YAĞMUR.
Yağmura atmosferdeki su buharının yoğunlaşması neden olur. Yeryüzündeki suyun
büyük bölümü sürekli olarak yer ve hal değiştirir; kesintisiz olarak yinelenen
bu değişim sistemine "çevrim" denir. Yağmur yağdıktan sonra suyun
bir bölümü güneş ve rüzgârın etkisiyle buharlaşır, yani gaz haline dönüşür.
Karaya düşen yağmur sularının yanı sıra deniz ve göllerdeki su da buharlaşır.
Belirli koşullar oluştuğunda havadaki su buharı yoğunlaşarak bulut haline
dönüşür ve sonra da yağmur olarak yağar; böylece çevrim yeniden başlar.
Isının suyu nasıl buharlaştırdığını, ocak üzerinde
kaynayan bir çaydanlıkta açıkça izleyebiliriz. Güneşin ipte asılı ıslak
çamaşırlardaki suyu buharlaştırması da bir başka örnektir. Güneş yaygın su
örtülerini, ot üzerine düşmüş çiyi ve topraktaki nemi de aynı biçimde
buharlaştırır.
Buharlaşma sürecinin tersi yoğunlaşma'dır. Yoğunlaşmada su
buharı su damlacıklarına dönüşür. Soğuk bir günde soluk alıp verirken dışarı
attığımız sıcak havadaki su buharının, çok küçük su damlacıklarından oluşan bir
sis haline gelmesinin nedeni yoğunlaşmadır.
Yağmurun Oluşması
Hava
her zaman belirli bir miktar su buharı içerir ve eğer hava yeterince soğuksa,
su buharının bir bölümü yoğunlaşarak su damlacıkları haline dönüşür. Damlacıklar
havadaki toz tanecikleri üzerinde oluşabilir. Başlangıçta çok küçük olan
damlacıklar, havanın soğuması sürerse giderek büyür ve düşmeye başlar.
Çapları milimetrenin yaklaşık beşte biri kadar olan damlacıklar saniyede
yaklaşık 1 metrelik bir hızla düşebilirler. Şiddetli tropik sağanaklarda
damlacık çapı birkaç milimetre olabilir.
Bir hava kütlesi üç biçimde soğuyup yoğunlaşabilir.
Birincisi, hava kütlesi kendisinden daha soğuk bir kara parçası üzerinden geçerken
soğuyabilir; bunun sonucunda oluşan yoğunlaşma genellikle çiy ya da kırağı biçiminde
görünür. İkincisi,
hava daha düşük sıcaklıktaki başka bir hava kütlesiyle karışabilir ve sonuçta
sis ya da bulut oluşabilir. Üçüncü olarak, hava kütlesi yükselerek soğur ve
yoğunlaşır; bulutların ve yağmurun temel nedeni budur. Yükseldikçe atmosfer
basıncı azalan haya kütlesi giderek genleşir. Bu durum kütlenin soğumasına
neden olur. Böylece, hava daha az nem tutabilir hale gelir; fazla nem buluta
dönüşür ve sonuçta yağmur ya da kar biçiminde yere düşer. Güneşin yeryüzünü
ısıtması sonucunda hava yükselmeye başlayabilir ve sonuçta boran ve muson
yağmurları oluşabilir. Sıcak bir hava kütlesi soğuk bir hava kütlesinin üzerine
çıktığında da yoğunlaşma olur ve bunun sonucunda da siklon yağmurları oluşur. Hava,
tepelerin ya da sıradağların üzerine yükselmek zorunda kaldığı zaman da benzer
bir durum doğar ve bunun ardından dağ yağmurları gelir. Çoğu yağmur bu üç
nedene birden dayanır; ama genellikle bunlardan biri öbürlerine göre daha
önemli bir rol oynar.
Yağan yağmur miktarı başka etkenlere de bağlıdır.
Üzerinden fazlaca nemli hava geçmeyen alanlar doğal olarak kurak olur. Denizlerin
üzerinde uzun yol alan hava kütleleri genellikle karaların üstünden geçen hava
kütlelerine göre daha çok yağmur taşır. Kutuplara doğru, yani daha yüksek
enlemlere doğru ilerleyen hava kütleleri, soğuk bölgelerden sıcak bölgelere
doğru gelen hava kütlelerine oranla daha çok su buharı tutar ve daha çok yağmur
getirir. Kutup bölgelerindeki yağış temel olarak kar biçiminde dökülür; yağış
miktarı ise genellikle yılda 250 milimetrenin altındadır. Dağların üzerinde yol
alan hava kütleleri daha kuru ve sıcaktır. Bazı çöllerin sıradağların rüzgar
altı kesiminde (rüzgâr alan yamacın arka tarafı) bulunmasının nedeni budur.
Avustralya'nın en çok yağış alan yerleri kıtanın kıyı kesimleridir; iç kesimlerdeki
yıllık yağış miktarı ise 250 milimetrenin altındadır.
Herhangi bir alan üzerindeki hava akış doğrultusu yıl
boyunca değişebilir ve bu da bazı mevsimlerin kurak, bazılarının ise yağışlı geçmesine
neden olabilir. Ekvator kuşağı ve büyük, kızgın çöller dışında kalan tropik
alanların çoğu yazın yağmur alır. Bu yağmurlar genellikle boranlar biçiminde
gelişir. Hindistan'da ve Asya'nın güneydoğusunda yazın içerilere doğru büyük
bir nemli hava akışı vardır ve buna muson denir. Bu tropik bölgelerde soğuk
mevsim kurak geçer. Öte yandan ekvator kuşağı bütün yıl yoğun yağış alır.
İngiltere
ve Yeni Zelanda gibi, orta enlemlerde yer alan ülkelerde ve kıtaların batı
kıyılarında kalan yerlerde kurak mevsim yoktur. Benzer konumlarda bulunan, ama
ekvatora biraz daha yakın bazı yerlerde Akdeniz iklimi egemendir; bu iklimde
kışlar daha yağışlı geçer. Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgeler, Akdeniz
ülkelerinin yanı sıra ABD'de California, Şili'nin orta kesimleri ve Afrika ile
Avustralya'nın güneybatı kesimleridir.
Yağış
miktarı, plüviyometre ya da yağışölçer denen aygıtla milimetre olarak ölçülür.
Meteorologlar yağışölçerle yağmurun yanı sıra dolu, kar, çiy ve kırağı gibi
bütün yoğunlaşma ya da yağış biçimlerinin miktarını ölçebilirler. Dolu ya da
kar gibi katı yağışlar, ölçülmeden önce suya dönüştürülür.
Dünyanın en çok yağış alan yeri Hindistan' ın Assam
eyaletindeki Çerrapunci'dir. Burada yıllık ortalama yağış 10.820 mm düzeyindedir
ve bunun büyük bölümü nisandan eylüle kadar süren yaz musonu sırasında düşer.
Dünyanın en kurak yeri ise Şili'nin kuzeyindeki Atacama Çölü'dür; burada yüzyıllardır
herhangi bir ölçülebilir yağış görülmemiştir.
Yapay Yağmur Yağdırma
Yağmur
olmadan pek az bitki ya da hayvan canlı kalabilir. Yağmursuz geçen uzun bir
kuraklık dönemi ürünlere ve çiftlik hayvanlarına çok büyük zarar verir.
Yağmurun yalnızca belirli mevsimlerde yağdığı yerlerde bunun gerçekleşmemesi
birçok insan için açlık ve hatta ölüm demektir.
Bu bakımdan çok eski zamanlardan beri insanların yağmur
için tanrılara ve ruhlara yalvarmaları ya da yağmur dualarına çıkmaları hiç de
şaşırtıcı değildir. Doğrusu bizler de dilediğimiz zaman yağmur yağdırabilmeyi
çok isterdik; nitekim, bunun için çeşitli denemelere de girişilmiştir.
Yağmur
yağdırmanın bir yolu, uçak ya da küçük roketlerden yararlanarak bulutların katı
karbon dioksit (kuru buz) kristalleriyle "tohumlanması"dır.
Kristaller bulutlardaki doğal buz parçaları gibi çekirdek işlevi görür ve çok
küçük su damlacıkları bunların çevresinde toplanarak yağmur damlaları olarak
düşebilecek bir büyüklüğe erişebilir. Yerden atmosfere gümüş iyodür bulutu
püskürterek de tohumlama yapılabilir. Bütün bu yöntemlerle bulutlardan yağmur
yağdırılabilmektedir; ama büyük ölçekli uygulamalar henüz
gerçekleştirilememiştir. Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın, önce gökyüzünde
uygun bulutların var olması gerekir. Bulutsuz bir gökyüzünden yağmur
yağdırılamaz.
YAĞMURCUN.
Yağmurcunlar oldukça iri yapılı ve geniş göğüslü kıyı kuşlarıdır. Kıyı boyunca
bir an durup sonra hızla koşuşturmaları, kurmalı oyuncakları anımsatır.
Gagaları düz, kanatları uzun ve sivri uçludur. Tüyleri Çevrelerine uygun renk
ve desenlerdedir. Örneğin altın yağmurcunları (Pluvialis
cinsi) siyah ve altın sarısıyla nakışlanan üst bölümleri sayesinde, üredikleri
çayır ve tundralarda ayırt etmek çok güçtür.
Yağmurcunların değişik adlarla tanınan birkaç yakın
akrabası vardır. Bunlardan cılıbıtların (Charadrius
cinsi) genellikle alnı beyaz, gerdanı bir ya da iki şeritlidir. Bu şeritler
gövdeyi belirleyen çizgileri bozarak üremeye ya da kışlamaya geldikleri çakıllı
kıyılarda çevreye karışmalarını sağlar.
Kızkuşları (Vanellus
cinsi) genellikle ince ve uzun tepelikleriyle dikkat çeker. Yeni Zelanda' ya
özgü eğrigaga (Anarhynchus frontalis), adını
yana doğru eğrilmiş gagasından alır. Çamurlu sularda tırpan gibi kullanabildiği
bu gagasının başka kuşlar arasında benzeri yoktur.
Yağmurcunlar hızlı uçar. Islığa benzer melodik bir
ötüşleri vardır. Tehlikeyi sezdiklerinde hemen öteki kuşları uyarırlar. Yağmurcunlar
üreme mevsimi dışında sürüler halinde beslenirler. Bazıları uzak yerlere göç
eder. Amerika altın yağmurcunu (Pluvialis dominica)
göç sırasında Kuzey Kutup Bölgesi'nden Arjantin ve Avustralya'ya kadar gider.
Yağmurcunlar genellikle yerdeki bir oyuğa yuva
yaparlar. Hem erkek, hem de dişi kuluçkaya yatar ve yumurtadan çıktıktan hemen
sonra koşuşturmaya başlayabilen, hav tüyleriyle kaplı yavrularına birlikte
bakarlar.
Yağmurcunlardan ayrı bir familyada yer almasına karşın,
siyah ve beyaz tüylü, uzun bacaklı bir kuşa da bazı benzerliklerine dayanılarak
yengeç yağmurcunu (Dromas ardeola) adı
verilmiştir. Hint Okyanusu'nun kıyı şeridinde yaşayan bu tür midye gibi
yumuşakçaları, yengeç gibi kabukluları iri ve güçlü gagalarıyla kırarak
beslenir.
YAĞMUR
ORMANLARI. Ekvatorun her iki yanında, yaklaşık olarak 10° kuzey
ve güney enlemleri arasında kalan bölgeler genellikle yağmur ormanları ya da
tropik yağmur ormanları adı verilen sık ormanlarla kaplıdır. Bu karışık ve gür
ormanlar bazen ekvator ormanları olarak da adlandırılır. Bunun başlıca nedeni,
bu bölgelerde bitkilerin gelişmesini durduracak soğuk bir kışın ya da kurak bir
mevsimin olmamasıdır. Bitki örtüsünün en sık olduğu alçak yerlerde yıl boyunca
bütün günler birbirine benzer. Güneş doğunca hızla yükselir ve 12 saatlik
gündüz süresinin çok büyük bir bölümünde tepe noktasına oldukça yakın bulunur.
Geceleri bile hava sıcak ve nemlidir. Hemen her zaman yağmur yağdığı için yağış
miktarı yüksek ve birçok yerde 2.500 milimetrenin üstündedir.
Mevsimler arasındaki fark çok azdır. Güneş sabah
erkenden yükselir. Öğleye doğru bulutlar toplanır ve çok geçmeden, genellikle
şimşek ve gök gürültüsüyle birlikte, bardaktan boşanırcasına bir yağmur
başlar. Her yerden buharlar yükselir; nemli bir sıcaklık ortalığı kaplar.
Öğleden sonra güneş yeniden
açar
ve çok geçmeden açıklık alanları kurutur. Güneş, akşam saat altı dolaylarında
batar.
Bu koşullarda bitkiler şaşılacak bir hızla boy atar.
Ama, bu gibi koşullar insanların yaşamasına çok uygun değildir. Araçların ve
aletlerin metal parçaları paslanır; külleme mantarları deri ve kumaş eşyaların
üzerini hızla kaplar. Kuru ve kapalı olarak korunmayan ahşap eşya ve yiyecek
maddeleri kısa sürede çürür. Birçok hastalık hızla yayılır; çünkü bu iklim
koşulları, hastalıklara neden olan mikropların ve onları taşıyan böceklerin
gelişmesine çok uygundur.
Yağmur ormanına bazen cangıl da denir; ama cangıl
sözcüğü gerçekte, Hindistan ve Güneydoğu Asya'nın yaprak döken ormanlarını ya
da muson ormanlarını anlattığı için yağmur ormanlarına cangıl denmesi uygun
değildir.
Dünyanın en büyük yağmur ormanı Güney Amerika'daki
Amazon havzasındadır ve havzanın büyük bir bölümünü kaplar. Afrika'da yağmur
ormanları Gine Körfezi'nden başlar; iç bölgelere ve Kongo Irmağı havzasının bir
bölümüne yayılır. Asya'da Malezya ve Endonezya baştan başa yağmur ormanlarıyla
kaplıdır. Kuzeydoğu Avustralya'nın bir bölümünde de yağmur ormanları vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder