RASYONALİZM, her türlü gerçeğin ölçütü olarak
aklı gösteren düşünce ve felsefe öğretilerinin genel adıdır. Bu anlamda
Türkçe'de "akılcılık" ve "usçuluk" terimleri de kullanılır.
Rasyonalizm
sözcüğü dilimize Fransızca' dan geçmiştir. "Hesap; yöntem; neden;
akıl" gibi anlamları olan Latince ratio
sözcüğünden türeyen bu terim tüm öteki batı dillerinde de vardır.
Çeşitli
alanlara özgü değişik rasyonalizm tanımları vardır. Felsefede, var olan her
şeyin, yani evrenin akıl yoluyla anlaşılabileceğini ileri süren öğretiler için
kullanılır. Bu bağlamda rasyonalizm, dış dünya üzerine bilgilerimizin kaynağı
olarak duyularımızı gösteren ve başka bilgi kaynağı kabul etmeyen deneyci
felsefenin karşıtıdır. Mutlak gerçeğe birtakım akıldışı yollardan
ulaşılabileceğini savunan mistik (gizemci) öğretinin karşısında yer alır.
Bir
sanat terimi olarak rasyonalizm, modern üsluba tepki olarak 20. yüzyılın
başında doğan ve biçimlerdeki güzelliği sanat yapıtlarının, özellikle de
mimarlık yapıtlarının işlevine uygun olması ilkesiyle birleştiren öğretiler
için de kullanılır.
Eski
Yunanlılar'dan başlayarak, batı felsefesi tarihi boyunca rasyonalizm birçok
düşünür tarafından temsil edilmiştir. Rasyonalist sayılan filozoflar arasında
çeşitli farklar vardır. Parmenides ve Zenon gibi Elealı düşünürler, beş duyu
aracılığıyla algılanan nesneler dünyasının (dış dünyanın) gerçekte bir
yanılsama olduğunu, gerçeğin ancak akılla kavranabileceğini ileri sürmüşlerdir.
Sokrat'a göre, tüm bilgiler daha doğduğumuzda aklımızda vardır. Ama bunlar
ancak eğitim aracılığıyla ortaya çıkarılabilir. Platon da, hocası gibi
bilgilerimizin doğuştan aklımızda var olduğuna ve duyularla algıladığımız nesnelerin,
aklımızda önceden bulunan düşüncelerin gölgelerinden başka bir şey
olmadıklarına inanıyordu.
Tüm
felsefesini "Düşünüyorum, öyleyse varım" deyişine dayandıran ve
varlığını düşünceye, dolayısıyla da akla indirgeyen Rene Descartes da
rasyonalistti. Modern rasyonalizmin kurucusu olan Descartes, doğruluğundan
kuşku duyulamayacak bilginin matematiksel bilgi olduğunu, çünkü matematiğin,
aklın evrensel, zorunlu ve önsel {a priorı) ilkelerine
dayandığını belirtmiştir. Descartes gibi, Spinoza da matematiksel bilginin en
sağlam ve kesin bilgi olduğunu kabul ederek, felsefe tarihinin en kapsamlı ve
tutarlı sistemlerinden biri olan sistemini, "geometrik yöntem"
denen yöntemle açıklamıştır. Descartes sonrası rasyonalizmin büyük
temsilcilerinden biri de Alman filozof Gottfried Leibniz'dir (1646-1716).
Leibniz'e göre, sözgelimi "Tanrı" kavramı ile sayılar, geometri
biçimleri gibi matematiksel kavramlar aklımızda doğuştan vardır. Bunları duyu
algılarıyla elde etmemiz olanaksızdır. Ama, duyu algıları olmadan bunların
ortaya çıkmaları da beklenemez. Böylece Leibniz, aklın, daha doğrusu zihnin boş
bir levha olduğunu, bu levhayı duyu izlenimlerinin doldurduğunu, yani tüm bilgilerimizin
duyu algılarına indirgenebileceğini savunan İngiliz deneyci filozof John Locke'a
yanıt vermiş oluyor, gerçekteyse rasyonalizm ile deneyci felsefe arasında
uzlaştırıcı bir öğreti ortaya koyuyordu.
Buna
benzer uzlaştırıcı bir öğretiyi savunan Alman filozof Immanuel Kant'a göre biz
yalnızca tek tek nesneleri bilebiliriz, onlar üzerine bilgilerimizden genel
sonuçlar ve tümel kavramlar üretiriz; ama, "kendinde şey" diye de
nitelenen nesnelerin özünü bilemeyiz. Böylece Platon'unkini andıran idealist
bir sonuca varan Kant, aklın sınırlarını çizerek rasyonalizmden uzaklaşmış, ama
akılda, duyu izlenimlerine indirgenemez önsel "form"ların varlığını
kabul etmekle de rasyonalist geleneği sürdürmüştür.
Gerçekte
Kant'ın öğretisinin öncüsü, Eski Yunanlı filozof Aristo'nun felsefesidir. Aristo'ya
göre, akıl bilgi taşıyan değil, bilgi yapan bir yetidir. Aristo, dış dünyayı
algılayan edilgin akıl ile duyu izlenimlerini
"kategorilere yerleştirerek işleyen etkin
akıldan söz etmiştir.
Tüm
nesnel gerçekliği (dış dünyayı, evreni) kavramlardan, yani rasyonel (akılsal)
olandan türettiği için Georg Wilhelm Hegel'in felsefesi rasyonalizmin doruğu
sayılır. Ünlü "gerçek olan rasyoneldir, rasyonel olan gerçektir"
önermesiyle, Hegel gerçeğe hiç deneye başvurmadan, yalnızca düşünmenin
sınırları içinde kalarak ulaşılabileceğini dile getirmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder