Ana Sayfa Bilgi Bankası

22 Ocak 2011 Cumartesi

YÖRÜKLER


YÖRÜKLER. 11. yüzyıl sonlarından başlaya¬rak, özellikle Malazgirt Savaşı'ndan sonra doğudan Anadolu'ya birçok göçebe topluluk geldi. Toplumsal yaşamlarını aşiret biçiminde sürdüren bu topluluklar eski kaynaklarda "göçer Türkman ve Tatar", "göçer evli Türk" ve "Yörük" olarak geçer. 13. yüzyıldan başla¬yarak Anadolu'nun çeşitli kesimlerine yayılan bu göçebe aşiretlerden köy ve kasabalara yerleşmeyi seçenlere "Türkmen", geleneksel göçebe yaşamı sürdürenlere ise "Yörük" den-diği sanılmaktadır. Aynı yerde durmayıp sü¬rekli yer değiştiren bu aşiretlere, eskiden konuşulan Türkçe'deki "yörümek" (bugün "yürümek") sözcüğünden türetilen Yörük adı verilmiştir. Günümüzde Türkiye'nin bazı ke¬simlerinde Yörükler'e Yürük de denir. Ana¬dolu'nun dağlık kesimlerindeki ormanlık alanlarda yaşayan göçebe aşiretler de 16. yüzyıla ait Osmanlı kaynaklarında "Cemaat-i Tahtaciyan" olarak anılmıştır.
Hayvancılıkla uğraşan ve genellikle yalnız¬ca koyun yetiştiren Yörükler, Anadolu Beylikleri'nin yönetiminde küçük askeri birlikler halinde sınırların korunmasında ve savaşlarda kullanıldı. Osmanlı döneminde öncü askeri birliklerle birlikte 1355'te Rumeli'ye geçerek Trakya'nın fethedilmesi için savaşan Yörük¬ler, Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da fethe¬dilen yeni topraklarda yürüttüğü Türkleştir¬me siyasetinde önemli bir rol oynadı. Osmanlı döneminde 19. yüzyıl ortalarına kadar , askeri düzen içinde yaşamak zorunda bırakılan Yö¬rükler, Avrupa topraklarında Sırbistan, Ro¬manya ve Ukrayna'ya kadar yayıldılar. Gele¬neklerini koruma konusunda özenli olan Yö¬rükler, Osmanlı yöneticilerin bazı kararlarına karşı çıkarak ayaklanmalara karıştıklarından imparatorluğun çeşitli bölgelerine sürgün edilmişlerdir. Bazı dönemlerde Rumeli'deki Türk nüfusunda görülen yoğunlaşmanın başlı¬ca nedeni Anadolu'nun çeşitli yörelerine zor¬la yerleştirilmeyi kabul etmeyen Yörükler'in Rumeli'ye sürgün edilmesidir. Alanya, Silif¬ke, Mut ve Ermenek yörelerinde yaşayan Yörükler de 18. yüzyılın ilk yarısında zorla Kıbrıs'a sürüldü. Günümüzde bazı Balkan ve Ortadoğu ülkelerinde yaşayan yerleşik Türkler'in önemli bir bölümü eskiden buralara Osmanlı Devleti tarafından yerleştirilen ya da sürgün edilen Yörükler ile Türkmenler'in genç kuşaklarıdır.
Günümüzde Anadolu ve Rumeli'de çok az göçer Yörük aşiretine rastlanır. Büyük bölü¬mü yerleşik düzene geçmiş olan Yörükler'in tümüne yakını Alevi'dir. Kendilerine özgü bir Türkçe konuşan, çadırlarda yaşayan, küçük¬baş hayvancılıkla uğraşan Yörükler'e günü¬müzde daha çok Anadolu'nun güney ve batı kesimlerinde rastlanır. Yugoslavya'daki bazı dağlık kesimlerde dillerini ve geleneklerini yitirmemiş olan ve hayvancılıkla uğraşan Rumeli Yörükleri yaşamaktadır. Anadolu'da Yörükler'e en çok Toroslar'da rastlanır. Ge¬nellikle keçi kılından yapılan çadırlarda yaşa¬yarak yazın dağlarda sürülerini otlatan Yö¬rükler kışı Toroslar'ın kuytu kesimlerindeki köylerde geçirirler. Alevi olmalarının yanı sıra eski Türkmen geleneklerini de koruyan Yörükler Ege ve Marmara bölgelerinde de bulunur. Zengin bir folklora sahip olan Yö¬rükler kıl keçileri ve koyunlardan elde ettikle¬ri ürünleri değerlendirerek kilim ve halı do¬kur, tereyağı ve peynir üretirler. Ege Bölgesinin dağlık kesimlerinde yaşayan göçer aşiret¬lere "Tahtacı" adı verilir. Yörükler gibi gele¬neklerine bağlı ve Alevi olan Tahtacılar daha çok ormancılık ve ağaç işçiliğiyle uğraşırlar. Sırbistan" kurma hayallerinden kaygılanan Avusturya, 1908'de Bosna-Hersek'i ilhak etti. 1912'de Balkan Savaşı'nda Sırplar ve Kara-dağlılar birleşerek Osmanlılar'ı yendiler. Avusturya'nın Slav bölgelerinde Slavlar'a dü¬şüncelerini açıklama özgürlüğü verilmiyordu. Haziran 1914'te Avusturya veliaht prensi Franz Ferdinand, Bosna-Hersekli bir öğrenci tarafından Saraybosna'da öldürüldü. Bu olay I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesine yol açtı. Savaşta Sırbistan orduları Avusturya ve Bul¬gar orduları tarafından yenilgiye uğratıldı. Ama Avusturya-Macaristan İmparatorluğu' nun 1918'de yenilmesiyle, Sırp, Hırvat ve Slovenya Krallığı kuruldu.
Yeni krallığın gerçek gücü Sırp ordusuna dayanıyordu. Çok geçmeden Hırvatlar ile öbür bazı Güney Slav gruplan hükümete karşı hoşnutsuzluk duymaya başladı. 1929'da Kral I. Aleksandar diktatörlük kurdu ve ülkenin adını Yugoslavya olarak değiştirdi.
1941'de, II. Dünya Savaşı sırasında Alman¬ya, Yugoslavya'yı Alman ve İtalyanlar'ın yanında savaşması için ikna etmeye çalıştı. Yugoslavlar bunu reddedince, Yugoslavya Almanlar ve İtalyanlar tarafından işgal edildi. İşgalciler Yugoslavya'nın büyük bir bölümü¬nü aralarında paylaştılar ve geriye kalan Sırbistan toprakları da Alman birlikleri tara¬fından işgal edildi. Savaş süresince Sırplar, Hırvatlar ve Müslümanlar Alman ve İtalyan¬larda savaştıkları gibi kendi aralarında da savaştılar. Direniş güçlerinin en başarılısı, Josip Broz Tito adlı bir Hırvat tarafından yönetilen Yugoslavya Komünist Partisi'ydi. Josip Broz Tito 1945'te Mareşal Tito adıyla Yugoslavya cumhurbaşkanı oldu.
Komünist rejim altında sanayi ve ticarette önemli gelişmeler kaydeden Yugoslavya ulus¬lararası ilişkilerinde de bağımsız bir yol izledi ve 1948'de SSCB ile görüş ayrılığına düştü.
Yugoslavya Afrika ve Asyanın gelişmekte olan uluslarıyla olumlu ilişkiler kurdu. Tito bu ülkelerin, sosyalist olan ve olmayan ülke¬ler arasındaki anlaşmazlıklarda üçüncü bir "ses" oluşturmalarını istiyordu. Yugoslavya batı ülkeleri ile ticaret ilişkilerine girişti ve hızla gelişen bir turizm sanayisi kurdu.
1950'lerde Yugoslavya'nın dış politikasında beliren yeni eğilim, Yunanistan ve Türkiye' nin de katıldığı Balkan Paktı'yla (1953) so¬mutluk kazandı. Tito bir yandan izlediği bağlantısızlık politikasını sürdürürken, sana¬yileşme ve kentleşme alanlarında da önemli başarılar elde ediyordu. Ne var ki, bütün çabalara karşın ülkede baş gösteren dengesiz gelişme ve 1970'lerin başlarındaki petrol bu¬nalımının yol açtığı işsizlik ve enflasyon önemli sorunlar doğurdu.
Tito'nun Mayıs 1980'de ölmesinden sonra, ekonomik bunalım ve etnik huzursuzlukların yanı sıra giderek artan borç yükü yüzünden Yugoslavya çöküş tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. 1981'de Kosova'da başlayan siyasal amaçlı gösteri ve eylemlerle doruğuna varan bu huzursuzluk sık sık hükümet değişiklikleri¬ne yol açtı. 1989 sonlarında doğu bloku ülkelerinde beliren değişme eğiliminin etkisi ve Mart 1989'da başbakanlığı üstlenen Ante Markovic'in de desteğiyle Yugoslavya'da ka¬mu işletmeleri üzerindeki siyasal denetim kaldırıldı. Bu işletmelere yabancı şirketlerle ortak yatırım yetkisinin tanınması gibi bazı yeni açılımlar 1990'da gerçekleştirildi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder