Ana Sayfa Bilgi Bankası

18 Aralık 2010 Cumartesi

isa çarmıha gerildi mi?

Yillardan beri Yakindogu tarihçileriyle hiristiyanlik üzerine arastirma yapan ilahiyatçilar arasinda oldukça "temel" bir anlasmazliga bagli bir tartisma sürer gider. Bu tartismanin ana ekseni, dünyanin ilk iki büyük tektanrili dini olan yahudilik ve hiristiyanligin dogus ve gelisim sürecinin belirleyici kisi ve olaylaridir. Bilindigi gibi, Filistin, Kenan ve Sina bölgesinde geçen ve Kutsal Kitap için son derece belirleyici olan olaylarin, tarihi ve arkeolojik anlamda baska hiçbir tanigi yoktur. Yani, I.ö 1400 dolaylarinda gerçeklestigi düsünülen "Exodus - Yahudilerin Misir'dan çikisi" ve bunu izleyen olaylar zinciri üzerine ne Misir'da elle tutulur bir belge bulunabilmistir, ne de Yakindogu'da. Yine buna bagli olarak, Misir'da Yeni Krallik döneminin baslangicinda yasamis Musa adli bir yahudi peygamberinin varligina iliskin de yegane bulgu, Tevrat'in sayfalaridir. Asagi yukari ayni durum, "Yeni Ahit" için de geçerlidir: görece çok daha yakin bir tarih olan 1. yüzyila iliskin onca tarihi belge arasinda, Nasira'da (Nazareth) Isa adli bir yahudi peygamberinin yasadigi ve 34 yili dolaylarinda çarmiha gerildigi yolunda en küçük bir belge bile elde edilememistir. Bugün dünya üzerinde 3 milyara yakin insanin inandigi iki büyük dinin Kutsal Kitabi'ni dogrulayacak verilerin azligi, ilginç olmanin da ilerisinde, "garip" bir durum sayilabilir.


Oysa Misir tarihinin en iyi bilinen bölümü, Yeni Krallik, özellikle de 17. Hanedan ve sonrasidir. Bir yigin belge, papirüs, mektup ve resmi metin yardimiyla kronolojisi çok büyük oranda kesinlestirilen böylesi bir dönemde, binlerce insanin Firavun'un arzusu hilafina ülkeyi terketmesi ve onlari yok etmek üzere artlarina düsen askerlerin Kizildeniz'de bogulmalarina iliskin bir tek satir bile destekleyici veriye ulasilamamis olmasi, sasirticidir. Bu denli büyük ve önemli bir göç hareketi, dahasi, din temelli bir siyasi isyan, nasil olur da Misir'da lehte ya da aleyhte hiçbir yanki bulmaz? Bu nokta üzerine giden tarihçiler, Yahudilerin Misir'dan çikisi diye bir olayin hiçbir zaman yasanmadigini, çünkü bu ulusun Misir'da kalici bir yerlesime gitmedikleri, baslangiçtan beri Kenan ülkesi dolayinda yasayan göçebe çobanlar olduklari ve firsatini bulduklari anda da bu ülkeyi ele geçirerek Yahudi Kralligi'ni kurduklarini vurgulamaktadirlar. Buna karsi ilahiyatçilar, Misir belgelerinde Hapiru ya da Apiru adiyla anilan Yakindogulu göçebe isçilerin aslinda Ibraniler oldugunu ve Ibrani anlamina gelen "Hebrew" sözcügünün Hapiru'dan türedigini savunurlar. Ancak, Misir'da statü sahibi biriyken Hapirularin basina geçip onlari "Vaat edilen topraklar"a götüren Musa adli bir lider üzerine onlar da hiçbir bulgu ileri sürememektedirler. Orta yolcu bir görüs, Misir'da I.ö 1650 dolayinda yasanan "Hiksos" istilasi sirasinda Yakindogu'dan bu ülkeye gelen insanlarin arasinda Yahudilerin agirlikta oldugunu, yüz elli yil sonra Hiksos devri bitip yönetim Teb prenslerinin eline geçtiginde "magdur ve istenmeyen" duruma düsen Yahudilerin Kenan'a geri döndüklerini ileri sürmektedir ama Musa'nin varligini ve Exodus'u dogrulayacak veri hala eksiktir. 

Ayni durum, Tevrat'in ilk bölümü olan "Genesis - Yaratilis" sayfalarinda daha farkli bir biçimde belirir: Bu ilk tektanrili dinin kutsal kitabinda anlatilan olaylarin (insanin yaratilisi, cennetten çikis, Büyük Tufan) hiçbirinin özgün olmayip en az iki bin yil daha eski olan Sümer mitlerinden alindigi, geçen yüzyilda yapilan arkeolojik çalismalar sirasinda net olarak ortaya çikmistir. Yahudilerin 2000 yil önceki tarihlerine, yani hiristiyanligin baslangicina iliskin veriler ve Incil (Yeni Ahit) bölümleri de ayni destek eksigiyle karsi karsiyadir. 

Birinci yüzyilin hemen basinda Yahudi Kralligi'nin durumu ve Kral Herod'a iliskin yeterli bilgi vardir. Israil'deki yahudilerin bir "Mesih" arayisinda olduklari da bilinmekte ve hatta radikal dini akimlarin Roma isbirlikçisi olarak gördükleri kralliga sirt çevirdikleri, isyan denemelerine giristikleri de bilinmektedir. Ayni sekilde, bölgede Roma Imparatorlugu'nun valisi olarak Pontius Pilatus'un yetkili oldugu da belli belgelerde ortaya çikmaktadir. Ama birinci yüzyilin büyük Yahudi ve Romali tarihçilerinin hiçbirinin yazdigi belgelerde, "Nasirali Isa" adiyla bilinen birinin ülkei boydan boya dolasip vaazlar verdigi ve insanlari pesine takarak imparatorluk için bir tehlike olusturduguna iliskin tek satir yoktur. Dahasi, Isa diye birinin yasadigina iliskin tek belge, Incil'dir. Vali Pilatus'un isyankar bir yahudiyi Kudüs'te çarmiha gerilmeye nahkum ettigi yolunda bir tek Roma belgesinin bulunmamasini da bu veri eksikliklerine ekleyebiliriz. 
1945 ve 1947 yillarinda Misir ve Israil'de elde edilen iki büyük arkeolojik bulgu, belki de yillardan beri aranan, Tevrat ve Incil'i dogrulayacak belgelere erisilmis olabilecegi yolunda büyük heyecan yaratti. Bunlardan birincisi, 1945'te Misir'da Nag Hammadi bölgesinde bulunan çok eski dini papirüsler; ikincisi de 1947'de Israil'de, ölü Deniz yakinindaki magaralarda bulunan ve "ölü Deniz Yazitlari" olarak bilinen belgelerdi. Ne var ki, her iki büyük bulgu da ortodoks dini tezleri dogrulamak bir yana, onlarin yüzyillarca gözlerden uzak tutmaya çalistigi seyleri ortaya çikarmislardi: Nag Hammadi belgeleri, hiristiyanligin kabulünden sonra israrla ve sistematik biçimde Kilise tarafindan sindirilen ve susturulan "Gnostik"lerin dini-felsefi belgelerini içeriyordu, "ölü Deniz Yazitlari"ysa Yahudi din adamlari tarafindan yüzyillar boyu iz kalmamacasina silinip atilmaya çalisilan "Enoch'un Kitabi" basta olmak üzere binyillar öncesinin "yasak yayinlari"ni içermekteydi. 

Her iki bulgu, arastirmacilari ve tarihçileri yeni noktalara götürmekte yardimci oldu. Nag Hammadi ve ölü Deniz Yazitlari, egemen ortodoks dini çevrelerin yok etmek istedikleri belgeleri ve bu belgeleri saklayan marjinal dini-felsefi insan gruplarini bilim adamlarinin dikkatlerine sunuyordu: Bilgiye ve somut akla deger verdikleri için mitleri sorgulayan, Isa'nin "Tanri'nin Oglu" degil bir "insan" oldugunu ve çarmihta ölmedigini, dolayisiyla bedensel dirilisin de "masal" oldugunu savunan Gnostikler; birinci yüzyil baslarinda Bethlehem ve Kudüs dolaylarinda yasamis bir "Mesih kültü"nün yasaticilari olan Nasoriler ve yine Israil'de inzivaya çekilen radikal bir dini grup olan Esseneler. Bugün tarihçiler, bu son iki grubun, yani 
Nasoriler ve Essenelerin, hiristiyanligin ilk esinlerini olusturduklarini ama Roma'nin hiristiyanligi kabulünü izleyen süreçte Imparator Konstantin'in (kendisi bir pagan kült olan "Sol Invictus" dinine son nefesine kadar bagli olmakla birlikte) degisik Yakindogu mitlerinden sentez olusturup "Imparatorluk Dini"ni yaratmak üzere bir din adamlari konseyini bir araya getirdigini düsünüyorlar. Dogu'yu Imparatorlugun ana ekseni yapmak isteyen Konstantin, böylece bölge halklarini "resmi din" ile pasifize etmeyi amaçliyor ve siyasi otoritenin ilgilenmedigi bütün alanlarda "Kilise"yi yetkili ilan ediyor. Seçilen din adamlari konseyi Iznik'te toplaniyor ve Mithra Kültü'nden Misir'in Isis - Osiris mitlerine dek bütün bilinen kaynaklari elden geçirip "resmi" dini formüle ediyorlar. Dini yetki Kilise'nin ellerine teslim edildigi için, bu dini ilkeleri sorgulayan ya da itiraz eden bütün yerel gruplar birer birer sindiriliyor, yok ediliyor. "Hareketin" asil sahibi Nasori ve Essene mezhepleri ve dogmalari sorgulayan Gnostikler basta olmak üzere, muhalifler silinip gidiyor ortadan. 


Iki Ingiliz Mason, Christopher Knight ve Robert Lomas, Masonlugun tarihini arastirdiklari sansasyonel "Hiram Key" adli kitap için arastirmalarini yürütürken, belki de hiristiyanligin tarihinin yeniden yazilmasini gerektirecek denli siradisi sonuçlara ulastilar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder