlayan sinirler, organlar­dan topladıkları bilgileri beyne taşır, beyin de bu bilgileri değerlendirerek vücudun hareket ve duyularnı yönetir. Örneğin beyinden kas­lara giden bir komutla kol yukarı doğru kalkar ya da akciğerler daha hızlı soluk alıp vermeye başlar.
Vücut Sistemlerinin Eşgüdümü
Vücuttaki çeşitli sistemlerin görevi birbirin­den ne kadar farklı olursa olsun, hepsinin her an eşgüdüm içinde çalışması zorunludur. Bek­lenmedik bir tehlike karşısında vücutta olup bitenler bunun en basit örneğidir. Böyle bir durumda gözler ve kulaklar beyne uyan gönderir. Beyin tehlikenin boyutlarını değer­lendirerek ya hemen o durumdan kaçıp uzak­laşmamıza ya da tehlikenin üstesinden gelme­mize karar verir. Böylece 1-2 saniye içinde birçok organa emirler yağdırır. Hipofiz bezi kana hormonlar boşaltır; bunlar da böbreküs­tü bezlerini uyararak adrenalin salgısını başla­tır. Adrenalinin etkisiyle genişleyen kan damarları kaslara daha fazla kan taşıyabilir. Bu arada kalp atımları hızlanıp güçlendiği için kaslara daha çok kan pompalanır. Solunum hızlanır ve akciğerlerden kaslara giden oksi­jen miktarı artar. Karaciğerde depolanmış olan glikojen, kaslara gerekli olan fazla ener­jiyi sağlamak üzere hemen glikoza dönüştürü­lerek kana boşaltılır. Bunlar olup biterken, kasların aşın çalışması nedeniyle artan vücut sıcaklığını azaltmak üzere ter bezleri olağan­dan çok ter salgılamaya başlar.
Böylece bütün organlar, tehlikeden kaç­mak ya da tehlikeye karşı koymak üzere kendilerine düşen görevleri yerine getirirler. Bunlar beynin yönetimi altında, ama genellik­le irademiz dışında da gerçekleşir. Çünkü, bu süreçteki her aşamanın zihinde tasarlanıp bilinçli olarak eyleme dökülmesi çok daha uzun zaman alacaktır.
Hastalık ve Sağlık
Bazı organların görevi çok önemlidir, ama o organlar olmadan da insan yaşayabilir. Daha doğrusu, böyle bir organın hastalanması ya da ameliyatla yerinden çıkarılıp alınması ölüme yol açmaz. Böyle bir durumda sistemin öbür bölümleri yeni duruma uyum sağlayarak yiti­rilen organın görevini devralabilir.
İlaçla giderilemeyecek bir hastalık ya da yapı bozukluğu söz konusu olduğunda, bazı organların tümünü ya da bir bölümünü ameli­yatla almak gerekebilir. Örneğin bütün üre­me organları vücuttan çıkarılsa bile insanın yaşamı tehlikeye düşmez. Neyse ki, insanın yaşamını sürdürmesi için gerekli organların çoğundan ikişer tane bulunur.
Yaşam boyunca vücudun birçok bölümü sürekli olarak yıpranır ya da örselenir. Sinir hücreleri dışında, dokulardan çoğunun yeni hücreler yaparak kendini onarma yeteneği vardır. Ama dokular yenilense bile, akciğer ya da böbrek gibi bir organ bütünüyle yıkıma uğradığında vücut bu organın yerine yenisini yapamaz. Üstelik yaş ilerledikçe organların çoğu görevini eskisi gibi yapamayacak duru­ma gelir. Kalp, akciğerler ya da beyin gibi yaşamsal organlar çalışamayacak duruma gel­diğinde ise, vücut artık bir bütün olarak yaşamını sürdüremeyeceği için insan ölür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder