Dildeki anlam, ses ve ritim öğelerinden yararlanarak bir duygu, düşünce ya da olayı, yoğun ve sıra dışı anlatma sanatı olarak tanımlanabilir. İnsanoğlunun en eski ve kendine özgü anlatı türlerinden biri olması nedeniyle, bugüne kadar şiirin pek çok tanımı yapılmış, ama hiçbirinin bu kavramı tam olarak açıklayamadığı görülmüştür. Bu tanımlardan en yaygını, şiiri düz yazının karşıtı olarak gösteren tanımdır. Bir başka deyişle, şiir düz yazıyla anlatılamayan duygu ve düşüncelerin ses uyumlarıyla, kulağa hoş gelecek biçimde oluşturulan dizelerle anlatılmasıdır. Ama bu tanım manzumeyi de kapsar. Şiiri manzumeden ayıran özellik ise, manzumenin yüzeysel ve sıradan olmasına karşılık, şiirin yoğunluk ve derinlik taşımasıdır. Ölçü ve uyak, çağlar boyunca şiirin en ayırıcı niteliği olarak kabul edilmiştir. Ne var ki, yalnızca ölçü ve uyakla şiir yaratılamayacağı gibi, özellikle 20. yüzyılda ölçü ve uyak kullanılmadan da çok başarılı şiirlerin yazıldığı görüldü. Bunun sonucunda düz yazının nerede bitip şiirin nerede başladığı önemli bir sorun olarak ortaya çıktı. Düz yazıda dil yalnızca bir bildiri iletmenin aracıdır; bildiri iletildikten sonra sözcüklerin önemi kalmaz. Şiirde ise vurgu, sözcüklerin aktardığı bildiri kadar, sözcüklerin üzerinde de yoğunlaşır. Yani şiirde neyin söylendiğinden çok, nasıl söylendiği önemlidir.
Şiirin geçmişi, ilkel toplumların düzenledikleri törenlerde dans ve müzik eşliğinde çıkarılan ritmik seslere kadar uzanır. Yazının bulunuşundan çok önceki çağlarda da müzik eşliğinde şiir söylendiğini biliyoruz. Bu dönemden günümüze ulaşan ürünler arasında Dünya' nın, Güneş'in, Ay'ın, insanın yaratılışıyla ilgili efsaneler; doğa güçlerini, totemleri, kişileri öven kutsamalar; çeşitli yakanlar, büyüler ve destanlar sayılabilir. Günümüze kadar ulaşabilmiş en eski destan İÖ 2000'de Sümer dilinde yazılmış, büyük olasılıkla ÎÖ 3000'de Mezopotamya'da yaşamış, ölümsüzlüğün peşindeki Gılgamış adlı bir kralın öyküsünü anlatan Gılgamış Destanındır.Türk edebiyatında bilinen en eski destan, Türkler'in yaratılışını konu alan Yaratılış destanıdır . Eski Yunan'da "Klasik" olarak nitelenen dönemin şiir anlayışı günümüze kadar önemini korumuştur.Ozan Homeros'un ÎÖ 9. ya da 8. yüzyıllarda yazdığı sanılan İlyada ve Odysseia destanları bütün insanlık tarihinin en büyük yapıtlar arasındadır. İÖ 7. ve 6. yüzyıllarda bugünki Midilli (Lesbos) Adası'nda yaşayan Sapphc da, bilinen ilk kadın şair olmasının yanı sıra güçlü lirik şiirleriyle de günümüze kadar öne mini koruyabilmiştir. Klasik Dönem Yunan şiirinin bir özelliği de bu dönemde yazılar güçlü yapıtların yanı sıra, şiir üzerine kuram sal yaklaşımların da getirilmiş olmasıdır. BİR dönem düşünürlerinden Platon'a göre "şai kanatlı ve kutsal bir yaratıktır. Esin gelme den, kendinden geçmeden ve aklının sesin kısmadan yaratamaz." Aristo'ya göre ise şii taklit sanatlarının bir dalıdır. Kaynağı, insan oğlunun gördüğü ve yaşadığı şeyleri taklitteN hoşlanmasına yol açan içgüdüsüdür. Aristo nun bu tanımının o dönemdeki şiiri büyük öl çüde etkilediğini söyleyebiliriz. İÖ 2. yüzyıl dan başlayarak Akdeniz havzasının Rom; egemenliğine girmesiyle şiirde de egemen di Latince olmuş ve bu dilde pek çok önemli ya pıt yaratılmıştır. Ortaçağda ise şiir büyük ölçüde kutsal metinlere yöneldi. Gerek batı, gerek doğu edebiyatlarında bazı dinsel metinle doğrudan şiir biçiminde, bazı şiirler de dinse metinlerden esinlenilerek yazıldı. Dante Alig hieri'nin İlahi Komedya'sı (La divirıa comme dia; 1310-21) bu dönemde yazılmış evrense ürünlerden biridir. 11.-12. yüzyıllarda yaşa yan İranlı şair Ömer Hayyam ise aşk, şarap dünya, yaşama sevinci ve insan sevgisini koni alan rubaileriyle günümüze kadar önemini yi
tirmedi. Türk edebiyatında, İslam dininin benimsenmesiyle dilde ve toplumsal yaşamda oluşan farklılıklar sonucu edebiyat Divan edebiyatı ve halk edebiyatı olmak üzere birbirinden farklı iki ana yöne ayrıldı. Özellikle yönetim çevrelerinde Arap ve İran edebiyatlarının etkisiyle oluşan Divan edebiyatı 20. yüzyılın başlarına kadar sürdü.Halkın geleneksel dili ve beğenisi ile oluşturulan sözlü edebiyat ürünleri de günümüze kadar varlıklarını sürdürmeyi başardılar.Avrupa'da, Rönesans'la birlikte ilgi yeniden Klasik Dönem yapıtlarına yöneldi. Bunlardan yeni bir şiirin doğuşu için yararlanıldı. Rönesans döneminin şiirdeki en büyük adı İngiliz şair William Shakespeare'dir. Sonelerinin yanı sıra şiir biçiminde yazdığı oyunlarıyla hem şiirin, hem de tiyatronun en büyük adlarından biri oldu. Almanya'da Goethe ve Schiller gibi büyük şairler de klasik anlayışta ürünler verdiler. 18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Romantizm anlayışı sanatçıya yaratısında alabildiğine özgürlük tanıdı. Duygu ve duyumları önemsemek, insanın ruhsal dünyasına eğilmek, doğal güzelliklere hayranlık duymak başlıca özellikleriydi. Türkiye'de Tanzimat dönemi yazarları bu anlayışla ürün verdiler.Günümüz şiirinin ya da çağdaş şiirin oluşması ise 19. yüzyılın ortalarında Fransız şair Charles Baudelaire ve Sembolizm Akımı ile başladı.Bu akıma kaynaklık eden anlayışa göre dünya bir simgeler bütünüdür. Sanatçı gördüğü gerçeği doğrudan değil, simgelerle anlatır. Baudelaire'den sonra Stephane Mallarme, Paul Ver- laine, Arthur Rimbaud gibi büyük şairlerin yapıtlarına da yansıyan Sembolizm, 20. lın başlarındaki Gerçeküstücülük gibi al tarafından da benimsendi. Türk şiirinde bolizm'in ilk temsilcisinin Ahmed Haşi duğu kabul edilir. İlk sembolist estetik b si de Haşim'in Piyale (1926) adlı kitabın sözüdür.
20. yüzyılla birlikte tüm dünyada şiiri yük bir çeşitlenme ve çoksesliliğe yön görüldü. Çeşitli ülkelerde birbiri ardınc; şan yeni şiir akımları ve bunların birbir etkilemelerinden doğan son derece özgü ler ve şairler ortaya çıktı. 20. yüzyıl bu b; dan şiir sanatının zirvelerine ulaşılan biı yıl olarak da anılabilir. Bu yüzyılda, gel sel şiir biçimleri olan ölçülü, uyaklı biçi den neredeyse tümüyle uzaklaşılarak, he rin kendine özgü ritim duygusu önem k dı. Şiirin konulan son derece çeşitlend: hayatta olan her şey şiirde de karşılığın chı. Dünyada şiirin bu kadar gelişmesi şiiri üzerinde de etkisini gösterdi. 19. 3 sonlarında kendini gösteren şiirde yenil hareketi 1930'lann başında Nâzım Hikn içerik ve söyleyiş alanında iyice kendini etti. 1940'larda Orhan Veli Kanık, Okta fat ve Melih Cevdet Anday'ın başlatt: Garip Akımı ile eski şiirin etkisi tümden dan kalktı. Garip'e tepki o 1950'lerin ortasında doğan İkinci Yeni A şairleri ise çağrışımlarla yüklü, çarpıcı, şa cı bir söyleyiş geliştirdiler. İmgelere d zengin bir şiir dili oluşturdular. İkinci Yeni sonrasında Türk şiirinde 1 gün bir akım görülmedi. Buna karşılık g geçmiş yıllarda şiir yazmış, gerek 1960 rasında yazmaya başlamış şairler, şiirinde kendilerine özgü bir yol açmayı bildier.
Şiir Türleri
Epik şiir, büyük kahramanları ve onlann tıklan işleri anlatan şiirdir. Başta gelen özelikleri bir öykü anlatması ve bunun başka kişilere göre daha uzun olmasıdır. En ünlü şiirler Homeros'un İlyada ve Odysseia destindır. 20. yüzyıl Türk şiirinde epik türde ve başlıca ürünler Nâzım Hikmet'in Memleh den İnsan Manzaraları (1966-67), Kuvâyı A ye (1968), Simavne Kadısı Oğlu Şeyh .
reddin Destanı (1936), Fazıl Hüsnü Dağlarca' nın Üç Şehitler Destanı (1949), Bağımsızlık Savaşı, Samsun'dan Ankara'ya (1951), Yedi Mehmetler (1964) ve Ceyhun Atıf Kansu'nun Sakarya Meydan Savaşı (1970) adlı yapıtlarıdır.
Dramatik şiir, şiir biçiminde yazılmış tiyatro yapıtlarıdır. Bu türün en başarılı örnekleri William Shakespeare'in oyunlarıdır. Türk şiirinde Abdülhak Hamid Tarhan bu türde ürünler vermiştir.
Lirik şiir, şairin kişisel duygu ve düşüncelerini açıklayan şiire denir. Bu ad, Eski Yunan edebiyatında şairlerin şiirlerini lir denen saz eşliğinde söylemelerinden kaynaklanır. Od, ağıt, sone gibi türleri olan lirik şiirler genellikle öbür şiir türlerine göre daha kısadır.
Didaktik şiir, okuyanları bilgilendirmek amacıyla yazılan şiirdir. En eskiçağlardan beri bu türde ürünler verilmiştir. Latin edebiyatında Lucretius, Virjil, Horatius, Ovidius gibi şairler bu türün en parlak ürünlerini vermişlerdir. Türk edebiyatında da Yusuf Has Hacib'in 1069'da yazdığı Kutadgu Bilig, ahlak, yaşam ve devlet yönetimi konusunda öğretici bilgiler veren didaktik bir yapıttır. Yunus Emre'nin 1308'de yazdığı Risaletü'n Nushiye, İslami bilgi ve tasavvuf ilkelerini öğreten bir mesnevidir. Tevfik Fikret'in Halûk'un Defteri (1911) ve Şermin (1914) adlı yapıtları da didaktik ürünlerdir. La Fontaine'den dilimize çeşitli dönemlerde çevrilen öğretici nitelikli hayvan hikâyeleri de gene didaktik şiir örnekleridir. Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi didaktik şiirin yergi, fabl, manzum hikâye, manzum mektup gibi türleri vardır.
Pastoral şiir, kır ve çoban yaşamını, doğa güzelliklerini anlatan şiire denir. Süsten, sözcük oyunlarından, yapmacıktan ve gösterişten uzak bir anlatımla kır yaşamının ve doğanın güzelliği, çobanlann kaygısız ve sağlıklı yaşamının anlatıldığı bu şiirlere "çoban şiirleri" ya da "çobarıl şiirler" de denir. Eski Yunan edebiyatında Theokritos ve Latin edebiyatında Virjil bu alanda ürün vermiş en ünlü şairlerdir. Pastoral şiir türü idil ve eglog diye ikiye ayrılır. İdil bir
kişinin, çoğunlukla da bir çobanın ağzından yazılan, kır yaşamının güzelliğinden ve çobarıl aşktan söz eden şiirdir. Eglog ise çobanların kendi yaşamları, kır yaşamı, doğa güzelliği üzerine karşılıklı k malarına dayanır.
Mensur şiir, düzyazı biçiminde oln karşılık şiir özellikleri taşır. Yapı yöni şiire benzememekle birlikte anlatım y den şiire benzeyen bu türe edebiyatı] "mensure" adı da verilmiştir. 19. yü: Fransa'da doğan mensur şiirin Türk ed( tında en iyi örneklerini Mehmet Rauf, Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri Karaosma vermiştir. 1950'den sonraki dönemde de edebiyatında bu türde örneklere rastlanmaktadır.
Şiirde Ölçü
Türk şiirinde serbest koşuk yaygınlaşan önce hece ölçüsü ve aruz ölçüsü olmak iki tür ölçü kullanılırdı. Halk edebiye kullanılan hece ölçüsü bir şiirde bütün hecelerdeki hece sayılarının eşitliği temelinenır. Farsça'dan alman ve Divan şiirinde kı lan aruz ölçüsünde ise, bir dizede sadece h rin sayısı değil, uzunluk ve kısalığı da göz de bulundurulur. Aruz ölçüsü 20. yüzyıldî fik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve M.Akif Ersoy tarafından kullanıldı. Şiirde serbest koşuk anlayışının egemen olmasıyla ölçüsü tümüyle, hece ölçüsü de hemen tümüyle kullanımdan kalkmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder