25 Ocak 2011 Salı

ZEHİR VE ZEHİRLENME,Zehirlerin Sınıflandırılması,Zehirlenmelerde İlkyardım


ZEHİR VE ZEHİRLENME. Bitkilerin ve hay¬vanların genellikle savunma amacıyla ürettik¬leri bazı doğal maddeler ile doğada bulunan ya da insan eliyle üretilen çeşitli kimyasal maddeler canlıların fizyolojik işlevlerini aksa¬tabilir, hatta ölümüne yol açabilir. Bu etkiyi gösteren bütün maddelere zehir denirse de, bir canlının dokularında oluşan ve başka bir canlıya zarar veren biyolojik zehirlerin toksin olarak adlandırılması daha doğrudur.
maddelerden yayılan buharları solumak da aynı derecede tehlikelidir. Bazı kimyasal maddelerin kullanıldığı işkollarında çalışan¬larda, bu maddelerden havaya dağılan toz ve dumanların solunması ya da zehirlerin deri yoluyla-emilmesi nedeniyle zehirlenme belir¬tileri görülür. Azar azar alman zehir zamanla dokularda birikir ve ağır zehirlenmelere yol açar. Bu nedenle birçok ülke bazı maddelerin sanayide kullanılmasını yasaklamış ya da çalı¬şanların sağlığını korumak üzere alınması zorunlu önlemleri yasa ve yönetmeliklerle belirlemiştir.
Zehirlerin vücuda üçüncü bir giriş yolu da deridir; zehirli bir yılanın ısırması, bir arının sokması ya da trakon yarım zehirli dikenlerini batırması bunun en bilinen örnekleridir.
Zehirlerin Sınıflandırılması
Sindirim, solunum ya da deri yoluyla vücuda giren zehirler, insandaki etkilerine göre yakı¬cı, tahriş edici, uyuşturucu, sayıklama ya da hezeyan uyandıran ve çırpınmalara yol açan zehirler olarak beş gruba ayrılabilir.
Yakıcı zehirler doğrudan doğruya dokulara zarar veren maddelerdir. Bunlar arasında sülfürik asit, hidroklorik asit (tuzruhu), nitrik asit (kezzap) ve karbolik asit (fenol) gibi asitler ile sodyum hidroksit ve amonyak gibi alkaliler sayılabilir. Bu maddeler deride değ¬diği yeri yakar, yanlışlıkla içildiğinde dudak¬larda, ağızda, boğazda, yemek borusunda ve midede ağır yaralar açarak çok ağrı verir, hatta hastanın şoka girmesine yol açabilir.
İyot, arsenik ve cıva gibi birçok kimyasal maddenin yanı sıra bozulmuş yiyecekler ile zehirli mantarlar da tahriş edici zehirler grubundandır. Bu maddelerle zehirlenmenin başlıca belirtileri şiddetli karın ağrısı, ishal, kusma ve şoktur. Eğer bu tip kimyasal mad¬deler ağız yoluyla alınmışsa ağzın içinde, boğazda ve göğüste de ağrı duyulur.
Uyuşturucu zehirler insanda bilinç yitimine neden olur. Afyon, morfin ve kodein gibi afyon türevleri ile genellikle uyku ilaçlarının bileşimine giren barbitüratlar grubundan bir¬çok madde bu etkiyi gösterir. Bira, şarap gibi alkollü içeceklerdeki etil alkol ile kloroform da genellikle uyuşturucu zehirler sınıfından sayılır. Bu maddelerden herhangi biri aşın mik¬tarda alındığında insanın gözbebekleri toplu- iğne başı kadar küçülür, nabız atışları zayıf¬lar, solunumu yavaşlar, bellek bulanıklığı ve uyuklamanın ardından bilincini yitirebilir.
Sayıklama ya da hezeyan yaratan zehirlerin etkisindeki insan huzursuz ve tedirgindir, bir an yerinde duramaz ve ne dediğini bilmeden hiç durmaksızın konuşur. Ayrıca susama, ağız kuruması, görme bulanıklığı ve gözbebekleri¬nin aşırı derecede büyümesi gibi belirtiler görülür. Örneğin güzelavratotundaki atropin denen madde bu gruptaki zehirlerdendir.
Striknin, siyanür ve prusik asit gibi bazı maddeler ise zehirlenen kişide çırpınma nö¬betlerine yol açar. Etkisini çok çabuk göste¬ren bu maddeler solunum kaslarında geçici felç yarattığı için hasta soluk alamaz. Bu durumda hiç zaman yitirmeden yapay solu¬num uygulamak gerekir.
Zehirlenmelerde İlkyardım
Eskiden zehirli bir maddeyi içen ya da yiyen kişileri kusturmak için, örneğin bir bardak ılık suda iki kaşık tuz eritilerek içirilir ve zehrin kusmayla dışarı atılıp midenin temizlenmesi sağlanırdı. Alınacak ikinci önlem de hastaya zehrin etkisini gideren bir panzehir vermekti; örneğin asitten zehirlenenlere karbonat, alka¬li içenlere limon suyu verildiğinde bu madde¬ler alınan zehrin etkisini giderebilir.
Ama ne yazık ki her zehrin bir panzehri yoktur ve çoğu zaman zehirlenmeye hangi maddenin yol açtığı bilinemez. Hastaya kus¬turucu bir karışım ya da ilaç içirmek de yakıcı çimlendiği ve geliştiği de kabul edilmektedir. Beslenme, eğitim, aile yaşamı gibi toplumsal ve ekonomik et¬menlerin genetik özelliklerle etkileşerek zekâ düzeyini belirlediği düşünülmektedir. Zekâ, nesneler arasındaki ilişkiyi kavrama, yeni durumlara uyabilme, soyut düşünebilme, so¬runlara çözüm bulma yeteneği olarak da tanımlanır. Ancak gelişkin bir beyni olan canlılar düşünebilir ve insan beyni hayvan türleri içinde en gelişmiş olanıdır. Hiç eğitim görmemiş bir insan da zeki olabilir; zekâ birbirinden değişik insanlarda farklı biçimlerde kendini gösterir.
1850'lerde Herbert Spencer ve Sir Francis Galton'ın zekâ ile ilgili araştırmaları bu konu¬da sistemli çalışmaların başlamasına yol açtı. 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başların¬da psikologlar kuşaktan kuşağa üstün zekâlı
zehirlerin mideden ağza ve boğaza yayılarak daha çok zarar vermesine neden olabilir. Çünkü, kendi ürettiği güçlü asitlere dayanıklı olan mide, dışarıdan gelen yakıcı zehirlerden de öbür dokular kadar etkilenmez.
Bugün bir zehirlenme olayında yapılacak ilk şey, hastayı hemen en yakın doktora ya da hastaneye götürmektir. Bu arada, hastanın aldığı zehrin boş şişesini ya da kutusunu, eğer kusmuşsa kusmuk örneğini de birlikte götür¬mek gerekir.
Eskiden kralların en büyük korkularından biri zehirlenmekti. Bu nedenle saraylarında bir "çeşnicibaşı" bulundurur ve yiyip içecekle¬ri şeyleri önce ona tattırırlardı. Eski Yunan' da ise suçlulara verilen ölüm cezası bir çanak baldıran zehri içirmekti; düşüncelerinden ötü¬rü ölüm cezasına çarptırılan ünlü düşünür Sokrat da baldıran zehri içerek ölmüştü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder