Afrikalılar dönemi. Tarihöncesi insanları bir yana bırakılırsa, Güney Afrika Cumhuriyeti topraklarına ilk yerleşenler, hoisan dilini konuşan halklar oldu. Günümüzde çöl bölgelerine itilmiş olan bu halklar, eskiden çok daha büyük bir alana yayılıyorlardı. Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen Bo- şimanlar'ın (ya da Bushmen) yaşadıkları ülkeye, XII. yy.'a doğru Namalar (Hotan- tolar) yerleşti.
XVI. yy.'da gelen Bantuıar iki yön izlediler. Ambolar ve Hererolar güneybatıdan gelerek, eskiden Namalar'ın aşmış oldukları yolu izlediler. Zulular, Sot- holar (ya da Basutolar), Tsvanalar (ya da Beçuanalar) ve Vendalar, Hint okyanusu kıyısı boyunca, Drakensberg'in kenarına kadar uzandılar. Namalar'ı ve Boşıman- lar'ı iç kesimlere püskürten Bantular, bu halkların bir bölümünü de yok ettiler. Namalar'ın
ve Boşimanlar'ın bir bölümü de Bantular'la karışarak melezleşti.
• Hollandalılar'ın yerleşmesi. Ülkeyi kendileri keşfetmiş oldukları halde, Portekizliler, bütün XVI. yy. boyunca, yaşamaya elverişsiz ve yoksul buldukları bu ülkede herhangi bir tesis kurmaktan kaçındılar. Buna karşılık İngilizler in Güney Afrika'da resmen olmasa da bir tesisleri (Union Jack) vardı. Sonunda, Jan Antho- nisz Van Riebeeck'in komutasında üç gemiyle gelen Hollandalılar, 1652'de ilk sürekli tesisi, Cape'i (o sıralar Hindistan şirketi gemilerinin küçük bir uğrak yeriydi) kurdular.
Başlangıçta, tesiste yaşayanların tümü, birkaç alman ve iskandinavyalı dışında, Hindistan şirketi'nin ücretli memuruydu. Amsterdam bunlara yavaş yavaş "burger" (yurttaş) unvanı verdi. "Özgür" çiftlikler kuruldu. Namalar da, Boşiman- lar da. Hollandalılar a karşı koyacak kadar iyi silahlanmış ya da örgütlenmiş değillerdi. Bu yüzden, yavaş yavaş iç kesimlere çekilmek zorunda kaldılar.
ilk sömürgecilerin (free burghers) tarihe, Boerler adıyla geçmeleri, "boer"in hollanda dilinde köylü anlamına gelen bir sözcük olmasındandır. Toprak sıkıntısı, "öncü" ruhunu (sonradan "Büyük Göç" sırasında büyük bir güç halini aldı) geliştirdi. Bir tarım sömürgesi yaratma kuruluşu değil, yalnızca bir ticaret işletmesi olan Hindistan şirketi, bu arada çiftçilerle sürekli çatışmaktaydı.
1685'te Fransa'da Nantes Fermam'nın yürürlükten kalkması, önemli bir fransız protestan göçmen dalgasına yol açtı. Si- mon Van der Stel valilik görevinden ayrıldığında (1699), bu yeni gelenler uyum sağlamaya başlamışlardı(o sıralar protestan Fransızlar'ın, sömürgedeki beyaz nüfusun 1/6'ıni oluşturdukları sanılmaktadır). Toprak genişlemesi sürerken, kölecilik de gelişmekteydi: köleleri, kabile düzenleri bozulan Namalar ya da Madagaskar ve Mozambik'ten satın alınan zenciler oluşturuyordu.
• Zencilerle çatışma. Bantu kabilelerinin göçe başlamaları, 1775'te Bantular ile Boerler ı karşı karşıya getirdi. 1779-80 yıllarında bir dizi çatışma birbirini izledi: ilk "Ksosalar" savaşı. Sayı bakımından azınlıkta olan Boerler, laager yöntemine başvurarak (modern afrikaans dilinde laer) öküz arabalarıyla çevrili ordugâhlar kurdular; böylece, Bantular'ın saldırıları, arabaların oluşturduğu engel karşısında duraklıyor, sonra boer binicileri, savaşçıları kovalamaya başlıyorlardı. Böylece Boerler yavaş yavaş üstünlük sağladılar; ama dönemin valisi, Hindistan şirketi'nin parasal durumu büyük ölçüde sarsılmış olduğu için Bantular'la bir anlaşma yapmayı yeğledi. Great Fısh ırmağı sınır olarak saptandı.
• İngiliz müdahalesi ve ingihz-boer çatışmasının patlak vermesi. Çeşitli olaylar, Boerler'in hoşnutsuzluğunu artırdı; Hindistan şirketi 1791 'de ödemelerini kesip dağıldı; Avrupa'da Fransız devrimi'nin yol açtığı savaşlar sırasında, ingilizler Cape'e saldırılarda bulundular (1795 ve 1806 çıkarmaları).
Yerel garnizonların teslim olmasından ve 1814 antlaşması'nın imzalanmasından sonra sömürge, ingiliz yönetimine girdi. Başlangıçta, İngilizler pek kötü karşılanmadılar. Ama 1806-1834 arasında aldıkları bir dizi önlem, Boerler'i çok öfkelendirdi. Boerler, İngilizler'), zencileri savunmakla suçluyorlardı. Öte yandan, Orange ırmağının sınır olarak saptanması, toprak edinme sisteminin değiştirilmesi ve in- gilizler'in sömürgeye yerleşme hareketinin 1819'dan başlayarak geliştirilmesi.an- laşmazlık nedenlerini oluşturdu. Sonunda, 1833'te köleliğin kaldırılması Boerler'i çılgına çevirdi.
• Büyük Göç. '' 1834-35'te, özellikle ülkenin doğu ucundan gelen boer toplulukları, Cape sömürgesinden ayrıldılar; 7 000 kişinin göçmesine yol açan bu hareket, 1852'ye kadar sürdü; Boerler bu ayrılış hareketine, mistik bir hava da katmışlardı. incil'den etkilenerek Çıkış'ı yeniden yaşadıklarını 1/e "Adanmış Topraklama doğru ilerlediklerini düşünüyorlardı.
Büyük Göç, Boerler'i Orange yaylalarına, Limpopo ırmağı kıyılarına ve Natal dolaylarına ulaştırdı. Bu arada Ksosalar, Tsvanalar ve Suaziler ile kanlı çarpışmalara giriştiler. 3 000 zencinin ölümüne yol açan Bloodriver çarpışmasıyla sonuçlanan Zulular'a karşı savaş, Boerler'e Natal yolunu açtı (1838).
Boer Natal devleti, çok kısa ömürlü oldu: ingilizler 1842'de saldırdılar, 1843'te buraları ingiliz toprağı ilan ettiler ve 1856'da ingiltere krallığı'na bağlı bir sömürge durumuna getirdiler.
Ayrıca ingilizler Cape sömürgesi çevresinde bir "tampon eyaletler" kuşağı oluşturdular. Ama bazı kabilelerle ciddi anlaşmazlıklara düşünce, zencilere karşı müttefik kazanacaklarını umarak, Boer eyaletlerinin bağımsızlığını tanımaya karar verdiler. Transvaal'a 1852'de, Oran- ge'a 1854'te (Bloemfontein antlaşması) bağımsızlık tanındı.
• Boerler savaşı. Özgür ve görünüşte yazgılarını belirleme hakkını ellerinde tutan, ama yoksul, topraksız, siyasal deneyimden yoksun Afrikalılar ile çevrili olan Bo- erler'in durumu sağlam değildi. 1877'de, ingiltere'nin Transvaal'i ilhak etmesinden sonra, 1880'de Pretorius, Joubert ve Kru- ger'in desteğiyle ayaklanarak, ingilizler'i Majuba Hill'de yendiler (1881). Pretoria barışıyla (1881), Boer cumhuriyetlerinin bağımsızlığı tanındı.
ingiltere'nin Bechuanaland'ı ilhak etmesi ve Zambezi ırmağının kuzeyindeki toprakların British South Africa Company'ye (daha çok Chartered adıyla tanınan bu şirket, sonradan Güney Afrika Cumhuriyeti ekonomisinin tümüyle değişmesine damgasını vuracak olan Cecil Rhodes' un yönetimindeydi) bırakılması sonucunda, cumhuriyetler yavaş yavaş ingilizler tarafından kuşatıldı Altın (1885'te bulundu) KURUMLAR:
21 eylül 1983'te yürürlüğe giren yeni anayasayla ingiliz tipi parlamenter demokrasiden başkanlık sistemine geçildi, ilkkez melez ve hintli azınlığa temsil hakkı verilirken ülkenin çoğunluğunu oluşturan zencilere yine oy hakkı verilmedi. Eski anayasada başkanla başbakan arasında paylaşılan yetkiler devlet başkanında toplandı. Parlamento üyeleri gibi 5 yıl için seçilen devlet başkanı, üç meclisten seçilecek 50 beyaz, 25 melez ve 13 hintli üye tarafından seçilir. Parlamento üç meclisten oluşur: Meclis (beyazlar) 178 üye, Temsilciler meclisi (melez vatandaşlar) 85 üye ve Delegeler meclisi (hintli vatandaşlar) 45 üye. Devlet başkanı meclisleri toplantıya çağırır, ge- rekirsetoplantıları erteler yada belli koşullarda, dağıtabilir. Toplumun tümünü ilgilendiren konularda üç meclisin kararının uyumlu olması gerekir. Bu uyum
21 eylül 1983'te yürürlüğe giren yeni anayasayla ingiliz tipi parlamenter demokrasiden başkanlık sistemine geçildi, ilkkez melez ve hintli azınlığa temsil hakkı verilirken ülkenin çoğunluğunu oluşturan zencilere yine oy hakkı verilmedi. Eski anayasada başkanla başbakan arasında paylaşılan yetkiler devlet başkanında toplandı. Parlamento üyeleri gibi 5 yıl için seçilen devlet başkanı, üç meclisten seçilecek 50 beyaz, 25 melez ve 13 hintli üye tarafından seçilir. Parlamento üç meclisten oluşur: Meclis (beyazlar) 178 üye, Temsilciler meclisi (melez vatandaşlar) 85 üye ve Delegeler meclisi (hintli vatandaşlar) 45 üye. Devlet başkanı meclisleri toplantıya çağırır, ge- rekirsetoplantıları erteler yada belli koşullarda, dağıtabilir. Toplumun tümünü ilgilendiren konularda üç meclisin kararının uyumlu olması gerekir. Bu uyum
sağlanamamışsa konu Başkanlık konseyine iletilir; kesin kararı konsey verir. Bir danışma meclisi niteliğinde olan bu konsey, kamuyu ilgilendiren konularda başkanın dikkatini çeker, başkanın havale ettiği konula- inceler. Zencilerle ilgili konuları doğruda* devlet başkanı karara bağlar. Parlameto Cape Town da, başkan ve bakanlar kurulu Pretorıa'da çalışır.
ve elmas yataklarının işletilmeye başlanması, ülkeyi yeni kurulan kentlerde toplanan ve çıkarları (büyük şirketlerle, ingiltere hükümetince savunuluyordu) Bo- erler'inkiyle taban tabana çelişen yabancı serüvencilerle (uitlarıders) doldur du.
Cape sömürgesinin başbakanı olan (1890) Cecil Rhodes'un, altın madenleri sayesinde Güney Afrika'nın en zengin devleti olma yoluna giren Transvaal'i bir gümrük birliğine çekmek, böylece bütün İngilizlerin denetiminden kurtulmak denemeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Kruger' den hiçbir şey elde edemeyince, Johan- nesburg'da, zamanı gelince Chartered birliklerinin de destekleyeceği yeni bir ayaklanma hazırladı. Chamberlain'in etkisiyle Rhodes'un son dakikada fikir değiştirmesine karşın, doktor Jameson, Transvaal'e bir baskın düzenlediyse de (1895) başarıya ulaşamadı. Bunun üzerine Boerler'i büyük ölçüde tutan Avrupa kamuoyu, şiddetli bir tepki gösterdi. Ne var ki, Chamberlain ile ingiliz yüksek komiseri sir Alfred Milner, yavaş yavaş Güney Afrika kıtasında ingiliz egemenliğini kesin biçimde kabul ettirmeyi yalnızca savaşın sağlayabileceğini düşünmeye başlamışlardı. Savaşa, Kruger'in uitlander' lere oy hakkı vermeyi reddetmesi ve ingiliz birlikleri gönderilmesine son verilmesini isteyen ültimatomu bahane oldu: 11 ekim 1899'da Transvaal savaşı patlak verdi. Savaş, 1902'de boer devletlerini ortadan kaldıran Vereeniging antlaşmasıyla sona erdi.
• Güney Afrika birliği. Savaştan sonra temel sorun, yerle bir olmuş ülkeyi yeniden kurmaktı; Boerler, işgalci birliklere karşı pasif direnmeye girişmişlerdi.
Ama çok geçmeden Boerler, güvenceli gibi görünen bir federasyon çerçevesinde siyaset ve kültür yaşamına yeniden kavuştular. Yeni bir dilin (afrikaans) gelişmesini sağlayacak özel öğretim kurumları, kültür dernekleri kurdular. 1906'da boer partileri "Het Volk" ile "Oranje Unie", Transvaal'de ve Orange'da yapılan seçim yoklamalarında önemli başarılar kazandılar.
1910'da, dört sömürgenin ortak anayasası "South African Act"in yürürlüğe konmasıyla, Güney Afrika birliği kuruldu. Bir valinin yönettiği ve yerel birer meclisleri bulunan eyaletler, okul ve toplum sorunlarıyla sınırlı bir özerklikten yararlanıyorlardı. Bütün birliğin yasama gücü, iki meclisli bir parlamentodaydı: Avrupa kökenlilerin oylarıyla seçilen Millet meclisi; atamayla işbaşına gelen Senato. Yürütme gücünü, Lpndra'dan atanan bir genel vali üstlenmişti. Başbakanı-Pretoria'da görev yapıyordu-çoğunluk partisinin başkanı olan hükümet, parlamentoya karşı sorumluydu. Atanan ilk başbakan bir Afrikaner' dı: LouisBotha (1910-1919). Birlik toprakları içinde iki sömürge kalmıştı: Basuto- land ve Svaziland. Ayrıca, güney-batı kesim, Almanlar'ın elindeydi.
1914 ağustosunda birlik, Almanya'ya savaş açtı; Güney-Batı, gönderilen birliklerle alındı (Almanlar 1915 temmuzunda teslim oldular). 1916'da, Alman Doğu Af- rikası da, Jan Christiaan Smuts'un saldırılarıyla ele geçirildi. Savaştan sonra, Milletler cemiveti, Güney-Batı Afrika'yı yönetme mandasını Güney Afrika birliği'ne verdi.
• Afrikaner ulusçuluğunun gelişmesi. 1913 ocağında general James Hertzog, Louis Botha'nın (öl. 1919) ve hükümet başkanlığında onun yerini alan general Smuts'un (1914-1924) Güney Afrika par- tisi'nin (— AFRİKANER partisi.) bölünmesi üzerine ingiliz karşıtı Ulusal parti'yi (National Party) kurdu. Smuts, işçi partisiyle Ulusal partı'nin koalisyonuna yenildi: Ulusal parti başkanı Hertzog, başbakan (1924-1939) oldu ve 1926'daki imparatorluk konferansında, ülkesinin egemenliğin: onaylatmayı başardı.
Ulusal parti, bu bağlam içinde, eerba- are apartheid (onurlandırılan ayırım) diye nitelediği, yerlilerin beyazlardan ayrılmasını öngören siyasetin baş savunucusu kesildi. Afrikaner ulusçuluğu, Güney-Batı kesiminin fiilen ilhakıyla ve Güney Afrika kıtasındaki öbür devletler, özellikle de Rodezya üzerinde hak istekleriyle ortaya çıktı. Irkçılık ve ulusçuluğun ortaya çıkışı, 1922'de Avrupa kökenli işçilerin, zencilerin işe alınma sistemini değiştiren 1921 tarihli Madenciler kurulu kararına karşı başlattıkları grev dönemine rastladı. Alınan önlemler, Afrikalılar'ın bazen, beyazların 1/10'i kadar ücretlerle çalıştırılmasını sağladı.iki dünya savaşı arasında, apartheid önlemleri yoğunlaştırıldı. 1933-1939 dönemi boyunca, parlamentodaki ırkçı ve aşırı görüşlü azınlığın temsilcisi, "Birleşik ulusçu parti"nin (United Natıonalist Party) başkanı doktor Daniel François Malan oldu.ikinci Dünya savaşı ve ırkçılığın gelişmesi (1939 - 1961). Ülkesinin savaşta yansız kalmasını öğütleyen başbakan Hertzog, 1939'da meclisteki çoğunluğunu yitirdi. Yerine geçen Smuts (1939- 1948), nazi etkisine karşı savaşım verdiyse de doktor Malan'ın önderliğinde, Afri- kanerler'in ingilizler'den, beyazların da zencilerden üstün olduğunu savunan "zavallı beyazlar" dalgasına karşı koyamadı.1948 seçimlerini kazanan Malan, başbakan oldu (1948-1954): o tarihten sonra, apartheid siyaseti yalnızca zencilere uygulanmakla kalmayarak, Natal'daki Hintliler'e de yayıldı (1948'de oy kullanma hakları ellerinden alındı). Beyazlarla beyaz olmayanlar arasında evlilikler'yasaklandı; bir dizi yasayla, beyaz olmayanların özgürlükleri kısıtlandı; hatta, bu yasayla ingilizler'in Güney Afrika birliği'ne yerleşmeleri ve bir komünist partinin gelişme olasılığı engellenmeye çalışıldı. Buna koşut olarak, toprak genişletme siyaseti sürdürüldü: örneğin 1949'da güneybatı topraklan fiilen ilhak edildi.Malan'ın yerine geçen J.C. Strijdom (1954-1958) ve H.F. Verwoerd (1966 da öldürüldü), onun siyasetini pekiştirdiler: ama Cape eyaletindeki melezlerin 1956 seçimleri için hazırlanan seçmen kütüklerinden silinmesi gibi önlemler, Hintliler'in ve zencilerin muhalefetini şiddetlendirdi. 1952'de Afrika Ulusal kongresi ve önderi Albert John Luthuli, pasif direnmeyle nitelenen bir "meydan okuma" hareketini başlattı. Bastırma çabalarına karşın, hareket sürüp gitti ve 1960'ta Sharpeville' de, 1963'te Transkei'de patlak veren kanlı sokak çatışmaları sırasında doruğuna ulaştı.Uyguladığı siyasetin, özellikle de ırk ayrımcılığının BM ve Commonwealth tarafından eleştirilmesinden usanan Ulusal parti'nin, 1961'de düzenlediği referandum,etkisi olmadı.1966 seçimlerinde Ulusal parti, durumunu sağlamlaştırarak, 166 milletvekilliğinden 126'sını kazandı. 1966'da başbakan H. Verwoerd'ün bir beyaz tarafından öldürülmesi ve yerine B.J. Vorster'in geçmesi, önemli bir değişikliğe yol açmadı. 1970'te Birleşik Muhalefet partisi (ingilizce konuşanlar ve daha ılımlı bir ırkçılıktan yana olanlar) görece bir başarı göstererek, milletvekili sayısını 37'den 47'ye yükseltti Aslında, iktidar partisi apartheid siyasetini dilediğince yoğunlaştıracak güçteydi. Nitekim, mayıs 1968'de çıkarılan bir yasayla,melezlerin(1 800000nüf.)meclisetem- silci göndermeleri yasaklandı. Melezler Temsili meclisi'nin (Coloured Persons Representative Council ya da CRC) çoğunluk dengesi, bu meclise 1969'da hükümet yanlısı 20 üye atanarak değiştirildi. Farklı ırklardan siyasal topluluklar arasında her türlü ilişkiyi yasaklayan yeni bir ya- saçıkarıİması, çok ırklı bir siyasetten yana olan Liberal parti'nin dağılmasına yol açtı.1968'de beyaz öğrencilerin önce Cape Üniversitesi'nde, sonra öbür üniversite- lerde(özellikle Johannesburg ve Durban' da) düzenledikleri ırk ayrımına karşı gösterileri din yetkilileri de destekledi. Aynı yıl, ülkenin kuzey kesiminde gerillalara karşı manevralar yapıldı. Güvenlik örgütü ve gizli servisler güçlendirildi. Ülke, en yeni silahlarla donatılarak, Afrika'daki öbür devletlere karşı tartışmasız bir üstünlük sağladı.
Güney Afrika Cumhuriyeti, 1969'da, BM'nin Afrika'nın güney-batısından (Namibya) çekilmesi uyarısını reddetti. Namibya fiilen bir Güney Afrika Cumhuriyeti eyaleti oldu ve ırk ayrımı burada da uygulandı.
1970'ten sonra B.J. Vorster, ülkesini kuşatan yalnızlıkçem berini kırmaya uğraştı. Malavi ile diplomatik ilişki kuruldu. Fildişi Kıyısı cumhurbaşkanı, Uganda cumhurbaşkanının da onayıyla, Güney Afrika Cumhuriyeti ile diyaloga hazır olduğunu açıkladı. Bu arada, Mozambik ve Rodezya sınırları yakınında, ulusçu gerilla hareketleri gelişmekteydi.
1973'ten sonra, dünya petrol bunalımının etkileri duyulmaya başlandığı sırada, toplumsal anlaşmazlıklar arttı. Hükümet nisan 1974'te, erken seçime (20 milyonluk nüfustan yalnızca 2 milyon beyaz seçmen) gitti. Sonuçta, B.J. Vorster'in meclisteki çoğunluğu arttı (169 milletvekilinden 122'si) geçirmeleri tasarlanmıştı. Ayrıca Pre- toria hükümetinin, sanayileşmiş beyazlar kesiminde çalışan zencileri, zorla doğdukları yerin uyruğuna geçirmesi, bu işçileri Güney Afrika Cumhuriyeti içinde birer yabancı haline getirmişti.
1974'te ABD, ingiltere ve Fransa'nın vetosu, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin BM' den çıkarılmasını önledi. 1975'te Angola ve Mozambik'in bağımsızlıklarına kavuşmaları, Afrika kıtasının bütün güney kesimindeki siyasal koşulları değiştirdi. Lond- ra'daki işçi partisi hükümeti, 1975'te ingiltere'nin Cape yakınındaki Simonstown deniz üssünü gerektiğinde kullanmasını öngören askeri antlaşmayı bozdu.
1976'da Johannesburg yakınındaki büyük zenci yerleşim merkezi Sovveto'da, okullarda afrikaans dilinin zorunlu ders olarak okutulmasına karşı direnen zencilere, güvenlikkuvvetlerinin ateş açması, yüzlerce zencinin ölümüne neden oldu. Karışıklıklar Cape eyaletine yayıldı. Siyah Bilinç hareketi önderi Steve Biko'nun, tutuklu bulunduğu cezaevinde işkenceyle öldürülmesi üzerine çıkan olaylara karşı, devlet, 50 örgüt önderini tutukladı. Uygulanan devlet terörüne karşı çeşitli ülkelerden, uluslararası kurumlardan tepkiler geldi. B.M. Güvenlik konseyi aldığı bir kararla Birleşmiş Milletler örgütü üyesi devletlerin Güney Afrika Cumhuriyeti' ne silah satışını yasakladı (1977). Bu, konseyin Birleşmiş Milletler üyesi bir devlete karşı aldığı ilkambargo kararı oldu. Buna karşı, iktisadi yaptırım uygulanması istekleri, Güvenlik konseyi'ndeyeterli desteği bulamadı.
Irk ayrımı politikasınıntemel uygulamalarından biri olan özerk zenci devletçikleri (homeland/bantustan) içinde zencileri toplama sonra da bu birimlere bağımsızlık verme girişimi uygulamasına başlandı. 1976'daTranskei bu duruma getirildi. Üç "homeland" onu izledi(Bophuthatsvvana, Venda, Ciskei). Bu siyaset doğrultusunda, geri kalan altı devletçiğe verilecek bağımsızlıkla, Güney Afrika'da çoğunluğu oluşturan zencilerin tümünün vatandaşlık hakkından yoksun bırakılması planlanmıştı. Kasım 1977'de yapılan seçimlerde B.J. Vorster'in başkanı olduğu Ulusal parti, ingilizce konuşan seçmenlerin bir bölümü Afrikaner'leri desteklediği için, 165 milletvekilliğinden 134'ünü kazandı. Cumhurbaşkanı Diederichs ağustos 1978'de ölünce, yerine B.J. Vorster geçti; Pieter Wil- lem Botha da başbakan oldu. Bu durum siyasal çizgide gözle görülür bir değişikliğe yol açmadı. Adı bir mali rezalete karışan B.J. Vorster, haziran 1979'da istifa etti; yerine Ulusal parti'nin adayı Marais Vil- joen geçti. Nisan 1981 'de yapılan seçimin sonuçları Ulusal parti'nin yine 131 milletvekili çıkararak çoğunluğu koruduğunu gösterdi.
Uluslararası ilişkileri hemen hemen kopan yönetim, sert ırkçı siyasetinden ödünler vermeye başladı. Zencilere sendika kurma hakkı tanı ndı (1979). Zenciler dışında, melezler ve hintlilerin de yer alabileceği bir danışma kurulu olan Başkanlık konseyi kuruldu (1980). Dış ilişkilerde düştüğü yalnızlıktan kurtulmak isteyen yönetim, ABD'nin desteğini aradı. Carter'in başkanlığı döneminde kopan ilişkiler Reagan yönetiminde yeniden canlandı. Dışişleri bakanı Pik Botha, Reagan ile buluştu (15 mayıs 1981). Şubat 1982'de Carter döneminde ABD'nin Güney Afrika ile ticaretine koyduğu sınırlamalar kaldırıldı, israil ile ilişkiler kesintisiz sürdü.
Namibya'nın sömürgelikten çıkması için savaşım veren ulusçu SWAPO (Güney Batı Afrika Halkı Örgütü), Güney Afrika ordu birliklerine karşı gerilla savaşı başlattı. Komşu ülkeler, Angola ve Zambiya'dan desttklenen bu eylemler yönetimin durumunu güçleştirdi. Getirilen bir dizi sert önlemle direnişlerin kırılmasına çalışıldı. Haberleşmenin korunması yasasıyla basın denetim altına alınırken, iç güvenlik yasasıyla yayın organlarında kimi kişilerden söz edilmesi bile engellendi (1982). Kilise, ırkçı iktidara karşı ılımlı direnişini sürdürdü. Güney Afrika Kiliseler konseyi başkanı Pe- ter Storey, operasyon yürütülen alanlarda çıkan olaylardan % 90'ında, Güney Afrika silahlı kuvvetlerinin sorumlu olduğunu açıkladı (1983). Uluslararası Af örgütü de hükümetten, yaygınlaşan yargılamasız idamların, işkencenin, sivillere karşı işlenen cinayetlerin durdurulmasını istedi. Yaşam boyu hapis cezasına çarptırılan Afrika Ulusal kongresi başkanı Nelson Mandela, yeni anayasa tasarısına karşı zencileri direnişe çağırdı; Soweto'da gösteriler başladı. Güney Afrika Kiliseler konseyi genel sekreteri rahip Desmond Tutu, tüm hıristiyanların anayasaya red oyu vermelerini istedi (eylül 1983). RahipTutu'ya, ırk ayrımıyla mücadelede birleştirici rolü için 1984 Nobel Barış ödülü verildi.Askeri Tarih..
Baskılar karşısında Ulusal parti yönetimi melez ve hintli azınlıklara siyasal haklar tanıyan reformlar yapma gereği duydu. Aşırı sağ kanat milletvekillerinden 17'si Andries P. Treurnicht önderliğinde, partiden ayrılarak Muhafazakâr parti'yi kurdular (mart 1982). Aşırı sağ partilerin ve büyük zenci çoğunluğun karşı çıktığı yeni anayasa-mecliste kabul edildi. Bu anayasayla başkanlık sistemine geçildi. Beyazların, melezlerin ve Hintliler'in üç ayrı meclisi oldu. Tüm zenci direniş örgütleri Afrika Ulusal kongresi adı altında birleştiler. Kimi devlet kurumlarına yönelik eylemler, hükümet kuvvetlerince acımasızca bastırıldı. Anayasanın kabulünden sonra başlayan olaylar sürdü. Bir yıl sonunda gösteri ya da grevlere katıldıkları için öldürülenlerin sayısı 500'ü geçti. Yapılan seçimlerde Ulusal parti yerini korudu. P.W. Botha devlet başkanı seçildi (5 eylül 1984).Soweto olaylarının 10. yıldönümünde hükümet olağanüstü hal ilan etti. Soweto kenti asker tarafından işgal edildi. Komşu ülkelerle ilişkiler gerginliğini korudu. Lesotho. Güney Afrika birliklerince kuşatıldı (ocak 1986), Angola'ya saldırılar başladı (ağustos 1986) Zambiya ve Zimbabve'nin, iç siyaseti eleştirmelerine karşılık olarak bu ülkelerden ithal edilecek mallara vergi konacağı açıklandı (ağustos 1986) Güney Afrika hükümeti ağustos 1988 de Angola ve Küba'yla, Afrika'nın güneybatısında ateşkesi ve Güney Afrika birliklerinin Angola'dan çekilmesini öngören bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma aynı zamanda Küba birliklerinin Angola'dan çekilmesi karşılığında Namibya'nın 1 nisan 1990 itibariyle bağımsızlığını kazanmasını öngörüyordu. Botha istifa edince, 1989'da cumhurbaşkanlığına F. W. de Klerk seçildi ve şubat 1990'da. bir süre sonra zencilere de oy
hakkı tanınacağını ve azınlıkların korunacağını açıkladı. Afrika Ulusal kongresi'ni ve o güne kadar yasaklanmış öbür cemiyetleri yasallaştırdı. Nelson Mandela'yı serbest bıraktı. Ama siyahlar. Birleşik demokratik cephe vle (United Democra- tic Front [UDF]) Zulu Inkatha hareketinin Natal'daki çatışmalarından zarar gördüler Bu yüzden, hükümet. 1990'da. acil durumu yalnız Natal'da muhafaza etti. Ağustos 1991'de ırk ayrımcılığını düzenleyen son yasalar da kaldırıldı. Cumhurbaşkanı F. de Clerk'ın reform politikası hakkında düzenlediği referandum büyük bir başarı kazandı (% 68,7 evet).
Süveyş kanalının yeniden hizmete girmesinden (1975) sonra da Avrupa petrolünün bir bölümünün
Cape yoluyla transit taşınması sürdürüldüğü için, Güney Afri- kaCumhuriyeti'ninstratejikönemi büyüktür. Hükümet, dışta (Hint okyanusu'nda sovyet gücünün artması) ve içte (zenci sorunu nedeniyle), gün geçtikçe tehlikenin arttığının farkındadır. Güney Afrika Cumhuriyeti BM'nin silah satımına koyduğu ambargolar (bu ambargolara ingiltere 1964'ten bu yana, hükümet değişikliklerine göre az ya da çok, Fransa ise 1974'ten bu yana tam olarak uymaktadır) nedeniyle, siyasal yalnızlığının yanı sıra, askeri açıdan da yalnızdır. Pretoria hükümeti bu yüzden, ülkeyi güçlü ve çağın koşullarına uygun silahlarla donatmayı kendi olanaklarıyla gerçekleştirmeye çalışmakta, ama çabası, asker sayısını artırmakla ve askeri donatımın yenilenmesiyle sınırlı kalmaktadır. Güney Afrika Cumhuriyeti'nin savunma bütçesi 1979'da 2,23 milyar doları (yani gayrisafi yurtiçi hasılanın %5'ini) bulmuştur. Sürekli silah altında bulundurduğu asker sayısı 63 000'dir (her erkek iki yıl zorunlu askerlik hizmeti yapmaktadır). Bu kuvvet, sekiz yıl süreyle her yıl 30 gün silah altına alınan-yedeklerin oluşturduğu Citizen Force'a bağlı 100 000 kişinin çağrılmasıyla çabucak büyütebilmektedir. Ayrıca, ülke savunması için eğitilmiş sivillerden oluşan 90 000 kişilik bir de komando kuvveti vardır. Kara kuvvetleri, 9 bölge komutanlığına ayrılmış 15 alaydan oluşur. 250 ingiliz Centurion tankı, patentle ülkede üretilen 1 600 AML Panhard tankı ve gelişmekte olan silah sanayisinin ürettiği 500 hafif zırhlı araçla donatılmıştır. Deniz kuvvetleri, 1000 tonluk üç denizaltı (1972'de Fransa'dan alınmıştır), 2 eski destroyer ve 20 kadar çeşitli gemiden oluşur. Hava kuvvetleri, 400 kadar savaş uçağı (70'i fransız yapımı Mirage III) ve büyük bölümü fransız yapımı 170 helikopteri kapsar. Silahlı kuvvetler bütünüyle beyazlardan oluşmuştur. Bununla birlikte, 1978'de melezlerden oluşan bir alay da kurulmuştur: Cape coloured regiment. KAYNAK:BÜYÜK LAROUSSE |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder