1869 yılında Fransız din adamı Brasseur De Bourbourg’un, Madrid Kraliyet Kütüphanesinde, bölgeye ilk gelen rahip Diego De Landa’nın eski kayıtlar arasında kaybolmuş ‘Relacion De Las Cosas De Yacatan’adlı günlüklerini bulması, Batı’nın Mayaları anlamaya başlamasındaki en önemli adımlardan biri oldu…
Yucatan ise bugünkü hali ile de çok güzel… Mayaların yerleşim alanları
İ.Ö.600 yıllarına kadar süren bu şaşırtıcı ve gizemli uygarlığın kültürüyle ilgili araştırmalar derinleştikçe, sahip oldukları kadim bir bilgi birikimleri olduğu ortaya çıktı. Ne yazık ki, Mayalara ait ‘codex’ adını verdiğimiz az sayıda birkaç belge dışında elimizde sadece dev tapınakları ve piramitleri var…Mayalardan bazıları, atalarından kalan tüm kültürün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu anlar anlamaz anlatıları yazıya geçirme gereksinimi duydular. 19.YY. da kendi dilleriyle ama Latin alfabesi kullanılarak yazılan ‘Popol Vuh’ adlı büyük destanları ve‘Jaguarlar’ adıyla bilinen bir grup rahibin yazdığı ‘Chilam Balam’ adlı eserleri bu kaygıyı taşıyordu.Olmekler
Zecharia Sitchin’in Anunnaki teorisi, And Dağları ve Meksika’da yeni kolonilerden söz ediyordu. Sitchin’e göre Enki soyundan gelen ve Mısır’da yazının ve bilgeliğin tanrısı olarak saygı gören Thoth, Afrika’dan getirdiği deneyimli bir grupla (bu grup eski Atlantisliler de olabilir) Meksika’ya ulaşmış ve Olmek kentlerinin ilk kurucusu olmuştu.
Mayalar sıfırı bilen toplum olarak da bilinirler. Aslına bakılırsa, bugün korunan Maya dokümanlarının çoğu, ‘hesap’ ile ilgili belge parçacıkları. Ama bunlar, astronomik hesaplar; sıradan matematik işlemleri değil. Eldeki Maya belgeleri arasında en iyi durumdakilerden biri sayılan Dresden Kodeksi de bunlardan biri. İçerdiği matematiksel hesaplar ve sayısal ifadeler, bütünüyle gökyüzüne yönelik.
Mayaların zaman hesaplama araçları arasında ilk ve belki de en gizemli döngü, ‘Tzolkin’ adı verilen ‘kutsal takvim’dir. Sözlük anlamı ‘gün sayımı’ olan Tzolkin, 260 günlük bir zaman dilimini içerir ve iki farklı dizinin elemanları arasındaki bileşimle tamamlanır. Bu dizilerden birinde 1’den 13’e kadar uzanan rakamlar, değerinde belli bir sıra izleyen 20 adet ‘isim’ vardır.
Maya antik kentlerinde piramitlerin tepesinde yer alan odalar ya da Chichen Itza’daki ‘Caracol’ benzeri, doğrudan astronomi amaçlı, inşa edilmiş gözlemevleri, rahiplerin gözlem yöntemleriyle ilgili ipuçları sunar bize. Bu yapılar çoğu kez dört yönden de ufku görecek biçimde yüksek ve düz alanlara kurulmuştur. Hassas hesaplarla, gözlem odasını çevreleyen duvarlar örülmüş; bu duvarların üzerinde yer alan pencereler, doğrudan doğruya ufukta belirecek spesifik yıldızlara hizalanmıştır.
Yine Chichen Itza başta olmak üzere çoğu maya kentinde, tam tepe noktasına küçücük bir deliğin açıldığı‘zenith gözleme odaları’ bulunmuştur arkeologlarca. Bütün bunlar, kullandıkları araçlar ne denli basit olursa olsun. Mayaların son derece dikkatli, pratik ve akıllıca gözlemlerle hem yıldızların yükseliş ve batış hareketlerini, hem de başucu (Zenith) geçişlerini izlediklerini ortaya koyar. Bu istekli ve hevesli astronomik etkinliğin onlara armağanı, olağanüstü ayrıntılı ve hassas Maya takvimidir.
‘dört güneş’ yaşayıp tamamladığını; halen ‘Beşinci Güneş’i yaşamakta olduğumuzu anlatırlar. Bu inanışa göre ‘Dördüncü Güneş’in sonunda su elementiyle ilgili felaketler, yani büyük seller ve sağanaklar yaşanmıştı. Tıpkı Tufan mitlerinde olduğu gibi. ‘Beşinci Güneş’in sonunu da, büyük depremler getirecekti. Atalarından Mayalara sözlü gelenekle aktarılan mitlerde hep yinelenen bu evrensel döngüden söz edilmektedir. Mayaların bütün sanat yapıtlarında, mimarilerinde, tapınak süslerinde, bilinçaltında yaşayan bu ‘yok oluş’ un getirdiği korkunun izlerini buluruz. Aynı üslup, çok daha sert biçimde Toltek ve Aztek kültürlerine de taşınmıştır. Bu nedenle, C.W.Ceram haklı olarak Orta Amerika uygarlıklarını ‘Korku İmparatorlukları’ olarak niteler.
‘sabit’ yıldızların konumlarının belli bir düzene göre değişmesidir. Bu nedenle, sözgelimi bugün kuzey yönünü saptamakta hala yararlandığımız kutup Yıldızı’nın, bundan 2000 yıl önce tam kuzeyi göstermediğini büyük bir rahatlıkla söyleyebiliriz. Benzeri biçimde, kutuplardan ‘göksel ekvatora’ indikçe de, arka planda görülen takımyıldızların bulundukları konum da zaman içinde değişim gösterir. Bunun en tipik göstergesi, dünyanın güneş çevresinde izlediği yörüngenin dört tipik noktası olan ve mevsimlerin başlangıcını oluşturan ekinoks ve gündönümü noktalarının, bin yıllarla ölçülen zaman dilimleri içinde kaymalar sergilemesidir.
Bu istasyonların gökyüzünde kolay tanınabilmesi ve işaretlenebilmesi içinde, her bir dilimin içine yerleşen yıldız toplulukları belli doğal biçimlere, hayvanlara benzetilerek, “takımyıldız” dediğimiz gruplar yaratıldı. Uzayın ve evrenin derinliği içinde aslında birbirlerinden çok uzaklarda ve aykırı açılarda yer alan yıldızlar, gökyüzü iki boyutlu bir arka plan olarak düşünüldüğünde bir arada gruplanabiliyor ve böylece astronomik ölçümlerde büyük bir pratiklik sağlanıyordu. Tutulum çizgisi üzerinde otuzar derecelik 12“istasyon” halinde saptanan ve“Zodyak Kuşağı” olarak bildiğimiz çemberi oluşturan takımyıldızların adlandırılması bu nedenle son derece önemli bir astronomik buluştur.
Elde ettiğimiz sonuç, Mayaların beş çağ toplamına eşit olan 25,627 yıllık zaman dilimiyle şaşırtıcı biçimde yakınlaşır. İster istemez akıllara takılan kritik bir soruyu, yüksek sesle sorabiliriz şimdi: Acaba Mayalar presesyon olgusunu nereden biliyorlardı? Nasıl öğrendiler? Kimler öğretti? Ya da nasıl fark ettiler?Mayalar ve 2012
Mayalarda Astronomi
Mayaların çağımızı yakalayan, bizim bulgularımızla birleşen oldukça yüksek bir astronomi bilgileri vardı. Dünya güneş çevresinde yıllık turunu tamamlarken, bir yandan da kendi ekseni çevresindeki dönüşlerini sürdürür. Bir güneş yılı bitinceye dek, 365,2422 kez eksen turunu tamamlayan gezegenimiz, çok daha uzun vadeli olarak, kolay fark edilmeyen iki farklı döngüyü de izlemektedir aslında. Bunlardan biri, ekseninin, yörünge düzlemine yaptığı açıyla ve bu açının çok uzun zaman dilimleri içinde değişmesiyle ilgili bir döngüdür. Astronomik anlamda, dünya ekseninin izlediği bu döngünün doğal sonuçları, dünyadan gözlem yapan biri için, gökyüzündeki
Bu istasyonların gökyüzünde kolay tanınabilmesi ve işaretlenebilmesi içinde, her bir dilimin içine yerleşen yıldız toplulukları belli doğal biçimlere, hayvanlara benzetilerek, “takımyıldız” dediğimiz gruplar yaratıldı. Uzayın ve evrenin derinliği içinde aslında birbirlerinden çok uzaklarda ve aykırı açılarda yer alan yıldızlar, gökyüzü iki boyutlu bir arka plan olarak düşünüldüğünde bir arada gruplanabiliyor ve böylece astronomik ölçümlerde büyük bir pratiklik sağlanıyordu. Tutulum çizgisi üzerinde otuzar derecelik 12“istasyon” halinde saptanan ve“Zodyak Kuşağı” olarak bildiğimiz çemberi oluşturan takımyıldızların adlandırılması bu nedenle son derece önemli bir astronomik buluştur.Astroset olarak diyoruz ki, gezegenimizde binlerce yıldır kıyamet senaryoları yazılıyor, mitler ve efsaneler anlatılıyor, kehanetler yapılıyor. İnsanlara anlatılıyor ama kıyametin asıl anlamı üzerinde durulmuyor. Kıyamet sözcük olarak ‘Uyanış’ demek… Geçmişle ilgili Uyanış, değişim, dönüşüm dönemleri ve yaşanan katastroflar doğru ama gelecekle ilgili kıyamet senaryolarında ve kehanetlerde biraz dikkatli olmakta yarar var. İklim değişikliklerinden doğacak zararlar zaten yeterince uyanış sağlayacak gibi gözüküyor.. Bir gezegen etkisi de bazı kıtaları ilgilendiren yöresel etkiler yaratabilir yani bazı kıtalar sulara gömülebilir ama dünyanın tümünün zarar görmesi pek olası gözükmüyor. Özellikle bazı korunmuş bölgelerin… Yenilenmeye hazır ve uyanmış olanlara yeni ve arınmış bir gezegen gerekecek nasıl olsa?
‘sabit’ yıldızların konumlarının belli bir düzene göre değişmesidir. Bu nedenle, sözgelimi bugün kuzey yönünü saptamakta hala yararlandığımız kutup Yıldızı’nın, bundan 2000 yıl önce tam kuzeyi göstermediğini büyük bir rahatlıkla söyleyebiliriz. Benzeri biçimde, kutuplardan ‘göksel ekvatora’ indikçe de, arka planda görülen takımyıldızların bulundukları konum da zaman içinde değişim gösterir. Bunun en tipik göstergesi, dünyanın güneş çevresinde izlediği yörüngenin dört tipik noktası olan ve mevsimlerin başlangıcını oluşturan ekinoks ve gündönümü noktalarının, bin yıllarla ölçülen zaman dilimleri içinde kaymalar sergilemesidir.
Bundan 2500 yıl kadar önce, gece ve gündüzün eşit olduğu ilkbahar ekinoksunda güneş, Koç takım yıldızlarıyla aynı hizadaydı. Dünyadan bakıldığında güneş, ay ve gezegenler, “ekliptik”ya da“tutulum çemberi” adını verdiğimiz düşsel bir çizgiyi izleyerek hareket ederler. Güneş, bu çizgi üzerindeki hareketi süresince,12 farklı takımyıldızın her birinde yaklaşık 30 gün süreyle konaklar. Elbette aslında ne böyle bir göksel yol vardır, ne de o yol üzerinde belli aralıklarla oluşmuş takımyıldızlar. Ama Sümerlerin kullandığı altmışlı matematik sistemine temel oluşturan bir yaklaşım doğrultusunda güneş, ay ve gezegenlerden gökyüzündeki hareketlerini izlemek isteyen eskiçağ astronomları, ilkin 360 dilime bölünmüş bir çember, ardından da bu çember üzerinde 30’ar dilimi içeren 12 “istasyon” belirlemişlerdi.Bu istasyonların gökyüzünde kolay tanınabilmesi ve işaretlenebilmesi içinde, her bir dilimin içine yerleşen yıldız toplulukları belli doğal biçimlere, hayvanlara benzetilerek, “takımyıldız” dediğimiz gruplar yaratıldı. Uzayın ve evrenin derinliği içinde aslında birbirlerinden çok uzaklarda ve aykırı açılarda yer alan yıldızlar, gökyüzü iki boyutlu bir arka plan olarak düşünüldüğünde bir arada gruplanabiliyor ve böylece astronomik ölçümlerde büyük bir pratiklik sağlanıyordu. Tutulum çizgisi üzerinde otuzar derecelik 12“istasyon” halinde saptanan ve“Zodyak Kuşağı” olarak bildiğimiz çemberi oluşturan takımyıldızların adlandırılması bu nedenle son derece önemli bir astronomik buluştur.Astroset olarak diyoruz ki, gezegenimizde binlerce yıldır kıyamet senaryoları yazılıyor, mitler ve efsaneler anlatılıyor, kehanetler yapılıyor. İnsanlara anlatılıyor ama kıyametin asıl anlamı üzerinde durulmuyor. Kıyamet sözcük olarak ‘Uyanış’ demek… Geçmişle ilgili Uyanış, değişim, dönüşüm dönemleri ve yaşanan katastroflar doğru ama gelecekle ilgili kıyamet senaryolarında ve kehanetlerde biraz dikkatli olmakta yarar var. İklim değişikliklerinden doğacak zararlar zaten yeterince uyanış sağlayacak gibi gözüküyor.. Bir gezegen etkisi de bazı kıtaları ilgilendiren yöresel etkiler yaratabilir yani bazı kıtalar sulara gömülebilir ama dünyanın tümünün zarar görmesi pek olası gözükmüyor. Özellikle bazı korunmuş bölgelerin… Yenilenmeye hazır ve uyanmış olanlara yeni ve arınmış bir gezegen gerekecek nasıl olsa?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder