6 Ocak 2011 Perşembe

VAHİDEDDİN (1861-1926)

36. ve son Os­manlı padişahıdır. Tahta VI. Mehmed sanıyla çıkmışsa da daha çok ikinci adıyla tanınır. Abdülmecid'in (1839-61) oğludur. Vahided- din'den önceki üç padişah (V. Mehmed Re- şad, II. Abdülhamid, V. Murad) da Abdül­mecid'in oğullarıydı. Aslında saltanat sırası V. Mehmed'den sonra Abdülaziz'in (1861-76) oğlu Yusuf îzzeddin'deydi. Ama Yusuf İzzed- din 1916'da ölünce Vahideddin hanedanın en yaşlı erkeği olduğundan veliaht ilan edildi. V. Mehmed'in 1918'de ölmesi üzerine de padi­şah oldu.
Vahideddin tahta çıktığında I. Dünya Sava­şı sona ermek üzereydi. Osmanlı Devleti her yanda ağır yenilgilere uğruyordu. 1913'ten beri ülke yönetiminde kesin bir egemenlik kurmuş olan İttihat ve Terakki yönetimi 30 Ekim 1918'de ağır koşullar içeren Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak savaştan çekildi. Ardından İttihat ve Terakki yöneticilerinin bir bölümü yurtdı­şına kaçtı. Geride kalanlar da ya tutuklandılar ya da etkinliklerine son vermek zorunda kaldılar. Ülkede siyasal boşluk doğmuştu. Vahideddin bu boşluğu İttihat ve Terakki'nin karşıtı bir siyasal parti olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası'yla işbirliği yaparak doldurmaya çalış­tı. Saltanatı süresince beş kez sadrazamlığa getirdiği eniştesi (ablası Mediha Sultan'ın eşi) Damat Ferid Paşa da Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na bağlıydı.
Vahideddin Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri güçlerinin, ardından da Yunanlılar'ın Anadolu'da ve Trakya'da giriş­tiği işgal hareketlerine karşı bir şey yapama­yacak durumdaydı. Ama bu işgallere karşı baş gösteren yerel direniş hareketlerine karşı çıkması, bunları İttihatçılık, başıbozukluk olarak nitelemesi yanlış yolda attığı ilk adım­lar oldu. Vahideddin Anadolu'daki direniş örgütlerinin Mustafa Kemal'in önderliğinde birleşerek güçlü bir cephe oluşturması karşı­sında tutumunu daha da sertleştirdi. Ocak 1920'de İstanbul'da toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi'nde direniş yanlısı temsilcilerin ağır basması üzerine İtilaf güçleri 18 Mart 1920'de meclisi dağıttılar. Vahideddin de bu fiili durumu onaylayarak 16 Nisan 1920'de meclisi kapattı. Ardından Anadolu'daki işgal­lere silahla karşı koymaya çalışan Kuvyı Milliye'yi dağıtmak amacıyla Kuvayı İnziba­tiye adlı bir orda kurmaya girişti. Anadolu' daki güçler 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni (TBMM) toplayarak Kurtuluş Savaşı'nı örgütlemeye girişirlerken Vahideddin yönetimi 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzalayarak Os­manlı Devleti'nin elinde kalan son toprakla­rın da parçalanmasına razı oldu.
Bütün bu gelişmeler Ankara ile İstanbul arasındaki zıtlığı artırdı. Kurtuluş Savaşı ba­şarıya ulaşınca TBMM 1 Kasım 1922'de aldığı bir kararla saltanat ve hilafeti ayırdı; saltanata son verdi. Böylece padişahlığı sona eren Vahideddin İstanbul'un Ankara yönetiminin eline geçmesinden sonra kendisinden hesap sorulacağından korkarak 17 Kasım 1922'de İngilizler'e sığındı. Bu olay üzerine TBMM Vahideddin'i halifelikten de uzaklaştırdı. Bir İngiliz gemisiyle Malta'ya giden Vahideddin oradan Mekke'ye geçti. Burada halife sanını kullanıp Müslümanlar üstünde etki yaratma­ya çalıştıysa da başarılı olamadı. Bunun üzeri­ne İtalya'nın San Remo kentine yerleşerek son yıllarını orada geçirdi. Bu kentte ölen Vahideddin'in cenazesi Şam'a götürülerek Sultanselim Camisi'nin bahçesine gömüldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder